Filmi 'değerli' bir tanıdığım vasıtasıyla izlemiştim ve o gece gerçekten etkisinde kalıp şu yazıyı yazmaya kasmıştım sırf anı olsun die :)
John Malkovich olmayı 'istemek' Başka birisi olunca insan, vücudunu görmeksizin ruhunu nasıl oluyor da bu kadar farklı bir açıyla içinde yıllanmış arzularını eyleme geçirmeyi başarıyor? Ben, benken kendim olamıyorsam nasıl olur da bir başkasıyken kendiliğimin farkına varıp 'ben'in özünde ne varsa, ne barınıyorsa onu dışarı çıkartabiliyorum? Bunca yıllık iç sesimin sesini açıp bir başkasının bedeninde doğru frekansı yakalayabiliyorum ya da öyle olduğunu sanıyorum.
Ara bir kesitten var oluşun çaprazlama çarpımı yapıldı. Denklik bozulmadı, işlem tek satıra indirgendi hepsi bu. Şekil değiştirilmiş bir boyutsuzlukta kavramları algılayış dört duyu organından ibaret değildi ki bedensel hislenimler olsun sırf, boyutsuzluğun içine binlercesini sığdıran. Seni senden almam için ellerimde tutmama gerek yoktu ağırlığını, ruhuna üfleyeceğim tek bir nefesle de pekala çeker alırdım dört duvar içinde tanımlı -lakin geçmişti ruh adeti göz sayısını- görsel sunumunu.
Benim yaşamım buydu! Kendi hayatına sahip çıkamayan -çünkü değildim memnun kendisinden doğduğumdan beri! ! - kendisine başka bir boyut yaratırdı... Tıpkı benim gibi... Kuklalardan kurduğum yaşantımda 'ben' yoktu, 'ben'in bir yansıması vardı yalnızca... Parmaklarımla sıkıca kavradığım ipler, dekoru değildi ki sahnemin, hayatıma veremediğim yönelişlerdi, alamadığım, almaya çekindiğim -ah, değil çekindiğin, korktuğun! , cesaret edemediğin! ! - bildiğim halde yapamadığım doğrulardı... Kendi etimin içindekini kabullenemiyorken, sahip çıkamıyorken, çıkamamışken yıllarca, ellerimle sıkı sıkıya kavrıyordum şimdi lavanta, papatya, manolya kokan taze çiçeklerini hiç bir çıkar göz etmeksizin yarattığım manevi yaşamımı. Kan sızdırmıyordu kuklalarım, sızabilecek damarları yoktu ama vardı kurumuş damarlarımdaki yitik kanı canlandırabilecek kadar güçlü atışları yüreklerinin... Kalpleri kendimi verdiğim ipleriydi, ipler göbek bağımdı 'sahte' bir yaşam akıtan ellerime ve oradan derine ittiğim hislerime... Ve nihayetinde tüm hissizliğim gerçekliğine karışırken maddesel hayatın, ara bir kesitten çıkan fakat içine çeken aslında, ara bir boyuttu, ara bir kesit, ara bir kat, bölüm, umuttu tek ümitlik.
Benim ruhum sana karışsın, seninkisi kendine, senin bedenin yine sana ya benim vücudum nerede? Ruhum, ruhuna, hislerim, hislerine, hislerim kendiliğine, ya senin özgürlüğün kimde? ?
Bir başkası olmak hoşuma gidiyor çünkü sana sahip olabiliyorum. Bir başkası olmaya bayılıyorum çünkü beni kabul ettiğin tek beden oluyorum. Bir başkası olmayı arzuluyorum çünkü beni arzuladığın tek boyuta giriyorum. Bir başkası olmam gerekiyor çünkü olmayan yaşamımın tek kalp atımını orada gerçekleştirebiliyorum.
Ya o 'bir başkası' kendi olmak istiyorsa aynı zamanda... ...
Ben bendeyken mutlu olamıyorken, sende olabilmişsem bilki bu senin geçmişindeki eylemlerinin benim kafamın içindeki doğrularla bağdaşmasıdır. Benim kafamın içinde eylemsiz duran doğrular 'eylemsizlik kuralı' ihlaline uğradığında sen olabilmenin ucuz hazzıyla tatmin oluyorum. Fakat bilirsin, bencil olmalıyım, vijdanı devre dışı bırakmalı, insani değerlerimin fişini çekmeliyim. Yoksa nasıl durabilirim düşünmeden, sana ait olan bir yaşamın ani istilalarının karın ağrısını?
