sanat hayatının 50. yılında cahit zarifoğlu'nu anmaya gitmiştik bolu'ya. konuşmacısı olduğu paneli yönetme şerefine nail olmuştum. zarif bir insan olduğunu yakından görünce daha iyi anlıyor insan. öykü'nün ötesinde bir zerafet...
Türk edebiyatı zengin muhtevasıyla eşiz bir hazinedir. Geçmişten günümüze kadar binlerce kalem, bu zengin kültür arşivine katkıda bulunmuştur. Damlalar birikerek çağlayana dönüşmüştür. Edebiyatımızdaki bu eşsiz zenginliğe katkıda bulunan kalemlerden birisi de Rasim Özdenören’dir. O, edebiyat havuzuna koca bir damla olarak düşmüş ve bu havuzu tabir caizse taşırmıştır. Çünkü onun yazdıkları alelâde şeyler değildi. Türk hikâyeciliğinin köşe taşlarından biri olan Özdenören, deneme sahasında da etkin bir isim olduğunu, verdiği güzel eserlerle ispatlamıştır. O, ülkemizin verimli kalemlerinin ortaya çıktığı Kahramanmaraş’ta doğmuş ve fikirlerini, yazdığı onlarca eserle yurt sathına yaymıştır. İşte eserlerinden bazıları: İpin Ucu, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Yaşadığımız Günler, Acemi Yolcu, Red Yazıları, Çözülme, Yeni Dünya Düzenin Sefaleti, Köpekçe Düşünceler, Ben ve Hayat ve Ölüm, Çok Sesli Bir Ölüm, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Hışırtı, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Çapraz İlişkiler, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve Işıklar, Yeniden İnanmak, Ansızın Yola Çıkmak, Denize Açılan Kapı, Kent İlişkileri, Ruhun Malzemeleri, Kuyu, Çarpılmışlar, İki Dünya, Aşkın Diyalektiği, Toz…. Devamı var ama biz bunları sıralamakla yetiniyoruz. Çünkü pek çok fikir veriyor bize bu eserler… Henüz on altı yaşında yazmaya başlamış Rasim Özdenören…. 1957 yılında, Varlık dergisinin Ocak sayısında yayınlanan “Akar Su” adlı ilk hikâyesi, kendisinin edebiyat alanına girmesini sağlamıştır. Geriye bakınca aradan elli yıl gibi uzun bir zaman geçtiğini görüyoruz. Bu yıl onun ellinci sanat yılını kutluyoruz. Kültür, sanat ve edebiyatla iç içe geçen koca bir ömür… Her dakikası düşünülerek ve fikredilerek yaşanmış bereketli bir hayatın akislerini onun her satırında görmek mümkündür. Bir nesil onun kitaplarından ilham alarak yetişti ve hayat çizgisini belirledi. Belki de onun sayesinde çamura batmaktan yanlış yollara sapmaktan kurtuldu. Güzellikleri onun satır aralarında bulup keşfeden ve hayatına yön veren güzel insanlar yaşadıkça Özdenören’i hayır dualarıyla anacaklardır. Nice olaylara tanık olmuş bu büyük yazar ve mütefekkir… Kültür, sanat ve edebiyat sahasında zamanın kutbu sayılan pek çok isimle samimi dostluklar kurmuştur. Bunların başında Fethi Gemuhluoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek gelmektedir. Bu güzel insanların ömrü İslâmı anlama ve yaşama çabası içerisinde geçmiştir. Farkında olmadığımız gerçekleri sanat dairesi içerisinde bizlere hatırlatan bu mümtaz isimlere çok şey borçluyuz. Hayatımızda umut ışığı varsa ve yarınlara güvenle bakabiliyorsak bu, onların sayesindedir. Özdenören’in hikâyelerinde toplumu tüm çıplaklığıyla görmek mümkündür. Özellikle ilk öykülerine toplumcu bir bakış açısı hâkimdir. Fakat daha sonraki yıllarda yelpazeyi daha geniş tutar ve konularını geniş bir alana yayar. Onun öykülerinde hazır mesajlar ve ham fikirler bulmak mümkün değildir. Çünkü böyle bir durum onun sanatçı yönünü zedeleyebilirdi. Bu yüzden hazır fikirler sunmaktan uzak durmuştur. Söyleyeceklerini satır aralarına gömmüştür. İyi bir okuyucu define hükmündeki bu fikir kırıntılarını rahatlıkla fark edebilir. Belli bir seviyeyi aşmamış okuyucular onu zaten hakkıyla anlayamaz. Onun yazdığı öykülerde yerli malı kültür unsurları kendini gösterir. Çünkü o, bu milletin özü olan değerleri yaşamış ve içine sinenleri her fırsatta eserlerine aksettirmiştir. Bir diğer özelliği de