Dilenciler: Türkiye’de Yoksulluk ve Dilenme Kültürü Aslıcan KALFA TOPATEŞ İletişim Yayınları, İstanbul 2015, 319 s. Tanıtan: Talip DEMİR*
Sosyo-kültürel bir gerçek olarak dilencilik olgusu, hemen hemen herkesin farkında olduğu ancak hakkında pek de fazla çalışma yapılmayan bir konudur. Kimi zaman dışlanan kimi zaman da bireylerin vicdan muhasebesi yapmasına olanak tanıyan dilenciler, günlük yaşamın akışı içerisinde herkes tarafından fark edilen ancak çoğu zaman “görülmeyen” kişilerdir. Böylesi hassas bir konuyu seçip araştırmaya girişmenin bile tek başına takdire şayan bir husus olduğunu belirtmemiz gerekir. Dahası başından sonuna kadar oldukça meşakkatli olduğu ve büyük bir çabanın neticesinde ortaya çıktığı anlaşılan bu çalışmanın sosyal bilim alanında hissedilen önemli bir boşluğu doldurduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Öte yandan her bilimsel çalışmanın bazı eksiklikleri bünyesinde barındırması da son derece doğaldır. Bu nedenle bir bilimsel çalışmanın ortaya konması ne kadar önemli ise, hakkında eleştiri yapılması da o denli önemlidir. Zira bilimsel çalışmalar her zaman “yapıcı eleştirilere” açık olmalı, yapılan eleştirilerin hem söz konusu çalışmaya hem de topyekûn bilimsel faaliyetlere olumlu yönde katkı sağlayacağı unutulmamalıdır. Bu husus göz önünde bulundurulduğunda, yukarıda adı geçen araştırmanın genel hatlarıyla kritik edilmesinin sosyal bilimler alanında yapılacak olan benzer çalışmalara olumlu yönde katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Her şeyden önce bir bilimsel araştırmanın genel olarak iki yönünün olduğu söylenebilir: yöntem ve içerik. Söz konusu çalışmanın içerik açısından, gerek kavramsal ve kuramsal çerçeve gerekse de saha araştırmasından elde edilen veriler ekseninde, aşağıda belirtilecek olan husus dışında, oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Ancak yöntem açısından bakıldığında, gerek araştırmanın kurgusu gerekse kullanılan kavramlar bakımından bariz hataların olduğu da göze çarpmaktadır. Bu noktada, yönteme dair tespit ettiğimiz hataları maddeler hâlinde sıralamak istiyoruz. 1- Sosyal bilimlerde saha araştırmaları nicel ve nitel olmak üzere iki farklı türde yapılabilmektedir. Söz konusu çalışmanın ise nitel bir çalışma olduğu ve bu bağlamda 26’sı aktif dilenci olmakla beraber 46 kişiden oluşan bir örneklem grubu üzerinde çalışıldığı (sayfa 114) belirtilmektedir. Ancak örneklem alma işlemi, nicel araştırmalarda uygulanan bir tekniktir ve seçilen örneklemin evreni temsil et- * Arş. Gör., Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Sosyolojisi A. B. D. talipdemir83@gmail.com 238
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi tiği varsayılır. Nitel çalışmalarda ise örneklem yerine “çalışma grubu” oluşturulur. Kaldı ki nitel çalışmalarda oluşturulan çalışma gruplarından elde edilen verilerin çalışma evrenini temsil ettiği de varsayıl(a)maz. 2- Benzer şekilde araştırmacı, “Yoksulluğun çeşitli yoksunluklar ve dezavantaj sarmalıyla etkileşerek günümüzün dilenme kültürünü yarattığı ve bu kültürün bir dönüşebilme potansiyeli içerdiğini” bir hipotez (?) olarak ortaya koyuyor ve devamında “alan araştırması kapsamında bu hipotezin doğrulanmaya çalışılacağını” (sayfa 113) belirtiyor. Ancak hipotez kurma işlemi, nicel araştırmaların karakteristik bir özelliği olup “belirli bir teorik çerçeveye istinaden doğruluğu sınanmak üzere ortaya atılan” bir önermedir. Dolayısıyla nitel araştırmalarda her hangi bir iddianın doğrulanması ya da yanlışlanması söz konusu olmadığından hipotez de geliştiril(e)mez. Bunun yerine “araştırma soruları” oluşturulur. Her ne kadar dört temel araştırma sorusunun yanıtlanmaya çalışıldığı ileriki sayfalarda (sayfa 287- 290) belirtilse de yöntemsel açıdan karmaşık bir durumun var olduğu söylenebilir. Kaldı ki araştırma soruları genellikle sonuç bölümünde değil de yöntem başlığı altında ortaya konulmaktadır. 