Edison ölüm döşeğinde... Yatağın başındaki en baba profesörler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarmış: “Yahu Edison, bak ölüyosun. Tanrı aşkına söyle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu? ” Mucit baba zaten son nefesini vermek üzereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara söyleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye düşünmüş. Hafifçe doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam Küri, Pastör mastör pür dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu içerki odada bi kasa var. Anahtarı da çalışma masamın ikinci çekmecesinde. Ben öldükten sonra açın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”
Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı açmışlar ki bir de ne görsünler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii...
Osmanlı’nın ortalığı toz duman ettiği yıllar... Avrupa’da “Arthur oğlum, o tabakta bi köfte kalırsa seni Türklere veririm vallaha” lafının çıkıp da halk arasında deyim olduğu zamanlar yağni.
Bi İngiliz gasteci Türk ordusunun anlatıldığı kadar disiplinli olup olmadığını araştırmak için (Nereye gelmiş? Türkiye’ye mi? Osmanlı’ya mı? Anadolu’ya mı? Ülkemize mi? .. Ne denir bur’da?) şeye gelmiş, eee, gelmiş işte. O sırada çok büyük bi alay Konya Ovası’ndaymış. (Niye?) Gasteciyi de Konya’ya getirmişler. İngiliz bütün gün fotoğraf çekmiş, askerlerle, komutanlarla konuşmuş. Herkese aynı şeyi soruyomuş, “Böyle disiplinli bi ordunun sırrı ne? ” Her seferinde de aynı cevabı alıyomuş: “Çünkü biz Türküz! ”
Gece olmuş yatılmış. İngiliz gasteci sabah çadırının penceresinden sızan ışıkla uyanmış. Bakmış saat daha sabahın beşi. “Kalkayım da şu nöbet yerlerini gezeyim. Bakarsın uyuyan bi nöbetçi filan yakalarım da heriflerin fiyakalarını bozarım” diye düşünmüş. Fotoğraf makinasını hazırlayıp ayağının ucuna basa basa dışarı çıkmış. Anaaa, bi de ne görsün? Alaydan tek bi Allahın kulu yok! Herrr taraf silme Konya Ovası... Yani o kocca alay, binlerce asker, çıt çıkarmadan, gasteciyi uyandırmadan, atını, topunu, tüfeğini yüklenip, çadırlarını toplayıp gitmiş.
Osmanlı deyince durup beş dak’ka düşünücen taabi. Kolay mı öyle yedi cihana kök söktürmek! İngiliz gasteci ülkesine dönüp bu olayı yazmış da kimse inanmamış adama. “Sana bu masalı anlatman için kaç kese altın verdiler” demişler alay ederek. Adam da o sinirle evini barkını satıp İstanbul’a gelmiş. Topkapı Sarayı’nın muhafız başısına hikayesini anlatıp, Türk ordusuna katılmak istediğini söylemiş. Gavur diye temkinli davranmışlar ama adamın istediği olmuş yine de. Silahhane de namlu yağlama işine vermişler. Orada ömrünün sonuna kadar huzur içinde çalışmış gasteci.
Bi gün Hugo’ya katılan çocuklardan biri oyunu becerememiş. Telefonu kapatıp yeni bi yarışmacı almadan önce sunucu klasik bi’kaç avutma cümlesi söyler ya, bizim Tolga da, “Olsun canım zaten önemli olan katılmak di’mi? Eminim Hugo’da şimdi çok üzgün ama napalım” derken telefon hattının ucundaki başaramamanın utancını ve de hıncını taşıyan çocuk ağzının içinde homurdanmış: “Hugo’nun..... koyiim”
Homurdanmış ama küfür bayağı bayağı anlaşılmış. Canlı yayın, Tolga panik olmuş taabi, “Aa çok ayıp. Bak şimdi Tolga abin de sana çok kızdı” demiş. Bunun üzerine çocuk final cümlesini patlatmış: “Tolga abinin de..... koyim! ”
Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Münih Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Gözlerin sesi algılamada önemli bir rol oynadığını öne süren Prof. Fastl, öğrencileriyle yaptığı deneyde gözlerin açık yeşil renkli beyaz renkli trenlerin sesini daha az algıladıklarını tespit etti. Daha sonra öğrencilerine koyu parlak veya kırmızı renkteki trenlerin görüntülerini seyrettiren Fastl, öğrencilerin tren gürültüsünü daha fazla algıladıklarını belirledi. Prof. Hugo Fastl, ‘Yaptığımız deneylerden çıkan sonuca göre, görmenin ses frekansıyla ilgili önemli bir bağlantısı bulunmaktadır’ dedi.
