Dünyada ki en büyük deniz kuşu diyebiliriz kendilerine.Bazıları 25 yıldan fazla yaşarlar.Genelde Büyük Okyanus'un güneyinde bulunurlar ve dünyada 15 kadar türüde mevcuttur.Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir. Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisindeyumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar. Ancak yavrulara karşı gösterilen özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Nitekim albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilometreden fazla yol katedebilirler.
Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan, insanlar dünyaya ayak basmadan önce,iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış.
Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken;
Saflık ortaya bir fikir atmış;
- 'Neden saklambaç oynamıyoruz? '
...Ve hepsi bu fikri beğenmiş, hemen çılgın Çılgınlık, bağırmış:
- 'Ben ebe olmak ve saymak istiyorum, Ben ebe olmak istiyorum! '
...Ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1, 2, 3.....Ve Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar;
Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış;
İhanet çöp yığının içine girmiş;
Sevgi bulutların arasına kıvrılmış;
Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş,
Ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış;
Tutku dünyanın merkezine gitmiş;
Para hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.
...Ve Çılgynlık saymaya devam etmi? , 79, 80, 81, 82.....
Aşkın dışında, bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış, Aşk, kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş..
Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.
...Ve Çılgınlık 95, 96, 97... ye gelmiş ve 100'e vardığı anda, Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.
...Ve Çılgınlık bağırmış 'Önüm, arkam, sağım solum sobe, geliyorum! '
....Ve arkasını döndüğünde, ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkat 'i ayın boynuzunda görmüş, ve İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde, ve Tutkuyu dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç. Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış, derken Haset, Aşk bulunamadığı için haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış;
- 'Aşkı bulamıyorsun çünkü o güllerin arasında saklanıyor.'
...Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış, ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş, gözlerinden. Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş...
- 'Ne yaptım ben? Ne yaptım ben? ' diye bağırmış.
- 'Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim? '
...Ve Aşk cevap vermiş;
- 'Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin.'
...Ve o günden beri, Aşkın gözü kördür ve o günden beri Çılgınlık da her zaman onun yanındadır..
Rakı, balık, hafif bir meltem, taş plakta güzel notalar, sigara ve de yakamoz eğer yanınızda birde aşkınız varsa adaların üstüne mekan tanımıyorum.Bunların hiçbirini yaşamadım ama hayal etmek bile güzel :))
Bu yalancı bahar bir gün bitecek Yeni aldığın eskiyecek Yedik içtik sanırım doyduk Hesabı kim ödeyecek Of güzel allahım Nasıl bir kader yazdın, tadı damağımda kaldı Of güzel allahım İçimi ısıtan adam, sanki senin aynandı Bir ömür yeter bana bu armağan Ölsem de gam yemem artık Her insana her nefes Bir başka heves Bir tek ilk aşk bitmeyecek Daha ilk günden hep Sonunu sorduk Cevap ne kimse bilmeyecek
Senden uzakta hep bir şeyler eksik Gönlümde derman yok inan bi nefeslik Ne bir avuntu nede biraz ümit Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik
İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma herşeyim Yerine sevemem, yerine sevemem Razıyım yapayanlız tükensin yıllarım ama Yerine sevemem, yerine sevemem Olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim herşeyim
Aşk istasyonlarını pas geçen Sevda treninin son durağı Ayrılık mı olmalıydı? Ey gözlerinde gökyüzünü Yüreğinde yerleri Taşıyan sevgili! :::: Sen ki gecelerin koynundan Yıldızların kanadından Gündüzlerin uykusundan Düştün yüreğime Öyle kolayca Umarsızca. Ha deyince gideceğini Aşkımı içine gömeceğini Sanmıyorum sevgili Tüm gidişlerimi sana çevirdiğim Tüm yollarıma seni işaretlediğim Yolun sonu Ayrılık mı olmalıydı Mehtapsız gecenin koynunda Yakamozlara sarmaladığımız aşkımız Yıldızlara göz kırparken Aşkla dudaklarımızdan düşen şarkımız Gecenin kulağını çınlatırken Kışların ayazından ve karından Bahara eriştiğimiz bir anda Ayrılık mı olmalıydı Ey sevgili çık çölün kumundan Ferhat dağları delmiş Ağaçlar meyvesini vermiş Kuşların ağzında sevda şarkıları Deniz rengi gözlerine gökler girmiş Yüreğin kıpır kıpır olduğu bir günde Yosun tutmuş taşları bağrına basıp Ayrılık mı olmalıydı
Sakin göllerin kuğusuyduk, Salınarak suyun yanağında. Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin. Sonumuzun adım-adım Yaklaştığını görürdük...
Yarılan ekmeğin buğusuyduk; Paylaşılan zeytin tanesinin, Yüzümüze saldıran yağmur avanesinin. Biz hep üşüyen burnumuzu Avucumuzda hohlayarak yürürdük.
Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle. Hiçbir aykırı yanımız, Hiçbir yalanımız... Gözüm yaşarıyor, Yüreğim kanıyor... Olmasaydı sonumuz böyle! ..
