28-29 Haziran'da İstanbulda yapılacak NATO Zirvesi: Zirve sırasında ABD Başkanı Bush başta olmak üzere, birçok emperyalist ülkenin lideri ülkemize gelecektir. Bu kişiler Irak'ta sürmekte olan işgalin siyasi ve insani sorumluluğunu taşımaktadırlar. İşgalcileri ve katilleri memleketimizde görmek istemiyoruz.
Zirve sırasında bir başka emperyalist örgütün, Avrupa Ordusu'nun kuruluşu da değerlendirilecektir. Avrupa Ordusu başka birçok halkı olduğu gibi, ülkemiz insanlarını da tehdit eden bir kuruluştur. NATO ile beraber Avrupa Ordusu'nu da istemiyoruz.
Zirve sırasında sermaye sınıfının artan saldırıları karşısında emekçi örgütlerinin direnişinin nasıl zayıflatılacağı ve geniş halk yığınlarının nasıl pasifize edileceği de tartışılacaktır. NATO sömürü devam etsin, yoksulluk, işsizlik ve açlıkla karşı karşıya kalan milyarlarca kişi bugünkü dünya düzenine boyun eğsin diye faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin İstanbul'da planlanmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında Türkiye'nin Afganistan'a asker yollaması için yürütülen çalışmalar da sonuçlandırılacaktır. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi, kamuoyunun tepkisi ve Irak'taki çeşitli siyasi odakların itirazı nedeniyle gerçekleşmemişti. Şimdi yine ABD tarafından işgale uğrayan bir ülkeye, Afganistan'a binlerce asker yollanması gündemdedir. Asker yollanmasını da, bu gündemle toplantı yapılmasını da istemiyoruz.
Zirve sırasında NATO'nun genişleme süreci gözden geçirilecek, önemli kararlar alınacaktır. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı dağılalı on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, NATO dağılmak bir yana, daha da güçlendirilmektedir. Emperyalist ülkelerin eli kanlı örgütünün genişlemesini ve buna ilişkin tartışmaların Türkiye'de yapılmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında İstanbul'un birçok meydanı, cadde ve sokağı İstanbullulara kapatılacak, 'terörle mücadele' bahanesi ile en temel özgürlükler kısıtlanacaktır. Özgürlüklerin baş düşmanı emperyalist ülkelerin liderleri rahat edecek diye kendi ülkemizde bir kez daha horlanmak istemiyoruz.
Zirve sırasında Irak'taki işgalci güçlerin yeni stratejisi de tartışılacaktır. Her geçen gün daha da güçlenen direniş, ABD emperyalizmini yeni yöntem ve politikalar aramaya itmiştir. İstanbul'un bu yöntem ve politikaların ayrıntılandırıldığı kent olmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında ülkemiz başta CIA olmak üzere, emperyalist istihbarat örgütü elemanları tarafından istila edilecektir. Geçmişte bu toplantıların öncesi ve sonrasında yabancı istihbarat örgütlerinin önayak olduğu sayısız operasyon yapılmış, çok sayıda kişi öldürülmüş veya gözaltına alınmıştır. İstihbarat örgütleri bu tür toplantıları yıkıcı faaliyetler için kullanmaktadırlar. Emperyalist ajanları sokaklarımızda istemiyoruz.
AB, merkezinde Almanya'nın bulunduğu uluslararası emperyalist bir organizasyondur. AB ülkeleri yalnızca pazarlarını genişletmeye ve kârlarını arttırmaya uğraşmıyorlar. Bu amaçlarını askeri olarak da güvence altına almayı ihmal etmiyorlar. NATO yetmiyormuş gibi, ABD'nin dev silah makinası yetmiyormuş gibi, dünyanın onlarca sanayileşmeye, gelişmeye aç kalmış ülkesinde mali kaynakların silaha yatırılması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de Avrupa Ordusu geliştiriliyor.
