İstanbul'da, aralarında hipermarketlerin de bulunduğu çeşitli satış noktalarından alınan 127 hazır kıyma örneğinde yapılan incelemede, muhafaza koşullarına göre yüzde 75'inin, zehirlenme etkenleri açısından yüzde 38'inin uygunsuz olduğu belirlendi.
İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası, Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği ve Tüketiciler Birliği tarafından hazırlanan 'Gözümün Önünde Kıymamı Hazırlayan Kasabımı Geri İstiyorum' projesi çerçevesinde yapılan inceleme, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinde basın toplantısıyla açıklandı.
Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Başkanı Dr. Can Demir, satışı yasak olan 'hazır' ya da 'dökme' tabir edilen kıymanın ne kadar sağlıklı olduğunu sivil inisiyatif olarak incelemek amacıyla bu projeyi başlattıklarını ve destek istedikleri belediyelerden kendilerine yanıt veren Bağcılar, Bahçelievler, Bayrampaşa, Beşiktaş, Güngören, Kartal, Maltepe, Üsküdar, Tuzla ve Zeytinburnu belediyeleriyle birlikte çalıştıklarını söyledi.
Belediye ekipleriyle birlikte Mayıs ayında söz konusu ilçelerden 127 noktadan hazır kıyma örneği topladıklarını anlatan Demir, bu örneklerin yüzde 50'sinin marketlerin et satış reyonlarından, kalan yüzde 50'nin de kasap olarak hizmet veren yerlerden alındığını belirtti.
Demir, örneklerin İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Laboratuvarı'nda incelendiğini kaydederek, 'Bu sonuçlara göre hazır kıymanın, muhafaza koşulları bakımından yüzde 75, hastalık ve zehirlenme etkenleri bakımından yüzde 38 oranında uygun olmadığı ortaya çıkmıştır. Ulaşılan sonuçlar ürkütücü olup, hazır kıymanın canımıza kıydığını ortaya koymaktadır' dedi.
ÇOCUKLARDA BÖBREK İFLASI TEHLİKESİ
Can Demir, e-koli bakterisi açısından yapılan incelemede de bu kıymaların yüzde 38,6'sının e-koli analizlerinin uygun olmadığının görüldüğünü belirterek, bu bakterideki bazı toksinlerin çocuklarda böbreklerin iflasına ve diyaliz tedavisine neden olan tehlikeli sonuçlar doğurduğunu vurguladı. Demir, 'Sonra dikkat ediyorsunuz çocuklar hastalanıyor. Her yerde artarak diyaliz merkezleri açılışları yapılıyor' diye konuştu.
Dana kıyması olarak satılan hazır kıymalarda yapılan incelemelerde domuz ve at etine rastlanmadığını, ancak kemik, tavuk ve koyun etine rastlandığını vurgulayan Demir, 'Hazır kıymaların yüzde 46'sı uygunsuz ortamlarda satılıyor. Bunların içinde devasa marketler de var. Kıymanın rengini güzel göstermek için havuç karıştırıyorlar. Tavuk derisi katıyorlar. Tavuğun derisi yüzde 85 oranında bakteri üreten yeridir' dedi.
Demir, tüketicinin hazır kıyma yerine, kendi gözü önünde makineden çekilen kıymayı tercih etmesi tavsiyesinde bulundu.
İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası Başkanı Bilgin Şahin de sığır etinin kilosunun 10 YTL'den aşağı olamayacağını, ancak piyasada dana kıyma adı altında 7 YTL'ye kıyma satıldığını, bunların içine kemik, tavuk sakatatı, derisi katılmadan bu fiyata satılmalarının mümkün olamayacağını anlattı.
OKUL KANTİNLERİ
Şahin, özellikle okul kantinlerinin kilosu 2-3 YTL'den aldığı hazır hamburger köftelerinde büyük tehlike bulunduğuna ve bu kantinlerin hiçbir denetime tabi olmadığına da dikkati çekti.
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz de hazır kıymanın satışı yasak olmasına rağmen hala marketlerde satılmasının denetim eksikliğinden kaynaklandığını ve bunun tek sorumlusunun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olduğunu savundu.