Biri, saksımızı çiğneyip gitti. Biri, duvarları yıktı, Camları kırdı. Fırtına gelip aramıza serildi. Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri Her şeyi kötüledi, Bizi yaraladı...
Biri şarabımızı döktü, Soğanımızı çaldı. Biri, hiç yoktan vurdu, Kafeste garip kuşumuzu! Ciğerim yanıyor, Yüreğim kanıyor... Solmasaydı gülümüz böyle! .
Dağlarda çoban ateşiydik, Sarmalayarak acı bir sevda masalını Ve hıçkırarak Hırçın rüzgârların kavalını... Namlunun, bağrımıza Sinsice sokulduğunu bilirdik...
Ceylanın pınara inişiydik, Vedalaşan birkaç damla gözyaşının; Tenine kan bulaşan O masum çakıl taşının... Oysa biz dualarımızda hep Birbirimizden daha önce Ölmeyi dilerdik...
Bazı sorumluluklarımız vardı, Hayata ilişkin. Bazı basit sorularımız, Anlaşılır bazı sorunlarımız... Göğsüm daralıyor, Yüreğim kanıyor... İncinmeseydi gençliğimiz böyle...
Birer yolcuyduk, Aynı ormanda kaybolmuş. Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe. Hep aynı kaderde buluşurduk Sevmeye tutuklu gibi...
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında. Birer çiğ damlasıydık, Bahar sabahında, Gül yaprağında... Dedim ya, Hiç yoktan susturuldu şarkımız! Yüreğim kanıyor, Yüreğim kanıyor... Bitmeseydi öykümüz böyle! ..
Dünyada ki en büyük deniz kuşu diyebiliriz kendilerine.Bazıları 25 yıldan fazla yaşarlar.Genelde Büyük Okyanus'un güneyinde bulunurlar ve dünyada 15 kadar türüde mevcuttur.Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir. Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisindeyumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.
Ancak yavrulara karşı gösterilen özen sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Nitekim albatroslar çoğu zaman yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için gerekirse bir seferde 1,5 kilometreden fazla yol katedebilirler.
Aşk Ve Çılgınlığın Hikayesi
Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan, insanlar dünyaya ayak basmadan önce,iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış.
Bir gün, toplanmışlar ve her zamankinden daha fazla canları sıkkın oturuyorlarken;
Saflık ortaya bir fikir atmış;
- 'Neden saklambaç oynamıyoruz? '
...Ve hepsi bu fikri beğenmiş, hemen çılgın Çılgınlık, bağırmış:
- 'Ben ebe olmak ve saymak istiyorum, Ben ebe olmak istiyorum! '
...Ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış, 1, 2, 3.....Ve Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar;
Şefkat Ay'ın boynuzuna asılmış;
İhanet çöp yığının içine girmiş;
Sevgi bulutların arasına kıvrılmış;
Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş,
Ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış;
Tutku dünyanın merkezine gitmiş;
Para hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış.
...Ve Çılgynlık saymaya devam etmi? , 79, 80, 81, 82.....
Aşkın dışında, bütün iyi huylar ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış, Aşk, kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş..
Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.
...Ve Çılgınlık 95, 96, 97... ye gelmiş ve 100'e vardığı anda, Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış.
...Ve Çılgınlık bağırmış 'Önüm, arkam, sağım solum sobe, geliyorum! '
....Ve arkasını döndüğünde, ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şefkat 'i ayın boynuzunda görmüş, ve İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde, ve Tutkuyu dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş, sadece biri hariç. Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış, derken Haset, Aşk bulunamadığı için haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış;
- 'Aşkı bulamıyorsun çünkü o güllerin arasında saklanıyor.'
...Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış, ve güllerin arasına çılgınca saplamış, saplamış, saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra, Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, parmaklarının arasından sicim gibi kan akıyormuş, gözlerinden. Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini çatal sopa ile kör etmiş...
- 'Ne yaptım ben? Ne yaptım ben? ' diye bağırmış.
- 'Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim? '
...Ve Aşk cevap vermiş;
- 'Gözlerimi geri veremezsin. Ama benim için bir şey yapmak istersen, benim kılavuzum olabilirsin.'
...Ve o günden beri, Aşkın gözü kördür ve o günden beri Çılgınlık da her zaman onun yanındadır..
Rakı, balık, hafif bir meltem, taş plakta güzel notalar, sigara ve de yakamoz eğer yanınızda birde aşkınız varsa adaların üstüne mekan tanımıyorum.Bunların hiçbirini yaşamadım ama hayal etmek bile güzel :))
Akrep burçlu insanların aşkının başımızı döndürdüğü doğruda.Yanlız unutulan bir şey daha var akreplerin en büyük özellikleri nankör olmalarıdır.
