Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • cehennem16.04.2004 - 21:50

    Lüzumsuz değil...

  • hz.muhammed16.04.2004 - 21:29

    O SABAH



    Kureyşin kapısında o sabah bir Yahudi:

    «Soylu insanlar, dedi;

    Var mı dünyaya gelen bir erkek çocuk sizde?

    Gece, kabilenizde? »

    «Bilmiyoruz! »... «Arayın, sırtında işaret var! »

    Araştırıp buldular.

    Yahudi, Nur-Çocuğa baktı: İlâhi nişan!

    Homurdandı perişan:

    «Peygamberlik İsrail Oğullarından gitti.

    Olacak oldu, bitti!

    Devlet sizin artık, Doğudan Batıya dek.

    Devlet ki, yok ona denk! »



    Aynı sabah, Medine...

    Bir Yahudi yine,

    Bağıran, çığlık çığlık:

    «Yandık, çöktük, yıkıldık!



    Şafak vakti bu gece,

    Gölgeler titreşince,

    Bir yıldız doğdu: Ahmed,

    Bizim için kıyamet! »

  • hz.muhammed16.04.2004 - 21:25

    NUR



    Yok bile yokken O vardı;

    O bir nur... Ki mutlak saffet.

    Âdem, Allah’a yalvardı;

    O nur için beni affet!



    Adem’in alnında bir nur;

    Derken öbür Peygamberde.

    Âyet ki, çıplak okunur;

    Ne bir harf, ne zarf, ne perde.



    Geçti bilmem kaç nesilden,

    O nur, İlâhi dâhi dâire...

    İbrahim’den, İsmail’den,

    Vesaire vesaire...



    O nur, o nur, elde sancak;

    Aktarılır, nebi nebi.

    Bir beklenen var ki, ancak,

    Nurun ezelden sahibi...



    Nur sırdır, ışık üstü sır;

    Vurduğu eşya gölgesiz.

    Onsuz insan kör ve sağır;

    Ülkeler onsuz, ülkesiz.



    Son Peygamber, son Peygamber!

    İlk olunca sona geldi.

    Nur, fezayı tutan çember,

    Ondan gelip O’na geldi.

  • hz.muhammed16.04.2004 - 21:23

    DOĞUM



    Abdullah’ın mahzun dulu Âmine,

    Erdi gayelerin gaye demine.

    Diyor ki: «Çekmedim tek lâhza sancı;

    Birden bir sesleniş duydum, yakıcı:

    Âmine, ne güzel hal oldu sana!

    Gebesin, Varlığın Nuru insana!

    Arkamı sığadı bir beyaz kanat;

    Ve şerbet sundular; cennetten bir tad.

    Silindi içimden korku ve tasa...

    Sanki doldurmuşlar göğü bir tasa,

    Döküyorlar, güneş güneş tepemden.

    Geceler kalktı mı yoksa âlemden?

    Nur yağmuru... Artık uzaklar yakın...

    Önümde, haşmetli yurtları Şarkın;

    Sütun sütun İran, kubbe kubbe Rum.

    İşte parmağımı değdiriyorum.

    Etrafımda kızlar, âhenkten ince;

    Hiç şekil görmedim şekillerince.

    Esrarlı ellerde ibrik ve leğen;

    Bir soluk, bir soluk yelpazeleyen;

    Ve o ses, hep dağ taş eriten sedâ:

    İnsanlar, ediniz yokluğa veda!

    Var olmaya sebep, âleme rahmet

    Son Peygamber doğdu, ismi Muhammed! ...

    Doğmuştu öksüzüm, haber doğruydu:

    Şahadet parmağı göğe doğruydu.»

  • hz.muhammed16.04.2004 - 21:22


    MEKKE’DE BİR HANE



    Mekke’de bir hane...

    Bin evden bir tane.

    Ne mermer bir saray,

    Ne billûr Kâşâne.

    Mekke’de bir hane...



    Mekke’de bir hane...

    Öyle ki, zamane;

    Yalanlar gerçek de,

    Gerçekler efsane.

    Mekke’de bir hane...



    Mekke’de bir hane

    Mekke bir puthane.

    Allahı düşünen,

    Üç buçuk divane.

    Mekke’de bir hane...



    Mekke’de bir hane...

    Ve anne ve anne.

    Başında melekler

    Çepçevre pervane,

    Mekke’de bir hane...



    Mekke’de bir hane...

    Doğuran Âmine.

    Doğan ilk ve sondur;

    Gerisi bahâne...

    Mekke’de bir hane...

  • hz.muhammed16.04.2004 - 21:21

    ZAMAN



    O güne kadar zaman,

    Sarılan bir makara,

    Sonra çözülen iplik...



    Yıldızlar gökte harman...

    Dünya yüzü kapkara;

    Gölge gölge gariplik...



    Zaman, esrarlı rakkas;

    Bir (var) da ve bir (yok) ta;

    Başsız, sonsuz helezon...



    Bir kılıç veya makas...

    Gün kesildi tek nokta;

    O gün herşey baş ve son...



    Putlar devrildi o gün,

    Toprağa battı göller.

    Bir alamet her işde...



    Bütün varlıklar ölgün,

    Hasret yağmura çöller;

    Kâinat bekleyişte...



    Bir şey oluyor; nedir?

    Topraktan tüten davet?

    Göklerin kinayesi?



    Mekke’de bir hanedir;

    Orada gaye, evet,

    Gayeleri gayesi...

  • tiyatro15.04.2004 - 21:13

    Bir çok piyes okudum, Mukaddes Emânet başkaydı...

  • fethullah gülen07.04.2004 - 22:14

    Kendilerini seviyorum, her Müslüman kadar...

  • islamda kadın hakları28.03.2004 - 11:26

    İSLÂM VE KADIN

    · Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücut ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda...

    · Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: “Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz...”

    · Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makûl bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyeti kabul etmeyen İslâm, bâtınî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usûlu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır.

    · Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır.

    · Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

    · Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçirivermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dini anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa veya kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların eseri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lâzımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.

    · Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamîsine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esirî bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır.

    · İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hâkimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işten başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.

    · Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımından kadın, içtimaî vazife noktasından kadın; hilkat sırrının maddî ve mânevî bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yalnız onunla övünsün!

    Necip Fazıl

  • islamda kadın hakları28.03.2004 - 11:21

    Bir devir düşünün, düşünme kabiliyetiniz varsa: Kadın bir mendil gibi kullanılmakta, kıymetsiz bir eşya gibi görülmekte, ona, güya hürriyet verilmekte ve buna karşı mahremiyet hakkı tanınmamakta... Kadın, sadece cinsel bir (obje) olarak görülmekte televizyon ve gazetelerde soyuldukça soyulmakta, ve direnen olursa (jakoben) bir harekete maruz bırakılmakta...

    Şayet yukarda saydıklarımız kadına tanınan haklarsa İslâm bu hakları tanımamıştır...