Deniz, gelecek hafta Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını, ürünlerini inceledikleri büyük marketlerin de hazır kıyma satışını durdurmaması halinde isimlerini açıklamaya başlayacaklarını kaydetti.
Bülent Deniz, 10 milyonluk İstanbul'da sadece 12 veteriner hekimle tüm bu kıyma satış noktalarını denetlemenin mümkün olmadığını, bu konuda yetkileri alınan belediyelerin, karşılarında bu tür kıymaların satışının yapılmasına rağmen hiçbir şey yapamadıklarını sözlerine ekledi.
Yabancı tohumlarla patates kanser oldu, tütünler sinek illetine tutuldu. Şimdi de yegane besinlerimizden buğdayın tohumları çürüyor. Bu da yetmezmiş gibi var olan önemli su kaynaklarımızdan Fırat ve Dicle’nin yönetimini AB istiyor. İşte Ahmet Atalık'la çarpıcı röportaj. iyibilgi özel
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık'ın iyibilgi'ye yaptığı özel açıklamalar:
AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti! Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak. En önemli besin kaynağımız buğdayın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak. Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler Türkiye’nin dış bağımlılığının olmadığı yegane besin ürünlerinden biri olan buğday üretimi tehlikede. Temel besin kaynağımız buğday konusunda dışa bağımlı olmak, besin güvenliğimiz ve güvencemizi tehlikeye atacak. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin dün verdiği demeçte yaşanan kuraklık nedeniyle buğday tohumlarının çürümeye başladığını belirtti. 'Buğday rekoltesi giderek düşecek, ekmek zamları katlanacak' diyen Yetkin 2006 yılında, 2005 yılına göre buğday fiyatlarının yüzde 25 arttığını hatırlattı. Buğdayda 9.5 milyon hektar alanın yüzde 13'ünün sulanabildiğini söyleyen Yetkin, “Kuraklık sürerse çiftçi yeni sezon için bir kez daha tohum atmak zorunda kalacak, ancak birçok üretici yeniden tohumluk, gübre, mazot parası veremeyeceği için üretimden çekilecek” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin kendi kendine yetebildiği en önemli besin ürünlerinden buğdayın üretiminde düşüş ve fiyatındaki artış neler getirecek? Bu düşüşü sadece küresel ısınmayla açıklayabilir miyiz? Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık iyibilgi okurları için çarpıcı açıklamalarda bulundu:
Fırat ve Dicle'nin yönetimini AB istedi
Hastalıklı buğday tohumlarının patates ve tütün örneğinde olduğu gibi ülkemize sokulmuş olacağına dikkat çeken Atalık, küresel ısınma ve bozuk tohumlarla tarım sektörünün felakete sürüklediğini anlattı. Su kaynaklarımız da gittikçe azalıyor diyen Atalık, 2004 yılında gerçekleşen ve basına yansımayan bir gerçeği iyibilgi okurlarıyla paylaştı: “AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti! ”
Topraklarımız tuzlanıyor, tuzda tohum yeşermiyor
'Türkiye’deki göllerin suyu azaldı, birçoğu da kurumak üzere' diyen Ahmet Atalık, “Su kaynaklarımızla beraber tarımımız da ölüyor” diye konuştu. Türkiye’deki toprakların giderek tuzlandığına dikkat çeken Atalık, 'Tuzlanan topraklarda tohum yanıyor, çimlenmiyor. Ot dahi bitmiyor' dedi. Türkiye’nin doğusu 4-5 derece, batısı ise 3-4 derece ısınacak diyen Atalık, “Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak. Bu kaos ile suların içmede mi, tarım da mı kullanılması gerektiği dahi tartışma konusu olacak” öngörüsünde bulundu.
Gıda güvenliğimiz tehlikede
Buğday tohumlarının çürümesini ve üretiminin azalmasını yorumlayan Ahmet Atalık, şunları kaydetti:
“Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelirsek bu bir felaket. Biz ekmek yemeyince duramayız. Gençler bugün makarna ve pilav bağımlısı. Buğdaysız karnımız dahi doymaz. Aynı zamanda buğday çocukların gelişimi için de çok önemli. Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelmek çok tehlikeli. Bizim en önemli besin kaynağımızın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak”.
