Tv'nin zararları çok fazla olmakla birlikte, bazılarını sıralayalım:
1- Şiddet görüntüleriyle şiddet uygulamaya meyelan hasıl etme, 2- Gayri ahlâkî görüntülerin çocuğa ve aileye menfî tesirleri, 3- Seviyesiz eğlence kültürünün özendirilmesi, 4- Oluşturulan modellerdeki kişiler arası münasebetlerin sığ ve menfaat kaynaklı olması, 5- Kültürel değerlerin yozlaştırılması ve başka kültürlerin özendirilmesi, 6- Aile fertlerinin birbirleriyle olan münasebetini azaltması ve yalnızlığa sebep olması, 7- Mühim hâdiselere karşı sistemli bir hissizleşme, 8- Korku kültürünün yaygınlaştırılması ve bundan menfaat elde etme, 9- İnsanları çaresizliğe ve karamsarlığa iten konuların reyting malzemesi yapılması, 10- Çalışarak kazanma yerine, ‘Çalışmadan köşeyi dön! ’ anlayışının yerleştirilmesi, 11- Tüketim ve kazanç uğruna her türlü değerin çiğnenmesi, 12- İnsanlara yalancı cennetler oluşturularak, gerçeklerden koparılması.
Buna benzer daha birçok zararlı tesiri saymak mümkündür. Kişinin; şiddet ve gayri ahlâkî sahnelerin, sigaraya ve alkole özendirici, doğruluğu enayilik olarak tasvir eden görüntülerin tesiri altında kalmadığını söylemesi, kendini kandırmasından başka bir şey değildir.
Tv hakkındaki bu kadar aleyhteki ifadelerden sonra bu âlete düşman olma veya bu teknolojiyi toptan reddetme gibi bir durumun anlaşılmaması için, bu âletin hayırda ve insanı yüceltme yolunda da kullanılabileceğini söylememiz gerekir. Ancak bu yol daha zordur. Zaten bütün tahripler, yakıp yıkmalar, bozmalar hep kolay olmuştur. Faydalı, iyi, güzel ve hayırlı işler ise, muhakkak zor olacaktır. Kâinat kitabından tefekkür tabloları, tabiattan insanı düşündüren ve güzel mesajlar sunan belgeseller, tarihimizden ders çıkarılacak ve gençlerimizi eğitme maksadıyla hazırlanmış filmler, çocuklarımıza insan ve vatan sevgisini, çevre koruma hassasiyetini, güzel ahlâkı, mânevî ve millî değerlerimizi tanıtma adına hazırlanmış çizgi filmler sunma, tabii ki, zor, masraflı ve vakit alıcı işlerdir. Ancak nesillerimizin mankurtlaşmasını engellemek, onları tv'nin zararlı tesirlerinden kurtarmak ve kendi öz değerlerimize sahip çıkmak istiyorsak, bu âletin iyi yönde ve şuurlu kullanılması için de gayret bizlere düşmektedir.
Televizyon, icat olduğu günden beri, insan hayatı üzerindeki tesirini devam ettirmektedir. Onu icat eden(ler) , muhtemelen insan hayatına bu kadar güçlü tesir edeceğini bilmiyordu. Albert Einstein'in atom bombasının tesirinin ne olacağını önceden bilemediği gibi... Başlangıçta önemsiz gibi görünen bu teknolojik âlet, 20 ve 21. yüzyılda dikkate alınması gereken bir güç olmuştur. Tv karşısında oturan milyonlarca kişi, aynı anda tesir altına alınabilmektedir. Bazı programları milyarlarca kişi aynı anda izleyebilmekte ve bu programlardaki kişiler, hadiseler ve mesajlar evimize girmektedir. Evlerimizin başköşesine kurulmuş bu kutunun tesirinde kalmadan yaşamak, 21. yüzyıl insanı için neredeyse imkânsızdır. Tv'nin kişi, aile ve toplum hayatına tesirleri, şimdilerde daha çok konuşulmaya başlandı. Ancak bu gücü elinde bulunduranlar, ne yazık ki, onun tesirleri hakkındaki bilgileri kamuoyuna aktarmamaktadır.