3- Yukarıda belirttiğimiz hatanın bir benzerine araştırmanın bir başka yerinde tekrar rastlanmaktadır: “Tarih boyunca dilencilik ile yoksulluk ilişkili olmuştur ve bu ilişkisellik sonucu dilencilik bir kültür hâline gelmiştir. Bu araştırmanın amacı bu kültürün yapısını çözümlemek ve bunun dönüşebilirliği savını alan araştırması vasıtasıyla ispatlamaktır” (sayfa 286). ‘İspat’ kavramının sosyal bilimler için uygun olup olmadığı bile hâlen tartışılıyorken, nitel bir çalışmada böylesi bir iddianın oldukça eğreti durduğunu söyleyebiliriz. Anlaşılan o ki araştırmacının zihni, yöntem konusunda yeterince berrak değildir. Dolayısıyla bu araştırma, nicel çalışma niyetiyle başlayıp nitel tekniklerin uygulandığı, en sonunda da nicel yönteme özgü çıkarsamaların yapıldığı bir çalışma izlenimi vermektedir. Bu noktada araştırmacı, kendi çalışmasında nicel ve nitel teknikleri bir arada kullanarak ‘karma’ bir yöntemi benimsediğini savunabilir. Bu tür çalışma denemelerinin olduğu doğrudur, ancak bugün genel kabul gören anlayışa göre bu iki tür araştırma yöntemi gerek ontolojik gerekse epistemolojik yönden neredeyse taban tabana zıttır. Bu nedenle sosyal bilimlerde bu tür karma yöntemlere pek sıcak yaklaşılmadığı söylenebilir. Yöntemle ilgili yukarıda ifade edilen hususların yanı sıra içerikle ilgili bir hususu da dile getirmemiz gerekmektedir: Dilencilik, ortaya çıkışı itibariyle çeşitli toplumsal faktörlerden (yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, ailevi sorunlar vs.) kaynaklanıyor olsa da, bu faaliyetin “sürüp gittiği mecra dinîdir”. Bir başka deyişle dilenciler, yapmış oldukları işi dini söylemler vasıtasıyla icra etmektedirler. Örneğin dilenirken, genellikle, “Allah rızası için” ya da “Allah sizi sevdiklerinize bağışlasın” gibi dinî ifadeler kullanırlar. Dolayısıyla konu, din sosyolojisi ve din psikolojisiyle (dinî duyguların istismar edilmesi bağlamında) doğrudan irtibatlı olmasına rağ- 239 Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi men çalışmada konunun dinî muhtevası oldukça cılız kalmıştır. Zira ‘Dilenmenin dinsel temelleri’ adı altında açılan başlık birkaç sayfayı geçmemektedir (sayfa 51- 55). Söz konusu bu sayfalar arasında da yazar, ilahî dinlerin dilencilik olgusuna nasıl yaklaştığını özetlemeye çalışarak ayrıntılara girmemeye özen göstermiştir. Örneğin, İslam’da yardımı hak eden yoksullara yardım etmeyenlerin cezalandırılacağına dair hadislerin olduğundan (sayfa 52) bahsedilirken bu hadislerin hangileri olduğu, güvenilir olup olmadıkları en azından bir dipnot olarak verilseydi çok daha isabetli olurdu. Sonuç olarak araştırmacı, olayın dini muhtevasına pek girmek istememiş (en iyi ihtimalle kendi alanı olmadığı için) ve seküler bir yaklaşımla konuyu izah etmeye çalışmıştır. Din sosyologlarından (ya da genel olarak din bilimlerinden) gelebilecek muhtemel eleştirilere maruz kalmamak adına konunun dinsel boyutuna birkaç sayfa ayırarak tabiri caizse bir ‘sus payı’ vererek araştırmayı noktalamıştır. Ancak söz konusu araştırmanın, konuyla ilgilenenler tarafından okunması gereken bir çalışma olduğunu da belirtmemiz gerekmektedir.