Türkiye'de siyasal islam da büyük ölçüde Amerikancı dır. Ülkemizin Amerikancı dokusunun en ilginç ve tartışılması gereken özelliklerinden birisi budur. Bugün müslüman nüfusun yaşadığı bir coğrafyada (özellikle Irak, Filistin ve Afganistan'da) ABD deliler gibi saldırırken islamcı gelenekten gelen bir partinin iktidarının (AKP) en Amerikancı politikalara imza atabilmesi ve türban konusunda sokağa dökülenlerin ancak pek küçük bir bölümünün ABD'ye karşı yapılan gösterilere katılması, bunun kanıtıdır.
AKP'nin gericiliği ve kişiliksizliği ile, emperyalist ülkelerin 'mümkün olduğunca diz çöken bir Türkiye' arzusu bütünüyle çakışmıştır. Washington'a göre 'ılımlı islamcı'lar daha teslimiyetçidirler.
internet sitesinden... SORU: TKP ittifaklara katılmadı. Solun bölünmüşlüğü ve ittifaklar konusunda ne düşünüyorsunuz? CEVAP: İttifaklar siyasetin içeriğini gölgeleyip ilkeleri önüne geçmeye başlıyorsa yanlıştır. TKP milletvekili koltuğundan daha fazla önem verdiği ilkelere sahip olduğu için ittifaklara başından itibaren uzak durmuştur. Solun birliğinin sağlanması diye bir sorun vardır, elbette. Ancak tutarlı, ilkeli bir siyasal programın ortaya çıkmasına elvermeyen birlik modelleri denenmiş ve başarısız olmuştur. TKP yüzünü sosyalizm programı doğrultusunda birleştireceği geniş emekçi halk kitlelerine dönmeyi tercih etmektedir.
Bu ülkenin ABD'ye ve AB'ye muhtaç olduğunu iddia ediyorlar. ABD'yle ve AB'yle iyi geçin-mezsek, başımıza bin türlü bela geleceğini iddia ediyorlar.
Tam tersi doğru! Bu ülke ABD'ye ve AB'ye bağımlı kaldıkça, başımızdan bela eksik olmuyor.
Emperyalist ülkelerin Türkiye'ye bakışı sop derece net: Bizi ucuz emek gücü ve ucuz asker kaynağı olarak görüyorlar. Yok pahasına satılan kamu işletmelerimizle ilgileniyorlar. Kendi aralarında ortaklık kurarak, Türkiye'yi bir açık pazar haline getiriyorlar. 'Yardım' adı altında verdikleri borçlardan çok daha fazlasını faiz olarak geri alıyorlar. Eğer başkalarına muhtaç olan birileri varsa, bunlar, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda ülkeyi sömüren emperyalist ülkelerdir. Emperyalist ülkeler, bugünkü zenginliklerini, biraz da bize borçlular. Pekiyi, bunun karşılığında bize ne sağlıyorlar? Birincisi, gençlerimize savaş meydanlarında ölme ve öldürme olanağı sağlıyorlar! Bu ülkenin gençleri, Kore'de, amacını bile bilmedikleri bir savaşta, ABD askerlerine kalkan yapılmıştı. Bu ülkenin gençleri, bugün Afganistan'da hedef tahtasına konmuş durumda. ABD, Irak'a savaş açma planları yaparken, bu ülkenin gençlerini cepheye sürebileceğinden emin.
İkincisi, İsrail devletiyle birlikte emperyalistlere maşa olduğumuz için, tüm bölge halklarının düşmanlığını kazanıyoruz.
Üçüncüsü, emperyalist yağma arttıkça sanayisizleşiyoruz. Tarımımız çökertiliyor. Bu sayede de işsiz ve yoksul insanlarımızın sayısı artıyor.