Tv'nin tesirlerini; kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere üçe ayırabiliriz. Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarının tesirleri ile bu tesirler daha iyi izah edilebilir. Atom bombası ilk atıldığında 100 bin insan öldü. Bu, katliamın kısa vadedeki en şiddetli tesiri olmuştu. Orta vadede o şehirler yaşanamaz hale geldi ve Japonya, savaşı kaybetti. Uzun vadede ise, radyasyon sebebiyle kolsuz-bacaksız çocuklar dünyaya gelmeye, başta kanser türleri olmak üzere çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. Kısacası atom bombasının tesirleri yıllar sonra bile hissedilmekteydi.
Televizyonun kısa, orta ve uzun vadede nasıl ortaya çıktığını fark edemediğimiz vahîm neticeleri, tarihin derinliklerinde kalmış; fakat birilerinin hâlâ birçok topluma uyguladığı Mankurt Efsanesi’ni hatırlatmaktadır. Tv'nin Mankurt Efsanesi’ne benzeyen yönlerini okuduğumuzda onun zararlarını fark edip, ona daha mesafeli olacağız.
Efsaneye geçmeden önce, tv'nin niçin bu kadar tesirli olduğunu cevaplamaya çalışalım. Bunun için ilk olarak, 'Acaba kaç saat tv karşısında kalmaktayız? ' sorusunun cevabını arayalım. Yapılan çalışmalar, birçok kişinin saatlerce tv karşısında kaldığını veya tv bulunan bir ortamda çalıştığını göstermektedir. Birçok yerde hayat, tv'nin görüntüsü veya sesi ile devam etmektedir. Çocuklarımız tv karşısında saatlerce çizgi film veya farklı programlar izlemektedir. İnsanın gördükleri ve duydukları şuuraltında bir tesir bırakır. Şuuraltı beslenmesi ise, insan hayatına çok mühim neticeleriyle derinden tesir eder. Öyleyse tv görüntü ve seslerinin hayatımıza tesiri var mıdır? Sağlıklı düşünen her insan bu soruya 'evet' diye cevap verecektir. Bir kişi tv seyretmese bile, çevresinde tv seyredenler olduğu için, dolaylı bir tesir altında kalmaktadır. Televizyon, bilhassa çocuk ve gençlerin şuuraltına, davranışlarına ve zihnî fonksiyonlarına tesir etmekte ve onların hayatı algılamalarını ve davranışlarını değiştirmektedir. Kısacası hayatın her köşesinde tv ve buna bağımlı olan insanları bulmak mümkün olmaktadır.
Mankurt Efsanesi tarihin derinliklerinde Türk kavimlerine uygulanan bir işkence ve asimilasyon şekli olarak bilinmektedir. Bu efsaneye göre kafasına ıslak koyun derisi geçirilen kişi, güneşin altında günlerce bekletilmekte, ıslak deri yavaş yavaş kurumakta ve kişinin kafasına müthiş bir basınç yapmaktadır. Güneşin altında kafası gittikçe sıkılan kişi, yapılan işkencenin dayanılmaz tesiriyle kendisini, geçmişini, ideallerini ve şahsiyetini şekillendiren birçok değeri kaybetmektedir. Bu şekilde mankurtlaşanlar, şuuru kaybolmuş, yönlendirilmeye açık, kendi geçmişine ve benliğine hissiz, duygulardan yoksunlaşmış, sahibine şartsız olarak bağlı birer robot haline gelmektedir.
Mankurt haline getirilenlerin maruz kaldığı değişme ile, tv kıskacındaki kişilerin yaşadığı değişme arasında büyük benzerlik vardır. Tv karşısındakilerde, belki koyun derisinin yaptığı ağrı ve işkence hali yoktur; ama bu iki hadise karşısındaki değişme tarzı benzerdir. Tv karşısında saatlerce savunmasız bir şekilde kalan kişiler, gördüklerinin tesiri altında kalmakta, hayat ve olaylara tv’nin istediği gibi bakmakta, ekranda gördüklerini model alarak giyinmekte, buna göre eğlenmekte ve yaşamaktadır.