bad taksimde otobüs bekliyodur gayet orta yaşlı biri yanına yaklaşır ve olay gelişir
dilenci - pardon bana yardımcı olabilirmisiniz? bad - buyrun dilenci - karşıya evime geçeceğimde 1 YTL' m eksik acaba yardım edebilirmisiniz? bad - hangi otobüs? dilenci - ee şey karşı işte? bad - hangisi olsa olurmu yani? dilenci - ümraniye! bad - iyi gelin benimle! dilenci - yaa siz verin ben giderim bad - ala ala gelsene kardeşim derdin otobüs değilmi bindireceğim işte? dilenci - aman be 1 ytl için vermezsen verme! ! bad - ha ha ha noldu süt oğlan gel bindireyim otobüsüne kaçma ;)
ne istiyosa onu alın, karnım aç diyosa yemek yedirin, ekmek alacam diyosa fırına götürün, memlekete gidemiyorum diyosa biletini alın yanında hasta çocukla geziyosa kesinlikle bişey yapmayın çünkü onlar zaten yalan yeşil kart diye bi kurum var ülkemizde her türlü sağlık hizmeti ücretsiz ;)
bir ekmek parası diye yalvaran ya da bir bilet parası için sızlanan yakalanınca üstlerinden bir ev parası çıkan yüzsüz tipler...
din sömürücüleri bunlar da ağızlarını açsalar bir amaç uğruna Allah çıkıyor, her 10 metrede bir; bir dilenci... -allah ne muradın varsa versin, allah sevdiğine kavuştursun allah rızası için bi ekmek parası allah sevdiğine.... - yazın da ilahi söylüyorlar...:P
cebimde milyarlarımda olsa içinden bir kurşunu şimdiye kadar vermediğim ve vermiyeceğim insan modeli.
bizim orda bir dilenci var çocuğum kankanseri diye 10 yıl para topladı. şimdi çocuk büyüdü bir çocuk daha doğurdu şimdi tesadüf oda kan kanseri ve onu içinde para toplamaya kaldığı yerden devam
bir gün bir dilenci kılığına girip en ağlamaklı isteyişlerle en acı veren kelimelerle en zelil bir zilletle gerekirse kesip kolumu bir et parçasıyla omuzuma bağlayarak ağlayarak isteyeceğim benden aldıklarını.. vermezsen yüreğine yapışacak sağlam elim bırakmayan bir tutuşla tutup isteyeceğim bana ait olanları..
kendi hemcinslerine el açan insanlar..en çarpıcı kare ise..Karl Köprüsü üzerinde gördüğüm dilenci idi.. secde halinde yere kapaklanmış ve avuçlarının arasında ufak bir fincan tutuyordu.. insanlara secde ederek para dileniyordu:(
Hep gözlemlemişimdir. Hep fakirliğe yakın insanlar para verir. Zaten zengin birinin yakasına yapışan dilenci de yoktur. O yüzden zengin olan kaçmaz, çeker gider. Oysa sen canlı canlı yaşarsın.
kiminin mesleği
Dilenciler: Türkiye’de Yoksulluk ve Dilenme Kültürü
Aslıcan KALFA TOPATEŞ
İletişim Yayınları, İstanbul 2015, 319 s.