öykülerinde insanın bilinçaltını sürekli kurcalamasıdır. Bilindiği gibi insanı diğer varlıklardan ayıran ve üstün kılan duygu ve düşünceler bilinçaltında depolanır. Bu nedenle o, merkez olarak bilinçaltını alır ve her fırsatta buradan çıkardıklarıyla olaylara yön verir. Ruh çözümlemelerinde son derece başarılıdır. Susturulmuş ve bastırılmış duygular içerisinde çırpınan kahramanlarına çıkış yolları arar, onlardan yola çıkarak topluma göndermelerde bulunur. Yaşanan hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirir ve derin tahliller yapar. Denemelerinde toplum ve fert ikilemi üzerinde düşünen, felsefî analizlerde bulunan Özdenören, insanlığın geçirdiği fikrî girdapları bir sarmal olarak görüp dikkate alarak açılımlarda bulunur. Cemiyetin kafasını karıştıran kavramlara açıklıklar getirir. Yabancılaşma ve özünden kopma, ele aldığı meselelerden bir başkasıdır. Geçmişinden zorla koparılan, alışık olmadığı kültürel ortamlarda yaşamaya zorlanan ferdin yaşadığı çelişkilere ve çıkmazlara değindiği yazılarında aslında bizi anlatır. Toplumun resmini kelimelerle çizer. Toplumsal değişime ayak uyduramayanların ızdıraplarına merhem olmaya çalışır. Fakat kendi de çıkamaz bu karmaşık durumun içinden. Çünkü toplumun temel direği olan ailenin zayıflaması ve çökertilmeye çalışılması meselelerin ana nedenidir. Bunu bilmek çözüme giden yolda fazla bir şey ifade etmez. Çünkü çözüm için fırsat tanınmaz, her geçen gün daha da karmaşık bir hâle bürünür yaşananlar… Rasim Özdenören ismi bize Alâeddin Özdenören’i çağrıştırır hep… Çünkü Alâeddin Özdenören de iyi bir şâir olarak bilinir şiir ve edebiyat dairesi içerisinde… Rasim’le Alâeddin ikiz kardeştiler. 26 Haziran 2003 tarihinde İkiz kardeşlerden biri olan Alâeddin Hakk’a kavuşur. Bu ölüm hadisesi diğer ikiz olan Rasim Özdenören’i kelimenin tam anlamıyla çökertir. Kolay mı insanın ikizini kaybetmesi? Fakat inanmış bir insan olan Özdenören ölümün yokluk olmadığını, aslında ebediliğe atılan bir adım olduğunu bildiği için çabuk toparlanır. Çünkü hep göz önündeydi, insanları aydınlatmak gibi sorumluluk gerektiren bir vazifesi vardı onun. Bu yıl Rasim Özdenören’ın yarım asırlık yazarlık dönemini geride bırakıyoruz. Elli yıl boyunca tam bir ibadet aşkıyla insanları aydınlatmak, halkı ve Hakkı anlatmak, hakikat çizgisinde sabit kalmak, sermayeye yaranmak için takla atmamak, adam gibi adam olmak, geleceğe miras olarak faydalı eserler bırakmak bereketli bir hayatın hayırlı semeresidir. Böyle dolu dolu yaşadıktan sonra, günlerin geçmesinden elem duymamak gerekir. Çünkü boş geçen gündür kaybolan… İçi doldurulan gün, kazanılmış ve yokluktan kurtarılmış bir hazine hükmündedir. Rasim Özdenören’in ellinci sanat yılını kutluyor, nice hayırlı eserlere imza atması temennisiyle uzun ve bereketli bir ömür sürmesini diliyorum.
Müthiş bir insan diye tarif edebilirim kısaca.yaşadığı tanık olduğu olaylara farklı bir yorum farklı bir bakış açısı kazandırarak farkında olmadığımız şeylere parmakla işaret eden büyük bir mütefekkir bir düşün adamı.hissedip de dile getiremediğimiz seylerin tercümanı
türkiyede islamı en iyi anlayan ve anlatan insanlardan birisidir bütünüylebir sistem ve yaşam tarzı olarak islamı anlama ve yaşama çabasında olan insanların okumadan eksik kalacağı bir yazar düşünür
bi zamanlar çok modaydı..ben de okumuştum dört beş kitabını..aklıma bi tek yumurtayı hangi uçundan kırmalı mıydı ne o kalmış...bana bunu çağrıştırdı...
Felsefi terim ve kavramlara hakim olmadan felsefe yapmamak gerektiğini ifade ediyor.
sanat hayatının 50. yılında cahit zarifoğlu'nu anmaya gitmiştik bolu'ya. konuşmacısı olduğu paneli yönetme şerefine nail olmuştum. zarif bir insan olduğunu yakından görünce daha iyi anlıyor insan. öykü'nün ötesinde bir zerafet...
