1) Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.
2) Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir.
3) Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.
4) Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olabilir.
5) Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.
6) Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.
7) Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir.
8) Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz.
9) Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.
10) Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.
11) Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır.
KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:
a- Şeker kanser besleyicidir. Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur.
b- Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir.
c- Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur.
d- %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40o C'de yok olurlar.
e- Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır. 12) Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur.
13) Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar.
14) Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyaç olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.
15) Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.
16) Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir.
JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN KANSER GÜNCELLEMESİ 1) Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız. 2) Dondurucuya su şişesi koymayınız. 3) Mikro dalga fırınına plastik ambalaj koymayınız. 4) John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadı r. Dioksin kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur. Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı. Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga Lütfen bu makaleyi hayatınızda sizin için önemli olan herkese gönderin.
HALIFELERIN BAL TEFSIRI Hazreti Ali, bir gün gazadan hanesine geldiğinde, Hz. Ebubekir Sıddık, Hz Ömer El Faruk, Hz. Osman Zinnureyn gelerek Hz. Ali’ye: “Gazan mübarek olsun ey Allahın arslanı' dediler..... Hz. Fatımatüz Zehra validemiz de onlara ikramen kalaylı bir tas içinde bal getirdi. Balın üzerinde ince bir kıl vardı. Hz. Ebubek...ir kılı almak üzere davrandı. Hz. Ömer ise, kılı aldırmadı ve dedi ki: – Bizler Hazreti Zişanın vezirleriyiz. Belki Fatimetüz Zehra bizleri tecrübe için bu kılı koymuştur. Aramızda bu kıl hakkında üçer tevil edelim. Münasip değil mi? ” dedi ve sonra; Hz. Ebubekir: – Namaz kılanın kalbi nurludur bu tastan. Dünya endişesini gönlüne getirmeden namaz kılmak tatlıdır bu baldan. Namazı tadili erkan üzere kılmak incedir bu kıldan. Müteakiben Hz. Ömer El Faruk şöyle buyurdular: – Misafiri seven hane sahibinin kalbi nurludur bu tastan. Misafirlere ikram etmek ve gönlünü almak tatlıdır bu baldan. Misafirin kalbi incedir bu kıldan. Hz. Osman da söyle yorumladı: – Alimlerin kalbi nurludur bu tastan. Alimlerle sohbet etmek ve onları dinlemek tatlıdır bu baldan. Kur’an-ı Kerim’e mana vermek incedir bu kıldan. Hz Ali Efendimiz de söyle bir açıklama da bulundu: – Gazaya giden gazilerin kalbi nurludur ba tastan. Cihat edip al kanlara boyanıp kafirlerle cenk etmek tatlıdır bu baldan. Üzerine kul hakkı geçirmeden, haram yemeden hanesine dönmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Fatıma validemiz de bir yorumda bulundular: – Erkeğini hoşnut eden kadınların kalbi nurludur bu tastan. Erine cefa etmeyip güzelce geçinip, kendinden razı etmek tatlıdır bu baldan. Kocasının hakkını yerine getirmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Peygamber Efendimiz de bu sohbete iştirak ederek şöyle tevil buyurdular: – Benim ümmetimin kalbi nurludur bu tastan. Kevser şarabı tatlıdır bu baldan. Şeriatımız (İslamiyet) incedir bu kıldan. – Bu sohbete, neş’e veren Cenab–ı Hak, Cebrail (as) ’ı göndererek buyurdu ki: – Senin nübüvvet nurun nurludur bu tastan. Yarın kıyamet günü mahşer yerinde ümmetine şefaat etmen tatlıdır bu baldan. Sırat köprüsü incedir bu kıldan. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek ellerini kaldırıp: – Ya Rabbi, bu bal tefsirini okuyana, dinleyene ikiyüz peygamber sevabı isterim ve senden dilerim, diye dua ettiler. Cihar Yari Güzin Efendilerimiz de “Amin” dediler. Cenabı Allah’dan şöyle nida geldi: – Ya Habibim! Senin ümmetinden her kim bu Bal Tefsirini üzerinde taşır, okur, okutur, yazar, yazdırır ve din kardeşlerine hediye ederse İzzet ve Celalim hakkı için ben de o kuluma ikiyüz peygamber sevabı veririm, diye buyurdular. Peygamber Efendimiz de dedi ki: – Benim ümmetimden her kim bu bal tefsirini kendisine evrad edinip üzerinde taşır, her gün okur veya dinlerse, ve burda bahsedilen ahlaklarla ahlaklanmaya çalışsa katiyyen dünya darlığı görmez; fakru zarurete düşmez; ölürken hüsnü şehadetle ölür; ahirete iman ile gider ve gelecek kaza ve musibetlerden kendisini Cenabı Hak muhafaza eder
▪ LÂ İLÂHE İLLALAH MUCİZESİ م َ ن ْ ق ا ل َ م ُ خ ل ِ ص ا ً ل آ إ ل ه َ إ ل ا ّ ا ل ل ه د َ خ ل َ ا ل ج ن ّ ة ، م َ ن ْ ك ا ن َ أ خ ِ ر ُ ك َ ل ا م ِ ه ِ ل آ إ ل َ ه َ إ ل ا ّ ا ل ل ّ ه ُ د َ خ ل َ ا ل ج َ ن ّ ة
Lâ ilâhe illallah, Kelıme-i Tevhidinin anlamı; ‘’Allah’tan başka tapılacak kimse yoktur’’ anlamındadır. İslam dininin temel kurallarından birisidir. La ilahe illallah Muhammedün Rasulüllah demeyen (dil ile ikrar kalp ile tasdik etmeyen) kimse Müslüman olamaz. Lâ ilâhe illallah kelimei tevhidini Muhammedün Rasulüllah kelimesi tamamlar. İkisi beraberdir. Hz Muhammed allahın kulu ve rasulüdür, (elçisidir) anlamındadır.
Kelime-i Tevhîd kalplerin pasını siler ve nurlandırır. Kelimei Tevhîd ile Allah’ı zikir ve Allahı zikir ile de kalplerin huzur ve rahatı hakkında birçok ayetler ve hadisler mevcuttur.
♥ 'Allah-u Teala buyuruyor: LA İLAHE İLLALLAH benim kalemdir. Bu kaleden içeri giren kişi benim azabımdan emin olur.
♥ 'Allah'ı çokca zikreden erkekler ve Allah'ı çokca zikreden kadınlar; Allah bunlar için bir bağışlama ve büyük bir ecir hazırlamıştır.' (Ahzab Suresi - 35)
Müslümanın her fırsatta söylemesi gereken Kelime-i tevhidin fazileti, sevabı bereketi çoktur. Yine Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
♥ (La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.) [Bezzar]
♥ Allah katında amellerin en kıymetlisi ‘Lâ ilâhe illallah’ demektir.
♥ Allah’ı zikretmenin en faziletlisi ‘Lâ ilâhe illallah’ demektir.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah demek doksan dokuz belayı önler, bunların en hafifi de üzerinizdeki sıkıntının kalkmasıdır.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimseyi işlediği günahlardan dolayı kafir diye suçlamayın. ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimseye kafir diyenin kendisi kafir olur.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’‘ diyen kimse bela ve sıkıntılarından kurtulur.
♥ ‘Kıyamet günü benim şefaatimle en ziyade saadete erecek olan kimse ihlasla (samimi olarak – içinden gelerek) Lâ ilâhe ilallah diyen kimsedir.
♥ ‘Benim ve diğer Peygamberlerin zikrettiği en üstün kelime, ‘Lâ ilâhe illallah’ sözüdür.
♥ La ilahe illallah’ı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin! [Taberani]
♥ (Günde yüz defa La ilahe illAllah diyenin yüzü kıyamette dolunay gibi parlar.) [Taberani]
♥ ' Cenabı-ı Hak (C.C.) şöyle buyuruyor: İzzetim, Celalim ve Rahmetim hakkı için 'Lâ ilâhe illalah' Diyen kimseyi ateşe koymayacağım.'
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimsenin günahları silinir ve yerine o kadar da sevap yazılır.’
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesi cennetin anahtarıdır.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimse sözünde sadık ise (samimi ve halis bir kalp ile söylerse) bütün günahları affedilir.
♥ Ölüm halindeki kimseye ‘Lâ ilâhe illallah’ söylemesini tavsiye ediniz ve onları Cennetle müjdeleyiniz. Şeytanın insana en yakın olduğu vakit bu andır.
♥ Ağır hastayı ‘Lâ ilâhe illallah’ demeye zorlamayın, sadece telkin edin.
