Ölüme mahkum edilmiş,olmazsa olmazlardan -Milli tarım politikasını terkettik -Tarım alanlarını yerleşim alanlarına çevirdik -Ağalığı kaldıramadık -İhraç edecek durumdan ithal eder duruma düştük
Devlet bankalarından, Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredileri ödeyemeyen, ödeyemedikleri içinde traktörlerinin, tarlalarının haczedildiği ya da haciz yoluyla mallarının satıldığı çiftçilerimiz.
Neden insanlar hep mühendis, hakim, doktor, pilot, başbakan falan olmak ister de tarımla uğraşmak isteyen olmaz.
Pek zeka işi değil herhalde, ya da kiri mi çok? Ya da kolay para mı yok? Kariyer, statü sağlamadığı için olabilir mi? Yoksa tarımla uğraşanları sınıflandırıp dışlıyor muyuz?
bu ülke aslında dünyanın bahçesi ve ekmek teknesi olabilecek durumda ama onu da olamıyor şimdilik... elin adamı ve de komşumuz toprak bulamazken tarım için, çöl toprakları üzerinde araştırma yaparken tarım için, bizler de çiftçilikten insanlarımızı soğutmuşuz... gıda, şimdi ve gelecekte de petrol, bor vb..gibi katma değeri yüksek maddelerden daha değerli ama....!
Dünyanın yüzde altmışı tarımcılıkla geçiniyor,Türkiye nüfusunun ise neredeyse yarısı. Tarım bu anlamda giydirme beslenme ve istihdam sorununu çözmesi nedeniyle stratejik bir öneme sahiptir. Günümüzde artık ülkelerin gelişmişlik düzeyleri gıda da kendine yeterlilikle ölçülmektedir.
Uluslar arası sermayenin (Kapitalizmin) yeniden yapılandırıldığı bu dönemde, Türkiye'de hükümetler,IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmaları ile ülke çiftçilerini, yabancı ülke çiftçileri ve ulus aşırı şirketlerin yararına (öncelikle küçük ve orta çiftçileri) üretimden caydıracak kararlar almaktadırlar. Bildiğiniz gibi, zirai kredi faizlerini yükseltiler, tarımsal KİT'leri özelleştirdiler, tarımda destekleri kaldırdılar.
Hükümetler; köylüyü, çiftçileştirerek istihdamı koruyup geliştirebilecek, tüketicilere ucuz ve sağlıklı gıdalar sunabilecekken kökü dışarıda politikaları uyguladılar. Tarımsal KİT'ler ile TSKB'lerinin yasalarını üreticiler aleyhine bir biri ardına değiştirdiler. TSKB Yasası, Tütün ve Tekel Yasası, Şeker Kanunu,Bankalar Yasası,Endüstri Bölgeleri Yasası gibi...
Kısacası; yapılan özelleştirmeler, çıkarılan Bankalar Yasası,Endüstri Bölgeleri Yasası,Şeker-Tütün Yasası ile kırsal alanda 10 milyon üreticiye ürettirmeyerek işsizliğe mahkum ediyor. Yarattıkları tüm zenginlikleri ellerinden alınıyor,kendi yarattıkları devasa zenginlikleri önünde elleri kolları bağlanıyor, aç bırakılıyor...
Bu yasalar bizim çiftçilerimizin üretmesini alenen engelleyen, işsizler safına aktaran bir araç görevi görmektedir. Örneğin; Tekel ve Tütün Yasası ile tütün üreticilerinin tütün ekimi engelleniyor. Bizim tütünümüz şark tütünüdür ve daha az verimli meyilli arazilerde yetişiyor. Onun yetiştiği yerde çiftçinin başka ürün ikame etmesi de mümkün değil. Bu yasa nedeniyle 3 milyon tütün üreticisi işsiz kalacak ve kente göç edecek. Şeker Yasası ile getirilen kotalar nedeniyle tütün üreticilerinden daha fazla sayıda şekerpancarı üreticisi işsiz kalacak. Şekerpancarı küspesine dayalı hayvan besleyen, besiciler hayvancılığı bırakarak işsizler arasına katılacak. Bu güne değin tarımsal KİT'lerde özelleştirme değil de kapatma yapıldığı için çalışanları da işsiz kaldı. EBK,SEK,YEM SANAYİİ'nin özelleştirilmesi hayvancılığı bitirdi,hayvan yetiştiricilerini daha önce işsizler ordusuna katmıştı.
