Olağan durumlarda neden ve nedeni olduğu düşünülen şeylerin bir arada bulunması ve ikisinin aynı şeyde birleşmesi bize göre zorunlu değildir. Tersine ne birincisi ikincisinin aynıdır, ne de tersidir. Bunlardan birinin kanıtlanması diğerinin kanıtlanmış olduğunu ya da birinin yadsınması da diğerinin yadsınmış olmasını gerektirmez. Dolayısı ile bunlardan birinin varlığı diğerini zorunlu kılmadığı gibi, birinin yokluğu da diğerinin yokluğunu zorunlu kılmaz. Örneğin suya kanma ve su içme, doyma ve yeme, yanma ve ateşle yüz yüze gelme, aydınlık ve güneşin doğması, ölüm ve boğazlanma, iyileşme ve ilaç içme, ishal olma ve müshil kullanmadan tutun da tıpta, yıldız biliminde ve diğer mesleklerde (Neden ve sonuç olarak) birlikte bulunduğu gözlemlenen şeylerin durumu böyledir. (İbn Rüşt- Tehafütül tehafüt s.461)
İnsanlara hayatınızdaki tatlı gelişmeleri, yaşadığınız sürprizleri, acıları ve eğlenceleri, gelecek planlarınızı ve projelerinizi anlatıp da zaman harcamayın. Zaman en kıymetli hazinenizdir. İnsanların bir çoğu bunu umursamayacak, anlattıklarınızı dinlemeyecek, kalanı da içten içe başarısız olmanızı isteyecektir.
Hayatına giren çıkanları çok dert edinenler, kendi zihinlerinin gücüne odaklanamazlar. İnsanların gelip geçici, zihnin ise daima orada içinizde olduğunu unutmayın. Bütünleşecekse insan, kesinlikle kendi zihniyle bütünleşmeli!
Ne yaparsanız kendinizi gerçekleştirmek için yapın, ne üretirseniz kendinize olan saygınız için üretin. İçinizdeki enerjiyi etrafa saçın özünüz gereği. Kemiğe ulaşmak için yapmayın eylemlerinizi sirk canlıları gibi!
Narsist insan sigara gibidir. Ondan kurtulmak istersin, onun yaramaz hatta zararlı olduğunu bilirsin de yine de onunla kalmak, onunla olmak için kendi kendine telkinde bulunur, sayısız gerekçe üretirsin.
‘’İyi bir retorikçi, sık sık kendisiyle başbaşa kalmalı ve kendi argümanlarını çürütme antrenmanı yapmalıdır.’’ demiş Cicero. Bu eksiklik felsefeden uzak kalmış insanların tartışma kültürüne büyük darbe vurmaktadır.
Şunu keşfetti Tolstoy: (Hiç kuşkusuz, kendisi de bilemedi keşfini) Yaşamı, çok hoşa gidecek bir biçimde, tastamam, biz insanoğullarının zaman duygusuna denk düşecek biçimde canlandırmanın yöntemini... Saati sayısız okurlarının saatiyle aynı giden, bildiğim tek yazar odur."
Bir kitabın kısa sürede yazılması nasıl ki o kitabı kötü yapmıyor ise, çok uzun bir sürede yazılması da kitabı iyi yapmaya yetmez. Unutmamak gerekir ki Stendhal, Parma Manastırı gibi bir şaheseri sadece yedi haftada yazmıştı.
Stendhal, 1935 yılında kuzeni Romain Colomb'a yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Benim gerçek işim, tavan arasında roman yazmak. Birtakım saçmalıklar yazmayı, 800 frank değerindeki işlemeli bir pelerin giymeye yeğliyorum." O sırada, İtalya'da Fransız Konsolosu'ydu; görevinden ve İtalya'daki yaşayışından bıkmıştı; Rue de Richelieu'deki küçük dairesinde, paranın kıt, ama sanatsal, düşünsel etkinliklerin bol olduğu, ünlü romanı Kızıl ile Kara'yı (Le Rouge et le Noir) yazdığı günleri özlemle anıyordu
Olağan durumlarda neden ve nedeni olduğu düşünülen şeylerin bir arada bulunması ve ikisinin aynı şeyde birleşmesi bize göre zorunlu değildir. Tersine ne birincisi ikincisinin aynıdır, ne de tersidir. Bunlardan birinin kanıtlanması diğerinin kanıtlanmış olduğunu ya da birinin yadsınması da diğerinin yadsınmış olmasını gerektirmez. Dolayısı ile bunlardan birinin varlığı diğerini zorunlu kılmadığı gibi, birinin yokluğu da diğerinin yokluğunu zorunlu kılmaz. Örneğin suya kanma ve su içme, doyma ve yeme, yanma ve ateşle yüz yüze gelme, aydınlık ve güneşin doğması, ölüm ve boğazlanma, iyileşme ve ilaç içme, ishal olma ve müshil kullanmadan tutun da tıpta, yıldız biliminde ve diğer mesleklerde (Neden ve sonuç olarak) birlikte bulunduğu gözlemlenen şeylerin durumu böyledir. (İbn Rüşt- Tehafütül tehafüt s.461)
Hayat, insanların yapıp etmelerini, sözlerini ciddiye alacak, üzerinde duracak kadar uzun değil.