♥ Son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olan kimse, ruhunu kolay teslim eder ve ‘Lâ ilâhe illallah’‘ kelimesi kıyamet günü onun karşısına bir nur olarak gelir.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’‘ zikri, derin bir ihlas ve samîmiyet ister. ‘Kırk gün ihlas ve samimiyetle ibadet eden kimsenin kalbinden diline hikmet pınarı akmaya başlar.’
♥ Kelime-i Tevhîdin hatmi 70.000 dir. Yetmiş bini tamamlamaya hatmi tehlil denir. Ne niyetle yetmiş bine tamamlanırsa Yüce Mevla icabet eder.
MEHMETCİĞE DERİN SAYGI 23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar. Üsteğmen Cosey (Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)
Cinler hakkında çağlar boyunca birçok iddia ortaya atılmıştır. Ancak her konuda olduğu gibi cinler hakkında da doğru bilgi alabileceğimiz kaynak mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerimdir.
Kuranda, cinlerin yaratılışları, insanlarla olan ilişkileri, nasıl yaşadıkları gibi pek çok konuda bilgi yer almaktadır.
Kuranda cinlerin ateşten yaratıldıkları bildirilir. Konu ile ilgili ayetler şu şekildedir: Cannı (cinni) da yalın-dumansız bir ateşten yarattı. (Rahman Suresi, 15)
Ve Cannı da daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık. (Hicr Suresi, 27)
Kuran ayetleri incelendiğinde, cinlerin de aynı insan toplulukları gibi bir hayatları olduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerde cinlerin de gelmiş ve geçmiş ümmetleri olduğundan bahsedilmektedir. Onların da soyları, ataları bulunmaktadır. (Araf Suresi, 38; Kehf Suresi, 50) Ancak cinler insanlardan daha farklı bir boyutta yaşamakta, insanları görüp izleyebilmekte, konuşmalarını dinleyebilmektedirler.
Allah cinlerin yaratılış amacını Ben cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirmiştir. Onlar da elçiler ve elçilere indirilen kitaplar vasıtasıyla uyarılıp korkutulmakta, dünya hayatında nasıl davranışlarda bulunacaklarıyla denenmekte, ibadet ve itaat etmekte, bunun sonucunda da Allahtan bir karşılık bulmaktadırlar. Allah Kuranda şu şekilde bildirmektedir:
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: Nefislerimize karşı şehadet ederiz derler. Dünya hayatı, onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. (Enam Suresi, 130)
Ayette de bildirildiği gibi cinlerle insanların imtihanları birbirine çok benzemektedir. Onların bazıları da dünya hayatının geçici süslerine aldanmakta, uyarıldıkları halde hidayet yolundan uzaklaşmaktadırlar. Yine ayetlerden, cinlerin peygamberlerin tebliğlerini dinledikleri, Kuran okunurken ona kulak verdikleri ve öğrendikleriyle kendi kavimlerini uyardıkları anlaşılmaktadır. Allah Ahkaf Suresinde cinlerin Hz. Muhammed (sav) in tebliğini dinlediklerini şöyle bildirir:
Hani cinlerden birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: Kulak verin; sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. Dediler ki: Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musadan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir. (Ahkaf Suresi, 29-30)
Allah, birçok Kuran ayetinde cinlere ve insanlara birlikte hitap etmekte, çeşitli öğütlerde bulunmakta ve onları cehennem azabıyla korkutmaktadır. Araf Suresinin 38. ayetinde Allah Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin... şeklinde buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sav) e bir hidayet rehberi olarak indirilen Kuranı yalanlayan cin ve insan topluluklarının durumu ise İsra Suresinde şöyle bildirilmektedir:
De ki: Eğer bütün ins ve cin (toplulukları,) bu Kuranın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler. (İsra Suresi, 88)
Allahın cinlere ve insanlara birlikte hitap ettiği ayetlerden bazıları şu şekildedir: İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır. (Ahkaf Suresi, 18)
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık) . Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
İMAN EDEN CİNLER
Ayetlerde cinlerden bir kısmının Allaha iman edip, hidayet yoluna uyduklarından bahsedilirken, bir kısmının da iman etmediklerinden bahsedilir. Müslüman cinler Kuran okunurken dinlemektedirler:
De ki: Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu biz (büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik. O (Kuran,) gerçeğe ve doğruya yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Elbette Rabbimiz'in Şanı Yücedir. O ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. (Cin Suresi, 1-3)
Cinlerin bir bölümü Allahı tesbih edip yücelten, Ona hiç kimseyi ortak koşmayan Müslüman varlıklardır. Kurana karşı büyük bir hayranlık duymakta, Allahın emir ve tavsiyelerine uymaktadırlar. Onlar kendi aralarında iman etmeyen cinler olduğunu bilmektedirler ve bu durumu şu şekilde ifade etmektedirler:
Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz Allaha karşı bir sürü saçma şeyler söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allaha karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık. (Cin Suresi, 4-5)
Cinler kendi aralarında birçok farklı gruplardan oluşmuşlardır. Bazıları samimi Müslüman, bazıları müşrik, bazıları Allaha karşı yalan söyleyenlerdir. Cin Suresinin devamında iman eden cinler, cinlerin genel durumu hakkında şu bilgileri vermektedirler:
Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz. Biz, şüphesiz Allahı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de Onu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık. Elbette biz, o yol gösterici (Kuranı) işitince ona iman ettik... (Cin Suresi, 11-13)
Cinler de aynı insanlar gibi Allahın kitabıyla sorumlu kılınan varlıklardır. Onlar da tüm yapıp ettiklerinden Allaha hesap verecek ve yaptıklarıyla hiçbir haksızlığa uğramadan karşılık bulacaklardır. İman eden cinler Allahtan güzel bir karşılıkla müjdelenmişlerdir:
... Artık kim Rabbine iman ederse o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından. Ve elbette, bizden Müslüman olanlar da var zulmedenler de. İşte (Allaha) teslim olanlar artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır. (Cin Suresi, 13-14)
Allahın varlığına iman etmeyip zulmedenlerin sonunu ise Allah ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:
Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. (Cin Suresi, 15)
Ayetlerden Allahın dilemesiyle cinlerle insanların görüşebilecekleri, hatta cinlerin insanların emrine girebilecekleri anlaşılmaktadır. Allah Hz. Süleymanın emrine cinleri vermiş, Hz. Süleyman onları türlü işlerinde kullanmıştır.
... Artık o, yere yıkılıp- düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)
Cinler hakkında Kuranda bildirilen başka önemli bir bilgi ise, cinlerin geleceğe dair haberleri bilmedikleridir. Bu yüzden cinlerin -Allahın dilemesi dışında- insanlara gaybtan haber vermeleri de mümkün değildir. Nitekim Sebe Suresi'nin 14. ayetinde haber verildiği gibi, Hz. Süleymanın ölümünden sonradan haberdar olmaları bunun bir delilidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Neml Suresinin 65. ayetinde bildirildiği gibi;
Göklerde ve yerde gaybı Allahtan başka kimse bilmez...
Ayrıca Kuranda cinlerden İfrit, Hz. Süleymana o daha makamından kalkmadan, Sebe Melikesinin tahtını getirebileceğini söylemiş ve... ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim. (Neml Suresi, 39) şeklinde belirtmiştir. Bu ifadeyle, onun bir yerden diğer bir yere çok büyük bir hızla hareket ettiğine, bir maddeyi başka bir yere iletebildiğine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
CİNLERİ ALLAH'A ORTAK KOŞANLAR
Bazı insanlar cinlerin kendilerine ait bir güçleri olduğuna inanmaktadırlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü cinleri yaratan Allahtır ve onların kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur. Allah dilemedikçe onların herhangi bir kişiye zarar vermeleri ya da fayda sağlamaları mümkün değildir. Ancak buna rağmen insanların bir bölümü cinlerden medet umabilmektedirler:
Cinleri Allaha ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın Ona oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O, ise nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir, uzaktır. (Enam Suresi, 100)
Allah Kuranda, insanların cinlerle temas kurmak suretiyle saptıklarını şu şekilde bildirir:
Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı. (Cin Suresi, 6)
Bir ayette meleklerin de, bazı insanların cinlere ibadet ettiklerini bildirdikleri şöyle belirtilmektedir:
(Melekler) Derler ki: Sen Yücesin, bizim Velimiz Sensin onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi. (Sebe Suresi, 41)
İnsanların cinleri Allaha şirk koşmalarının ve onlardan medet ummalarının en önemli sebeplerinden biri, yukarıda da belirttiğimiz gibi onların gaybı bildiklerini düşünmeleridir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah Kuran'da, cinlerin gayba dair bir bilgiye sahip olmadıklarını bildirmektedir. (Sebe Suresi, 14) Ayetlerde cinlerin insanlar için bir yol gösterici olmadıkları, hatta insanları doğru yoldan saptırmak için onlara süslü sözler fısıldadıkları bildirilir. Ancak unutulmamalıdır ki, cinlerin Allah dilemedikçe insanlar üzerinde bir etkisi olması mümkün değildir. Onları Allah yaratmıştır ve onlar da kainattaki tüm canlılar gibi Allahın emriyle hareket etmektedirler:
Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak. (Enam Suresi, 112)
Hem insanları yoldan saptıran cinler, hem de cinleri Allaha şirk koşanlar; bu yaptıklarına karşılık olarak Allah onları sonsuz cehennem azabıyla cezalandıracaktır. Dünya hayatlarında cinlerin yaldızlı sözlerine kananlar ahirette çok büyük bir yanılgıya düştüklerini anlayacaklardır. Çünkü o gün tüm şirk koştukları kimseler kendilerinden uzaklaşacak, Allahın karşısında yapayalnız, tek başlarına olduklarını kavrayacaklardır. Cehennem azabıyla karşılık bulacaklarını anladıklarında ise şu şekilde yalvaracaklardır:
İnkâr edenler dediler ki: Rabbimiz cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar. (Fussilet Suresi, 29)
Bir diğer ayette ateşin onlar için süresiz bir konaklama yeri olduğunu Rabbimiz şu şekilde bildirmektedir:
Onların tümünü toplayacağı gün: Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz (diyecek) . İnsanlardan onların dostları derler ki: Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık. (Allah) Diyecek ki: Allahın dilediği dışta olmak üzere ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir. Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (Enam Suresi, 128)
CİNLERİ YARATAN ALLAH'TIR
Unutulmamalıdır ki cinler tıpkı insanlar gibi Allaha kulluk etmek için Allahın yarattığı varlıklardır. Kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur, Allahın izni olmaksızın hiç kimseye zarar veremeyecekleri gibi yarar da sağlamaları mümkün değildir. Onlar da tüm insanlar gibi dünya hayatında imtihan olmaktadırlar ve yapıp ettikleriyle ahirette karşılık göreceklerdir. Cinleri farklı bir alemde yaratan, alemlerin, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbi, alemlerden müstağni olan Yüce Allahtır.
XXXVI-SULTAN VI.MEHMED VAHİDÜDDİN DEVRİ Resmen VI.Mehmed diye bilinen ve halk arasında Sultan Vahidüddin ünvanıyla tanınan Sultan VI. Mehmet Vahidüddin Han, Şubat 1861 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda, Sultan Abdülmecid'in IV. Kadınefendisi Gulistu (Gülistan) Hanımefendiden dünyaya geldi.İttihadcıların,asıl veliahd olan Sultan Aziz'in oğlu Yusuf İzzeddin'i intihar süsü vererek katletmeleri üzerine Osmanlı veliahdı oldu ve 4.7.1918 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu.İyi bir islam hukukçusu,Almanya imparatorluk mareşalı ve Osmanlı müşiri ünvanlarına sahip iyi bir asker vede musikiye aşık bir bestekar idi. Almanya ve Avusturya seyahatlerinde kendisinin yaveri olan Mustafa Kemal,padişah olduktan sonrada bir süre fahri yaverliğini sürdürdü.Padişah olduğunda Hz. Ömer'in kılıcı Şeyh Ahmed Es-Sunusi ile Mehmed Bah'addin Veled Çelebi kuşattı.Maneviyatı güçlü bir padişahtı.
18 Kasım 1922'de İstanbulu terk edinceye kadar geçen sıkıntılı saltanat yıllarında,onunla birlikte vazife ifa eden sadrazamlar arasında,İttihadcıların reisi Mehmed tal'atPaşa ve beş defa hükümeti kuran Damat Ferid Paşa; Şeyhülislamlar arasında ise,Kuvay-ı Milliye aleyhine mecburen fetva veren Dürri-zade Abdullah Efendi ve Hürriyet ve İ'tilaf partisinin adamı olan Mustafa Sabri Efendi,özellikle zikredilmelidir.