Kavga sahnelerinde, eğer ortalıkta bir havuz görünüyorsa, grup ne kadar kalabalık olursa olsun, kavga bütün kötü adamlar havuza atılana kadar sürer... Havuzun gerçekten de kötü adamlar üzerinde nihai bir etkisi vardır. Havuz yakınında kalabalık bir dövüş cereyan ettiğinde, kötü adamlar kahramanımız tarafından defalarca yere serilseler bile kalkıp yeniden saldırırlar. Ancak havuza atılan asla havuzdan çıkıp tekrar saldırmaz. Tabancalı çatışmalarda; kurtulmak için fotr şapka giymek yeterlidir. Bu kesin bir tabudur: Fotr şapka takan birinin, şapkası vurulur... Ormanda dövüş sahnelerinde, polis tam iyi adam kötü adamların hepsini alt eder etmez gelir. Kahramanımız son yumruğu atınca, birden bire orman yolunun ortasında arka arkaya dizili iki ya da üç trafik polisi arabası belirir. Polis baskınlarında, kaç polis arabası olursa olsun, hepsinin kapıları aynı anda açılır. Öndeki arabadan iki tane pardösülü ve fotr şapkalı sivil polisle iki tane üniformalı polis, arkadaki araba ya da arabalardan da dörder tane üniformalı polis çıkar... Silahlı çatışma sahnelerinde, en kötü yer tavandır. Tavanlarda kötü adamlar durur ve hepsi tek tek vurulup aşağıya düşer. Tavandaki adamın yapabileceği en kötü şey, arkası donuk olan kahramanımıza nişan almaktır. Çünkü tam o anda, kahramanımızın arkadaşı tarafından vurulur... Eğer başta kötü adamın elinde bıçak varsa korkuya gerek yoktur. Çünkü bu durumda, kahramanımız kötü adamın kolunu bükerek bıçağı elinden düşürür. Ancak elinde bıçak görünmeyen adamlar tehlikelidir, çünkü son anda çıkarıp esas kız ya da esas oğlanın karnına saplayabilir... Kahramanımız eğer dayak yiyor ise yerde kum olamasa da ne yapar eder bir avuç kumu kötü adamın gözüne atar ve o sahneden itibaren kötü adamı dövmeye başlar. Kalabalık kavgalarda filmin kahramanını yenmenin en pratik yolu, kafasına bir çuval geçirip, çuvalın etrafını iple sarıp, dört bir yandan sopayla vurmaktır... Kötü adamlar kahramanımızın üzerine kurşunları boşalttıkları halde, kurşunların hiçbiri isabet etmez. Ama kahramanımız bir kurşun ile iki hatta üç kötü adamı öldürebilme yeteneğine sahiptir. Kahramanımız intikam yeminleri edip baş kötü adamın bulunduğu binaya gittiğinde binanın ilk üç katı kötü adamlarla doludur fakat baş kötü adamın bulunduğu dördüncü katta tek bir kötü adamın izine rastlanmamaktadır. Yine kahramanımız intikam yeminleri etmekte ve baş kötü adamımız korku içinde bulunması gerektiği binanın dördüncü katında beklemektedir. Madem baş kötü adamımız korku içinde hazin sonun kendisine doğru geldiğini hissedip bütün adamlarını bina içinde toplamaktadır, neden başka bir binada kahramanımızın ölümünü beklememektedir. Acaba o kadar zenginlik içinde başka binası mı yoktur? Bütün kavgaların sonunda polis gelir. Sanki bütün filmi televizyondan izlemiş ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermiş gibi kötü adamları tutuklar ve kahramanımıza teşekkür ederek olay yerinden ayrılır. Yerde dayaktan pestili çıkmış adamların iyi adamlar olmadıklarını polis şip şak anlamaktadır
Böcek ve hayvan davranışları (1 saat-3 gün öncesi) :
*At, eşek, inek: iplerini koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar. *Tavşan ve fare: Binaların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler. *Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler. *Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler. *Köpekler: Korku dolu hiç durmadan havlarlar. *Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur. *Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölür ve karaya