Armağan
Bu yalancı bahar bir gün bitecek
Yeni aldığın eskiyecek
Yedik içtik sanırım doyduk
Hesabı kim ödeyecek
Of güzel allahım
Nasıl bir kader yazdın, tadı damağımda kaldı
Of güzel allahım
İçimi ısıtan adam, sanki senin aynandı
Bir ömür yeter bana bu armağan
Ölsem de gam yemem artık
Her insana her nefes
Bir başka heves
Bir tek ilk aşk bitmeyecek
Daha ilk günden hep
Sonunu sorduk
Cevap ne kimse bilmeyecek
Büyük rahatlık herkese tavsiye ederim.Türktelekom ' dan böyle bir hizmet alabilmek muhteşem :))
Senden uzakta hep bir şeyler eksik
Gönlümde derman yok inan bi nefeslik
Ne bir avuntu nede biraz ümit
Ne yaptın bana, nedir bu sessizlik
İçimde bir şey acıyor sen gelince aklıma herşeyim
Yerine sevemem, yerine sevemem
Razıyım yapayanlız tükensin yıllarım ama
Yerine sevemem, yerine sevemem
Olmuyor, denedim, yine de yerine sevemedim herşeyim
Ayrılık Mı Olmalıydı?
Aşk istasyonlarını pas geçen
Sevda treninin son durağı
Ayrılık mı olmalıydı?
Ey gözlerinde gökyüzünü
Yüreğinde yerleri
Taşıyan sevgili! ::::
Sen ki gecelerin koynundan
Yıldızların kanadından
Gündüzlerin uykusundan
Düştün yüreğime
Öyle kolayca
Umarsızca.
Ha deyince gideceğini
Aşkımı içine gömeceğini
Sanmıyorum sevgili
Tüm gidişlerimi sana çevirdiğim
Tüm yollarıma seni işaretlediğim
Yolun sonu
Ayrılık mı olmalıydı
Mehtapsız gecenin koynunda
Yakamozlara sarmaladığımız aşkımız
Yıldızlara göz kırparken
Aşkla dudaklarımızdan düşen şarkımız
Gecenin kulağını çınlatırken
Kışların ayazından ve karından
Bahara eriştiğimiz bir anda
Ayrılık mı olmalıydı
Ey sevgili çık çölün kumundan
Ferhat dağları delmiş
Ağaçlar meyvesini vermiş
Kuşların ağzında sevda şarkıları
Deniz rengi gözlerine gökler girmiş
Yüreğin kıpır kıpır olduğu bir günde
Yosun tutmuş taşları bağrına basıp
Ayrılık mı olmalıydı
DİLAN SEVDA
Mazide kalan hatıra gibi
Şevkatli kollarını aç bana anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim
Yanımda olmanı ne çok isterdim
Dizine yatıpta uyurdum anne
Dilimde dua gözümde rüyasın
Seni çok istedim hasretim anne
Anne, anne, anneciğim
Uyandım uykudan aradım seni
Sağıma soluma bakındım anne
Geceler çok soğuk, sessiz ve karanlık
Üşüdüm, üstümü örtsene anne
Anne, anne, anneciğim...
YÜREĞİM KANIYOR
Sakin göllerin kuğusuyduk,
Salınarak suyun yanağında.
Ve okşayarak nilüfer saçlarını gecenin.
Sonumuzun adım-adım
Yaklaştığını görürdük...
Yarılan ekmeğin buğusuyduk;
Paylaşılan zeytin tanesinin,
Yüzümüze saldıran yağmur avanesinin.
Biz hep üşüyen burnumuzu
Avucumuzda hohlayarak yürürdük.
Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız,
Hiçbir yalanımız...
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle! ..
Biri, saksımızı çiğneyip gitti.
Biri, duvarları yıktı,
Camları kırdı.
Fırtına gelip aramıza serildi.
Biri, milyon kere çoğaltıp hüzünleri
Her şeyi kötüledi,
Bizi yaraladı...
Biri şarabımızı döktü,
Soğanımızı çaldı.
Biri, hiç yoktan vurdu,
Kafeste garip kuşumuzu!
Ciğerim yanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Solmasaydı gülümüz böyle! .
Dağlarda çoban ateşiydik,
Sarmalayarak acı bir sevda masalını
Ve hıçkırarak
Hırçın rüzgârların kavalını...
Namlunun, bağrımıza
Sinsice sokulduğunu bilirdik...
Ceylanın pınara inişiydik,
Vedalaşan birkaç damla gözyaşının;
Tenine kan bulaşan
O masum çakıl taşının...
Oysa biz dualarımızda hep
Birbirimizden daha önce
Ölmeyi dilerdik...
Bazı sorumluluklarımız vardı,
Hayata ilişkin.
Bazı basit sorularımız,
Anlaşılır bazı sorunlarımız...
Göğsüm daralıyor,
Yüreğim kanıyor...
İncinmeseydi gençliğimiz böyle...
Birer yolcuyduk,
Aynı ormanda kaybolmuş.
Aynı çıtırtıyla ürperen birer serçe.
Hep aynı kaderde buluşurduk
Sevmeye tutuklu gibi...
Birer tomurcuktuk hayatın kollarında.
Birer çiğ damlasıydık,
Bahar sabahında,
Gül yaprağında...
Dedim ya,
Hiç yoktan susturuldu şarkımız!
Yüreğim kanıyor,
Yüreğim kanıyor...
Bitmeseydi öykümüz böyle! ..
YUSUF HAYALOĞLU