Köyden kente göç etmelerine neden olan bu uygulamaların durdurulması halinde; işsizlik önemli ölçüde engellenebilir. Bunun için de üretici ve tüketiciden yana olacak politik bir iradeye ihtiyaç vardır. Doğru bir tarım politikasının uygulanması halinde işsizlik sorunu azalır. Aksi halde tarımı yok sayarak,işsizlik sorunu çözülemeyeceği gibi, her kesim için huzurlu yaşayabilmek,üretebilmek de mümkün olmaz. Zira,tarım bu ülkenin yaşamını belirleyen bir kültürdür.
Üreticilerin ürettikleri,herkese yetecek kadar bol olan zenginliklere, kendilerinin nasıl sahip olacaklarıyla,açlığın ve yoksulluğun nasıl biteceğiyle,yaşamda kalabilmeleri için ne yapmaları gerektiği soru(n) larına üretilecek çözüm oranında işsizlik,yoksulluk çözüme kavuşur.
Öncelikle,tarım; herhangi bir ticaret ürünü değil, insanları beslemeye,giydirmeye yarayan bir kültürdür ve zorunludur. Mermileri gıda,tankları giyecek olarak kullanamayacağımıza göre tarım ürünlerinin üstünlüğünü,egemenliğini savunmalıyız. Tarım ürünleri işlenmeden önce tarım ürünüdür. İşlendikten sonra sanayi ürünüdür. Tarım bu nedenle,besleyen,giydiren ve istihdam yaratan en önemli sektördür. İşsizliğe karşı mücadelede de en önemli damardır. Türkiye'de tarımın sorunlarını çözmek aynı zamanda işsizliğe çare üretmektir.(inadina.com)
1957 yılında kurulan Avrupa Birliği'nin temelini Ortak Tarım Politikası (OTP) oluşturuyordu. Burada üç ana hedef vardı... Bunlar; üretimde kendine yetme,gıdanın tüketiciye ucuza mal olması ve tarımcı gelirlerinin toplumun diğer sınıflarının düzeyine çekilmesi,üretim artışını garantilemek olarak belirlenmişti. Bunu gerçekleştirmek için de AB içi vergi sistemiyle tarıma mali destek verilmesi gerekiyordu. Bu amaçla üretilen kilo başına yardım verilmeye başlandı yani,daha çok üretene daha fazla para verilmeye başlandı. Ayrıca üreticinin malını satmasını ve gelirini garantilemesi için 'garanti fiyat' sistemine geçildi. Köylülerin toprak sahibi olabilmeleri ve ziraat bankasından avantajlı kredi alabilmeleri için kolaylıklar getirildi. Böylesi politikalar sonucunda; köylüler toprak satın almak için yatırım yaptılar. Kredileri geri ödeyebilmek için de daha çok üretmeye başladılar. Üretim olanaklarını artırmak için de borçlandılar.
Uygulanan bu ekonomi politikalarla gıdada kendine yeterlilik sağlanmıştı ama,stoklar da oluşmaya başlamıştı.
AB 'nde 70'lerin başında inanılmaz düzeyde et,süt ve tahıl stoku oluştu. AB için yüklü maliyeti olan stokların eritilmesi için çok ucuza satılmaları aynı zamanda tarımcıların üretim maliyetinin karşılanması da gerekiyordu. Sistemin devamı büyük üreticilerin işine geliyordu. Çünkü; ürettikçe para kazanıyorlardı. Bu sağlıksız durumu düzeltmek için ilk adım 1984'de atılarak üretime kotalar getirildi.
