Uygarlık,ahlakı kendi düzenini sürdürmek için,dar bir elitin çıkarlarını gözetecek şekilde yeniden yorumladı.Bununla yetinmeyip ahlakın üstüne kendi hukuk sistemini kurdu.Artık asıl olan hukuktur.Ahlak dar bir alanda toplumun belleğinde yaşayan,ama uygulanamayan ve bu haliyle sistemi de güçlendiren bir olgu haline getirildi.İktidarlı yapılarda:”öldürme” “yalan söyleme””çalma kurallara bağlandı.Bir yerde meşru hale getirildi.Uygarlık dışı toplumları,bunları bilmedikleri için vahşi ve kafir ve kötü ruhların etkisinde olan varlıklar olarak gördü.ve üzerlerine her zaman kıyıcı bir şiddet uyguladılar.
Medeniyet bence iyi insan olmaktır.Paylaşmayı bilmektir.İnsan haklarına sahip çıkmaktır.Kadınlara ayrım yapmamaktır.Demokrasiyi yaşatmaktır.Ezilen insanların yanında olmaktır.Bunlar saymakla bitmez.
16 Mayıs'ta saatler 100 yıl geriye alınıyor...' Cumhuriyetimize sahip çıkalım '... Uyan Türkiye...Gaflet uykundan uyan...İçte ve dışta her türlü bedhahlar seni kuşatsa da uyan... 16 Mayıs'ta 100 yıl geriye gitmemek için uyan...
Temelinde toplugömütler İnsan derisinden abajurların aydınlattığı odalar olan Aç çocuk gözlerinin Çan sesleri gibi rüzgarlarda dağılıp unutulduğu Bir uygarlık bizimki
Bu yüzden kuşku duymadan sevemez kimse kimseyi Sevinç sınırsız Mutluluk karşılıksız Refah, karın ve göz tokluğundan öte bir şey olamaz.
Işıklı vitrinler hiç değil Ne de dakik işleyen hızlı trenler Tertemiz caddelerin altı genç kemiklerle örülü
Uygarlık bize daha çok uzak İlk insandan bu yana Acı çektirdiğimiz kadar insanı Mutlu kılmadıkça
Evet efendim, bir varsayımdır ancak. İnsan soyunun gene kendi çıkarları yoluyla düzeltilmesi kuramının kabulü, bence en azından, uygarlığın insanoğlunu yumuşattığını, o nedenle de onları daha az acımasız, daha az savaşçı bir duruma getirdiğini ileri süren Buckle'ü (4) onaylamak demektir. O, kendi mantığıyla böyle bir sonuca varmış olabilir. Ama insanlar dizgelere, birtakım soyut kavramlara öylesine düşkündürler ki, salt mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar. Bunu gerçekten anlaşılması kolay bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize şöyle bir bakın: Kan gövdeyi götürüyor, hem de şampanya gibi bütün neşesiyle akıyor. İşte size Buckle'ün de yaşadığı 19. yüzyıl! İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon! .. İşte Kuzey Amerika'nın sonsuz birliği! Ve işte size karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği! .. Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bir zevk aramaya kadar varacak. Üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin (5) ustalıkla eline su dökemeyecekleri bu baylar, gene de onlar kadar göze batmıyorlarsa, bunun tek sebebi böylelerine sık sık raslanması, görüle görüle bir alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır. Eskiden hak uğruna kan dökülür, istendiği kadar insan iç huzuruyla öldürülürdü; çağımızda kan dökmeyi iğrenç bir davranış saydığımız halde yine de bu iğrenç işle uğraşmaktayız, hem de eskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduğuna varın kendiniz karar verin. Kleopatra (Roma tarihinden örnek aldığım için beni bağışlayın.) odalıklarının memelerine altın iğneler batırmayı sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış. Şimdi siz bana tutacak, bunların çok eskiden, barbarlık dönemlerinde geçtiğini; şimdi insanlar birbirlerini (mecazi anlamda) iğnelediklerine göre, şimdi bile barbar bir çağda yaşadığımızı; bugünün insanları barbarlık çağlarına oranla her şeyi daha açık seçik görmeyi öğrenmiş olmakla birlikte, henüz mantığın ve bilimin buyurduğu biçimde davranmayı beceremediklerini söyleyeceksiniz. Birtakım eski, kötü alışkanlıklar ortadan kalktıktan sonra, bir de sağduyu ve bilim huylarını kökünden değiştirirse, insanların çok şeyler öğreneceğine saplanmıştır kafanız. İnsanların o zaman bile yanılmaktan vazgeçeceklerine, başka bir deyişle isteklerini çıkarlarıyla ters düşürmeyi istemeyeceklerine yüzde yüz inancımız var. Ayrıca insanların bilimden çok şey öğreneceğini (gerçi bu bence lükstür) : insanların gerçekte hiçbir zaman iradelerinin, kaprislerinin olmadığını: bu yaratıkların ancak bir piyano tuşu ya da org içindeki bir vida kadar değer taşıdıklarını söyleyeceksiniz. Bundan başka, insanlar yeryüzünde doğa yasalarının hüküm sürdüğü, yaptıkları her şeyin isteklerine göre değil, bu yasalara göre oluştuğu gerçeğini öğreneceklerdir. Şu halde bize yalnızca bu yasaları bulmak kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumlu olmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Bundan sonra bütün davranışlar, matematik yoldan, 100.000'lik logaritma çizelgeleriyle hesaplanıp takvimlere geçirilecek; hatta zamanımızın ansiklopedik sözlükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin büyük bir kesinlikle hesaplanıp belirtildiği bu yayınlar sonunda yeryüzünde ne bir yanlış davranış, ne de boş bir serüven kalacaktır.