vururlar. *Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir. *İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler. *Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır. *Martılar: Gruplar halinde karaya doğru uçarlar. Karada gürültülü bir şekilde bağırarak çembersel olarak uçarlar. *Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar. *Karıncalar: Deprem öncesi hayvan davranışlarında belki de en önemlisi 'Karıncalardır'. Eğer eviniz 3. katın üstünde ise ve dairenizde karınca sayısında büyük bir artış oluşmuşsa, onların davranışlarını izlemek akıllıca olabilir; a) Yuvalarını terk ederler, b) Yürüyüşlerinde değişiklik olur (ateş üstünde gibi yürürler) c) Zincir oluştururlar d) Küme küme toplanırlar e) Kümelerde kendiliğinden ölüm sayısının artması magnitude'un büyüyeceği anlamına gelir. (M6.5-7.0 gibi depremlerin hemen öncesinde bütün kümelerin %80'i ölür)
Gökyüzündeki değişimler (1 saat - 1 hafta öncesi) :
*Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık huzmeleri görülür. *Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür. *Deprem Sisi: Kırılacak bölgeyi ani bir sis kaplar. *Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür. *Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir. *Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir. *Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür. *Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Bitki ve ağaç değişimleri (1 - 3 ay öncesi) :
*Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir. *Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi) :
*Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar. *Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir. *Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur. *Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur. *Hava kabarcığı: Deniz, kuyu ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür. *Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden) :
*Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur. *Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur. *Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır. *Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir. *Su gazları: Karbondioksit, metan ve özellikle radon gazı içeriği artar. Kuyuyu sis kaplar. *Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır. *Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir. *Su kimyası: İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir. *Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur. *Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
Edison ölüm döşeğinde... Yatağın başındaki en baba profesörler meraktan inim inim inliyomuş. Sonunda biri dayanamayıp ağzındaki baklayı çıkarmış: “Yahu Edison, bak ölüyosun. Tanrı aşkına söyle. Nasıl buldun bu elektriği, ampulu? ” Mucit baba zaten son nefesini vermek üzereymiş, “Bu zamana kadar sakladım da n’oldu? Şunlara söyleyim de gider ayak bi hayır olsun” diye düşünmüş.
Hafifçe doğrulmuş, “Bakın” demiş, heepsi, o koca koca bilimadamları, Aynştayn, Madam Küri, Pastör mastör pür dikkat kulaklarını dikmiş. Edison son bi gayretle kapıya doğru uzatmış parmağını, “Şu içerki odada bi kasa var. Anahtarı da çalışma masamın ikinci çekmecesinde. Ben öldükten sonra açın bakın, sorunuzun cevabı o kasada gizli.”
Neyse abicim, Edison beş dak’ka sonra hakkın rahmetine kavuşmuş. Adamların hepsi bir koşu kasanın başında almışlar soluğu. Kasayı açmışlar ki bir de ne görsünler canım abim; kasada Nur Suresi duruyomuş, Nur Suresiii...
Osmanlı’nın ortalığı toz duman ettiği yıllar... Avrupa’da “Arthur oğlum, o tabakta bi köfte kalırsa seni Türklere veririm vallaha” lafının çıkıp da halk arasında deyim olduğu zamanlar yağni.