1992'de Avrupa Birliği,tarıma desteğin azaltılarak yüzölçümüne ya da üreticiye göre belirlenmesi için OTP' de reforma gitti. Fakat bu reform,yardımlara hiçbir değişiklik getirmedi. Yardımların yüzde 80'ni üreticilerin yüzde 20'sine veriliyordu. Bu sistem Avrupa'da tarımda çalışanların sayısını 10 yılda 5 milyon azalttı. Toprakların daha az ellerde toplanması sonucunu getirdi. Ayrıca stok fazlası kısa sürede ihracata yönetildi. Böylece AB,az gelişmiş ülkelerin pazarlarına,o ülkelerin üretim maliyetlerinin altına düşen fiyatlarla girmiş oldu. Az gelişmiş ülke çiftçilerini üretimden caydıracak işsizler ordusuna katacak kararları IMF,Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla o ülke hükümetlerine aldırttılar. Ayrıca, Marakeş'te DTÖ anlaşmalarının imzalanmasında sonra bütün ülkelere üretimlerinin yüzde 5'ini ithal zorunluluğu getirildi. Bu tabii ki, ekonomileri tarıma dayalı olan az gelişmiş ülkelerin pazarlarını sarsarak,işsizliğin daha da artmasına neden oldu.
Dünyada çalışan kesimin yüzde 60'ı tarımcılıkla geçiniyor yani,3.5 milyar kişi. 250 milyon köylü hayvanla çekilen araçlarla tarla sürerken 1.3 milyar ise el aletleri ile çalışıyor. Sadece 28 milyonun traktörü var büyük bölümü zengin ülkelerde olmak üzere tabi.
Aşağıda Atatürk’den kalan elyazısı belgelere dayanan 'Tarım' hakkındaki görüşleri:
Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
Fakat bu çok önemli işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce, ciddi etüdlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimini kurmak lazımdır.
Bu politika ve rejimde yer alabilecek başlıca önemli noktalar şunlar olabilir:
Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir nitelikte olması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre sınırlandırılması lazımdır. Küçük büyük bütün çiftçilerin iş makinelerini artırma, yenileştirme ve koruma tedbirleri, vakit geçirmeden alınmalıdır...
Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, tarım bölgelerine ayırmak icabeder. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleri ile görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik tarım merkezlerinin kurulması gerekir.
Gerek mevcut olan ve gerekse bütün memleket tarım bölgeleri için yeniden kurulacak tarım merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli olarak faaliyetlerini, şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin kendi gelirleri ile kendi varlıklarının idaresini ve gelişmesini sağlayabilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu teşkil edilmelidir.
Bir de başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla sanayimizin dayandığı çeşitli hammaddeleri temin ve dış ticaretimizin esasını oluşturan çeşitli ürünlerimizin ayrı ayrı her birinde, miktarlarını artırmak, kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanları (böcekler) ile uğraşmak için gereken teknik ve yasal her tedbir, zaman geçirilmeden alınmalıdır.
Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması mutlaka lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve gelişmesi buna bağlıdır. Bundan fazla olarak büyük araziyi modern araçlarla işletip, vatana fazla üretim temin edilmesini teşvik etmek isteriz.
Çiftçiye arazi vermek de hükümetin devamlı olarak takip etmesi gereken bir konudur. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin üretimini zenginleştirecek başlıca çarelerdendir.
Tarım ve tarım ekonomisi alanında bilimsel ve pratik tecrübeler yapma amacı ile, çeşitli zamanlarda, ülkenin çeşitli bölgelerinde birçok çiftlik kurmuştum.
Onüç yıl devam eden zorlu çalışmaları süresinde faaliyetlerini, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit üründen başka her çeşit tarım sanatlarına da yönelten bu kurumlar; ilk yıllarda başlayan bütün kazançlarını gelişmelerine harcayarak büyük, küçük birçok fabrika ve imalathaneler kurmuşlar, bütün tarım makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsinin tamir ve önemli bir kısmını yeniden imal edecek tesisler meydana getirmişlerdir. Yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde cins ve verim bakımından yaptıkları incelemeler sonucunda bunların çevreye en uygun ve verimli olanlarını tespit etmişler, kooperatif kurmak suretiyle veya aynı nitelikte başka şekillerde civar köylerle beraber faydalı şekilde çalışmalarda, bir taraftan da iç ve dış piyasalarla devamlı ve sıkı temaslarda bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve üretimlerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine göre, arazi düzeltmek ve düzenlemek, çevrelerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri sağlamak, bazı yerlerde ihtikârla (yüksek fiyatla satış ve fırsatçılıkla) fiili ve başarılı mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de söz edilmeye değerlidir.