Uygarlık,ahlakı kendi düzenini sürdürmek için,dar bir elitin çıkarlarını gözetecek şekilde yeniden yorumladı.Bununla yetinmeyip ahlakın üstüne kendi hukuk sistemini kurdu.Artık asıl olan hukuktur.Ahlak dar bir alanda toplumun belleğinde yaşayan,ama uygulanamayan ve bu haliyle sistemi de güçlendiren bir olgu haline getirildi.İktidarlı yapılarda:”öldürme” “yalan söyleme””çalma kurallara bağlandı.Bir yerde meşru hale getirildi.Uygarlık dışı toplumları,bunları bilmedikleri için vahşi ve kafir ve kötü ruhların etkisinde olan varlıklar olarak gördü.ve üzerlerine her zaman kıyıcı bir şiddet uyguladılar.
Uygarlık ölüye can vermektir.Dirinin canını almak değil.
İ.Zeki Eyüboğlu
Medeniyet bence iyi insan olmaktır.Paylaşmayı bilmektir.İnsan haklarına sahip çıkmaktır.Kadınlara ayrım yapmamaktır.Demokrasiyi yaşatmaktır.Ezilen insanların yanında olmaktır.Bunlar saymakla bitmez.
medeniyet
16 Mayıs'ta saatler 100 yıl geriye alınıyor...' Cumhuriyetimize sahip çıkalım '...
Uyan Türkiye...Gaflet uykundan uyan...İçte ve dışta her türlü bedhahlar seni kuşatsa da uyan...
16 Mayıs'ta 100 yıl geriye gitmemek için uyan...
hey gidi günler hey! ...uçan halıdan nereye.uuuuuu-u....- ;))) .Pp
çokseverim hele tatlısına bayılırım. turşusu güzel olmuyorda.
çağdaş kültür.....
ama bu devirde nerdeeee? ....eskidenmiş uygarlık..! !
bir kılıç darbesi ile bölünen deniz..
uçan halılarla seyahat..
çiçek koklayarak hamile kalmak.
seçilmiş insanların zamanda yolculuğu
vs.vs...
ahhhhh ki, ne ahhhhh..! ! ! keşke dönebilsek o günlere...
Temelinde toplugömütler
İnsan derisinden abajurların aydınlattığı odalar olan
Aç çocuk gözlerinin
Çan sesleri gibi rüzgarlarda dağılıp unutulduğu
Bir uygarlık bizimki
Bu yüzden kuşku duymadan sevemez kimse kimseyi
Sevinç sınırsız
Mutluluk karşılıksız
Refah, karın ve göz tokluğundan öte bir şey olamaz.
