Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • sanal ortam28.12.2006 - 16:11

    merhabe hoş bayan tanışabilir miyiz?

    Dallama in the holeee! Geçiniz...

    İnternet ortamında özellikle erkekler için (biraz iyimser olmak istedim “
    özellikle” falan kullanarak, ama yok sırf erkekler için be) en sancılı ve zor
    kısımdır; hasta oldukları karşı cinse “tanışmak için atılan ilk mesaj” kısmı. Adeta bir sırat köprüsüdür. Aslında en büyük olay karşı cinsin o an için suratından küçük bir gülücük kapmaktır. İşin püf noktası budur. Bu meşakkatli bölümleri geçerek “ hatun hava yollarından” bir bilet siz de kapabilirsiniz. Tabii bu bilet sizin beceri seviyenize göre gidiş-dönüş de olabilir; tek gidiş de olabilir.

    Ama tabi sempatik olacağım derken, işi sıçıp batırmak da vardır:

    - inanmıyoruumm yaa! Güzellik kavramı sizinle beraber başka bir anlam kazanmakta farkında mısınız?

    sahte sempatik olma çabaları altındaki kıromsu gerçeklik! Geçiniz..

    Bir de retorik tarzda sorularla karşısındakini afallatma taktikleri vardır ki bunlar hele hiç sökmez.:

    ya pardon ama siz gerçekmisiniz? (dikkat ederseniz soru eki olan “ mi “ yi bile ayrı yazmayı bilmiyor arkadaş, işi çok zoorr çokk)

    Cevabı olmayacağını bile bile itici sorular sormak! Geçiniz...

    “ yonja, myspace ya da 80630 moronu lugatı” nda yaygın olarak kullanılan belli başlı dizeler vardır:

    - gözlerinden süzülen bir damla yaş olup, şu fotondaki gamzelerine akarak dolmak, yerleşmek isterdim ahh ahh!
    zarrttt! Lan ben hadi neyse, bir şey diyemiyorum artık sana arkadaşım! Geçiniz... (ayrıca cümlenin sonundaki “ ahh ahh “ eklentisi durumu daha da vahimleştirmektedir; rezalet canım rezalet)

    Hele ki sakın cool kelimeler kullanarak komplike ve marjinal cümleler kuracağım diye rezil rüsva olmayın. Kendinizi daha da küçük ve salak durumlara düşürmeyin:

    - yaşam... belki... orada bir yerde... tesadüfler... seninle tanışmak belki onlardan biri...

    sen... bir.. malsın...! geçiniz....

    Ayrıca daha yaratıcı olayım derken ofsayta düşen gençlerimiz vardır ki halleri içler acısıdır:

    - selam, nasıl bi gidimle muzdaripsiniz *[B-) (burada arkadaşımız, hem “ nasıl gidiyo” formatına biraz yaratıcılık sosu katmak istemiş, hem de cümlenin sonunda yaptığı “ afacan ve sempatik smayli” ile işin iyice cılkını çıkarmıştır)

    Herkes bu kadar yaratıcı olmayı başarabilse; halamın bıyıkları olurdu! Geçiniz...

    Başka numunelik bir model olarak “ parayı hazmedememiş ayı “ modeli vardır. Bunlar parasını, arabasını veya varlıklarını her fırsatta belirterek rant sağlama çabasındadırlar:

    - ya inanır mısın geçen benim Ferrari ile gidiyorum Nişantaşı’nda, bir baktım Gucci’de süper bir gömlek var. fiyatı da çok ucuz 2 milyar! Durdum hemen aldım. Şu fotonda giydiğin gucci tarzında kıyafetleri görünce bu anımı hatırladım valla... (anını yiyim senin! !)

    Parayı hazmedememiş ayı! Geçiniz...

