bazen bir şey görünür gibi oluyor. bazen bir şey görünmüyor. bazen bir şey değişecekmiş gibi oluyor. bazen bir şey değişmiyor. bazen beni hep sevecekmişsin gibi oluyor. bazen beni hiç sevmemişsin gibi...
Bak... Bil ki domuzların önüne inciler serilmez, Mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez Ne fark eder ki kör insan için, elmas da bir cam da, Sana bakan bir kör ise sakın kendini camdan sanma…
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde Kış mehtabı daha parlak, daha lekesiz Ne buluttan bir eser var, ne bir küçük iz Gülümsüyor gibi sema sürûr içinde
Şu saatte kesilmemiş henüz gözyaşım Penceremin kenarına dayalı başım En küçük bir teselliden, ümitten uzak Hep o eski günlerimi hatırlayarak Ben sabahı bekliyorum fütur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir sûr içinde Karşı evlerde bir saadet yuvası yine Ayın beyaz ışıkları dolmuş içine Şimdi çiftler uyuyorlar bu nur içinde
Bu saatte sade ben bir tek başımayım Ben Yarabbi, bu uzlette nasıl yaşayayım Düşünmeden ayrılığın nihayetini Hissettiğim dakikada hıyanetini Seni nasıl terketmiştim gurur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde Yıldızlardan semada görünmüyor eser Salmış uzak alemlere gizli akisler Birer katre ziya gibi billur içinde
acıyan bir şeyim ben buradan çok uzaklarda, ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması bir yastık arıyorum kuş seslerinden mühim değil sonrası...
Hiçbir şey gelmeyecek bundan böyle.
bir daha ilkbahar olmayacak.
Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin.
Ama yaz, ve hani derler ya,
'yazdan kalma' diye, onlar da olmayacak-
artık hiçbir şey gelmeyecek.
asla ağlamamalısın,
der bir şarkı.
Onun dışında
bir şey
diyen
kimse yok.
_____ Ingeborg BACHMANN
bazen bir şey
görünür gibi oluyor. bazen bir şey
görünmüyor. bazen bir şey değişecekmiş
gibi oluyor. bazen bir şey değişmiyor.
bazen beni hep sevecekmişsin gibi
oluyor. bazen beni hiç sevmemişsin gibi...
_ Lale Müldür _
Bak... Bil ki domuzların önüne inciler serilmez,
Mücevherden sarraflar anlar ancak, başkası bilmez
Ne fark eder ki kör insan için, elmas da bir cam da,
Sana bakan bir kör ise sakın kendini camdan sanma…
_____ Mevlânâ
Biz âşıkız biz ölmeyiz
Çürüyüp toprak olmayız
Karanlıklarda kalmayız
Bize leyl ü nehâr olmaz
__ Yunus Emre __
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde
Kış mehtabı daha parlak, daha lekesiz
Ne buluttan bir eser var, ne bir küçük iz
Gülümsüyor gibi sema sürûr içinde
Şu saatte kesilmemiş henüz gözyaşım
Penceremin kenarına dayalı başım
En küçük bir teselliden, ümitten uzak
Hep o eski günlerimi hatırlayarak
Ben sabahı bekliyorum fütur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir sûr içinde
Karşı evlerde bir saadet yuvası yine
Ayın beyaz ışıkları dolmuş içine
Şimdi çiftler uyuyorlar bu nur içinde
Bu saatte sade ben bir tek başımayım
Ben Yarabbi, bu uzlette nasıl yaşayayım
Düşünmeden ayrılığın nihayetini
Hissettiğim dakikada hıyanetini
Seni nasıl terketmiştim gurur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde
Yıldızlardan semada görünmüyor eser
Salmış uzak alemlere gizli akisler
Birer katre ziya gibi billur içinde
___ O. S. ORHON
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum...
__ N. Hikmet
Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
______ C. Zarifoğlu
kurtulan treni'nde unutulan bir kız çocuğu
yıllardan kimbilir dokuz yüz kırk üç müdür
sürdürür ömrü boyunca başladığı yolculuğu
kurtulan treni'ni sanki rüyasında görmüştür
kederli bir yağmur içinde bütün camları buğulu
yolcuları bakışarak bir vehameti bölüşür
gece rampalarında yalnız bir devin soluğu
uyku bastırmıştır cıgaralar söndürülmüştür
sessiz sir öfkeyle büyür dışarda simsiyah doğu
içkiye dalmış bir subay yok bir kadınla öpüşür
karısı süheylâ mı hâlâ okşayıp durduğu
çünkü beykoz'da bırakmış siirt'te hayat müşküldür
vagon penceresinden ayın gözlerinde doğduğu
o kız çocuğu sabaha karşı gizlice üşümüştür
dudakları masmavi dağ istasyonlarının soğuğu
ıslak bir gazetede tobruk nihayet düşmüştür
haydarpaşa'dan beri her yolcunun okuduğu
niğde'de elma sarılmıştır üstüne çay dökülmüştür
nedir tren düdüklerinin çığlık çığlığa sorduğu
bir şehri terk ederken susmak bu kadar güç müdür
kadere dönüştüren nedir sıradan bir yolculuğu
yıllardan attilâ ilhan dokuz yüz kırk üç müdür
hani kurtulan treni'nde o kızın unutulduğu
yoksa bütün unutulanlar zaten ölmüş müdür...
_Attila İlhan
bağırıp duruyorum denizin ortasında,
su buradan ne kadar uzakta…
_İ. Tenekeci
acıyan bir şeyim ben buradan çok uzaklarda,
ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla
çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması
bir yastık arıyorum kuş seslerinden
mühim değil sonrası...
__ İ. Tenekeci