Tanıtan: Talip DEMİR*
Sosyo-kültürel bir gerçek olarak dilencilik olgusu, hemen hemen herkesin farkında olduğu ancak hakkında pek de fazla çalışma yapılmayan bir konudur. Kimi
zaman dışlanan kimi zaman da bireylerin vicdan muhasebesi yapmasına olanak
tanıyan dilenciler, günlük yaşamın akışı içerisinde herkes tarafından fark edilen
ancak çoğu zaman “görülmeyen” kişilerdir. Böylesi hassas bir konuyu seçip araştırmaya girişmenin bile tek başına takdire şayan bir husus olduğunu belirtmemiz
gerekir. Dahası başından sonuna kadar oldukça meşakkatli olduğu ve büyük bir
çabanın neticesinde ortaya çıktığı anlaşılan bu çalışmanın sosyal bilim alanında
hissedilen önemli bir boşluğu doldurduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan her bilimsel çalışmanın bazı eksiklikleri bünyesinde barındırması da son derece doğaldır. Bu nedenle bir bilimsel çalışmanın ortaya konması ne
kadar önemli ise, hakkında eleştiri yapılması da o denli önemlidir. Zira bilimsel
çalışmalar her zaman “yapıcı eleştirilere” açık olmalı, yapılan eleştirilerin hem söz
konusu çalışmaya hem de topyekûn bilimsel faaliyetlere olumlu yönde katkı sağlayacağı unutulmamalıdır. Bu husus göz önünde bulundurulduğunda, yukarıda
adı geçen araştırmanın genel hatlarıyla kritik edilmesinin sosyal bilimler alanında
yapılacak olan benzer çalışmalara olumlu yönde katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
Her şeyden önce bir bilimsel araştırmanın genel olarak iki yönünün olduğu
söylenebilir: yöntem ve içerik. Söz konusu çalışmanın içerik açısından, gerek kavramsal ve kuramsal çerçeve gerekse de saha araştırmasından elde edilen veriler
ekseninde, aşağıda belirtilecek olan husus dışında, oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Ancak yöntem açısından bakıldığında, gerek araştırmanın kurgusu gerekse kullanılan kavramlar bakımından bariz hataların olduğu da göze çarpmaktadır.
Bu noktada, yönteme dair tespit ettiğimiz hataları maddeler hâlinde sıralamak
istiyoruz.
1- Sosyal bilimlerde saha araştırmaları nicel ve nitel olmak üzere iki farklı
türde yapılabilmektedir. Söz konusu çalışmanın ise nitel bir çalışma olduğu ve bu
bağlamda 26’sı aktif dilenci olmakla beraber 46 kişiden oluşan bir örneklem grubu
üzerinde çalışıldığı (sayfa 114) belirtilmektedir. Ancak örneklem alma işlemi, nicel araştırmalarda uygulanan bir tekniktir ve seçilen örneklemin evreni temsil et-
* Arş. Gör., Şırnak Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Sosyolojisi A. B. D.
talipdemir83@gmail.com
238
Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Dergisi
tiği varsayılır. Nitel çalışmalarda ise örneklem yerine “çalışma grubu” oluşturulur.
Kaldı ki nitel çalışmalarda oluşturulan çalışma gruplarından elde edilen verilerin
çalışma evrenini temsil ettiği de varsayıl(a)maz.
2- Benzer şekilde araştırmacı, “Yoksulluğun çeşitli yoksunluklar ve dezavantaj
sarmalıyla etkileşerek günümüzün dilenme kültürünü yarattığı ve bu kültürün bir
dönüşebilme potansiyeli içerdiğini” bir hipotez (?) olarak ortaya koyuyor ve devamında “alan araştırması kapsamında bu hipotezin doğrulanmaya çalışılacağını”
(sayfa 113) belirtiyor. Ancak hipotez kurma işlemi, nicel araştırmaların karakteristik bir özelliği olup “belirli bir teorik çerçeveye istinaden doğruluğu sınanmak
üzere ortaya atılan” bir önermedir. Dolayısıyla nitel araştırmalarda her hangi bir
iddianın doğrulanması ya da yanlışlanması söz konusu olmadığından hipotez de
geliştiril(e)mez. Bunun yerine “araştırma soruları” oluşturulur. Her ne kadar dört
temel araştırma sorusunun yanıtlanmaya çalışıldığı ileriki sayfalarda (sayfa 287-
290) belirtilse de yöntemsel açıdan karmaşık bir durumun var olduğu söylenebilir.
Kaldı ki araştırma soruları genellikle sonuç bölümünde değil de yöntem başlığı
altında ortaya konulmaktadır.