Sultan Vahidüddin'in saltanatından 4 ay geçmeden 30 Ekim 1918 tarihinde uğursuz Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunu Osmanlı topraklarının İ'tilaf devletleri tarafından işgali takip etti. İngilizler Kasım 1918'de Musul'u işgal ettiler; müttefik filo Kasım 1918'de İstanbul'a geldi ve 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi.Bu tarihten sonra sadır olan Padişah iradelerini ve hatta hükümet kararlarını,sanki Sultan Vahidüddin'in arzusu ve kararı gibi görmek,tarihi yanlış yorumlamak demektir.Bu tarihten sonra Sultan Vahidüddin,hem işgal kuvvetlerini oyalamaya ve hem de elden geldiği kadar Kuvay-ı Milliye'yi destekleyerek yeni Türk devletinin ortaya çıkmasını,şahsı aleyhine de olsa desteklemeye karar vermiştir.Artık yeniden Osmanlı Devleti'nin hayat bulamayacağının farkındadır.Yapılan bütün icraatlar bunu göstermektedir.
Sultan Vahidüddin, İstanbul'un düşman filoları tarafından kuşatıldığını ve topların Saraya çevirdiğini görür görmez, hemen yakın kumandanlara Anadolu'da İstiklal tohumlarının nasıl atılacağını müzakere etmeye başlamıştır. Filonun geldiği Kasım 1918'den Mayıs 1919'a kadar devam eden müzakereler sonucunda, Mustafa Kemal ile defalarca görüşmüş ve Yıldız Saray'ındaki son ve gizli görüşmede, Anadolu'ya görevli olarak gitmesine ve milli bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Neticede İtilaf Devletleri yüksek Komiserliğinden Mustafa Kemal'in vizesini alan,elindeki imkanlarla onu destekleyen ve Samsun'a çıkması için yeterli bir vapur hazırlatan Sultan Vahidüddin, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaşmasından sonra da,hükümetleri vasıtasıyla veşifrelerle Mustafa Kemal'i desteklemeye devam etmiştir.Sayın Murad Bardakçı'nın yayınladığı Şah Baba isimli eser ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler, bütün bunları doğrulamaktadır. Sultan Vahidüddin'in Mustafa Kemal'e ayrılırken söylediği son söz,'Cenab-ı Allah muvaffak etsin'sözüdür.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Düşmanlar Sevr Muahedenamesini, ne işgal altındaki osmanlı Devleti'ne ne de Ankara Hükümetine imza ettirememişlerdir. Anadolu'da imanlı milletin desteğiyle muvaffakiyetler kazanan Kuvay-ı milliye ekibi ve özelliklede Mustafa Kemal ve arkadaşları, Başvekil Rauf Orbay'ın muhalefetine rağmen anadoluda saltanat ve hilafeti kurtarmak için geldiklerini çeşitli nutukta söylemelerine rağmen evvela saltanata cephe almaya başlamışlardır. Cumhuriyet idaresi kurarak Cumhurreisi olmak isteyen Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 Kasım 1922'de saltanatı ilga ettirmiştir. Bu arada kendi nazırlarından ve meşhur Osmanlı gazetecilerinden Ali Kemal bey'in bazı kimseler tarafından İzmit'e kaçırılarak linç edilmesi, Sutan Vahidüüddin'in Ankara'daki havayı sezmesine yardımcı olmuştur. Ankara'ın niyetini anlayan Sultan Vahidüddin hem yeni kurulaacak olan devlete zorluk çıkarmamak ve hemde daha fazla hakaretlere maruz kalmamak için 18 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etmiştir. Zaten 5 Kasım 1922'de resmen Osmanlı Devleti tarihe gömülüyor ve İstanbul Ankara'da kurulan milli devletin hakimiyeti altına giriyordu.
Malta Hicaz ve Mısır'a uğradıktan sonra İtalya'nın San Remo şehrine gelen Sultan Vahidüddin, 16 Mayıs 1926 tarihinde aynı şehirde kederinden vefat etmiştir. Cenazesi Şam'a nakledilerek Yavuz Sultan Selim Camii Haziresine defn olunmuştur.
Sultan Vahidüddin vatan haini midir? Mustafa Kemal kendi başına mı 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmıştır?