Sahte yaşamımda ellerimde tuttuğum iplerini sana bağladım kuklamın, umutsuzluk içinde kıvranırken tadını çıkardım kendi yazdığım eserimin ve gözünün açılmasıyla kırıldı ruhun, içeri sızdım hiç beklemeden. Sonuna ve sonsuza dek sen olmuşken ve tek istediğim de zaten buyken, kendi elde ettiğim halbuki aslen bana hiç ait olmamış olan yaşamını kendi isteklerime cevap verdirtecek köleliğe çevirdim, ne de güzel itaat etti bedenin ruhuma...
(Ah zavallı, sen sende olamamışken nasıl olur da bir başkasında 'sen' olduğunu sanarsın hala daha?)
Değil ki senin sevinçlerin kendinden kaynaklı, ait değilsin tek bir nedenine sonradan oluşturduğun neticelerinin, değilsin sahibi başardığını sandığın tek bir ünlemin bile, oysa katamazdın ki zaten tek bir hayatı dahi kendi kalbine, bir başkasının bedenindeyken bile...
Gerçek bir kimliği yönetmek, bir kuklayı hareket ettirmekle mi karıştırıldı, anlık bir yanılgı nasıl da çıkmaza soktu pollyannavari bir kaos yaşayan aklını... Gününü kurtarmaya odaklanmışken sen, tek bir mantık hatası dününle birlikte götürdü yarınını, söyle bakalım kim kaldı hiçbir zamanına? Yeni bir zaman dilimi mi bulacaksın bu sefer de olmayan birine? Ne çok aldattın da kendini maskelerin yoruldu artık durmaktan yüzünde. Ama sen hala bakınmaktasın yeni bir hata için, eski bir hatayı örtmeye.
Kendin hazırladın sonunu, kendin... Arada ne kuklalar vardı ne de başka bir beden zorla ruhunu sızdırdığın. Ne derler... Zararın neresinden dönsen kardır mı? Hadi dön sahte yaşamından da var 'sonuna'. Ve yaşa onu doyasıya.
Re: Haksizliga tepki gosteririm, kim oldugu onemli değil.
İnsanlar değer yargılarını, kendi içselleştirdikleri tepkileriyle oluşturur. Bu yargılar da hem etrafındaki insanların dolaylı yollardan hayatlarına katılımlarıyla hem de doğumdan itibaren hep var olup sabit kalacak 'öz' den kaynaklanmaktadır bana kalırsa.
Haksızlık kelimesinde biraz da aslında 'ben' merkezli doğru-yanlış uçlu parametre var yani daha çok benim doğrum, senin yanlışın tarzı bir şey. Birinin yapmadığı bir yanlışı, başka biri onun yapmış olduğunu söylediği zaman tahammül etme süresi aşınır ve kişi kendini ifade etme yoluna başvurur.
Bkz. 'hayır aslında şöyle şöyle yaptım ve bunu yaparken şöyle şöyle düşünüyordum ve bence bu, şöyle şöyledir...' gibi.
Bu, kendini ifade etmenin yanı sıra bir de 'bak sen şunu bilmiyorsun ama' refleksif yaklaşımıdır(fill in the blanks muhabbeti) & bu konuşmadan sonra karşınızdaki kişi size hala inanmayıp kendi bildiğini (aslen bilmediğini) okuyorsa bu sefer ise sinir katsayınız tavan yapar, zaten çoktan tahammül etme yetiniz ortadan kalkmıştır. Bu sefer ise kendinizi kanıtlamaya çalışırsınız.
Bkz. 'Ben aslında şöyle şöyle biriyim, ben böyle böyle yetiştirildim yani benim böyle böyle yapmış olmam söz konusu bile olamaz....'gibi.