Gül Yetiştiren Adam
RASİM ÖZDENÖREN’İN 50. SANAT YILI
M.NİHAT MALKOÇ
Türk edebiyatı zengin muhtevasıyla eşiz bir hazinedir. Geçmişten günümüze kadar binlerce kalem, bu zengin kültür arşivine katkıda bulunmuştur. Damlalar birikerek çağlayana dönüşmüştür. Edebiyatımızdaki bu eşsiz zenginliğe katkıda bulunan kalemlerden birisi de Rasim Özdenören’dir. O, edebiyat havuzuna koca bir damla olarak düşmüş ve bu havuzu tabir caizse taşırmıştır. Çünkü onun yazdıkları alelâde şeyler değildi.
Türk hikâyeciliğinin köşe taşlarından biri olan Özdenören, deneme sahasında da etkin bir isim olduğunu, verdiği güzel eserlerle ispatlamıştır. O, ülkemizin verimli kalemlerinin ortaya çıktığı Kahramanmaraş’ta doğmuş ve fikirlerini, yazdığı onlarca eserle yurt sathına yaymıştır. İşte eserlerinden bazıları: İpin Ucu, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Yaşadığımız Günler, Acemi Yolcu, Red Yazıları, Çözülme, Yeni Dünya Düzenin Sefaleti, Köpekçe Düşünceler, Ben ve Hayat ve Ölüm, Çok Sesli Bir Ölüm, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Hışırtı, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Çapraz İlişkiler, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve Işıklar, Yeniden İnanmak, Ansızın Yola Çıkmak, Denize Açılan Kapı, Kent İlişkileri, Ruhun Malzemeleri, Kuyu, Çarpılmışlar, İki Dünya, Aşkın Diyalektiği, Toz…. Devamı var ama biz bunları sıralamakla yetiniyoruz. Çünkü pek çok fikir veriyor bize bu eserler…
Henüz on altı yaşında yazmaya başlamış Rasim Özdenören…. 1957 yılında, Varlık dergisinin Ocak sayısında yayınlanan “Akar Su” adlı ilk hikâyesi, kendisinin edebiyat alanına girmesini sağlamıştır. Geriye bakınca aradan elli yıl gibi uzun bir zaman geçtiğini görüyoruz. Bu yıl onun ellinci sanat yılını kutluyoruz. Kültür, sanat ve edebiyatla iç içe geçen koca bir ömür… Her dakikası düşünülerek ve fikredilerek yaşanmış bereketli bir hayatın akislerini onun her satırında görmek mümkündür. Bir nesil onun kitaplarından ilham alarak yetişti ve hayat çizgisini belirledi. Belki de onun sayesinde çamura batmaktan yanlış yollara sapmaktan kurtuldu. Güzellikleri onun satır aralarında bulup keşfeden ve hayatına yön veren güzel insanlar yaşadıkça Özdenören’i hayır dualarıyla anacaklardır.
Nice olaylara tanık olmuş bu büyük yazar ve mütefekkir… Kültür, sanat ve edebiyat sahasında zamanın kutbu sayılan pek çok isimle samimi dostluklar kurmuştur. Bunların başında Fethi Gemuhluoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, Cemil Meriç, Necip Fazıl Kısakürek gelmektedir. Bu güzel insanların ömrü İslâmı anlama ve yaşama çabası içerisinde geçmiştir. Farkında olmadığımız gerçekleri sanat dairesi içerisinde bizlere hatırlatan bu mümtaz isimlere çok şey borçluyuz. Hayatımızda umut ışığı varsa ve yarınlara güvenle bakabiliyorsak bu, onların sayesindedir.
Özdenören’in hikâyelerinde toplumu tüm çıplaklığıyla görmek mümkündür. Özellikle ilk öykülerine toplumcu bir bakış açısı hâkimdir. Fakat daha sonraki yıllarda yelpazeyi daha geniş tutar ve konularını geniş bir alana yayar. Onun öykülerinde hazır mesajlar ve ham fikirler bulmak mümkün değildir. Çünkü böyle bir durum onun sanatçı yönünü zedeleyebilirdi. Bu yüzden hazır fikirler sunmaktan uzak durmuştur. Söyleyeceklerini satır aralarına gömmüştür. İyi bir okuyucu define hükmündeki bu fikir kırıntılarını rahatlıkla fark edebilir. Belli bir seviyeyi aşmamış okuyucular onu zaten hakkıyla anlayamaz.