    Burada kısaca genel yapılan hatalara dikkat çekerek, klasik ve klişe yollardan hala medet uman arkadaşlara bir nevi uyarı ve tüyolar vermeye çalıştım. Ha “neler yapmamız gerek üstad, bizi engin tecrübelerinle aydınlat” derseniz; “burada anlattığım yanlışları yapmayın yeter” derim. Açık, net, kendine güvenen, zekasını bir kaç cümle ile karşısındakine kabul ettirebilen biri olmanız size mutlaka artı puanlar kazandıracaktır. Karşınızdakini aptal yerine koymamanız da size bonus puanlar olarak geri dönecektir.

  • Succubus28.12.2006 - 13:12

    erkeklerin rüyalarina girip onlarla sevisen, bastan cikarici disi seytan.asik oldugu zaman tek esli oluyo ve sevdigi adami koruyo,seviyo deli gibi..incubus` un disi versiyonu

  • aşk27.12.2006 - 23:40

    Aşk denen efsunlu hâli başlatan gözse; onu görünür kılan, yaşatan, büyüten de sözdür. Söz hem örter aşkı hem gösterir.
    Aşk dile gelmek ister, söylenmek ister. Platon tam olarak ne demek istemiştir bilmiyorum ama platonik aşktan anlaşılan ‘sevdiğini söylememek’se buna itirazım var benim. Yeryüzünde söylenmemiş, sevgilin ve dahi hiç kimsenin haberi olmamış bir aşk var mıdır? Yahut ona aşk denir mi?
    Aşk, bir çift göz, zifir saçlar, içli bir bakış mıdır? Yahut güzel pembe memeler, dolgun kalçalar, ince bel midir? İnsan bunlar için mi âşık olur?
    Size bir sır vereyim mi? İnsan konuşabileceği birine âşık olur. Aşk fena hâlde konuşma arzusudur. Sevgililer durmaksızın konuşmak, isterler. Heyecanla, coşkuyla, gözlerini yıldız yapıp nehir gibi, ırmak gibi konuşurlar, anlatırlar.
    Konuşacak bir şey kalmadığında, aşk biter!

    Eğer sevgililerin konuşacak bir şeyleri yoksa ortada aşk da yoktur.



    Yalnızlığı gidermek değil midir bir yerde aşk dedikleri şey? Herkes bir başına olmayı ister çoğu zaman ama kapıyı anahtarla açmak koyar herkese. Konuşacak birini arar.

    O bazı başlangıçlarda olan susup bir şey diyememe donakalma durumu da gelecekteki nice konuşmalar için bir ‘es’tir sanki.

    Söylenmeyen şey unutulur. Üç beş yaşlarında yaptığınız yaramazlıkları anneniz, babanız, halanız, dedeniz o kadar çok anlatmıştır ki aklınıza kazınmıştır artık, yetmiş yaşına da gelseniz unutmazsınız. Oysa kimseye –kendinize bile- anlatmadğınız çok değil birkaç önceki bir olayı belleğinizin anımsaması çok zor olacaktır. Aşk, söylenmezse yalan olur, söner alevi.

    Söz yoksa, kelimeler yoksa aşkdan söz edemezsiniz.

    Aşkla olmadı mı evren, kelimelerle yaratmadı mı herşeyi Tanrı? “Kûn” demedi mi? Adem’e en başta sözcükler öğretilmedi mi?
    Aşk kelimelerle yaşar, kelimelerle doğar, kelimelerdir aşk..

  • giden sevgilinin bıraktıkları27.12.2006 - 23:35

    Ayrılık hallerinde sığınacak dostlar arar insan; rakı, sigara, arkadaş sohbeti…

    Arkadaşların teselli ederken kullandıkları joker kelimeleri vardır: “hayırlısı olsun”, “çivi çiviyi söker boş ver” gibi..

    Kimi sevgililer vardır beton çivisi gibidir, hiçbir yeni sevgili sökemez, sökmeye kalktığında senden de bi şeyler kopar, gider; bi şeyler mi dedim, çok şeyler gider çok..