Sistemli değişme ve zamana yayarak değişme önemli kavramlardır. Bugün gelinen durum çok kısa zamanda olsaydı, herkes değiştiğini fark edebilecekti. Ancak değişmenin zamanla ve yavaş yavaş olması, kişinin değiştiğini fark etmemesi sonucunu getirmektedir. Tv'nin yıllar içinde yaptığı değişme şahsın şuuraltı ile birlikte değişmesi ve bu şuuraltı değişmenin kişinin günlük davranışlarına aksetmesini doğurmaktadır. Tv'nin insana tesirini şu örnek ile daha iyi açıklayabiliriz. Elinize beyaz bir kâğıt alın ve üzerine her gün bir nokta koyun. Bir yıl sonra o kâğıt simsiyah olacaktır. Başka bir örnek verecek olursak; yurdundan ve içinde yetiştiği toplumdan uzakta yaşayan kişiler, zamanla içinde yaşamayı sürdürdükleri yeni toplumun değer ve normlarına maruz kalarak, farkında olmadan değişirler. Değişmeler yavaş olmaktadır. Televizyon seyircisinin de şuuraltı zamanla değişir ve bu değişme günlük konuşmalara, davranışlara, ideal ve düşüncelere aksederek, kişiler âdeta mankurtlaşırlar.
Devletler, kültürlerini yaymayı ve asimilasyonu bugün, belki tank ve top ile gerçekleştirmiyorlar; ama bunu tv ile sistemli bir şekilde ve yavaş yavaş yapıyorlar. 'Globalleşme' sloganıyla artık tek tip konuşan, tek tip giyinen, tek tip yiyen, tek tip yaşayan, sun'î ve sığ idealleri olan, sadece maddiyata kilitlenmiş kitleler oluşmaktadır. Çünkü tv'lerde çocukluktan itibaren uygulanan değişim programı sonucu; kişiye daha iyi hayat, daha çok para, daha çok konfor, var olmak için yok etmek, her hâdiseden cinsî mevzulara girizgâhlar, menfaat için aldatma, bencillik ve israf gibi insanı değersizleştiren mesajların binlercesi verilmektedir. Artık, evin kızı bir mankeni model almakta, delikanlısı sevdiği bir sanatçı gibi giyinmekte, küçük çocuğu ise; tesirinde kaldığı filmin çocuk kahramanı gibi konuşmakta ve davranmaktadır. Katliamlar, özgürlük için savaş; haksızlıklar, adalet; yanlışlıklar, doğru gibi aktarılabilmektedir. Dolayısıyla toplumlar değerlerinden zamanla uzaklaşmakta, yabancı kültür gittikçe yaygınlaşmaktadır. Mankurtlaşan insanların, değerlerine yapılan saldırılara hissiz kalması gibi, tv karşısında erozyona mâruz kalan insanlar da, giderek bazı olaylara duyarsızlaşmakta ve birer 'teknolojik mankurt' haline gelmektedir. Bu şekilde kendine göre farklı kültürel kimlik taşıyan, ama kişiliği olmayan içi boşaltılmış topluluklar, hemen her ülkede boy göstermektedir.
Hiroşima ve Nagasaki'de atom bombasının kısa vadedeki tesirine karşılık tv'nin kısa vadedeki tesiri, bir günde binlerce insanın ölümü değil, milyonlarca insanın yavaş yavaş ölmesidir. Tv'nin tesiri daha çok orta ve uzun vadede görülür. Orta vadede mânevî köklerinden kopuk ve kıymet hükümleri olmayan çocuklar yetişirken, uzun vadede fertlerin tek tek değişmesi neticesinde, bütün bir toplum ve kültürün yozlaşması gerçekleşir.
Günümüzün çaresiz ailesi, kendini bu tehlikeden nasıl koruyacak? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Bu konuda en güzel cevap alternatif malzemeler ve metotlar oluşturarak tv'ye olan ihtiyacı azaltmak olacaktır. Şu an için bir muhasebe yapalım: En son ne zaman bütün aile bir arada gezinti yapabildik? En son, çocuklarımız ile ne zaman ve ne kadar süre oyun oynadık? En son hangi akrabamızı ziyaret ettik? Ailemiz ile birlikte en son ne zaman kitap okuduk? Acaba tv'ye ayrılan vaktin kaçta kaçını çocuklarımız ve ailemiz için ayırıyoruz? Günlük tv seyrettiğimiz süre içinde kitap okusak, şu an kaç kitap okumuş olurduk? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Bu sorulara açık yüreklilikle cevap verdiğimizde, tv'nin hayatımızdaki yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Buz kristalleri, içinden geçtiği sıcak hava tabakası çok dar olduğundan partiküllerin bir kısmı erir. Daha alttaki soğuk hava tabakasının içine girdiğinde tekrar donarlar ve yere buz paletleri ya da karla karışık yağmur olarak düşerler. Karla karışık yağmur, donan yağmurdan daha nadir görülür ve yere ya da bir nesneye çarptığında sıçrayarak donan “donmuş yağmur damlası” olarak tanımlanır.