Bünyelerinin dayanıklılılığını ve başarılarının temelini oluşturan geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin diğer bölgelerinde de benzerleri kurulduğu takdirde tecrübelerini akla uygun iş sahasından alan bu kurumların, tarım usullerini düzeltmek, üretimi artırmak ve köyleri kalkındırmak yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin isabetli seçim ve gelişmesine çok elverişli birer etken ve dayanak olacaklarına inanmış bulunuyorum. Ve bu inançla tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisleri, hayvanları ve demirbaşlarıyla beraber hazineye hediye ediyorum.
Memleketimiz tarım memleketidir. Bu itibarla halkımızın çoğunluğu çiftçidir, hayvan yetiştiricisidir. Bundan dolayı en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu alanda önemli girişimlerde bulunabiliriz.
Büyük çoğunluğu oluşturan köylü çiftçimizin incelediğimiz hayatını şu üç esasa dayandırmak lazımdır.
Köylü, ailesiyle yaşamak için, yemek, içmek, giyinmek ve zorunlu ihtiyaçlarını temin etmek ihtiyacındadır. Yiyip içeceği ve giyeceği maddeleri ideal olarak kendisi üretmeli ve imal etmeli ve hayat için para karşılığında sağlayacağı şeyleri asgari cins ve miktarlarda tutmalıdır. Bu şekilde köylü geçirdiği üretim yılının borcunu ödedikten sonra kendi hesabına ufak bir tasarruf da yapabilmelidir.
Hasattan sonra ele geçecek ürün köylünün parası demektir... Para değerinin düşmesine karşı tedbir alındığı gibi; memleketimizin durumuna göre tahıl değeri üzerinde de daima hassasiyetle teklifler hazırlayacak bir büronun hizmeti yararlı olur.
Köylü üretim için lazım olan yeterli krediyi, en uygun faiz ile ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek zorunda kalmadan bulmalıdır.
Köylü ve hatta büyük çiftlik ve arazi sahipleri ürünlerini ölü fiyatla alacaklılarına teslim etmeye veyahut piyasanın en uygun olmayan zamanlarında aracılara satmaya mecbur olmamalı, aradaki birçok aracılara kâr etme imkanı sağlamaksızın doğruca tüketici piyasaya arzedecek veya mümkün olduğu kadar az aracı ile ana piyasaya yaklaşabilecek bir teşkilata sahip bulunmalıdır.•
Doğrudan tüketilen veya sanayi için girdi olan hayvani ve bitkisel ürünleri, toprağın ve doğanın sağladığı unsurları, düzenli bir çabayla değerlendirerek ve geliştirerek elde etme faaliyeti anlamına gelen Tarımda ülemizin kaynakları çok zengindir.
İzlenilen yanlış politikalardan dolayı günden güne çölleşen anadolumuza bakarak zenginliğimizle rezil olduğumuzu görüyorum. Hammeddesi olmayan Japonya bile teknolojisini satarken biz hala senlik-benlik davasındayız. Bizim bizim meyvalarımızın, bizim sebzelerimizin, bizim hayvansal ürünlerimizin ticareti yapılması gerekirken sattığımız malları paketlenmiş olarak yine biz geri alıyoruz. İster terör, ister ekonomik nedenler deyin her sorunun nedeni uygulanılan yanlış politikaların eseridir.
Sütümüzü, etimizi, çayımızı başka ülkelerden almamıza ihityacımız yok, elimizdekilerin değerini bilmemeiz gerekiyor yoksa atalarımızın dediği gibi bakmazsan dağ olur...
Ayrıca bkz. www.tarim.gov.tr/arayuz/1/menu.asp www.turktarim.com
Ölüme mahkum edilmiş,olmazsa olmazlardan
-Milli tarım politikasını terkettik
-Tarım alanlarını yerleşim alanlarına çevirdik
-Ağalığı kaldıramadık
-İhraç edecek durumdan ithal eder duruma düştük
mesleğim geçim kaynağım.
Devlet bankalarından, Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredileri ödeyemeyen, ödeyemedikleri içinde traktörlerinin, tarlalarının haczedildiği ya da haciz yoluyla mallarının satıldığı çiftçilerimiz.
Dünyada yaklaşık 1.3 milyar insan bu sektörde çalışıyor.
turizm gb bi akıllı sektör varken böyle gereksiz dnyaya katkı sağlamayan gaarip bi sektör bence
severim tarım yapmayı, villamın havuzunun kenarında domates biber patlıcan maydonoz ekerim, dikerim, herkes tarım yapsın, tavsiye ederim, hohoho yyy
Toprağı sürüp ekme ve biçme işine tarım denir.
tarım diyince çiftci aklımıza geliyor.