Dördüncüsü, onurumuz ayaklar altına alınıyor. Başımıza Derwish gibi sömürge valileri atanıyor. Ekonomimiz hakkındaki bütün kararların altında IMF'nin mührü bulunuyor. Bu ülkenin yöneticileri, üçüncü sınıf bir üyelik için, Avrupalı emperyalistlere yalakalık ediyor.
Beşincisi, emperyalist silah tekellerine her yıl milyarlarca dolar aktardığımız yetmiyormuş gibi, ülkemiz ABD'nin nükleer silah deposu olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin kaynaklarının yetersiz olduğunu iddia ediyorlar.
Oysa bu ülkenin kaynakları, yalnızca Koçlar'ı, Sabancılar'ı, Karamehmetler'i ya da Uzanlar'ı dünyanın en zenginleri arasına sokmaya değil, aynı zamanda emperyalistlere her yıl milyarlarca dolar aktarmaya yetiyor! Kriz bahanesiyle yüzbinlerce emekçiyi sokağa attıktan ve milyonlarca emekçiyi yoksullaştırdıkları dönemlerde bile, bu ülkenin zenginleri daha da zenginleşiyor. Üstelik, ülkemizin kaynaklarının çok verimsiz bir şekilde değerlendirilmesine, çoğunun doğru dürüst işletilmemesine rağmen! Tek bir örnek verelim: Türkiye, bütün enerji ihtiyacını karşılayabilecek linyit ve taşkömürü rezervlerine sahip olmasına rağmen, enerji ithalatına her yıl milyarlarca dolar para ödüyor.
TKP'nin 'İstanbul NATOya kapılarını kapatıyor' metnini Dr. Hüseyin Hatemi (İÜ Hukuk Fakültesi) ,Coşkun Aral (fotoğraf sanatçısı) , Ataol Behramoğlu (şair) , Deniz Türkali (sanatçı) , Bekir Coşkun (gazeteci) , Nejat Yavaşoğulları (Bulutsuzluk özlemi-müzisyen) ,Rahmi Saltuk (müzisyen) , Sunay Akın (şair) , Tarık Akan (sinema sanatçısı) , Tuncel Kurtiz (sinema sanatçısı) ,Vedat Özdemiroğlu (yazar) , Vedat Sakman (müzisyen) gibi sanatçı ve yazarlar da imzaladılar.
28-29 Haziran'da İstanbulda yapılacak NATO Zirvesi:
Zirve sırasında ABD Başkanı Bush başta olmak üzere, birçok emperyalist ülkenin lideri ülkemize gelecektir. Bu kişiler Irak'ta sürmekte olan işgalin siyasi ve insani sorumluluğunu taşımaktadırlar. İşgalcileri ve katilleri memleketimizde görmek istemiyoruz.
Zirve sırasında bir başka emperyalist örgütün, Avrupa Ordusu'nun kuruluşu da değerlendirilecektir. Avrupa Ordusu başka birçok halkı olduğu gibi, ülkemiz insanlarını da tehdit eden bir kuruluştur. NATO ile beraber Avrupa Ordusu'nu da istemiyoruz.
Zirve sırasında sermaye sınıfının artan saldırıları karşısında emekçi örgütlerinin direnişinin nasıl zayıflatılacağı ve geniş halk yığınlarının nasıl pasifize edileceği de tartışılacaktır. NATO sömürü devam etsin, yoksulluk, işsizlik ve açlıkla karşı karşıya kalan milyarlarca kişi bugünkü dünya düzenine boyun eğsin diye faaliyet göstermektedir. Bu faaliyetlerin İstanbul'da planlanmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında Türkiye'nin Afganistan'a asker yollaması için yürütülen çalışmalar da sonuçlandırılacaktır. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesi, kamuoyunun tepkisi ve Irak'taki çeşitli siyasi odakların itirazı nedeniyle gerçekleşmemişti. Şimdi yine ABD tarafından işgale uğrayan bir ülkeye, Afganistan'a binlerce asker yollanması gündemdedir. Asker yollanmasını da, bu gündemle toplantı yapılmasını da istemiyoruz.