Ben hiçbir zaman kendimi birilerine kanıtlamaya çalışmadım. Ki bunun için uğraşmak bencil bir egoizmin nedenidir. & egolarım hiçbir vakit acıkmadı benim, tatmin olma gibi bir sorunu da olmadı. Yanlış anlaşılmasın, kendimi elbette ki karşımdakine doğru yansıyarak(özümde gerçekten her kimsem o şekilde) göstermek daha doğrusu tanınmak isterim. Ama kanıtlama ihtiyacı duymamalıyım çünkü böyle bir gereksinim içine giriyorsam bunun tek bir nedeni vardır, tüm çabalarıma karşın karşımdaki beni 'kendim' olarak değil de, kafasındaki 'ben' olarak görmekte ve bu görüşüne oldukça kesin yargılarla bağlanmaktadır. Bu tarz körü körüne bir bağlanışta ise kalıplaşmış, çürümüş deneyimlerin zemin hazırladığı, doğruluk üzerinde durulmaksızın açılmış pencereler vardır, kesin yargıdaki kişi buradan bakar size. Bana ise perdelerimi kapamak kalır. Çünkü zaten karşınızdaki kişi sizi bu vakitten sonra dinlemeyecektir. Söylediğiniz kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecektir. Ve en kötüsü ise size olan saygısını yitirmiştir. Hem de ne için biliyor musunuz? Kendi kafasında kurguladığı olgu yüzünden. Kendi hayalgücünü fazlaca zorlayıp oradan bir yaşam felsefesi oluşturduğu için sizin adınıza. Gözlerinin önünde gerçekleşen eylemlerinize, kendi yorumlarını kattığı için ki her yoruma bir de can katılması gerektiğini bilmeden.
Ne olduğumu biliyorum, hiçbir şey istemediğim halde bana ne olmadığımı söylüyorlar. Haksızlık olduğuna inanmıyorum hiçbirinin. İnsanların kafalarının içine giremezsiniz, sizin düşüncelerinizi onlara benimsetemezsiniz. Herkes aynı olay karşısında farklı yorumlarda bulunacaktır ve bence olması gereken şey de budur. Olması gereken şey; haksızlığa uğradığınızı düşünmek değil, haksızlık içerisinden kendinizi çekip çıkarmanız ve tek de olsa bir doğruyu ortaya koymanızdır. Bu, 'ben bu değilim' demekten ziyade 'bu, budur.'dur ve bırakın kim sizi dinlemek istiyorsa dinlesin.
En büyük ahmaklık, kişinin, karşısındakini dinlemeksizin, karşısındakini yorumlamasıdır(kesin sonuçlarla) Oysa bilgili bir insan önce gözüyle gördüğünü, ardından işittiğini ve en sonunda bunları kendinde ölçüp biçip tartıp özünden bir parça vererek, bir neticeye varması gerektiğini bilir.
Bu yüzdendir ki eğer birinin size haksızlık yaptığını düşünüyorsanız veya düşünürseniz aslında en büyük haksızlığı kendisine yaptığını bilin. Çünkü siz zaten ne olduğunun/ne olduğunuzun farkındasınızdır,o ise dinlemekten acizdir ve kendine yaptığı ne büyük bir haksızlıktır ki bunun farkında bile değildir.
*En büyük erdem dinlemekse, hiç durma en büyük haksızlığı yedir cahilliğine.*
Please tell me why do birds Sing when you're near me? Sing when you're close to me? They say that I'm a fool For loving you deeply Loving you secretly
But I crash in my mind Whenever you are near Getting deaf, dumb and blind Just drowning in despair I am lost in your flame It's burning like a sun And I call out your name The moment you are gone
Please tell me why can't I Breathe when you're near me? Breathe when you're close to me? I know you know I'm lost In loving you deeply Loving you secretly Secretly
But I crash in my mind Whenever you are near Getting deaf, dumb and blind Just drowning in despair I am lost in your flame It's burning like a sun And I call out your name The moment you are gone
Tomorrow I'll tell it all tomorrow Or the day after tomorrow I'm sure I'll tell you then
Well I crash in my mind Whenever you are near Getting deaf, dumb and blind Just drowning in despair I am lost in your flame It's burning like a sun And I call out your name The moment you are gone The moment you are gone
War ya bu online oynanabilen oyun acaip popüler olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Çok yakında tüm dünyada yalnızca 2 tür kalacak Kurt adamlarla vampirler savaşacak çokça kan akıtılacak, savaşlar ekonomi ve ham madde kaynaklı değil, strateji politikasıyla sarsılacak:P
Yıllarımı verdiğim çizgi film kuşaı! Ama nasıl oluyorsa ben hep kendisini 'Dedektif Gadget' die biliodum yıllardan beri ve bir Allaan kulu da ben 'La baa Dedektif gecıtı açsaısa' dediim d hiiç 'yok yavrum o dedektif diil müfettiş o' die uyarmadı düseltmedi gel gelelim 20 yaşında öğrendim bir öğle vakti beynimden vurulmuşa döndüm, büük bi hayal kırıklıına uğradım şoku atlatınca:P Gadget ı bundan bööle müfettiş olarak bilmem gerekmediine inandım. Çünkü onun çizgi filmlerinin en ii takipçilerinden biri olarak her bölümünde anlatmak istediği ana temayı kavramış bir genç vardı artık kısmen büyümüş :) Ve dedim ki; Gadget'ı herkes müfettiş olarak tanıyor olsa da, o benim kalbimde sonsuza dek dedektif olarak kalacak. Zaten dikkat ederseniz sorumlulukları, aldığı görevler bakımından ve emirler vs.. daha çok bir dedektife benzior...:P
Bu aralar çok fazla ediyorum. Bu sanırım artık insanlardaki güzellikleri görebilmemden kaynaklanıyor. Her insanın eşsiz bir güzelliğinin olduğuna inanıyorum... Hayran kalınası...