Yağmur: bulut içindeki büyüyen su damlacıkları bulutta tutunamayacak kadar çok ağırlaşmasıyla yağmur olarak yere düşerler. Yağmur, birleşen geniş şekilli kar tanelerinin buz kristallerine dönüşmesi şeklinde de başlayabilir. Kar taneleri düşerken donma seviyesinden daha sıcak havanın içine girince erir ve yağmur damlalarına dönüşürler. Aşağıdaki resimde, orajdan kaynaklanan sağanak yağmur görülmektedir.
Yer seviyesi civarında sıcaklık profili tamamen donma noktasının üzerindedir bu sebeple bütün buz partikülleri yer seviyesinde bu sıcak hava ile karşılaşır ve yere yağmur şeklinde ulaşır.
Soğuk hava bandı yurdumuzda genellikle kıyılar boyunca görülür. Soğuk hava tabakasının kıyı ile iç kesimlerdeki dağlar arasında sıkıştığı zaman oluşur. Donan yağış, sıcak ve nemli deniz havasının yükselerek soğuk havanın üzerine tırmanması esnasında oluşan yağmurların soğuk tabakanın içinden geçerken donması sonucu oluşur. Düşen yağmur damlaları aşırı soğur ve soğuk yüzey ile etkileşimi sonucu donar.
Donan Yağışın Tahmini
Sıcaklık Profilinin Önemi
Donan yağış, tahmini oldukça güç bir meteorolojik hadisedir. Sıcaklıktaki çok küçük bir değişiklik bile yağışın tespiti açısından oldukça önemlidir. Derecenin bir onda biri kadar bir değişiklik bile hadisenin yağmur, donan yağış, karla karışık yağmur veya kar şeklinde olmasını etkileyebilir..
Donan yağış diğer kış yağışlarından daha az sıklıkta ve genellikle genişliği 50 km.den daha dar bir sahada gerçekleşir.
Yoğun bir buz fırtınası kısa bir sürede bir bölgedeki hayatı felç edebilir ve insan hayatını önemli ölçüde etkileyebilir.
Donan yağmur tehlikelidir. Çünkü yerde hemen farkedilemeyen kaygan düzgün yüzeyler oluşturur. Bu nedenle insanlar genellikle onun farkına varamazlar. Kaldırımlar donan yağışla kaplanınca son derece kayganlaşırlar, insanların düşerek kendilerini yaralamaları tehlikesi artar. Yolların buzla kaplanması sırasında otomobil kazaları da oldukça artar.
Buzun ağırlığından telefon direkleri ve kabloları zarar görebilir, enerji hatları kesilebilir ve milyonlarca insanın haberleşmesi imkansızlaşır. 1921’de New England’da ki şiddetli buz fırtınası sırasında iki telefon direği arasındaki kabloların üzerinde buzun 4 tonun üzerinde bir ağırlık oluşturduğu görülmüştür. Oldukça kuvvetli yağış hadisesi esnasında 6 ila 15 cm ye kadar ulaşabilen buz örtüsü nedeniyle işyerleri kapanabilr ve yolların buzla kaplanması sebebiyle işe gidiş gelişler oldukça kısıtlanabilir.
Genel olarak donan yağış, sıcak ve nemli havanın kendisinden daha soğuk bir hava üzerine doğru tırmanması sonucu oluşur.Yükselen hava soğur, su buharı yoğunlaşır,cephe önünde dar bir alanda donan yağmur oluşumu gerçekleşir.
Donan yağış buz kristalleri oluşumu yoluyla ya da aşırı soğumuş yamur oluşumu sırasında gelişebilir. Atmosferin üst tabakalarındaki buz kristalleri bazen de bulut damlacıklarının mikroskobik buharlaşmasından oluşan su buharı moleküllerinin birleşmesi ile gelişirler.