Zirve sırasında NATO'nun genişleme süreci gözden geçirilecek, önemli kararlar alınacaktır. Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı dağılalı on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, NATO dağılmak bir yana, daha da güçlendirilmektedir. Emperyalist ülkelerin eli kanlı örgütünün genişlemesini ve buna ilişkin tartışmaların Türkiye'de yapılmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında İstanbul'un birçok meydanı, cadde ve sokağı İstanbullulara kapatılacak, 'terörle mücadele' bahanesi ile en temel özgürlükler kısıtlanacaktır. Özgürlüklerin baş düşmanı emperyalist ülkelerin liderleri rahat edecek diye kendi ülkemizde bir kez daha horlanmak istemiyoruz.
Zirve sırasında Irak'taki işgalci güçlerin yeni stratejisi de tartışılacaktır. Her geçen gün daha da güçlenen direniş, ABD emperyalizmini yeni yöntem ve politikalar aramaya itmiştir. İstanbul'un bu yöntem ve politikaların ayrıntılandırıldığı kent olmasını istemiyoruz.
Zirve sırasında ülkemiz başta CIA olmak üzere, emperyalist istihbarat örgütü elemanları tarafından istila edilecektir. Geçmişte bu toplantıların öncesi ve sonrasında yabancı istihbarat örgütlerinin önayak olduğu sayısız operasyon yapılmış, çok sayıda kişi öldürülmüş veya gözaltına alınmıştır. İstihbarat örgütleri bu tür toplantıları yıkıcı faaliyetler için kullanmaktadırlar. Emperyalist ajanları sokaklarımızda istemiyoruz.
Cüneyt Arcayürek'in tabiriyle, RTE.
AB, merkezinde Almanya'nın bulunduğu uluslararası emperyalist bir organizasyondur. AB ülkeleri yalnızca pazarlarını genişletmeye ve kârlarını arttırmaya uğraşmıyorlar. Bu amaçlarını askeri olarak da güvence altına almayı ihmal etmiyorlar. NATO yetmiyormuş gibi, ABD'nin dev silah makinası yetmiyormuş gibi, dünyanın onlarca sanayileşmeye, gelişmeye aç kalmış ülkesinde mali kaynakların silaha yatırılması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de Avrupa Ordusu geliştiriliyor.
Eskiden Talibancı'ların önünde diz çökerdi, şimdi Bush'un.
Türkiye'de siyasal islam da büyük ölçüde Amerikancı dır. Ülkemizin Amerikancı dokusunun en ilginç ve tartışılması gereken özelliklerinden birisi budur. Bugün müslüman nüfusun yaşadığı bir coğrafyada (özellikle Irak, Filistin ve Afganistan'da) ABD deliler gibi saldırırken islamcı gelenekten gelen bir partinin iktidarının (AKP) en Amerikancı politikalara imza atabilmesi ve türban konusunda sokağa dökülenlerin ancak pek küçük bir bölümünün ABD'ye karşı yapılan gösterilere katılması, bunun kanıtıdır.
AKP'nin gericiliği ve kişiliksizliği ile, emperyalist ülkelerin 'mümkün olduğunca diz çöken bir Türkiye' arzusu bütünüyle çakışmıştır. Washington'a göre 'ılımlı islamcı'lar daha teslimiyetçidirler.
internet sitesinden...
SORU: TKP ittifaklara katılmadı. Solun bölünmüşlüğü ve ittifaklar konusunda ne düşünüyorsunuz?
CEVAP: İttifaklar siyasetin içeriğini gölgeleyip ilkeleri önüne geçmeye başlıyorsa yanlıştır. TKP milletvekili koltuğundan daha fazla önem verdiği ilkelere sahip olduğu için ittifaklara başından itibaren uzak durmuştur. Solun birliğinin sağlanması diye bir sorun vardır, elbette. Ancak tutarlı, ilkeli bir siyasal programın ortaya çıkmasına elvermeyen birlik modelleri denenmiş ve başarısız olmuştur. TKP yüzünü sosyalizm programı doğrultusunda birleştireceği geniş emekçi halk kitlelerine dönmeyi tercih etmektedir.