Patates, yabancı tohumla kanser oldu
Bu konuda patates ve tütün üretimini örnek veren Ahmet Atalık, “Yurt dışından gelen tohumlarla istenilen hastalık yollanabiliyor. Bugün çok ciddi bir tarım sorunumuz olan ve ancak tarlayı 30 yıl boş bırakarak iyileştirebileceğimiz patates, kanser ve tütün tohumlarıyla Akdeniz sineği başımıza bela oldu” dedi. Atalık, birkaç yıla kadar ülkemizde patatesin yenilemeyecek duruma geleceğini sözlerine ekledi.
Ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler
Tarımda dışa bağımlılığın yaratacağı felaketleri anlatmayı sürdüren Ahmet Atalık, “Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler.“ uyarısında bulundu. Yurtdışından gelen buğday tohumlarının ülke ekolojisine uyum sağlayamayacağını anlatan Ahmet Atalık, çürüyen buğday tohumlarının yurt dışından gelen sağlıksız ve ülke ekolojisine uymayan tohumlar olabileceğini düşündüğünü aktardı. Atalık’ın bu şüphesindeki argümanları ise, ülkemizde buğday tohumlarının sadece % 25’nin sertifikalı olması ve laboratuarlarda incelendiği söylenen patates ve tütün tohumlarının hastalıklı çıkması. Aynı zamanda İspanya’dan getirilen zeytin fidanlarının ülkemiz ekolojisiyle uyum sağlamayarak, zarara neden olması.
Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'ine neden olduğu belirtilen radon g azına karşı evlerin sürekli havalandırılması gerekiyor. Açıklama, Selçuk Üniversitesi (SÜ) Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu'dan geldi.
Günümüzde sağlık açısından büyük tehlike olarak insanların karşısında duran radon gazının çok fazla bilinmediğini ifade eden Uslu, 'Radon gazı uranyum ve toryum gibi elementlerin doğada kurşun gibi elementlere dönüşürken ortaya çıkar. Bu gaz doğada kendiliğinden oluşur' dedi.
Radon gazının bugün dünyada en önemli kanser riski olarak görüldüğünü dile getiren Uslu, 'Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'inin nedeni olarak gösterilen radon gazı yüzünden her yıl birçok insan ölüyor. Havadaki radon gazı yağmur yağdığı zaman toprağın içine oradan da evlerin çatlak duvarlarından içeri birikiyor. Radon bu şekilde evlere hapsoluyor. Özellikle kış aylarında havalandırılmayan evlerde önemli oranda radon gazı bulunuyor' diye konuştu.
Sigarayla daha aktif hale geliyor
Uslu, evlerde biriken bu gazın sigara içilmesiyle aktif hale geldiğini ve solunarak ciğerlere alındığını belirterek, bu durumda zararın daha büyük boyutlara ulaştığını anlattı.
Evlerini düzenli şekilde havalandırmayan kişilerin alfa radyasyona maruz kaldığını ifade eden Uslu, 'Sigarayla evin içinde havada askıda kalan gazı dışarı çıkarmıyoruz. Kış aylarında bir de pencerelere hiç hava almayacak şekilde izolasyon yapıp tehlikenin boyutunu artırıyoruz. Evlerdeki gizli tehlike olarak görülen ve akciğer kanserine yol açan radon gazından tek kurtuluş yolu havalandırmadır. Düzenli havalandırılan evlerde bu risk yok denecek kadar azalıyor' dedi.
Röntgenlerdeki x ışınlarına göre 20 kat fazla oranda insan sağlığını etkileyen bu gaza karşı özellikle bodrum katlarda oturanların dikkat etmesi ve ölçüm yaptırmasını öneren Uslu, 'Radon gazı genellikle bodrum katlardaki evlerde birikiyor. Küçük bir ücretle Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bu ölçümü yapıyor' ifadesini kullandı.
Radon gazı deprem habercisi olabilir
Selçuk Üniversitesi'ne radon gazı ölçüm cihazı alınacağını ve Konya'da evlerde ücretsiz radon ölçümü yapacaklarını ifade eden Uslu, yoğun olarak görülen evlerin sahiplerine önerilerde bulunacaklarını belirtti.