Işıklı vitrinler hiç değil
Ne de dakik işleyen hızlı trenler
Tertemiz caddelerin altı genç kemiklerle örülü
Uygarlık bize daha çok uzak
İlk insandan bu yana
Acı çektirdiğimiz kadar insanı
Mutlu kılmadıkça
Turgay Fişekçi
Karşı fikirlerin çarpışmasıyla oluşmuş bir değerler bütünü.
tarihimiz
içinde bulunduğumuz toplumun nerden geldiğini
medeniyet
çağdaş
kültür
Evet efendim, bir varsayımdır ancak. İnsan soyunun gene kendi çıkarları yoluyla düzeltilmesi kuramının kabulü, bence en azından, uygarlığın insanoğlunu yumuşattığını, o nedenle de onları daha az acımasız, daha az savaşçı bir duruma getirdiğini ileri süren Buckle'ü (4) onaylamak demektir. O, kendi mantığıyla böyle bir sonuca varmış olabilir. Ama insanlar dizgelere, birtakım soyut kavramlara öylesine düşkündürler ki, salt mantıklarını haklı çıkarmak için gerçekleri bile bile değiştirmeye, gözlerini kapayıp kulaklarını tıkamaya razıdırlar. Bunu gerçekten anlaşılması kolay bir örnek olduğu için aldım. Çevrenize şöyle bir bakın: Kan gövdeyi götürüyor, hem de şampanya gibi bütün neşesiyle akıyor. İşte size Buckle'ün de yaşadığı 19. yüzyıl! İşte büyük Napolyon ve bugünkü Napolyon! .. İşte Kuzey Amerika'nın sonsuz birliği! Ve işte size karikatüre benzeyen Schlezwig-Holstein Prensliği! .. Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bir zevk aramaya kadar varacak. Üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince ustalıkları gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin (5) ustalıkla eline su dökemeyecekleri bu baylar, gene de onlar kadar göze batmıyorlarsa, bunun tek sebebi böylelerine sık sık raslanması, görüle görüle bir alışkanlık haline gelmeleridir. Uygarlık sonunda insanlar daha çok kan dökücü olmadılarsa bile, en azından daha kötü, daha iğrenç birer cana kıyıcı olmuşlardır. Eskiden hak uğruna kan dökülür, istendiği kadar insan iç huzuruyla öldürülürdü; çağımızda kan dökmeyi iğrenç bir davranış saydığımız halde yine de bu iğrenç işle uğraşmaktayız, hem de eskisinden daha çok. Hangisinin daha kötü olduğuna varın kendiniz karar verin. Kleopatra (Roma tarihinden örnek aldığım için beni bağışlayın.) odalıklarının memelerine altın iğneler batırmayı sever, onların çığlıklarından, kıvranmalarından zevk alırmış. Şimdi siz bana tutacak, bunların çok eskiden, barbarlık dönemlerinde geçtiğini; şimdi insanlar birbirlerini (mecazi anlamda) iğnelediklerine göre, şimdi bile barbar bir çağda yaşadığımızı; bugünün insanları barbarlık çağlarına oranla her şeyi daha açık seçik görmeyi öğrenmiş olmakla birlikte, henüz mantığın ve bilimin buyurduğu biçimde davranmayı beceremediklerini söyleyeceksiniz. Birtakım eski, kötü alışkanlıklar ortadan kalktıktan sonra, bir de sağduyu ve bilim huylarını kökünden değiştirirse, insanların çok şeyler öğreneceğine saplanmıştır kafanız. İnsanların o zaman bile yanılmaktan vazgeçeceklerine, başka bir deyişle isteklerini çıkarlarıyla ters düşürmeyi istemeyeceklerine yüzde yüz inancımız var. Ayrıca insanların bilimden çok şey öğreneceğini (gerçi bu bence lükstür) : insanların gerçekte hiçbir zaman iradelerinin, kaprislerinin olmadığını: bu yaratıkların ancak bir piyano tuşu ya da org içindeki bir vida kadar değer taşıdıklarını söyleyeceksiniz. Bundan başka, insanlar yeryüzünde doğa yasalarının hüküm sürdüğü, yaptıkları her şeyin isteklerine göre değil, bu yasalara göre oluştuğu gerçeğini öğreneceklerdir. Şu halde bize yalnızca bu yasaları bulmak kalıyor, insanlar böylece davranışlarından sorumlu olmayacakları için yaşamak da kolaylaşacaktır. Bundan sonra bütün davranışlar, matematik yoldan, 100.000'lik logaritma çizelgeleriyle hesaplanıp takvimlere geçirilecek; hatta zamanımızın ansiklopedik sözlükleri cinsinden yararlı yayınlar bile çıkacaktır. İçinde her şeyin büyük bir kesinlikle hesaplanıp belirtildiği bu yayınlar sonunda yeryüzünde ne bir yanlış davranış, ne de boş bir serüven kalacaktır.
DOSTOYEVSKİ
Genellikle medeniyetle karıştırılan kavram.