Bu ülkenin ABD'ye ve AB'ye muhtaç olduğunu iddia ediyorlar. ABD'yle ve AB'yle iyi geçin-mezsek, başımıza bin türlü bela geleceğini iddia ediyorlar.
Tam tersi doğru! Bu ülke ABD'ye ve AB'ye bağımlı kaldıkça, başımızdan bela eksik olmuyor.
Emperyalist ülkelerin Türkiye'ye bakışı sop derece net: Bizi ucuz emek gücü ve ucuz asker kaynağı olarak görüyorlar. Yok pahasına satılan kamu işletmelerimizle ilgileniyorlar. Kendi aralarında ortaklık kurarak, Türkiye'yi bir açık pazar haline getiriyorlar. 'Yardım' adı altında verdikleri borçlardan çok daha fazlasını faiz olarak geri alıyorlar. Eğer başkalarına muhtaç olan birileri varsa, bunlar, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda ülkeyi sömüren emperyalist ülkelerdir. Emperyalist ülkeler, bugünkü zenginliklerini, biraz da bize borçlular. Pekiyi, bunun karşılığında bize ne sağlıyorlar? Birincisi, gençlerimize savaş meydanlarında ölme ve öldürme olanağı sağlıyorlar! Bu ülkenin gençleri, Kore'de, amacını bile bilmedikleri bir savaşta, ABD askerlerine kalkan yapılmıştı. Bu ülkenin gençleri, bugün Afganistan'da hedef tahtasına konmuş durumda. ABD, Irak'a savaş açma planları yaparken, bu ülkenin gençlerini cepheye sürebileceğinden emin.
İkincisi, İsrail devletiyle birlikte emperyalistlere maşa olduğumuz için, tüm bölge halklarının düşmanlığını kazanıyoruz.
Üçüncüsü, emperyalist yağma arttıkça sanayisizleşiyoruz. Tarımımız çökertiliyor. Bu sayede de işsiz ve yoksul insanlarımızın sayısı artıyor.
Dördüncüsü, onurumuz ayaklar altına alınıyor. Başımıza Derwish gibi sömürge valileri atanıyor. Ekonomimiz hakkındaki bütün kararların altında IMF'nin mührü bulunuyor. Bu ülkenin yöneticileri, üçüncü sınıf bir üyelik için, Avrupalı emperyalistlere yalakalık ediyor.
Beşincisi, emperyalist silah tekellerine her yıl milyarlarca dolar aktardığımız yetmiyormuş gibi, ülkemiz ABD'nin nükleer silah deposu olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin kaynaklarının yetersiz olduğunu iddia ediyorlar.
Oysa bu ülkenin kaynakları, yalnızca Koçlar'ı, Sabancılar'ı, Karamehmetler'i ya da Uzanlar'ı dünyanın en zenginleri arasına sokmaya değil, aynı zamanda emperyalistlere her yıl milyarlarca dolar aktarmaya yetiyor! Kriz bahanesiyle yüzbinlerce emekçiyi sokağa attıktan ve milyonlarca emekçiyi yoksullaştırdıkları dönemlerde bile, bu ülkenin zenginleri daha da zenginleşiyor. Üstelik, ülkemizin kaynaklarının çok verimsiz bir şekilde değerlendirilmesine, çoğunun doğru dürüst işletilmemesine rağmen! Tek bir örnek verelim: Türkiye, bütün enerji ihtiyacını karşılayabilecek linyit ve taşkömürü rezervlerine sahip olmasına rağmen, enerji ithalatına her yıl milyarlarca dolar para ödüyor.