Bu gazın depremi önceden bildirebildiğini dile getiren Uslu, 'Bu gaz depremin indikatörü olarak biliniyor. Yani, gaz bir çeşit deprem ajanı. Yeraltındaki fay hareketleri sonucu açığa radon gazı çıkıyor. Bu çıkış önceden tespit edilebilirse deprem önceden tahmin edilebilir. Bu konuda Selçuk Üniversitesinde de cihaz geldikten sonra bazı çalışmalarımız olacak. Bu gazın belki de en iyi yönü bu olacak' dedi.
Uslu, ayrıca radon gazına karşı kömür madenleri ile kaplıcalarda da ölçüm yapılması gerektiğini, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yapılan araştırmalarda bazı kaplıcalarda yoğun radon gazı bulunduğunu sözlerine ekledi.
Antalya açıklarında avlandığı bildirilen ve Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde balıkçı tezgahında sergilenen balık, insanın yüz hatlarını andıran görünüşüyle ilgi çekiyor.
Tavşanlı'da 30 yıldan beri balıkçılık yapan Hüseyin Şen'in, Balık Pazarındaki tezgahında bulunan, balıkçılar tarafından 'insan suratlı balık' olarak nitelendirilen balık, balıkçıların yanı sıra vatandaşların da ilgi odağı oldu.
Şen, uzun yıllardır balıkçılık yapan bir kişi olarak 'insan yüzüne benzeyen kaburgaları olan bir balığa ilk kez rastladığını' belirtti. Balığı, Türkiye'nin değişik denizlerinden temin ettiklerini, Antalya açıklarında anlaşmalı tekneleriyle son çıkılan seferde bu balığın ağlara takıldığını anlatan Şen, 'Ömrümde ilk kez bu tür bir balık görüyorum' iddiasında bulundu.
Hüseyin Şen'in elemanlarından Recep Çağatay da, 'Antalya'da anlaşmalı bir teknemiz var. Bu tekneyle balığa çıkıyoruz ve ne çıkarsa onu getirip burada satıyoruz. Geçtiğimiz gece yine balık için Antalya'dan açıldık. Hava çok durgundu. Ağları attık ama pek umutlu da değildik. Sabah ağları çektiğimizde bu balıkla karşılaştık. Antalya'da bütün balıkçılar hayretle balığı incelediler. Onlar da bu tür bir balık hiç görmemişler. Balığın cinsi konusunda kimse bir şey söyleyemiyor. Biraz vatoza benzetiyorlar ama onda da böyle bir çehre yok. Biz de balığı Tavşanlı'ya getirdik'dedi.
İzmir Hayvanant Bahçesi'nin sakinlerinden Golyad isimli aslanın 'Allah' diyerek kükrediği söylentisi hızla yayılırken, öğle ezanının okunduğu saatlerde yaşlı aslanın birden kükremeye başlaması dikkat çekti. Hayvanat bahçesinin ziyaretçileri ise, aslanın 'Allah' dediğini kulaklarıyla duyduklarını söyledi.
Moskova Sirki tarafından 3 yıl önce İzmir Hayvanat Bahçesi'ne hediye edilen yaşlı aslan Golyad'ın, 'Allah' dediği arkasından da zikir yaptığı söylentisi üzerine, yaşlı aslanın ziyaretçileri yoğunlaştı.
Yaşlı aslanın 'Allah' demesini duymak için hayvanat bahçesine akın eden ziyaretçiler, aslanın 'Allah' dediğini, bu tür olayların olabileceğini, iklimin bile değiştini bunun kıyametin habercisi olduğunu söylerken, kediler bile 'anne' diyorsa, aslanların da 'Allah' diyebileceğini ifade etti. Yaşlı aslan Golyad'ın tam öğle ezanı sırasında ise birden kükremeye başlaması dikkatlerden kaçmadı.
İstanbul'da, aralarında hipermarketlerin de bulunduğu çeşitli satış noktalarından alınan 127 hazır kıyma örneğinde yapılan incelemede, muhafaza koşullarına göre yüzde 75'inin, zehirlenme etkenleri açısından yüzde 38'inin uygunsuz olduğu belirlendi.
İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası, Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği ve Tüketiciler Birliği tarafından hazırlanan 'Gözümün Önünde Kıymamı Hazırlayan Kasabımı Geri İstiyorum' projesi çerçevesinde yapılan inceleme, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinde basın toplantısıyla açıklandı.
Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Başkanı Dr. Can Demir, satışı yasak olan 'hazır' ya da 'dökme' tabir edilen kıymanın ne kadar sağlıklı olduğunu sivil inisiyatif olarak incelemek amacıyla bu projeyi başlattıklarını ve destek istedikleri belediyelerden kendilerine yanıt veren Bağcılar, Bahçelievler, Bayrampaşa, Beşiktaş, Güngören, Kartal, Maltepe, Üsküdar, Tuzla ve Zeytinburnu belediyeleriyle birlikte çalıştıklarını söyledi.
Belediye ekipleriyle birlikte Mayıs ayında söz konusu ilçelerden 127 noktadan hazır kıyma örneği topladıklarını anlatan Demir, bu örneklerin yüzde 50'sinin marketlerin et satış reyonlarından, kalan yüzde 50'nin de kasap olarak hizmet veren yerlerden alındığını belirtti.
Demir, örneklerin İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Laboratuvarı'nda incelendiğini kaydederek, 'Bu sonuçlara göre hazır kıymanın, muhafaza koşulları bakımından yüzde 75, hastalık ve zehirlenme etkenleri bakımından yüzde 38 oranında uygun olmadığı ortaya çıkmıştır. Ulaşılan sonuçlar ürkütücü olup, hazır kıymanın canımıza kıydığını ortaya koymaktadır' dedi.
ÇOCUKLARDA BÖBREK İFLASI TEHLİKESİ
Can Demir, e-koli bakterisi açısından yapılan incelemede de bu kıymaların yüzde 38,6'sının e-koli analizlerinin uygun olmadığının görüldüğünü belirterek, bu bakterideki bazı toksinlerin çocuklarda böbreklerin iflasına ve diyaliz tedavisine neden olan tehlikeli sonuçlar doğurduğunu vurguladı. Demir, 'Sonra dikkat ediyorsunuz çocuklar hastalanıyor. Her yerde artarak diyaliz merkezleri açılışları yapılıyor' diye konuştu.
Dana kıyması olarak satılan hazır kıymalarda yapılan incelemelerde domuz ve at etine rastlanmadığını, ancak kemik, tavuk ve koyun etine rastlandığını vurgulayan Demir, 'Hazır kıymaların yüzde 46'sı uygunsuz ortamlarda satılıyor. Bunların içinde devasa marketler de var. Kıymanın rengini güzel göstermek için havuç karıştırıyorlar. Tavuk derisi katıyorlar. Tavuğun derisi yüzde 85 oranında bakteri üreten yeridir' dedi.
Demir, tüketicinin hazır kıyma yerine, kendi gözü önünde makineden çekilen kıymayı tercih etmesi tavsiyesinde bulundu.
İstanbul Perakendeci Kasaplar Esnaf Odası Başkanı Bilgin Şahin de sığır etinin kilosunun 10 YTL'den aşağı olamayacağını, ancak piyasada dana kıyma adı altında 7 YTL'ye kıyma satıldığını, bunların içine kemik, tavuk sakatatı, derisi katılmadan bu fiyata satılmalarının mümkün olamayacağını anlattı.
OKUL KANTİNLERİ
Şahin, özellikle okul kantinlerinin kilosu 2-3 YTL'den aldığı hazır hamburger köftelerinde büyük tehlike bulunduğuna ve bu kantinlerin hiçbir denetime tabi olmadığına da dikkati çekti.
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Bülent Deniz de hazır kıymanın satışı yasak olmasına rağmen hala marketlerde satılmasının denetim eksikliğinden kaynaklandığını ve bunun tek sorumlusunun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olduğunu savundu.
Deniz, gelecek hafta Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını, ürünlerini inceledikleri büyük marketlerin de hazır kıyma satışını durdurmaması halinde isimlerini açıklamaya başlayacaklarını kaydetti.
Bülent Deniz, 10 milyonluk İstanbul'da sadece 12 veteriner hekimle tüm bu kıyma satış noktalarını denetlemenin mümkün olmadığını, bu konuda yetkileri alınan belediyelerin, karşılarında bu tür kıymaların satışının yapılmasına rağmen hiçbir şey yapamadıklarını sözlerine ekledi.
flute battle...