Kaynak: Sızıntı Dergisi, Şubat 2004 - Yazar: Hasan AYDINLI
Tv'nin zararları çok fazla olmakla birlikte, bazılarını sıralayalım:
1- Şiddet görüntüleriyle şiddet uygulamaya meyelan hasıl etme,
2- Gayri ahlâkî görüntülerin çocuğa ve aileye menfî tesirleri,
3- Seviyesiz eğlence kültürünün özendirilmesi,
4- Oluşturulan modellerdeki kişiler arası münasebetlerin sığ ve menfaat kaynaklı olması,
5- Kültürel değerlerin yozlaştırılması ve başka kültürlerin özendirilmesi,
6- Aile fertlerinin birbirleriyle olan münasebetini azaltması ve yalnızlığa sebep olması,
7- Mühim hâdiselere karşı sistemli bir hissizleşme,
8- Korku kültürünün yaygınlaştırılması ve bundan menfaat elde etme,
9- İnsanları çaresizliğe ve karamsarlığa iten konuların reyting malzemesi yapılması,
10- Çalışarak kazanma yerine, ‘Çalışmadan köşeyi dön! ’ anlayışının yerleştirilmesi,
11- Tüketim ve kazanç uğruna her türlü değerin çiğnenmesi,
12- İnsanlara yalancı cennetler oluşturularak, gerçeklerden koparılması.
Buna benzer daha birçok zararlı tesiri saymak mümkündür. Kişinin; şiddet ve gayri ahlâkî sahnelerin, sigaraya ve alkole özendirici, doğruluğu enayilik olarak tasvir eden görüntülerin tesiri altında kalmadığını söylemesi, kendini kandırmasından başka bir şey değildir.
Tv hakkındaki bu kadar aleyhteki ifadelerden sonra bu âlete düşman olma veya bu teknolojiyi toptan reddetme gibi bir durumun anlaşılmaması için, bu âletin hayırda ve insanı yüceltme yolunda da kullanılabileceğini söylememiz gerekir. Ancak bu yol daha zordur. Zaten bütün tahripler, yakıp yıkmalar, bozmalar hep kolay olmuştur. Faydalı, iyi, güzel ve hayırlı işler ise, muhakkak zor olacaktır. Kâinat kitabından tefekkür tabloları, tabiattan insanı düşündüren ve güzel mesajlar sunan belgeseller, tarihimizden ders çıkarılacak ve gençlerimizi eğitme maksadıyla hazırlanmış filmler, çocuklarımıza insan ve vatan sevgisini, çevre koruma hassasiyetini, güzel ahlâkı, mânevî ve millî değerlerimizi tanıtma adına hazırlanmış çizgi filmler sunma, tabii ki, zor, masraflı ve vakit alıcı işlerdir. Ancak nesillerimizin mankurtlaşmasını engellemek, onları tv'nin zararlı tesirlerinden kurtarmak ve kendi öz değerlerimize sahip çıkmak istiyorsak, bu âletin iyi yönde ve şuurlu kullanılması için de gayret bizlere düşmektedir.
Televizyon, icat olduğu günden beri, insan hayatı üzerindeki tesirini devam ettirmektedir. Onu icat eden(ler) , muhtemelen insan hayatına bu kadar güçlü tesir edeceğini bilmiyordu. Albert Einstein'in atom bombasının tesirinin ne olacağını önceden bilemediği gibi... Başlangıçta önemsiz gibi görünen bu teknolojik âlet, 20 ve 21. yüzyılda dikkate alınması gereken bir güç olmuştur. Tv karşısında oturan milyonlarca kişi, aynı anda tesir altına alınabilmektedir. Bazı programları milyarlarca kişi aynı anda izleyebilmekte ve bu programlardaki kişiler, hadiseler ve mesajlar evimize girmektedir. Evlerimizin başköşesine kurulmuş bu kutunun tesirinde kalmadan yaşamak, 21. yüzyıl insanı için neredeyse imkânsızdır. Tv'nin kişi, aile ve toplum hayatına tesirleri, şimdilerde daha çok konuşulmaya başlandı. Ancak bu gücü elinde bulunduranlar, ne yazık ki, onun tesirleri hakkındaki bilgileri kamuoyuna aktarmamaktadır.