Bi İngiliz gasteci Türk ordusunun anlatıldığı kadar disiplinli olup olmadığını araştırmak için (Nereye gelmiş? Türkiye’ye mi? Osmanlı’ya mı? Anadolu’ya mı? Ülkemize mi? .. Ne denir bur’da?) şeye gelmiş, eee, gelmiş işte. O sırada çok büyük bi alay Konya Ovası’ndaymış. (Niye?) Gasteciyi de Konya’ya getirmişler. İngiliz bütün gün fotoğraf çekmiş, askerlerle, komutanlarla konuşmuş. Herkese aynı şeyi soruyomuş, “Böyle disiplinli bi ordunun sırrı ne? ” Her seferinde de aynı cevabı alıyomuş: “Çünkü biz Türküz! ”
Gece olmuş yatılmış. İngiliz gasteci sabah çadırının penceresinden sızan ışıkla uyanmış. Bakmış saat daha sabahın beşi. “Kalkayım da şu nöbet yerlerini gezeyim. Bakarsın uyuyan bi nöbetçi filan yakalarım da heriflerin fiyakalarını bozarım” diye düşünmüş. Fotoğraf makinasını hazırlayıp ayağının ucuna basa basa dışarı çıkmış. Anaaa, bi de ne görsün? Alaydan tek bi Allahın kulu yok! Herrr taraf silme Konya Ovası... Yani o kocca alay, binlerce asker, çıt çıkarmadan, gasteciyi uyandırmadan, atını, topunu, tüfeğini yüklenip, çadırlarını toplayıp gitmiş.
Osmanlı deyince durup beş dak’ka düşünücen taabi. Kolay mı öyle yedi cihana kök söktürmek! İngiliz gasteci ülkesine dönüp bu olayı yazmış da kimse inanmamış adama. “Sana bu masalı anlatman için kaç kese altın verdiler” demişler alay ederek. Adam da o sinirle evini barkını satıp İstanbul’a gelmiş. Topkapı Sarayı’nın muhafız başısına hikayesini anlatıp, Türk ordusuna katılmak istediğini söylemiş. Gavur diye temkinli davranmışlar ama adamın istediği olmuş yine de. Silahhane de namlu yağlama işine vermişler. Orada ömrünün sonuna kadar huzur içinde çalışmış gasteci.
Bi gün Hugo’ya katılan çocuklardan biri oyunu becerememiş. Telefonu kapatıp yeni bi yarışmacı almadan önce sunucu klasik bi’kaç avutma cümlesi söyler ya, bizim Tolga da, “Olsun canım zaten önemli olan katılmak di’mi? Eminim Hugo’da şimdi çok üzgün ama napalım” derken telefon hattının ucundaki başaramamanın utancını ve de hıncını taşıyan çocuk ağzının içinde homurdanmış: “Hugo’nun..... koyiim”
Homurdanmış ama küfür bayağı bayağı anlaşılmış. Canlı yayın, Tolga panik olmuş taabi, “Aa çok ayıp. Bak şimdi Tolga abin de sana çok kızdı” demiş. Bunun üzerine çocuk final cümlesini patlatmış: “Tolga abinin de..... koyim! ”
blue çağı...
blue ingilizcede aynı zamanda hüzün ve keder manalarına da gelir...
Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Münih Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Hugo Fastl, yaptığı araştırmalar sonucu, insan gözlerinin de kulaklar gibi sesten etkilendiğini ve duyabildiğini öne sürdü. Gözlerin sesi algılamada önemli bir rol oynadığını öne süren Prof. Fastl, öğrencileriyle yaptığı deneyde gözlerin açık yeşil renkli beyaz renkli trenlerin sesini daha az algıladıklarını tespit etti. Daha sonra öğrencilerine koyu parlak veya kırmızı renkteki trenlerin görüntülerini seyrettiren Fastl, öğrencilerin tren gürültüsünü daha fazla algıladıklarını belirledi. Prof. Hugo Fastl, ‘Yaptığımız deneylerden çıkan sonuca göre, görmenin ses frekansıyla ilgili önemli bir bağlantısı bulunmaktadır’ dedi.
izlenmese de olur...
Kavga sahnelerinde, eğer ortalıkta bir havuz görünüyorsa, grup ne kadar kalabalık olursa olsun, kavga bütün kötü adamlar havuza atılana kadar sürer...
Havuzun gerçekten de kötü adamlar üzerinde nihai bir etkisi vardır. Havuz yakınında kalabalık bir dövüş cereyan ettiğinde, kötü adamlar kahramanımız tarafından defalarca yere serilseler bile kalkıp yeniden saldırırlar. Ancak havuza atılan asla havuzdan çıkıp tekrar saldırmaz.