ülkenin çoğu çiftçiyken, gelirlerin en düşük değerde kaldığı garip sektör..
tarım hayattır
%2 düşüş umursanmayacak birşey..
Neden insanlar hep mühendis, hakim, doktor, pilot, başbakan falan olmak ister de tarımla uğraşmak isteyen olmaz.
Pek zeka işi değil herhalde, ya da kiri mi çok?
Ya da kolay para mı yok?
Kariyer, statü sağlamadığı için olabilir mi?
Yoksa tarımla uğraşanları sınıflandırıp dışlıyor muyuz?
Nedir?
bu ülke aslında dünyanın bahçesi ve ekmek teknesi olabilecek durumda ama onu da olamıyor şimdilik...
elin adamı ve de komşumuz toprak bulamazken tarım için, çöl toprakları üzerinde araştırma yaparken tarım için, bizler de çiftçilikten insanlarımızı soğutmuşuz... gıda, şimdi ve gelecekte de petrol, bor vb..gibi katma değeri yüksek maddelerden daha değerli ama....!
Türkiye tarımı ve işsizlik
Dünyanın yüzde altmışı tarımcılıkla geçiniyor,Türkiye nüfusunun ise neredeyse yarısı. Tarım bu anlamda giydirme beslenme ve istihdam sorununu çözmesi nedeniyle stratejik bir öneme sahiptir. Günümüzde artık ülkelerin gelişmişlik düzeyleri gıda da kendine yeterlilikle ölçülmektedir.
Uluslar arası sermayenin (Kapitalizmin) yeniden yapılandırıldığı bu dönemde, Türkiye'de hükümetler,IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmaları ile ülke çiftçilerini, yabancı ülke çiftçileri ve ulus aşırı şirketlerin yararına (öncelikle küçük ve orta çiftçileri) üretimden caydıracak kararlar almaktadırlar. Bildiğiniz gibi, zirai kredi faizlerini yükseltiler, tarımsal KİT'leri özelleştirdiler, tarımda destekleri kaldırdılar.
Hükümetler; köylüyü, çiftçileştirerek istihdamı koruyup geliştirebilecek, tüketicilere ucuz ve sağlıklı gıdalar sunabilecekken kökü dışarıda politikaları uyguladılar. Tarımsal KİT'ler ile TSKB'lerinin yasalarını üreticiler aleyhine bir biri ardına değiştirdiler. TSKB Yasası, Tütün ve Tekel Yasası, Şeker Kanunu,Bankalar Yasası,Endüstri Bölgeleri Yasası gibi...
Kısacası; yapılan özelleştirmeler, çıkarılan Bankalar Yasası,Endüstri Bölgeleri Yasası,Şeker-Tütün Yasası ile kırsal alanda 10 milyon üreticiye ürettirmeyerek işsizliğe mahkum ediyor. Yarattıkları tüm zenginlikleri ellerinden alınıyor,kendi yarattıkları devasa zenginlikleri önünde elleri kolları bağlanıyor, aç bırakılıyor...
Bu yasalar bizim çiftçilerimizin üretmesini alenen engelleyen, işsizler safına aktaran bir araç görevi görmektedir. Örneğin; Tekel ve Tütün Yasası ile tütün üreticilerinin tütün ekimi engelleniyor. Bizim tütünümüz şark tütünüdür ve daha az verimli meyilli arazilerde yetişiyor. Onun yetiştiği yerde çiftçinin başka ürün ikame etmesi de mümkün değil. Bu yasa nedeniyle 3 milyon tütün üreticisi işsiz kalacak ve kente göç edecek. Şeker Yasası ile getirilen kotalar nedeniyle tütün üreticilerinden daha fazla sayıda şekerpancarı üreticisi işsiz kalacak. Şekerpancarı küspesine dayalı hayvan besleyen, besiciler hayvancılığı bırakarak işsizler arasına katılacak. Bu güne değin tarımsal KİT'lerde özelleştirme değil de kapatma yapıldığı için çalışanları da işsiz kaldı. EBK,SEK,YEM SANAYİİ'nin özelleştirilmesi hayvancılığı bitirdi,hayvan yetiştiricilerini daha önce işsizler ordusuna katmıştı.