    Ama kimisi de vardır ki cam çivisi gibidir, yeni sevgiliye bile gerek kalmaz, elinle sökersin, ufak bi iz, küçük bi nokta, zamanla silinir gider…

    Aynı metafordan devam edersek çok sevgili değiştiren birinin delik deşik olduğu; bir kaç sevgili bulunduranların da çivili yatak üstünde yattığı sonuçlarına ulaşabiliriz.

    (:

  • oyun27.12.2006 - 23:20

    “Sen kazandın; ama ben haklıydım” diye biten güzel bir Ezginin Günlüğü şarkısı vardı, adı: oyun.
    Oyunlarda her zaman haklıların kazanmadığını, ‘işte acı gerçek’ dercesine anlatan bir şarkı.
    ***
    Oyunlar yalnızca küçükken mi oynanır? Gazoz kapaklarıyla oyunlar oynardık, bilenler vardır; ya da misket/bilye oynamayı hemen herkes bilir. Onlara ne kadar değer verdiğimizi nasıl önemsediğimizi de hatırlarsınız. Büyüyünce gazoz kapaklarını/misketleri/bilyeleri attık, onların saçma değersiz şeyler olduğunu düşündük; fakat bu sefer başka şeyler biriktirdik, önemsedik: para.
    ***
    Adam asmaca diye bir oyun vardır bir de. Gerçi artık demode olmuş hatta ‘damsız AB’ye girme çabaları’ ile tedavülden kalkmış bir oyun bu. Onun yerine ‘adam beslemece’ oynanmakta; bu daha uzun sürüyor, oldukça sıkıcı ve bir yığın mızıkçısı var.
    Bunun yanında çokça oynanan sevilen bir oyun daha var: isim-şehir. O da çok populer, ‘bağdat, telafer, karikatür, soykırım’ falan yazılıyor.
    ***
    Oyunlar masum değil artık. En kötü ihtimalle zengin çocuk topunu alıp gitmiyor, zalim çocuk topları üzerinize atıyor.
    “Sen kazandın; ama ben haklıydım”

  • friedrich wilhelm nietzsche27.12.2006 - 23:10

    Nietzsche’yi pek bir sevmektesiniz. Peki anladız mı Nietzsche’yi? Anlayabildiniz mi? Onun acılarına ortak oldunuz mu dersem, bana kızmak şöyle dursun çok seversiniz beni. Zira depresif takılıyoruz, melankoliğiz, şizofreniz, deliyiz, deli olmak ayıp değil onur.
    Ne demiş amcamız: “bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.” İyi, hoş, çek çekmesine; lakin derdin nedir be paşam? Hemen hatırlatalım, neydi Nietzsche amcamızın derdi? Ah bu Lou Salomé denen kadın yok mu? Aşık etmiş koskoca filozofu kendine. (E’nin şekilli olduğuna bakıp Salomé’nin Fransız olduğunu düşünmeyin; çünkü o bir Rus.) Hikâyemizde bir de Nietzsche’nin arkadaşı vardır: Ree. Alsana bermuda aşk üçgeni. İki adam da Salomé’yi sevmektedir. Salomé ise ikisini de oynatmaktadır. Salomé’nin bu iki adamı önüne katıp kırbaçladığını sembolize eden fotoğrafı bir çoğunuz bilirsiniz.
    Nietzsche’nin aşkı anskiyeteye dönüşür, evet anlar artık bu çoklu aşktan kendisine bir pay çıkmayacağını ve işte o zaman bu lafı eder: “bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.” Peki çekmiş midir? Hayır. Ne demişler? İntihar edeceğim diyen asla intihar edemez. Onun gibi belki de. Ama bunu yapmaması onun (Nietzsche’nin) karizmasından bir şeyler eksiltmiş midir? Asla! İşte biz buyuz? Karizma peşindeyiz. Sihirli kelimemiz bu: karizma. Karizmamız sarsılmasından da ne olursa olsun. Tecavüze uğrayan kız bile karizması ayaklar altına alınmasın diye “direnemedim, tadını çıkardım” der. (örnek çok uç ama n’apayım en kıt okuyucuya bile ulaşmak zorundayım, bunun için çarpıcı misaller gerekli, af buyrun efendim.)
    Nietzsche morfin çekmez ama beyaz peynir ve kavun eşliğinde kafayı bir güzel çeker. Akabinde de Böyle Buyurdu Berduş’u yazar o kafayla. (bu kitaba daha sonra ‘berberler sürttürüyor mu’ bahsinde değineceğim.)
    Nietzsche’den laf açılmışken araya şunu da sıkıştırayım. Bugüne kadar bütün felsefecilerin gözünden kaçan hiçbirinin ama hiçbirinin dikkat etmediği bir husus söz konusudur ki bu tarafımdan tespit edilmiş olup birazdan sizlere sunulacaktır.
    Nietzsche’yi Nietzsche yapan bir fahişedir. Evet, evet bir fahişe. Eğer Nietzsche gençliğinde ilk cinsel deneyimi için geneleve gidip o fahişe ile ilişkiye girmeseydi, firengi mikrobunu kapyacaktı. Ve böyle bunalım edebiyatı, bunalım felsefesi yapamayacaktı. Tanrı’yı öldüremeyecekti.
    Konunun özeti şudur ki: hepimiz karizma peşindeyiz. Onun için her şeyi yapabiliriz. Moderniteye hoşt-modern deyip post-modernizme kucağımızı açmış bulunmaktayız. Depresif olmak süper bir şey. Hayatından memnun değilsen, anarşist tavırların varsa sen bir numarasın. Eğer bunun filmini yaparlarsa da “kült film” oluyor.
    Peki “ulan madem hayatından memnun değilsin değiştirmek için ne yapıyorsun, bira içip onunla bununla yatmaktan başka? ” diye de soramazsınız. Özgürlük, dinime küfreden müslüman olsa, sana ne ulan kalıpları hazırdır.
    Hasılı “delirinceye dek morfin çekeceğim” deyip burnumuzu bile çekemeden karizma yapıyoruz; gözünü seveyim post-modernizmin.(postumu yedim bekliyorum!)