şemşiyeler...
-Hani bir zamanlar Tarkovski gibi filmler çekicem diyodun,ne oldu?
(uzak)
william holman hunt...
-I don't want any good-byes or memories to leave behind
when this is over...
-Not even happy memories?
-Not if they're only going to be memories...
(ashes and diamonds)
Yabancı tohumlarla patates kanser oldu, tütünler sinek illetine tutuldu. Şimdi de yegane besinlerimizden buğdayın tohumları çürüyor. Bu da yetmezmiş gibi var olan önemli su kaynaklarımızdan Fırat ve Dicle’nin yönetimini AB istiyor. İşte Ahmet Atalık'la çarpıcı röportaj. iyibilgi özel
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık'ın iyibilgi'ye yaptığı özel açıklamalar:
AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti!
Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak.
En önemli besin kaynağımız buğdayın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak.
Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler
Türkiye’nin dış bağımlılığının olmadığı yegane besin ürünlerinden biri olan buğday üretimi tehlikede. Temel besin kaynağımız buğday konusunda dışa bağımlı olmak, besin güvenliğimiz ve güvencemizi tehlikeye atacak. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı İbrahim Yetkin dün verdiği demeçte yaşanan kuraklık nedeniyle buğday tohumlarının çürümeye başladığını belirtti. 'Buğday rekoltesi giderek düşecek, ekmek zamları katlanacak' diyen Yetkin 2006 yılında, 2005 yılına göre buğday fiyatlarının yüzde 25 arttığını hatırlattı. Buğdayda 9.5 milyon hektar alanın yüzde 13'ünün sulanabildiğini söyleyen Yetkin, “Kuraklık sürerse çiftçi yeni sezon için bir kez daha tohum atmak zorunda kalacak, ancak birçok üretici yeniden tohumluk, gübre, mazot parası veremeyeceği için üretimden çekilecek” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin kendi kendine yetebildiği en önemli besin ürünlerinden buğdayın üretiminde düşüş ve fiyatındaki artış neler getirecek? Bu düşüşü sadece küresel ısınmayla açıklayabilir miyiz? Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık iyibilgi okurları için çarpıcı açıklamalarda bulundu:
Fırat ve Dicle'nin yönetimini AB istedi
Hastalıklı buğday tohumlarının patates ve tütün örneğinde olduğu gibi ülkemize sokulmuş olacağına dikkat çeken Atalık, küresel ısınma ve bozuk tohumlarla tarım sektörünün felakete sürüklediğini anlattı. Su kaynaklarımız da gittikçe azalıyor diyen Atalık, 2004 yılında gerçekleşen ve basına yansımayan bir gerçeği iyibilgi okurlarıyla paylaştı: “AB, Türkiye’ye Fırat ve Dicle’yi AB yönetiminin oluşturduğu bir komisyonla yönetmeyi teklif etti! ”
Topraklarımız tuzlanıyor, tuzda tohum yeşermiyor
'Türkiye’deki göllerin suyu azaldı, birçoğu da kurumak üzere' diyen Ahmet Atalık, “Su kaynaklarımızla beraber tarımımız da ölüyor” diye konuştu. Türkiye’deki toprakların giderek tuzlandığına dikkat çeken Atalık, 'Tuzlanan topraklarda tohum yanıyor, çimlenmiyor. Ot dahi bitmiyor' dedi. Türkiye’nin doğusu 4-5 derece, batısı ise 3-4 derece ısınacak diyen Atalık, “Su kaynakları kuruyacak ama sulama ihtiyacı artacak. Bu da bir kaosa neden olacak. Bu kaos ile suların içmede mi, tarım da mı kullanılması gerektiği dahi tartışma konusu olacak” öngörüsünde bulundu.
Gıda güvenliğimiz tehlikede
Buğday tohumlarının çürümesini ve üretiminin azalmasını yorumlayan Ahmet Atalık, şunları kaydetti:
“Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelirsek bu bir felaket. Biz ekmek yemeyince duramayız. Gençler bugün makarna ve pilav bağımlısı. Buğdaysız karnımız dahi doymaz. Aynı zamanda buğday çocukların gelişimi için de çok önemli. Buğday konusunda dışa bağımlı hale gelmek çok tehlikeli. Bizim en önemli besin kaynağımızın dışarıdan gelmesi ile gıda güvenliğimiz ve güvencemiz tehdit altında olacak”.