3- Yukarıda belirttiğimiz hatanın bir benzerine araştırmanın bir başka yerinde
tekrar rastlanmaktadır: “Tarih boyunca dilencilik ile yoksulluk ilişkili olmuştur ve
bu ilişkisellik sonucu dilencilik bir kültür hâline gelmiştir. Bu araştırmanın amacı
bu kültürün yapısını çözümlemek ve bunun dönüşebilirliği savını alan araştırması
vasıtasıyla ispatlamaktır” (sayfa 286). ‘İspat’ kavramının sosyal bilimler için uygun
olup olmadığı bile hâlen tartışılıyorken, nitel bir çalışmada böylesi bir iddianın
oldukça eğreti durduğunu söyleyebiliriz. Anlaşılan o ki araştırmacının zihni, yöntem konusunda yeterince berrak değildir. Dolayısıyla bu araştırma, nicel çalışma
niyetiyle başlayıp nitel tekniklerin uygulandığı, en sonunda da nicel yönteme özgü
çıkarsamaların yapıldığı bir çalışma izlenimi vermektedir. Bu noktada araştırmacı,
kendi çalışmasında nicel ve nitel teknikleri bir arada kullanarak ‘karma’ bir yöntemi benimsediğini savunabilir. Bu tür çalışma denemelerinin olduğu doğrudur,
ancak bugün genel kabul gören anlayışa göre bu iki tür araştırma yöntemi gerek
ontolojik gerekse epistemolojik yönden neredeyse taban tabana zıttır. Bu nedenle
sosyal bilimlerde bu tür karma yöntemlere pek sıcak yaklaşılmadığı söylenebilir.
Yöntemle ilgili yukarıda ifade edilen hususların yanı sıra içerikle ilgili bir hususu da dile getirmemiz gerekmektedir: Dilencilik, ortaya çıkışı itibariyle çeşitli
toplumsal faktörlerden (yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, ailevi sorunlar vs.) kaynaklanıyor olsa da, bu faaliyetin “sürüp gittiği mecra dinîdir”. Bir başka deyişle dilenciler, yapmış oldukları işi dini söylemler vasıtasıyla icra etmektedirler. Örneğin
dilenirken, genellikle, “Allah rızası için” ya da “Allah sizi sevdiklerinize bağışlasın”
gibi dinî ifadeler kullanırlar. Dolayısıyla konu, din sosyolojisi ve din psikolojisiyle
(dinî duyguların istismar edilmesi bağlamında) doğrudan irtibatlı olmasına rağ-
239
Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi
Dergisi
men çalışmada konunun dinî muhtevası oldukça cılız kalmıştır. Zira ‘Dilenmenin
dinsel temelleri’ adı altında açılan başlık birkaç sayfayı geçmemektedir (sayfa 51-
55). Söz konusu bu sayfalar arasında da yazar, ilahî dinlerin dilencilik olgusuna
nasıl yaklaştığını özetlemeye çalışarak ayrıntılara girmemeye özen göstermiştir.
Örneğin, İslam’da yardımı hak eden yoksullara yardım etmeyenlerin cezalandırılacağına dair hadislerin olduğundan (sayfa 52) bahsedilirken bu hadislerin hangileri olduğu, güvenilir olup olmadıkları en azından bir dipnot olarak verilseydi çok
daha isabetli olurdu.
Sonuç olarak araştırmacı, olayın dini muhtevasına pek girmek istememiş (en
iyi ihtimalle kendi alanı olmadığı için) ve seküler bir yaklaşımla konuyu izah etmeye çalışmıştır. Din sosyologlarından (ya da genel olarak din bilimlerinden) gelebilecek muhtemel eleştirilere maruz kalmamak adına konunun dinsel boyutuna
birkaç sayfa ayırarak tabiri caizse bir ‘sus payı’ vererek araştırmayı noktalamıştır.
Ancak söz konusu araştırmanın, konuyla ilgilenenler tarafından okunması gereken bir çalışma olduğunu da belirtmemiz gerekmektedir.
Yolunacak kaz olma; Lakin kapına geleni de azarlama! Doğruyu bulmanın zor olduğu bir denklem.
"Ömrümün her köşesinde seni bekliyorum"
Bir dilenciyim,
senden aşkı dilenen,
her fırsatta hor görülüp, belki gülüp alay edilen..
Bir dilenciyim,
geleceğini bilmeyen,
senden ne para, nede pul, nede acımanı bekleyen...