Köyden kente göç etmelerine neden olan bu uygulamaların durdurulması halinde; işsizlik önemli ölçüde engellenebilir. Bunun için de üretici ve tüketiciden yana olacak politik bir iradeye ihtiyaç vardır. Doğru bir tarım politikasının uygulanması halinde işsizlik sorunu azalır. Aksi halde tarımı yok sayarak,işsizlik sorunu çözülemeyeceği gibi, her kesim için huzurlu yaşayabilmek,üretebilmek de mümkün olmaz. Zira,tarım bu ülkenin yaşamını belirleyen bir kültürdür.
Üreticilerin ürettikleri,herkese yetecek kadar bol olan zenginliklere, kendilerinin nasıl sahip olacaklarıyla,açlığın ve yoksulluğun nasıl biteceğiyle,yaşamda kalabilmeleri için ne yapmaları gerektiği soru(n) larına üretilecek çözüm oranında işsizlik,yoksulluk çözüme kavuşur.
Öncelikle,tarım; herhangi bir ticaret ürünü değil, insanları beslemeye,giydirmeye yarayan bir kültürdür ve zorunludur. Mermileri gıda,tankları giyecek olarak kullanamayacağımıza göre tarım ürünlerinin üstünlüğünü,egemenliğini savunmalıyız. Tarım ürünleri işlenmeden önce tarım ürünüdür. İşlendikten sonra sanayi ürünüdür. Tarım bu nedenle,besleyen,giydiren ve istihdam yaratan en önemli sektördür. İşsizliğe karşı mücadelede de en önemli damardır. Türkiye'de tarımın sorunlarını çözmek aynı zamanda işsizliğe çare üretmektir.(inadina.com)
AB 'de tarım ve işsizlik
1957 yılında kurulan Avrupa Birliği'nin temelini Ortak Tarım Politikası (OTP) oluşturuyordu. Burada üç ana hedef vardı... Bunlar; üretimde kendine yetme,gıdanın tüketiciye ucuza mal olması ve tarımcı gelirlerinin toplumun diğer sınıflarının düzeyine çekilmesi,üretim artışını garantilemek olarak belirlenmişti. Bunu gerçekleştirmek için de AB içi vergi sistemiyle tarıma mali destek verilmesi gerekiyordu. Bu amaçla üretilen kilo başına yardım verilmeye başlandı yani,daha çok üretene daha fazla para verilmeye başlandı. Ayrıca üreticinin malını satmasını ve gelirini garantilemesi için 'garanti fiyat' sistemine geçildi. Köylülerin toprak sahibi olabilmeleri ve ziraat bankasından avantajlı kredi alabilmeleri için kolaylıklar getirildi. Böylesi politikalar sonucunda; köylüler toprak satın almak için yatırım yaptılar. Kredileri geri ödeyebilmek için de daha çok üretmeye başladılar. Üretim olanaklarını artırmak için de borçlandılar.
Uygulanan bu ekonomi politikalarla gıdada kendine yeterlilik sağlanmıştı ama,stoklar da oluşmaya başlamıştı.
AB 'nde 70'lerin başında inanılmaz düzeyde et,süt ve tahıl stoku oluştu. AB için yüklü maliyeti olan stokların eritilmesi için çok ucuza satılmaları aynı zamanda tarımcıların üretim maliyetinin karşılanması da gerekiyordu. Sistemin devamı büyük üreticilerin işine geliyordu. Çünkü; ürettikçe para kazanıyorlardı. Bu sağlıksız durumu düzeltmek için ilk adım 1984'de atılarak üretime kotalar getirildi.