Onun yazdığı öykülerde yerli malı kültür unsurları kendini gösterir. Çünkü o, bu milletin özü olan değerleri yaşamış ve içine sinenleri her fırsatta eserlerine aksettirmiştir. Bir diğer özelliği de öykülerinde insanın bilinçaltını sürekli kurcalamasıdır. Bilindiği gibi insanı diğer varlıklardan ayıran ve üstün kılan duygu ve düşünceler bilinçaltında depolanır. Bu nedenle o, merkez olarak bilinçaltını alır ve her fırsatta buradan çıkardıklarıyla olaylara yön verir. Ruh çözümlemelerinde son derece başarılıdır. Susturulmuş ve bastırılmış duygular içerisinde çırpınan kahramanlarına çıkış yolları arar, onlardan yola çıkarak topluma göndermelerde bulunur. Yaşanan hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçirir ve derin tahliller yapar.
Denemelerinde toplum ve fert ikilemi üzerinde düşünen, felsefî analizlerde bulunan Özdenören, insanlığın geçirdiği fikrî girdapları bir sarmal olarak görüp dikkate alarak açılımlarda bulunur. Cemiyetin kafasını karıştıran kavramlara açıklıklar getirir. Yabancılaşma ve özünden kopma, ele aldığı meselelerden bir başkasıdır. Geçmişinden zorla koparılan, alışık olmadığı kültürel ortamlarda yaşamaya zorlanan ferdin yaşadığı çelişkilere ve çıkmazlara değindiği yazılarında aslında bizi anlatır. Toplumun resmini kelimelerle çizer. Toplumsal değişime ayak uyduramayanların ızdıraplarına merhem olmaya çalışır. Fakat kendi de çıkamaz bu karmaşık durumun içinden. Çünkü toplumun temel direği olan ailenin zayıflaması ve çökertilmeye çalışılması meselelerin ana nedenidir. Bunu bilmek çözüme giden yolda fazla bir şey ifade etmez. Çünkü çözüm için fırsat tanınmaz, her geçen gün daha da karmaşık bir hâle bürünür yaşananlar…
Rasim Özdenören ismi bize Alâeddin Özdenören’i çağrıştırır hep… Çünkü Alâeddin Özdenören de iyi bir şâir olarak bilinir şiir ve edebiyat dairesi içerisinde… Rasim’le Alâeddin ikiz kardeştiler. 26 Haziran 2003 tarihinde İkiz kardeşlerden biri olan Alâeddin Hakk’a kavuşur. Bu ölüm hadisesi diğer ikiz olan Rasim Özdenören’i kelimenin tam anlamıyla çökertir. Kolay mı insanın ikizini kaybetmesi? Fakat inanmış bir insan olan Özdenören ölümün yokluk olmadığını, aslında ebediliğe atılan bir adım olduğunu bildiği için çabuk toparlanır. Çünkü hep göz önündeydi, insanları aydınlatmak gibi sorumluluk gerektiren bir vazifesi vardı onun.
Bu yıl Rasim Özdenören’ın yarım asırlık yazarlık dönemini geride bırakıyoruz. Elli yıl boyunca tam bir ibadet aşkıyla insanları aydınlatmak, halkı ve Hakkı anlatmak, hakikat çizgisinde sabit kalmak, sermayeye yaranmak için takla atmamak, adam gibi adam olmak, geleceğe miras olarak faydalı eserler bırakmak bereketli bir hayatın hayırlı semeresidir. Böyle dolu dolu yaşadıktan sonra, günlerin geçmesinden elem duymamak gerekir. Çünkü boş geçen gündür kaybolan… İçi doldurulan gün, kazanılmış ve yokluktan kurtarılmış bir hazine hükmündedir. Rasim Özdenören’in ellinci sanat yılını kutluyor, nice hayırlı eserlere imza atması temennisiyle uzun ve bereketli bir ömür sürmesini diliyorum.
iyi bir kalem.
Müthiş bir insan diye tarif edebilirim kısaca.yaşadığı tanık olduğu olaylara farklı bir yorum farklı bir bakış açısı kazandırarak farkında olmadığımız şeylere parmakla işaret eden büyük bir mütefekkir bir düşün adamı.hissedip de dile getiremediğimiz seylerin tercümanı
türkiyede islamı en iyi anlayan ve anlatan insanlardan birisidir
bütünüylebir sistem ve yaşam tarzı olarak islamı anlama ve yaşama çabasında olan insanların okumadan eksik kalacağı bir yazar düşünür
öykücülükteki yeri için nereye bakcaktım..yeniden almamın mümkünü yok mu acaba...
bak bunu bilmiyordum..demek necibimin iltifatına mazhar olmuş..iltifat etmiş işte...sayılmaz...
kitablarini en son iz yayincilik yayinliyordu hatirladigim kadariyla..
George Orwell'in ünlü 'hayvan çiftliği' adli kitabini türkceye tercüme eden adam...
deneme ustasi...
mod adenilen şey o kadar çirkin ki sürekli değişiyor....
bi zamanlar çok modaydı..ben de okumuştum dört beş kitabını..aklıma bi tek yumurtayı hangi uçundan kırmalı mıydı ne o kalmış...bana bunu çağrıştırdı...