Bir dilenciyim,
Her gün seni kaderimden dileyen..
bad taksimde otobüs bekliyodur gayet orta yaşlı biri yanına yaklaşır ve olay gelişir
dilenci - pardon bana yardımcı olabilirmisiniz?
bad - buyrun
dilenci - karşıya evime geçeceğimde 1 YTL' m eksik acaba yardım edebilirmisiniz?
bad - hangi otobüs?
dilenci - ee şey karşı işte?
bad - hangisi olsa olurmu yani?
dilenci - ümraniye!
bad - iyi gelin benimle!
dilenci - yaa siz verin ben giderim
bad - ala ala gelsene kardeşim derdin otobüs değilmi bindireceğim işte?
dilenci - aman be 1 ytl için vermezsen verme! !
bad - ha ha ha noldu süt oğlan gel bindireyim otobüsüne kaçma ;)
ne istiyosa onu alın, karnım aç diyosa yemek yedirin, ekmek alacam diyosa fırına götürün, memlekete gidemiyorum diyosa biletini alın yanında hasta çocukla geziyosa kesinlikle bişey yapmayın çünkü onlar zaten yalan yeşil kart diye bi kurum var ülkemizde her türlü sağlık hizmeti ücretsiz ;)
sadece fakirler dilenmez
ne yazıkki bizim gibi kadınlarda dilenmek zorunda kalıyor
benim otuz yıldır dilencilik yaptıgım gibi..
bir ekmek parası diye yalvaran ya da bir bilet parası için sızlanan yakalanınca üstlerinden bir ev parası çıkan yüzsüz tipler...
din sömürücüleri bunlar da ağızlarını açsalar bir amaç uğruna Allah çıkıyor, her 10 metrede bir; bir dilenci...
-allah ne muradın varsa versin, allah sevdiğine kavuştursun allah rızası için bi ekmek parası allah sevdiğine....
-
yazın da ilahi söylüyorlar...:P
herkesin sanatı başkadır, öyle değil mi?
günümüzde iyi bir sektör!
cebimde milyarlarımda olsa içinden bir kurşunu şimdiye kadar vermediğim ve vermiyeceğim insan modeli.
bizim orda bir dilenci var çocuğum kankanseri diye 10 yıl para topladı. şimdi çocuk büyüdü bir çocuk daha doğurdu şimdi tesadüf oda kan kanseri ve onu içinde para toplamaya kaldığı yerden devam
Orhan Gencebay'ın meşhur şarkısı. Özellikle giriş kısmı insanı dilenciye çevirir. :)
dileciyim sevgin için.. nınımı nımınım nımınım eski pop şarkı (;
akraba olduk çıktık kimileriyle :)
kör dedem,konyalı teyzem..
pek severim kendilerini..
bir gün
bir dilenci kılığına girip
en ağlamaklı isteyişlerle
en acı veren kelimelerle
en zelil bir zilletle
gerekirse kesip kolumu bir et parçasıyla omuzuma bağlayarak
ağlayarak isteyeceğim benden aldıklarını..
vermezsen
yüreğine yapışacak sağlam elim
bırakmayan bir tutuşla tutup
isteyeceğim
bana ait olanları..
:))))))))))
verseydin bi 100 euro :)))
olmamasi gereken bir durum........
kim oldugu önemli değil...eğer beklediğimden fazla kazanmışsam,fazlasının bi kısmını paylaşrım
kendi hemcinslerine el açan insanlar..en çarpıcı kare ise..Karl Köprüsü üzerinde gördüğüm dilenci idi.. secde halinde yere kapaklanmış ve avuçlarının arasında ufak bir fincan tutuyordu.. insanlara secde ederek para dileniyordu:(
Hep gözlemlemişimdir. Hep fakirliğe yakın insanlar para verir. Zaten zengin birinin yakasına yapışan dilenci de yoktur.
O yüzden zengin olan kaçmaz, çeker gider. Oysa sen canlı canlı yaşarsın.
en grurlusu kendisine dilenir. ama insanlar bir şekilde dilencidir.
acizliğini duygu sömürüsünde kullanarak gelir elde eden
hayata karşı beklentisi,kimsesi ve hiç bi şey umrunda olmayan acizane inasanlar...(işi ticarete gökenler harici)