Tv'nin tesirlerini; kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere üçe ayırabiliriz. Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarının tesirleri ile bu tesirler daha iyi izah edilebilir. Atom bombası ilk atıldığında 100 bin insan öldü. Bu, katliamın kısa vadedeki en şiddetli tesiri olmuştu. Orta vadede o şehirler yaşanamaz hale geldi ve Japonya, savaşı kaybetti. Uzun vadede ise, radyasyon sebebiyle kolsuz-bacaksız çocuklar dünyaya gelmeye, başta kanser türleri olmak üzere çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. Kısacası atom bombasının tesirleri yıllar sonra bile hissedilmekteydi.
Televizyonun kısa, orta ve uzun vadede nasıl ortaya çıktığını fark edemediğimiz vahîm neticeleri, tarihin derinliklerinde kalmış; fakat birilerinin hâlâ birçok topluma uyguladığı Mankurt Efsanesi’ni hatırlatmaktadır. Tv'nin Mankurt Efsanesi’ne benzeyen yönlerini okuduğumuzda onun zararlarını fark edip, ona daha mesafeli olacağız.
Efsaneye geçmeden önce, tv'nin niçin bu kadar tesirli olduğunu cevaplamaya çalışalım. Bunun için ilk olarak, 'Acaba kaç saat tv karşısında kalmaktayız? ' sorusunun cevabını arayalım. Yapılan çalışmalar, birçok kişinin saatlerce tv karşısında kaldığını veya tv bulunan bir ortamda çalıştığını göstermektedir. Birçok yerde hayat, tv'nin görüntüsü veya sesi ile devam etmektedir. Çocuklarımız tv karşısında saatlerce çizgi film veya farklı programlar izlemektedir. İnsanın gördükleri ve duydukları şuuraltında bir tesir bırakır. Şuuraltı beslenmesi ise, insan hayatına çok mühim neticeleriyle derinden tesir eder. Öyleyse tv görüntü ve seslerinin hayatımıza tesiri var mıdır? Sağlıklı düşünen her insan bu soruya 'evet' diye cevap verecektir. Bir kişi tv seyretmese bile, çevresinde tv seyredenler olduğu için, dolaylı bir tesir altında kalmaktadır. Televizyon, bilhassa çocuk ve gençlerin şuuraltına, davranışlarına ve zihnî fonksiyonlarına tesir etmekte ve onların hayatı algılamalarını ve davranışlarını değiştirmektedir. Kısacası hayatın her köşesinde tv ve buna bağımlı olan insanları bulmak mümkün olmaktadır.
Mankurt Efsanesi tarihin derinliklerinde Türk kavimlerine uygulanan bir işkence ve asimilasyon şekli olarak bilinmektedir. Bu efsaneye göre kafasına ıslak koyun derisi geçirilen kişi, güneşin altında günlerce bekletilmekte, ıslak deri yavaş yavaş kurumakta ve kişinin kafasına müthiş bir basınç yapmaktadır. Güneşin altında kafası gittikçe sıkılan kişi, yapılan işkencenin dayanılmaz tesiriyle kendisini, geçmişini, ideallerini ve şahsiyetini şekillendiren birçok değeri kaybetmektedir. Bu şekilde mankurtlaşanlar, şuuru kaybolmuş, yönlendirilmeye açık, kendi geçmişine ve benliğine hissiz, duygulardan yoksunlaşmış, sahibine şartsız olarak bağlı birer robot haline gelmektedir.
Mankurt haline getirilenlerin maruz kaldığı değişme ile, tv kıskacındaki kişilerin yaşadığı değişme arasında büyük benzerlik vardır. Tv karşısındakilerde, belki koyun derisinin yaptığı ağrı ve işkence hali yoktur; ama bu iki hadise karşısındaki değişme tarzı benzerdir. Tv karşısında saatlerce savunmasız bir şekilde kalan kişiler, gördüklerinin tesiri altında kalmakta, hayat ve olaylara tv’nin istediği gibi bakmakta, ekranda gördüklerini model alarak giyinmekte, buna göre eğlenmekte ve yaşamaktadır.