İnsanlara hayatınızdaki tatlı gelişmeleri, yaşadığınız sürprizleri, acıları ve eğlenceleri, gelecek planlarınızı ve projelerinizi anlatıp da zaman harcamayın. Zaman en kıymetli hazinenizdir. İnsanların bir çoğu bunu umursamayacak, anlattıklarınızı dinlemeyecek, kalanı da içten içe başarısız olmanızı isteyecektir.
Hayatına giren çıkanları çok dert edinenler, kendi zihinlerinin gücüne odaklanamazlar. İnsanların gelip geçici, zihnin ise daima orada içinizde olduğunu unutmayın. Bütünleşecekse insan, kesinlikle kendi zihniyle bütünleşmeli!
Ne yaparsanız kendinizi gerçekleştirmek için yapın, ne üretirseniz kendinize olan saygınız için üretin. İçinizdeki enerjiyi etrafa saçın özünüz gereği. Kemiğe ulaşmak için yapmayın eylemlerinizi sirk canlıları gibi!
İnsan varlığı unuttuğunu bile unutmuştur. (Martin Heidgger)
Seveni severim ama kendinden bile vazgeçecek kadar sevenle işim olmamalı! Vazgeçecekse benden vazgeçsin en fazla!
Gelgelelim: Doğru
Gel gelelim: Yanlış
Dionysos, altınızdaki zeminin kaydığını bilmenize rağmen bunu umursamamanızdır. Dionysos, doğaya katılan yönünüzdür.
Ticarette esastır, Hasan almaz basan alır.
Narsist insan sigara gibidir. Ondan kurtulmak istersin, onun yaramaz hatta zararlı olduğunu bilirsin de yine de onunla kalmak, onunla olmak için kendi kendine telkinde bulunur, sayısız gerekçe üretirsin.
Hayallerin gerçeğe dönüşme ihtimali, hayatı tatlı hale getirir. Sonrasında olanlar ise insanla hayat arasına duvar örer. Hayat, içindeyken hayattır.
‘’İyi bir retorikçi, sık sık kendisiyle başbaşa kalmalı ve kendi argümanlarını çürütme antrenmanı yapmalıdır.’’ demiş Cicero. Bu eksiklik felsefeden uzak kalmış insanların tartışma kültürüne büyük darbe vurmaktadır.
Homo Sapiens olarak yolculuğumuz insan olma yolculuğu olarak anlatılıyor. Gerçi bana daha ziyade insan olamama yolculuğu gibi geldi.
Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
(Lev Tolstoy-Anna Karenina)
Cenneti bir kütüphane olarak düşlüyorum. (Jorge Luis Borges)
Şunu keşfetti Tolstoy: (Hiç kuşkusuz, kendisi de bilemedi keşfini) Yaşamı, çok hoşa gidecek bir biçimde, tastamam, biz insanoğullarının zaman duygusuna denk düşecek biçimde canlandırmanın yöntemini... Saati sayısız okurlarının saatiyle aynı giden, bildiğim tek yazar odur."
(Vladimir Nabokov)
Sabır nereye gitti? Geri getirilmeli mi?
Bir kitabın kısa sürede yazılması nasıl ki o kitabı kötü yapmıyor ise, çok uzun bir sürede yazılması da kitabı iyi yapmaya yetmez. Unutmamak gerekir ki Stendhal, Parma Manastırı gibi bir şaheseri sadece yedi haftada yazmıştı.
Stendhal, 1935 yılında kuzeni Romain Colomb'a yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Benim gerçek işim, tavan arasında roman yazmak. Birtakım saçmalıklar yazmayı, 800 frank değerindeki işlemeli bir pelerin giymeye yeğliyorum." O sırada, İtalya'da Fransız Konsolosu'ydu; görevinden ve İtalya'daki yaşayışından bıkmıştı; Rue de Richelieu'deki küçük dairesinde, paranın kıt, ama sanatsal, düşünsel etkinliklerin bol olduğu, ünlü romanı Kızıl ile Kara'yı (Le Rouge et le Noir) yazdığı günleri özlemle anıyordu
bir gemiyi beklemek ıssız bir adada....bekleyeceğim,bekleyeceğim burada,beklenen gelecek,çünkü ben kurdum onun geleceğini çoktan!
beklenen her zaman 'geleceğim' der.ama asla ortaya çıkmaz.
yıllar önce okumuştum....yıllar sonra da izledim.....ikisi de sıkıcı geldi bana...
godot hiç gelmedi.......
Modot'yu beklerken :)
zamanın vardır umarım..
evet bekliyorum...
ESTARGON: Biz kendimizi var olduğumuza inandırabilmek için daima bi şeyler buluruz değil mi Didi?
Vladimir (sabırsız) : Evet.. evet. biz sihirbazız!
Samuel Beckett, 'Godot'yu Beklerken'
godot'yu beklemek arayışlar içine girmek kendini tanımaya çalışmak demektir.tiyatro için yazılmış bir klasik tavsiye ederim.