Puhahah abi psikopatlar bunlar :) Neydi adları 3.göz, 5.boyut, 100.vizyon, hepsi gerçek, 23971294794.his, ananemi huuriler bastı, babamı cin çarptı, kardeşimi melek kurtardı... eheüeğü muhabbet de hep aynı iyiye zarar veren bi kötü vardır, o kötü en başta ferah bir hayat sürmektedir, iyi olan sürekli ağlayıp sızlanmaktadır.. Soraa tabi adalet yerini buljak yaaa (gerçek hayatta hep ööle oluo sanki:s) kötü olan bi anda inişe geçer bööle mal gibi :) kalır ortada iyi olan kazanır fln :) Çok klişe ama isleince bööle tatmin oluosunus içten içe.. Şey gibi ımm heeeh gördün mü baaak ööle o kadıncaısa o işkenceleri çektirirsen cezasını çekersin işteeee gibi bişi yani :)
tamam tamam bi sus... bi sussaanaaaaaa ya bi sus! :)
Filmi 'değerli' bir tanıdığım vasıtasıyla izlemiştim ve o gece gerçekten etkisinde kalıp şu yazıyı yazmaya kasmıştım sırf anı olsun die :)
John Malkovich olmayı 'istemek'
Başka birisi olunca insan, vücudunu görmeksizin ruhunu nasıl oluyor da bu kadar farklı bir açıyla içinde yıllanmış
arzularını eyleme geçirmeyi başarıyor?
Ben, benken kendim olamıyorsam nasıl olur da bir başkasıyken kendiliğimin farkına varıp 'ben'in özünde ne varsa, ne
barınıyorsa onu dışarı çıkartabiliyorum?
Bunca yıllık iç sesimin sesini açıp bir başkasının bedeninde doğru frekansı yakalayabiliyorum ya da öyle olduğunu sanıyorum.
Ara bir kesitten var oluşun çaprazlama çarpımı yapıldı. Denklik bozulmadı, işlem tek satıra indirgendi hepsi bu.
Şekil değiştirilmiş bir boyutsuzlukta kavramları algılayış dört duyu organından ibaret değildi ki bedensel hislenimler olsun
sırf, boyutsuzluğun içine binlercesini sığdıran. Seni senden almam için ellerimde tutmama gerek yoktu ağırlığını, ruhuna
üfleyeceğim tek bir nefesle de pekala çeker alırdım dört duvar içinde tanımlı -lakin geçmişti ruh adeti göz sayısını-
görsel sunumunu.
Benim yaşamım buydu! Kendi hayatına sahip çıkamayan -çünkü değildim memnun kendisinden doğduğumdan beri! ! -
kendisine başka bir boyut yaratırdı... Tıpkı benim gibi... Kuklalardan kurduğum yaşantımda 'ben' yoktu, 'ben'in bir yansıması
vardı yalnızca... Parmaklarımla sıkıca kavradığım ipler, dekoru değildi ki sahnemin, hayatıma veremediğim yönelişlerdi,
alamadığım, almaya çekindiğim -ah, değil çekindiğin, korktuğun! , cesaret edemediğin! ! - bildiğim halde yapamadığım
doğrulardı... Kendi etimin içindekini kabullenemiyorken, sahip çıkamıyorken, çıkamamışken yıllarca, ellerimle sıkı sıkıya
kavrıyordum şimdi lavanta, papatya, manolya kokan taze çiçeklerini hiç bir çıkar göz etmeksizin yarattığım manevi
yaşamımı. Kan sızdırmıyordu kuklalarım, sızabilecek damarları yoktu ama vardı kurumuş damarlarımdaki yitik kanı
canlandırabilecek kadar güçlü atışları yüreklerinin... Kalpleri kendimi verdiğim ipleriydi, ipler göbek bağımdı 'sahte' bir yaşam akıtan ellerime ve oradan derine ittiğim hislerime... Ve nihayetinde tüm hissizliğim gerçekliğine karışırken maddesel hayatın,
ara bir kesitten çıkan fakat içine çeken aslında, ara bir boyuttu, ara bir kesit, ara bir kat, bölüm, umuttu tek ümitlik.