Sistemli değişme ve zamana yayarak değişme önemli kavramlardır. Bugün gelinen durum çok kısa zamanda olsaydı, herkes değiştiğini fark edebilecekti. Ancak değişmenin zamanla ve yavaş yavaş olması, kişinin değiştiğini fark etmemesi sonucunu getirmektedir. Tv'nin yıllar içinde yaptığı değişme şahsın şuuraltı ile birlikte değişmesi ve bu şuuraltı değişmenin kişinin günlük davranışlarına aksetmesini doğurmaktadır. Tv'nin insana tesirini şu örnek ile daha iyi açıklayabiliriz. Elinize beyaz bir kâğıt alın ve üzerine her gün bir nokta koyun. Bir yıl sonra o kâğıt simsiyah olacaktır. Başka bir örnek verecek olursak; yurdundan ve içinde yetiştiği toplumdan uzakta yaşayan kişiler, zamanla içinde yaşamayı sürdürdükleri yeni toplumun değer ve normlarına maruz kalarak, farkında olmadan değişirler. Değişmeler yavaş olmaktadır. Televizyon seyircisinin de şuuraltı zamanla değişir ve bu değişme günlük konuşmalara, davranışlara, ideal ve düşüncelere aksederek, kişiler âdeta mankurtlaşırlar.
Devletler, kültürlerini yaymayı ve asimilasyonu bugün, belki tank ve top ile gerçekleştirmiyorlar; ama bunu tv ile sistemli bir şekilde ve yavaş yavaş yapıyorlar. 'Globalleşme' sloganıyla artık tek tip konuşan, tek tip giyinen, tek tip yiyen, tek tip yaşayan, sun'î ve sığ idealleri olan, sadece maddiyata kilitlenmiş kitleler oluşmaktadır. Çünkü tv'lerde çocukluktan itibaren uygulanan değişim programı sonucu; kişiye daha iyi hayat, daha çok para, daha çok konfor, var olmak için yok etmek, her hâdiseden cinsî mevzulara girizgâhlar, menfaat için aldatma, bencillik ve israf gibi insanı değersizleştiren mesajların binlercesi verilmektedir. Artık, evin kızı bir mankeni model almakta, delikanlısı sevdiği bir sanatçı gibi giyinmekte, küçük çocuğu ise; tesirinde kaldığı filmin çocuk kahramanı gibi konuşmakta ve davranmaktadır. Katliamlar, özgürlük için savaş; haksızlıklar, adalet; yanlışlıklar, doğru gibi aktarılabilmektedir. Dolayısıyla toplumlar değerlerinden zamanla uzaklaşmakta, yabancı kültür gittikçe yaygınlaşmaktadır. Mankurtlaşan insanların, değerlerine yapılan saldırılara hissiz kalması gibi, tv karşısında erozyona mâruz kalan insanlar da, giderek bazı olaylara duyarsızlaşmakta ve birer 'teknolojik mankurt' haline gelmektedir. Bu şekilde kendine göre farklı kültürel kimlik taşıyan, ama kişiliği olmayan içi boşaltılmış topluluklar, hemen her ülkede boy göstermektedir.
Hiroşima ve Nagasaki'de atom bombasının kısa vadedeki tesirine karşılık tv'nin kısa vadedeki tesiri, bir günde binlerce insanın ölümü değil, milyonlarca insanın yavaş yavaş ölmesidir. Tv'nin tesiri daha çok orta ve uzun vadede görülür. Orta vadede mânevî köklerinden kopuk ve kıymet hükümleri olmayan çocuklar yetişirken, uzun vadede fertlerin tek tek değişmesi neticesinde, bütün bir toplum ve kültürün yozlaşması gerçekleşir.
Günümüzün çaresiz ailesi, kendini bu tehlikeden nasıl koruyacak? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Bu konuda en güzel cevap alternatif malzemeler ve metotlar oluşturarak tv'ye olan ihtiyacı azaltmak olacaktır. Şu an için bir muhasebe yapalım: En son ne zaman bütün aile bir arada gezinti yapabildik? En son, çocuklarımız ile ne zaman ve ne kadar süre oyun oynadık? En son hangi akrabamızı ziyaret ettik? Ailemiz ile birlikte en son ne zaman kitap okuduk? Acaba tv'ye ayrılan vaktin kaçta kaçını çocuklarımız ve ailemiz için ayırıyoruz? Günlük tv seyrettiğimiz süre içinde kitap okusak, şu an kaç kitap okumuş olurduk? Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Bu sorulara açık yüreklilikle cevap verdiğimizde, tv'nin hayatımızdaki yeri daha iyi anlaşılacaktır.