Tabancalı çatışmalarda; kurtulmak için fotr şapka giymek yeterlidir. Bu kesin bir tabudur: Fotr şapka takan birinin, şapkası vurulur...
Ormanda dövüş sahnelerinde, polis tam iyi adam kötü adamların hepsini alt eder etmez gelir. Kahramanımız son yumruğu atınca, birden bire orman yolunun ortasında arka arkaya dizili iki ya da üç trafik polisi arabası belirir.
Polis baskınlarında, kaç polis arabası olursa olsun, hepsinin kapıları aynı anda açılır. Öndeki arabadan iki tane pardösülü ve fotr şapkalı sivil polisle iki tane üniformalı polis, arkadaki araba ya da arabalardan da dörder tane üniformalı polis çıkar...
Silahlı çatışma sahnelerinde, en kötü yer tavandır. Tavanlarda kötü adamlar durur ve hepsi tek tek vurulup aşağıya düşer.
Tavandaki adamın yapabileceği en kötü şey, arkası donuk olan kahramanımıza nişan almaktır. Çünkü tam o anda, kahramanımızın arkadaşı tarafından vurulur...
Eğer başta kötü adamın elinde bıçak varsa korkuya gerek yoktur. Çünkü bu durumda, kahramanımız kötü adamın kolunu bükerek bıçağı elinden düşürür. Ancak elinde bıçak görünmeyen adamlar tehlikelidir, çünkü son anda çıkarıp esas kız ya da esas oğlanın karnına saplayabilir...
Kahramanımız eğer dayak yiyor ise yerde kum olamasa da ne yapar eder bir avuç kumu kötü adamın gözüne atar ve o sahneden itibaren kötü adamı dövmeye başlar.
Kalabalık kavgalarda filmin kahramanını yenmenin en pratik yolu, kafasına bir çuval geçirip, çuvalın etrafını iple sarıp, dört bir yandan sopayla vurmaktır...
Kötü adamlar kahramanımızın üzerine kurşunları boşalttıkları halde, kurşunların hiçbiri isabet etmez. Ama kahramanımız bir kurşun ile iki hatta üç kötü adamı öldürebilme yeteneğine sahiptir.
Kahramanımız intikam yeminleri edip baş kötü adamın bulunduğu binaya gittiğinde binanın ilk üç katı kötü adamlarla doludur fakat baş kötü adamın bulunduğu dördüncü katta tek bir kötü adamın izine rastlanmamaktadır.
Yine kahramanımız intikam yeminleri etmekte ve baş kötü adamımız korku içinde bulunması gerektiği binanın dördüncü katında beklemektedir. Madem baş kötü adamımız korku içinde hazin sonun kendisine doğru geldiğini hissedip bütün adamlarını bina içinde toplamaktadır, neden başka bir binada kahramanımızın ölümünü beklememektedir. Acaba o kadar zenginlik içinde başka binası mı yoktur?
Bütün kavgaların sonunda polis gelir. Sanki bütün filmi televizyondan izlemiş ve kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermiş gibi kötü adamları tutuklar ve kahramanımıza teşekkür ederek olay yerinden ayrılır. Yerde dayaktan pestili çıkmış adamların iyi adamlar olmadıklarını polis şip şak anlamaktadır
Böcek ve hayvan davranışları (1 saat-3 gün öncesi) :
*At, eşek, inek: iplerini koparırlar. Ahır kapılarından dışarı çıkmak isterler. Tepelere doğru koşarlar.
*Tavşan ve fare: Binaların üst katlarına kaçışırlar. Direklere tırmanırlar. Yere inmek istemezler.
*Domuzlar: Hızla yukarıya doğru koşarlar. Toprağı delicesine eşelerler.
*Kediler: Kutu ya da çöp bidonu içine atlarlar. Top gibi sıkışıp, şiddetle titrerler.
*Köpekler: Korku dolu hiç durmadan havlarlar.
*Balıklar: Göl ya da deniz tabanının ısınması sonucu yüzeye yakın yüzerler. Yılan balıkları ortadan kaybolur.
*Ölü balık: Balıklar nedensiz bir şekilde ölür ve karaya vururlar.
*Ördek, kaz, kuğu: Göle girmek istemezler. Göldekiler ölebilir.