1992'de Avrupa Birliği,tarıma desteğin azaltılarak yüzölçümüne ya da üreticiye göre belirlenmesi için OTP' de reforma gitti. Fakat bu reform,yardımlara hiçbir değişiklik getirmedi. Yardımların yüzde 80'ni üreticilerin yüzde 20'sine veriliyordu. Bu sistem Avrupa'da tarımda çalışanların sayısını 10 yılda 5 milyon azalttı. Toprakların daha az ellerde toplanması sonucunu getirdi. Ayrıca stok fazlası kısa sürede ihracata yönetildi. Böylece AB,az gelişmiş ülkelerin pazarlarına,o ülkelerin üretim maliyetlerinin altına düşen fiyatlarla girmiş oldu. Az gelişmiş ülke çiftçilerini üretimden caydıracak işsizler ordusuna katacak kararları IMF,Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla o ülke hükümetlerine aldırttılar. Ayrıca, Marakeş'te DTÖ anlaşmalarının imzalanmasında sonra bütün ülkelere üretimlerinin yüzde 5'ini ithal zorunluluğu getirildi. Bu tabii ki, ekonomileri tarıma dayalı olan az gelişmiş ülkelerin pazarlarını sarsarak,işsizliğin daha da artmasına neden oldu.
Dünyada çalışan kesimin yüzde 60'ı tarımcılıkla geçiniyor yani,3.5 milyar kişi. 250 milyon köylü hayvanla çekilen araçlarla tarla sürerken 1.3 milyar ise el aletleri ile çalışıyor. Sadece 28 milyonun traktörü var büyük bölümü zengin ülkelerde olmak üzere tabi.
Aşağıda Atatürk’den kalan elyazısı belgelere dayanan 'Tarım' hakkındaki görüşleri:
Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
Fakat bu çok önemli işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için ilk önce, ciddi etüdlere dayalı bir tarım politikası tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir tarım rejimini kurmak lazımdır.
Bu politika ve rejimde yer alabilecek başlıca önemli noktalar şunlar olabilir:
Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir nitelikte olması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprağın verim derecesine göre sınırlandırılması lazımdır. Küçük büyük bütün çiftçilerin iş makinelerini artırma, yenileştirme ve koruma tedbirleri, vakit geçirmeden alınmalıdır...
Memleketi; iklim, su ve toprak verimi bakımından, tarım bölgelerine ayırmak icabeder. Bu bölgelerin her birinde, köylülerin gözleri ile görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları verimli, modern, pratik tarım merkezlerinin kurulması gerekir.
Gerek mevcut olan ve gerekse bütün memleket tarım bölgeleri için yeniden kurulacak tarım merkezlerinin kesintiye uğramadan tam verimli olarak faaliyetlerini, şimdiye kadar olduğu gibi, devlet bütçesine ağırlık vermeksizin kendi gelirleri ile kendi varlıklarının idaresini ve gelişmesini sağlayabilmeleri için, bütün bu kurumlar birleştirilerek geniş bir işletme kurumu teşkil edilmelidir.
Bir de başta buğday olmak üzere, bütün gıda ihtiyaçlarımızla sanayimizin dayandığı çeşitli hammaddeleri temin ve dış ticaretimizin esasını oluşturan çeşitli ürünlerimizin ayrı ayrı her birinde, miktarlarını artırmak, kalitesini yükseltmek, üretim masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanları (böcekler) ile uğraşmak için gereken teknik ve yasal her tedbir, zaman geçirilmeden alınmalıdır.
Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması mutlaka lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve gelişmesi buna bağlıdır. Bundan fazla olarak büyük araziyi modern araçlarla işletip, vatana fazla üretim temin edilmesini teşvik etmek isteriz.
Çiftçiye arazi vermek de hükümetin devamlı olarak takip etmesi gereken bir konudur. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek memleketin üretimini zenginleştirecek başlıca çarelerdendir.
Tarım ve tarım ekonomisi alanında bilimsel ve pratik tecrübeler yapma amacı ile, çeşitli zamanlarda, ülkenin çeşitli bölgelerinde birçok çiftlik kurmuştum.
Onüç yıl devam eden zorlu çalışmaları süresinde faaliyetlerini, bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit üründen başka her çeşit tarım sanatlarına da yönelten bu kurumlar; ilk yıllarda başlayan bütün kazançlarını gelişmelerine harcayarak büyük, küçük birçok fabrika ve imalathaneler kurmuşlar, bütün tarım makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsinin tamir ve önemli bir kısmını yeniden imal edecek tesisler meydana getirmişlerdir. Yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde cins ve verim bakımından yaptıkları incelemeler sonucunda bunların çevreye en uygun ve verimli olanlarını tespit etmişler, kooperatif kurmak suretiyle veya aynı nitelikte başka şekillerde civar köylerle beraber faydalı şekilde çalışmalarda, bir taraftan da iç ve dış piyasalarla devamlı ve sıkı temaslarda bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve üretimlerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine göre, arazi düzeltmek ve düzenlemek, çevrelerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sağlıklı yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri sağlamak, bazı yerlerde ihtikârla (yüksek fiyatla satış ve fırsatçılıkla) fiili ve başarılı mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de söz edilmeye değerlidir.