Karla Karışık Yağmur
Sulu Sepken
Buz kristalleri, içinden geçtiği sıcak hava tabakası çok dar olduğundan partiküllerin bir kısmı erir. Daha alttaki soğuk hava tabakasının içine girdiğinde tekrar donarlar ve yere buz paletleri ya da karla karışık yağmur olarak düşerler. Karla karışık yağmur, donan yağmurdan daha nadir görülür ve yere ya da bir nesneye çarptığında sıçrayarak donan “donmuş yağmur damlası” olarak tanımlanır.
Sıvı Haldeki Yağış
Yağmur: bulut içindeki büyüyen su damlacıkları bulutta tutunamayacak kadar çok ağırlaşmasıyla yağmur olarak yere düşerler. Yağmur, birleşen geniş şekilli kar tanelerinin buz kristallerine dönüşmesi şeklinde de başlayabilir. Kar taneleri düşerken donma seviyesinden daha sıcak havanın içine girince erir ve yağmur damlalarına dönüşürler. Aşağıdaki resimde, orajdan kaynaklanan sağanak yağmur görülmektedir.
Yer seviyesi civarında sıcaklık profili tamamen donma noktasının üzerindedir bu sebeple bütün buz partikülleri yer seviyesinde bu sıcak hava ile karşılaşır ve yere yağmur şeklinde ulaşır.
Donan Yağış Gelişimindeki Rolleri
Soğuk hava bandı yurdumuzda genellikle kıyılar boyunca görülür. Soğuk hava tabakasının kıyı ile iç kesimlerdeki dağlar arasında sıkıştığı zaman oluşur. Donan yağış, sıcak ve nemli deniz havasının yükselerek soğuk havanın üzerine tırmanması esnasında oluşan yağmurların soğuk tabakanın içinden geçerken donması sonucu oluşur. Düşen yağmur damlaları aşırı soğur ve soğuk yüzey ile etkileşimi sonucu donar.
Donan Yağışın Tahmini
Sıcaklık Profilinin Önemi
Donan yağış, tahmini oldukça güç bir meteorolojik hadisedir. Sıcaklıktaki çok küçük bir değişiklik bile yağışın tespiti açısından oldukça önemlidir. Derecenin bir onda biri kadar bir değişiklik bile hadisenin yağmur, donan yağış, karla karışık yağmur veya kar şeklinde olmasını etkileyebilir..
Donan yağış diğer kış yağışlarından daha az sıklıkta ve genellikle genişliği 50 km.den daha dar bir sahada gerçekleşir.
İnsan Hayatına Etkisi
Yaralanmalar ve Trafik Kazaları
Yoğun bir buz fırtınası kısa bir sürede bir bölgedeki hayatı felç edebilir ve insan hayatını önemli ölçüde etkileyebilir.
Donan yağmur tehlikelidir. Çünkü yerde hemen farkedilemeyen kaygan düzgün yüzeyler oluşturur. Bu nedenle insanlar genellikle onun farkına varamazlar. Kaldırımlar donan yağışla kaplanınca son derece kayganlaşırlar, insanların düşerek kendilerini yaralamaları tehlikesi artar. Yolların buzla kaplanması sırasında otomobil kazaları da oldukça artar.
Buzun ağırlığından telefon direkleri ve kabloları zarar görebilir, enerji hatları kesilebilir ve milyonlarca insanın haberleşmesi imkansızlaşır. 1921’de New England’da ki şiddetli buz fırtınası sırasında iki telefon direği arasındaki kabloların üzerinde buzun 4 tonun üzerinde bir ağırlık oluşturduğu görülmüştür. Oldukça kuvvetli yağış hadisesi esnasında 6 ila 15 cm ye kadar ulaşabilen buz örtüsü nedeniyle işyerleri kapanabilr ve yolların buzla kaplanması sebebiyle işe gidiş gelişler oldukça kısıtlanabilir.
Donan Yağış gelişimi
Genel olarak donan yağış, sıcak ve nemli havanın kendisinden daha soğuk bir hava üzerine doğru tırmanması sonucu oluşur.Yükselen hava soğur, su buharı yoğunlaşır,cephe önünde dar bir alanda donan yağmur oluşumu gerçekleşir.
Donan Yağış Oluşumu
Donan yağış buz kristalleri oluşumu yoluyla ya da aşırı soğumuş yamur oluşumu sırasında gelişebilir. Atmosferin üst tabakalarındaki buz kristalleri bazen de bulut damlacıklarının mikroskobik buharlaşmasından oluşan su buharı moleküllerinin birleşmesi ile gelişirler.