*İpek Böcekleri: Arka arkaya dizilirler.
*Yengeç: Plajda yengeçler dolaşır.
*Martılar: Gruplar halinde karaya doğru uçarlar. Karada gürültülü bir şekilde bağırarak çembersel olarak uçarlar.
*Büyükbaş hayvanlar: 3-4 gün önce elektromagnetik ışınlardan etkilenmeye başlarlar.
*Karıncalar: Deprem öncesi hayvan davranışlarında belki de en önemlisi 'Karıncalardır'. Eğer eviniz 3. katın üstünde ise ve dairenizde karınca sayısında büyük bir artış oluşmuşsa, onların davranışlarını izlemek akıllıca olabilir;
a) Yuvalarını terk ederler,
b) Yürüyüşlerinde değişiklik olur (ateş üstünde gibi yürürler)
c) Zincir oluştururlar
d) Küme küme toplanırlar
e) Kümelerde kendiliğinden ölüm sayısının artması magnitude'un büyüyeceği anlamına gelir. (M6.5-7.0 gibi depremlerin hemen öncesinde bütün kümelerin %80'i ölür)
Gökyüzündeki değişimler (1 saat - 1 hafta öncesi) :
*Deprem ışıkları: Güneşin yeni doğup batışı gibi ışık huzmeleri görülür.
*Alev topları: Yanan bir kibrit alevi gibi alev topu görülür.
*Deprem Sisi: Kırılacak bölgeyi ani bir sis kaplar.
*Yıldırımlar: Olağan dışı mor, yeşil, kırmızı, mavi, pembe renkli oluşumlar görülür.
*Gökkuşağı: Açık havada kısa gökkuşağı oluşur. Bunda yeşil, siyah, mavi renk egemendir.
*Hava sıcaklığı: Havada aşırı sıcak ve sıkıntı meydana gelir.
*Ay, yıldızlar: Parlak bir gökyüzü içinde yıldızlar elde tutulacak kadar yakın görünür.
*Uğultu: Yerden anlam verilemeyen bir uğultu duyulur.
Bitki ve ağaç değişimleri (1 - 3 ay öncesi) :
*Meyve ağaçları: Erken çiçek açar ve erken meyve verir.
*Ot ve ağaç dalı: Yüzeyleri kızarır, yanar.
Deniz ve göl değişimleri (1 saat - 2 hafta öncesi) :
*Su basması: Bir iki hafta önceden kıyıları deniz basar.
*Su çekilmesi: 1 ile 5 saat öncesinden deniz kıyıdan çekilir.
*Dalgalar: 1 ile 5 saat öncesine kadar çarşaf gibi düz olan denizde, gemi geçmiş gibi dalgalar oluşur.
*Düz deniz: Deniz çarşaf gibi düzgün olur.
*Hava kabarcığı: Deniz, kuyu ya da gölde bolca hava kabarcığı görülür.
*Isınma: Deniz tabanındaki ısınmadan dolayı suyun ısısı da normalin üzerine çıkar.
Yeraltı suları değişimleri (1 saat - 3 ay önceden) :
*Su verimi: 1 ile 4 litrelik verim artışı olur.
*Basınç artışı: Su basıncında 1-1.5 barlık artış olur.
*Su sıcaklığı: Olağan sıcaklığın 1-2 derece üzerinde ısınır.
*Yeni kaynak: 1 ile 2 hafta öncesinden yeni kaynak oluşur ya da var olan kaynak kuruyabilir.
*Su gazları: Karbondioksit, metan ve özellikle radon gazı içeriği artar. Kuyuyu sis kaplar.
*Su tadı: Su acılaşır ya da tatlılaşır.
*Suda koku: Çürük yumurta ve kükürt kokusu gelir.
*Su kimyası: İletkenlik, radon, cıva, helyum, karbondioksit artışı gözlenir.
*Kabarcıklar: Su içinde hava kabarcıkları oluşur.
*Dere suları: Kesilir, kurur ya da çoğalır.
sesleri izah edilemeyen bir sebeple yankı yapmıyormuş...
Cep telefonu kullanırken sol kulağınızı kullanın, cünkü sağ kulak direkt beyni etkiliyor.