Patates, yabancı tohumla kanser oldu
Bu konuda patates ve tütün üretimini örnek veren Ahmet Atalık, “Yurt dışından gelen tohumlarla istenilen hastalık yollanabiliyor. Bugün çok ciddi bir tarım sorunumuz olan ve ancak tarlayı 30 yıl boş bırakarak iyileştirebileceğimiz patates, kanser ve tütün tohumlarıyla Akdeniz sineği başımıza bela oldu” dedi. Atalık, birkaç yıla kadar ülkemizde patatesin yenilemeyecek duruma geleceğini sözlerine ekledi.
Ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler
Tarımda dışa bağımlılığın yaratacağı felaketleri anlatmayı sürdüren Ahmet Atalık, “Dış ülkeler istediği zaman, besin göndermeyi keserek ülkemizi açlığa mahkûm edebilirler.“ uyarısında bulundu. Yurtdışından gelen buğday tohumlarının ülke ekolojisine uyum sağlayamayacağını anlatan Ahmet Atalık, çürüyen buğday tohumlarının yurt dışından gelen sağlıksız ve ülke ekolojisine uymayan tohumlar olabileceğini düşündüğünü aktardı. Atalık’ın bu şüphesindeki argümanları ise, ülkemizde buğday tohumlarının sadece % 25’nin sertifikalı olması ve laboratuarlarda incelendiği söylenen patates ve tütün tohumlarının hastalıklı çıkması. Aynı zamanda İspanya’dan getirilen zeytin fidanlarının ülkemiz ekolojisiyle uyum sağlamayarak, zarara neden olması.
Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'ine neden olduğu belirtilen radon g azına karşı evlerin sürekli havalandırılması gerekiyor.
Açıklama, Selçuk Üniversitesi (SÜ) Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu'dan geldi.
Günümüzde sağlık açısından büyük tehlike olarak insanların karşısında duran radon gazının çok fazla bilinmediğini ifade eden Uslu, 'Radon gazı uranyum ve toryum gibi elementlerin doğada kurşun gibi elementlere dönüşürken ortaya çıkar. Bu gaz doğada kendiliğinden oluşur' dedi.
Radon gazının bugün dünyada en önemli kanser riski olarak görüldüğünü dile getiren Uslu, 'Dünya genelinde görülen akciğer kanseri vakalarının yüzde 15'inin nedeni olarak gösterilen radon gazı yüzünden her yıl birçok insan ölüyor. Havadaki radon gazı yağmur yağdığı zaman toprağın içine oradan da evlerin çatlak duvarlarından içeri birikiyor. Radon bu şekilde evlere hapsoluyor. Özellikle kış aylarında havalandırılmayan evlerde önemli oranda radon gazı bulunuyor' diye konuştu.
Sigarayla daha aktif hale geliyor
Uslu, evlerde biriken bu gazın sigara içilmesiyle aktif hale geldiğini ve solunarak ciğerlere alındığını belirterek, bu durumda zararın daha büyük boyutlara ulaştığını anlattı.
Evlerini düzenli şekilde havalandırmayan kişilerin alfa radyasyona maruz kaldığını ifade eden Uslu, 'Sigarayla evin içinde havada askıda kalan gazı dışarı çıkarmıyoruz. Kış aylarında bir de pencerelere hiç hava almayacak şekilde izolasyon yapıp tehlikenin boyutunu artırıyoruz. Evlerdeki gizli tehlike olarak görülen ve akciğer kanserine yol açan radon gazından tek kurtuluş yolu havalandırmadır. Düzenli havalandırılan evlerde bu risk yok denecek kadar azalıyor' dedi.
Röntgenlerdeki x ışınlarına göre 20 kat fazla oranda insan sağlığını etkileyen bu gaza karşı özellikle bodrum katlarda oturanların dikkat etmesi ve ölçüm yaptırmasını öneren Uslu, 'Radon gazı genellikle bodrum katlardaki evlerde birikiyor. Küçük bir ücretle Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bu ölçümü yapıyor' ifadesini kullandı.