Bünyelerinin dayanıklılılığını ve başarılarının temelini oluşturan geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin diğer bölgelerinde de benzerleri kurulduğu takdirde tecrübelerini akla uygun iş sahasından alan bu kurumların, tarım usullerini düzeltmek, üretimi artırmak ve köyleri kalkındırmak yolunda devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin isabetli seçim ve gelişmesine çok elverişli birer etken ve dayanak olacaklarına inanmış bulunuyorum. Ve bu inançla tasarrufum altındaki bu çiftlikleri, bütün tesisleri, hayvanları ve demirbaşlarıyla beraber hazineye hediye ediyorum.
Memleketimiz tarım memleketidir. Bu itibarla halkımızın çoğunluğu çiftçidir, hayvan yetiştiricisidir. Bundan dolayı en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu alanda önemli girişimlerde bulunabiliriz.
Büyük çoğunluğu oluşturan köylü çiftçimizin incelediğimiz hayatını şu üç esasa dayandırmak lazımdır.
Köylü, ailesiyle yaşamak için, yemek, içmek, giyinmek ve zorunlu ihtiyaçlarını temin etmek ihtiyacındadır. Yiyip içeceği ve giyeceği maddeleri ideal olarak kendisi üretmeli ve imal etmeli ve hayat için para karşılığında sağlayacağı şeyleri asgari cins ve miktarlarda tutmalıdır. Bu şekilde köylü geçirdiği üretim yılının borcunu ödedikten sonra kendi hesabına ufak bir tasarruf da yapabilmelidir.
Hasattan sonra ele geçecek ürün köylünün parası demektir... Para değerinin düşmesine karşı tedbir alındığı gibi; memleketimizin durumuna göre tahıl değeri üzerinde de daima hassasiyetle teklifler hazırlayacak bir büronun hizmeti yararlı olur.
Köylü üretim için lazım olan yeterli krediyi, en uygun faiz ile ve malını paraya çevireceği zamana kadar ödemek zorunda kalmadan bulmalıdır.
Köylü ve hatta büyük çiftlik ve arazi sahipleri ürünlerini ölü fiyatla alacaklılarına teslim etmeye veyahut piyasanın en uygun olmayan zamanlarında aracılara satmaya mecbur olmamalı, aradaki birçok aracılara kâr etme imkanı sağlamaksızın doğruca tüketici piyasaya arzedecek veya mümkün olduğu kadar az aracı ile ana piyasaya yaklaşabilecek bir teşkilata sahip bulunmalıdır.•
* Bu yazı Bütün Dünya dergisinden alınmıştır.
Doğrudan tüketilen veya sanayi için girdi olan hayvani ve bitkisel ürünleri, toprağın ve doğanın sağladığı unsurları, düzenli bir çabayla değerlendirerek ve geliştirerek elde etme faaliyeti anlamına gelen Tarımda ülemizin kaynakları çok zengindir.
İzlenilen yanlış politikalardan dolayı günden güne çölleşen anadolumuza bakarak zenginliğimizle rezil olduğumuzu görüyorum. Hammeddesi olmayan Japonya bile teknolojisini satarken biz hala senlik-benlik davasındayız. Bizim bizim meyvalarımızın, bizim sebzelerimizin, bizim hayvansal ürünlerimizin ticareti yapılması gerekirken sattığımız malları paketlenmiş olarak yine biz geri alıyoruz. İster terör, ister ekonomik nedenler deyin her sorunun nedeni uygulanılan yanlış politikaların eseridir.
Sütümüzü, etimizi, çayımızı başka ülkelerden almamıza ihityacımız yok, elimizdekilerin değerini bilmemeiz gerekiyor yoksa atalarımızın dediği gibi bakmazsan dağ olur...
Ayrıca bkz.
www.tarim.gov.tr/arayuz/1/menu.asp
www.turktarim.com