Benim ruhum sana karışsın, seninkisi kendine, senin bedenin yine sana ya benim vücudum nerede? Ruhum, ruhuna,
hislerim, hislerine, hislerim kendiliğine, ya senin özgürlüğün kimde? ?
Bir başkası olmak hoşuma gidiyor çünkü sana sahip olabiliyorum.
Bir başkası olmaya bayılıyorum çünkü beni kabul ettiğin tek beden oluyorum.
Bir başkası olmayı arzuluyorum çünkü beni arzuladığın tek boyuta giriyorum.
Bir başkası olmam gerekiyor çünkü olmayan yaşamımın tek kalp atımını orada gerçekleştirebiliyorum.
Ya o 'bir başkası' kendi olmak istiyorsa aynı zamanda...
...
Ben bendeyken mutlu olamıyorken, sende olabilmişsem bilki bu senin geçmişindeki eylemlerinin benim kafamın içindeki
doğrularla bağdaşmasıdır. Benim kafamın içinde eylemsiz duran doğrular 'eylemsizlik kuralı' ihlaline uğradığında
sen olabilmenin ucuz hazzıyla tatmin oluyorum. Fakat bilirsin, bencil olmalıyım, vijdanı devre dışı bırakmalı, insani
değerlerimin fişini çekmeliyim. Yoksa nasıl durabilirim düşünmeden, sana ait olan bir yaşamın ani istilalarının karın
ağrısını?
Sahte yaşamımda ellerimde tuttuğum iplerini sana bağladım kuklamın, umutsuzluk içinde kıvranırken tadını çıkardım
kendi yazdığım eserimin ve gözünün açılmasıyla kırıldı ruhun, içeri sızdım hiç beklemeden. Sonuna ve sonsuza dek sen
olmuşken ve tek istediğim de zaten buyken, kendi elde ettiğim halbuki aslen bana hiç ait olmamış olan yaşamını kendi
isteklerime cevap verdirtecek köleliğe çevirdim, ne de güzel itaat etti bedenin ruhuma...
(Ah zavallı, sen sende olamamışken nasıl olur da bir başkasında 'sen' olduğunu sanarsın hala daha?)
Değil ki senin sevinçlerin kendinden kaynaklı, ait değilsin tek bir nedenine sonradan oluşturduğun neticelerinin,
değilsin sahibi başardığını sandığın tek bir ünlemin bile, oysa katamazdın ki zaten tek bir hayatı dahi kendi kalbine,
bir başkasının bedenindeyken bile...
Gerçek bir kimliği yönetmek, bir kuklayı hareket ettirmekle mi karıştırıldı, anlık bir yanılgı nasıl da çıkmaza soktu pollyannavari
bir kaos yaşayan aklını...
Gününü kurtarmaya odaklanmışken sen, tek bir mantık hatası dününle birlikte götürdü yarınını, söyle bakalım kim kaldı hiçbir zamanına?
Yeni bir zaman dilimi mi bulacaksın bu sefer de olmayan birine? Ne çok aldattın da kendini maskelerin yoruldu artık durmaktan yüzünde.
Ama sen hala bakınmaktasın yeni bir hata için, eski bir hatayı örtmeye.
Kendin hazırladın sonunu, kendin... Arada ne kuklalar vardı ne de başka bir beden zorla ruhunu sızdırdığın. Ne derler...
Zararın neresinden dönsen kardır mı? Hadi dön sahte yaşamından da var 'sonuna'. Ve yaşa onu doyasıya.
Bir tanıdığıma soruyorum:
- Bir insan en çok kime tepki verir?
Re: Ben herkese tepki veririm.