Radon gazı deprem habercisi olabilir
Selçuk Üniversitesi'ne radon gazı ölçüm cihazı alınacağını ve Konya'da evlerde ücretsiz radon ölçümü yapacaklarını ifade eden Uslu, yoğun olarak görülen evlerin sahiplerine önerilerde bulunacaklarını belirtti.
Bu gazın depremi önceden bildirebildiğini dile getiren Uslu, 'Bu gaz depremin indikatörü olarak biliniyor. Yani, gaz bir çeşit deprem ajanı. Yeraltındaki fay hareketleri sonucu açığa radon gazı çıkıyor. Bu çıkış önceden tespit edilebilirse deprem önceden tahmin edilebilir. Bu konuda Selçuk Üniversitesinde de cihaz geldikten sonra bazı çalışmalarımız olacak. Bu gazın belki de en iyi yönü bu olacak' dedi.
Uslu, ayrıca radon gazına karşı kömür madenleri ile kaplıcalarda da ölçüm yapılması gerektiğini, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yapılan araştırmalarda bazı kaplıcalarda yoğun radon gazı bulunduğunu sözlerine ekledi.
Antalya açıklarında avlandığı bildirilen ve Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde balıkçı tezgahında sergilenen balık, insanın yüz hatlarını andıran görünüşüyle ilgi çekiyor.
Tavşanlı'da 30 yıldan beri balıkçılık yapan Hüseyin Şen'in, Balık Pazarındaki tezgahında bulunan, balıkçılar tarafından 'insan suratlı balık' olarak nitelendirilen balık, balıkçıların yanı sıra vatandaşların da ilgi odağı oldu.
Şen, uzun yıllardır balıkçılık yapan bir kişi olarak 'insan yüzüne benzeyen kaburgaları olan bir balığa ilk kez rastladığını' belirtti. Balığı, Türkiye'nin değişik denizlerinden temin ettiklerini, Antalya açıklarında anlaşmalı tekneleriyle son çıkılan seferde bu balığın ağlara takıldığını anlatan Şen, 'Ömrümde ilk kez bu tür bir balık görüyorum'
iddiasında bulundu.
Hüseyin Şen'in elemanlarından Recep Çağatay da, 'Antalya'da anlaşmalı bir teknemiz var. Bu tekneyle balığa çıkıyoruz ve ne çıkarsa onu getirip burada satıyoruz. Geçtiğimiz gece yine balık için Antalya'dan açıldık. Hava çok durgundu. Ağları attık ama pek umutlu da değildik. Sabah ağları çektiğimizde bu balıkla karşılaştık. Antalya'da bütün balıkçılar hayretle balığı incelediler. Onlar da bu tür bir balık hiç görmemişler. Balığın cinsi konusunda kimse bir şey söyleyemiyor. Biraz vatoza benzetiyorlar ama onda da böyle bir çehre yok. Biz de balığı Tavşanlı'ya getirdik'dedi.
İzmir Hayvanant Bahçesi'nin sakinlerinden Golyad isimli aslanın 'Allah' diyerek kükrediği söylentisi hızla yayılırken, öğle ezanının okunduğu saatlerde yaşlı aslanın birden kükremeye başlaması dikkat çekti. Hayvanat bahçesinin ziyaretçileri ise, aslanın 'Allah' dediğini kulaklarıyla duyduklarını söyledi.
Moskova Sirki tarafından 3 yıl önce İzmir Hayvanat Bahçesi'ne hediye edilen yaşlı aslan Golyad'ın, 'Allah' dediği arkasından da zikir yaptığı söylentisi üzerine, yaşlı aslanın ziyaretçileri yoğunlaştı.
Yaşlı aslanın 'Allah' demesini duymak için hayvanat bahçesine akın eden ziyaretçiler, aslanın 'Allah' dediğini, bu tür olayların olabileceğini, iklimin bile değiştini bunun kıyametin habercisi olduğunu söylerken, kediler bile 'anne' diyorsa, aslanların da 'Allah' diyebileceğini ifade etti. Yaşlı aslan Golyad'ın tam öğle ezanı sırasında ise birden kükremeye başlaması dikkatlerden kaçmadı.