  • teoman27.12.2006 - 23:00

    “yalnızım uçurum kıyısında
    hayat ve ölüm arasında
    tüm hayatım akıp geçiyor
    ayaklarımın altında”*
    hani o beraber izlediğimiz filmdeki gibi silemiyorum her şeyi, hani o beraber bağıra bağıra söylediğimiz şarkıdaki gibi “gelsin biri gitsin biri/..cem gelmişi geçmişi” de diyemiyorum.

    örgü kazaklar vardı ya eskiden, işte öyle söktük birbirimizi, dağınık ipleriz.. kediler oynuyor, farkında değiliz. tekrar alsak örsek, eskisi gibi olmaz biliyoruz.
    derin yaraladık. yetmedi, sürekli kabuğunu kaldırdık. iz kaldı. biliyorsun.
    senden önce.. senden sonra.. daha kaç vücut gerek bana, daha kaç bira, kaç sigara..
    bak kötü şeyler hep.

  • karabasan27.12.2006 - 22:12

    birden vucudun baSlio felaket sekilde titremeye
    bagirdini hiSsediosun ama Sesin Cikmio
    vucut tamamen kontrol Disi,
    baSlioosun biLdigin butun dualari sirayla okumaya (:

    'gelme diyorum Sana lanet sey, korkuyorummmm',GECe yarisi dogru aNNenin Yatagina kosuosun...(:

    Allahim ne Gunlerdi Ya.. (: ama sonra Alisiosun, korkmamaya baSliosun
    GelSede maCera olSa dioosun, ama artik o gelmio (: haha..

  • babam27.12.2006 - 21:56

    muLti Yetenek (:

  • Justin Timberlake27.12.2006 - 21:50



    I'm bringing sexy back (yeahhhh)
    Them other boys don't know how to act (yeahhhh)
    I think your special what� s behind your back (yeah)
    So turn around and I� ll pick up the slack. (yeah)

    (: iLk dinledigimde Gicik olmustum Bu sarkiya..