- 'en çok'
Re: Haksizliga tepki gosteririm, kim oldugu onemli değil.
İnsanlar değer yargılarını, kendi içselleştirdikleri tepkileriyle oluşturur. Bu yargılar da hem etrafındaki insanların dolaylı yollardan hayatlarına katılımlarıyla hem de doğumdan itibaren hep var olup sabit kalacak 'öz' den kaynaklanmaktadır bana kalırsa.
Haksızlık kelimesinde biraz da aslında 'ben' merkezli doğru-yanlış uçlu parametre var yani daha çok benim doğrum, senin yanlışın tarzı bir şey. Birinin yapmadığı bir yanlışı, başka biri onun yapmış olduğunu söylediği zaman tahammül etme süresi aşınır ve kişi kendini ifade etme yoluna başvurur.
Bkz. 'hayır aslında şöyle şöyle yaptım ve bunu yaparken şöyle şöyle düşünüyordum ve bence bu, şöyle şöyledir...' gibi.
Bu, kendini ifade etmenin yanı sıra bir de 'bak sen şunu bilmiyorsun ama' refleksif yaklaşımıdır(fill in the blanks muhabbeti) & bu konuşmadan sonra karşınızdaki kişi size hala inanmayıp kendi bildiğini (aslen bilmediğini) okuyorsa bu sefer ise sinir katsayınız tavan yapar, zaten çoktan tahammül etme yetiniz ortadan kalkmıştır. Bu sefer ise kendinizi kanıtlamaya çalışırsınız.
Bkz. 'Ben aslında şöyle şöyle biriyim, ben böyle böyle yetiştirildim yani benim böyle böyle yapmış olmam söz konusu bile olamaz....'gibi.
Ben hiçbir zaman kendimi birilerine kanıtlamaya çalışmadım. Ki bunun için uğraşmak bencil bir egoizmin nedenidir. & egolarım hiçbir vakit acıkmadı benim, tatmin olma gibi bir sorunu da olmadı. Yanlış anlaşılmasın, kendimi elbette ki karşımdakine doğru yansıyarak(özümde gerçekten her kimsem o şekilde) göstermek daha doğrusu tanınmak isterim. Ama kanıtlama ihtiyacı duymamalıyım çünkü böyle bir gereksinim içine giriyorsam bunun tek bir nedeni vardır, tüm çabalarıma karşın karşımdaki beni 'kendim' olarak değil de, kafasındaki 'ben' olarak görmekte ve bu görüşüne oldukça kesin yargılarla bağlanmaktadır. Bu tarz körü körüne bir bağlanışta ise kalıplaşmış, çürümüş deneyimlerin zemin hazırladığı, doğruluk üzerinde durulmaksızın açılmış pencereler vardır, kesin yargıdaki kişi buradan bakar size. Bana ise perdelerimi kapamak kalır. Çünkü zaten karşınızdaki kişi sizi bu vakitten sonra dinlemeyecektir. Söylediğiniz kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecektir. Ve en kötüsü ise size olan saygısını yitirmiştir. Hem de ne için biliyor musunuz? Kendi kafasında kurguladığı olgu yüzünden. Kendi hayalgücünü fazlaca zorlayıp oradan bir yaşam felsefesi oluşturduğu için sizin adınıza. Gözlerinin önünde gerçekleşen eylemlerinize, kendi yorumlarını kattığı için ki her yoruma bir de can katılması gerektiğini bilmeden.
Ne olduğumu biliyorum, hiçbir şey istemediğim halde bana ne olmadığımı söylüyorlar. Haksızlık olduğuna inanmıyorum hiçbirinin. İnsanların kafalarının içine giremezsiniz, sizin düşüncelerinizi onlara benimsetemezsiniz. Herkes aynı olay karşısında farklı yorumlarda bulunacaktır ve bence olması gereken şey de budur. Olması gereken şey; haksızlığa uğradığınızı düşünmek değil, haksızlık içerisinden kendinizi çekip çıkarmanız ve tek de olsa bir doğruyu ortaya koymanızdır. Bu, 'ben bu değilim' demekten ziyade 'bu, budur.'dur ve bırakın kim sizi dinlemek istiyorsa dinlesin.
En büyük ahmaklık, kişinin, karşısındakini dinlemeksizin, karşısındakini yorumlamasıdır(kesin sonuçlarla) Oysa bilgili bir insan önce gözüyle gördüğünü, ardından işittiğini ve en sonunda bunları kendinde ölçüp biçip tartıp özünden bir parça vererek, bir neticeye varması gerektiğini bilir.
Bu yüzdendir ki eğer birinin size haksızlık yaptığını düşünüyorsanız veya düşünürseniz aslında en büyük haksızlığı kendisine yaptığını bilin. Çünkü siz zaten ne olduğunun/ne olduğunuzun farkındasınızdır,o ise dinlemekten acizdir ve kendine yaptığı ne büyük bir haksızlıktır ki bunun farkında bile değildir.
*En büyük erdem dinlemekse, hiç durma en büyük haksızlığı yedir cahilliğine.*
Metalci deilim ama müzikten anlarım. Death metal (Y) :P
The Day After Tomorrow
Please tell me why do birds
Sing when you're near me?
Sing when you're close to me?
They say that I'm a fool
For loving you deeply
Loving you secretly
But I crash in my mind
Whenever you are near
Getting deaf, dumb and blind
Just drowning in despair
I am lost in your flame
It's burning like a sun
And I call out your name
The moment you are gone
Please tell me why can't I
Breathe when you're near me?
Breathe when you're close to me?
I know you know I'm lost
In loving you deeply
Loving you secretly
Secretly
But I crash in my mind
Whenever you are near
Getting deaf, dumb and blind
Just drowning in despair
I am lost in your flame
It's burning like a sun
And I call out your name
The moment you are gone
Tomorrow
I'll tell it all tomorrow
Or the day after tomorrow
I'm sure I'll tell you then
Well I crash in my mind
Whenever you are near
Getting deaf, dumb and blind
Just drowning in despair
I am lost in your flame
It's burning like a sun
And I call out your name
The moment you are gone
The moment you are gone
War ya bu online oynanabilen oyun acaip popüler olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Çok yakında tüm dünyada yalnızca 2 tür kalacak Kurt adamlarla vampirler savaşacak çokça kan akıtılacak, savaşlar ekonomi ve ham madde kaynaklı değil, strateji politikasıyla sarsılacak:P
Yıllarımı verdiğim çizgi film kuşaı! Ama nasıl oluyorsa ben hep kendisini 'Dedektif Gadget' die biliodum yıllardan beri ve bir Allaan kulu da ben 'La baa Dedektif gecıtı açsaısa' dediim d hiiç 'yok yavrum o dedektif diil müfettiş o' die uyarmadı düseltmedi gel gelelim 20 yaşında öğrendim bir öğle vakti beynimden vurulmuşa döndüm, büük bi hayal kırıklıına uğradım şoku atlatınca:P Gadget ı bundan bööle müfettiş olarak bilmem gerekmediine inandım. Çünkü onun çizgi filmlerinin en ii takipçilerinden biri olarak her bölümünde anlatmak istediği ana temayı kavramış bir genç vardı artık kısmen büyümüş :) Ve dedim ki; Gadget'ı herkes müfettiş olarak tanıyor olsa da, o benim kalbimde sonsuza dek dedektif olarak kalacak. Zaten dikkat ederseniz sorumlulukları, aldığı görevler bakımından ve emirler vs.. daha çok bir dedektife benzior...:P
Bu aralar çok fazla ediyorum. Bu sanırım artık insanlardaki güzellikleri görebilmemden kaynaklanıyor. Her insanın eşsiz bir güzelliğinin olduğuna inanıyorum... Hayran kalınası...
Puhahah abi psikopatlar bunlar :) Neydi adları 3.göz, 5.boyut, 100.vizyon, hepsi gerçek, 23971294794.his, ananemi huuriler bastı, babamı cin çarptı, kardeşimi melek kurtardı... eheüeğü muhabbet de hep aynı iyiye zarar veren bi kötü vardır, o kötü en başta ferah bir hayat sürmektedir, iyi olan sürekli ağlayıp sızlanmaktadır.. Soraa tabi adalet yerini buljak yaaa (gerçek hayatta hep ööle oluo sanki:s) kötü olan bi anda inişe geçer bööle mal gibi :) kalır ortada iyi olan kazanır fln :) Çok klişe ama isleince bööle tatmin oluosunus içten içe.. Şey gibi ımm heeeh gördün mü baaak ööle o kadıncaısa o işkenceleri çektirirsen cezasını çekersin işteeee gibi bişi yani :)
eee bundan sanane! hıh; P