Önemle ifade edelimki Cumhuriyet de Osmanlı da, iyisiyle kötüsüyle Müslüman Türk Milletinin malıdır. Bir insan ecdadını kötüleyerek hiç bir yere varamaz. Tarihin her döneminde iyi şahsiyetlerde kötü şahsiyetlerde gelebilir. Ayrıca iyi şahsiyetlerin kötü ve yanlış tasarrufları ve kötü şahsiyetlerin iyi ve güzel tasarrufları bulunabilir. Bir şeyi toptan reddetmek veya kabul etmek aklın işi değildir.
İşte bu esaslar çerçevesinde Mustafa Kemal'in başarılarını saymak Sultan Vahidüddin düşmanlığı sayılmamalı; Sultan Vahidüddin'in yaptıklarını anlatmakta Mustafa Kemal düşmanlığı olarak görülmemelidir. Bu gözle bakıldığında Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Sultan Vahidüddin'in şahsiyeti ile ilgili Cumhuriyet döneminde yazılanlar,çizilenler ve yapılan değerlendirmelerin tek taraflı olduğu hemen göze çarpacaktır.
1) Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları tamamen Osmanlı generalleridirler.Hele Mustafa Kemal, Sultan Vahidüddin Han'ın hem şehzadeliğinde ve hemde padişahlığında yaverliğini yapmış bir Osmanlı subayıdır.
2) Kuvay-ı Milliyenin tohumları,Kasım 1918'de müttefik düşman filolarının Boğaza girmesiyle atılmıştır. Kuvay-ı Milliye bir şahsın değil bir milletin eseridir.Bu milletin içinde Mustafa Kemalde vardır, Sultan Vahidüddin de vardır. Düşman toplarının saraya çevrildiğini gören Vahidüddin ve Osmanlı kurmayları bütün gayretlerini, Anadolu'ya gönderilecek bir komutanla bağımsızlık tohumlarının yeşertilmesi için harcamışlardır. Nitekim Osmanlı kurmayları Mart 1919'un bir gecesinde Erenköy'de yaptıkları bir toplantıda liderliğin Nuri Paşa'yamı, Miralay Re'fet Bey'emi yoksa Çanakkale'de göz dolduran Mustafa Kemal'e mi verileceğini tartışmışlardır. Sadrazam Mustafa Kemal Paşa'yı Padişah'a götürmüş ve askerlerin istediği insan olarak takdim etmiştir. Sami Bey ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal'in Cumhuriyetçi olduğunu ve Hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışlarsa da, Padişah önemli olanın Hanedan değil Vatan ve devlet olduğunu ifade etmiştir. İşte bu şartlar altında 9. Ordu Kıtaları Müfettişi kisvesiyle Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan Mustafa Kemal ile Sultan Vahidüddin defalarca özel olarak görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Sultan Vahidüddin İngilizleri de Mustafa Kemal konusunda ikna etmiştir. 6 Mayıs 1919 tarihli Mustafa Kemal'in yetkilerini belirten talimat hemen yayınlanmıştır. Tam bir diplomasi oyunu oynanmaktadır. Bandırma vapuruna Mustafa Kemal ile birlikte kimlerin bineceği tesbit edilmiş ve bunların vizeleri temin edilmiştir. Bütün bunlar Sultan Vahidüddin'in emriyle olmuştur. Her türlü masraf Padişahın özel imkanları ve gizli ödenekten karşılanmaktadır.
Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919'da Sultan Vahidüddin ile yaptığı son görüşmede Sultan'ın kendisine 'Paşa, Paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet yaptın. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir.Paşa devlet'i kurtarabilirsin'dediğini bizzat Mustafa Kemal nakletmektedir.
Mustafa Kemal 16 Mayıs sabahı Osmanlı Devlet'inin temin ettiği Bandırma vapuruna binmeden evvel önce Osmanlı kurmaylarıyla görüştü ve onlardan milli bir idare kurulması konusunda tavsiyelerini aldı. Buradan son defa görüşmek üzere Yıldız Saray'ına geldi. Padişah'ın 'Cenab-ı Allah muvaffak etsin'sözlerinden sonra Mustafa Kemal 'Bazı fesat ehlinin kendisi hakkında yanlış şeyler nakledebileceklerini ve bunlara inanıp sadakatinden şüphe etmemesini arz eyledi'. 16 Şa'ban 1338/16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal yolda iken onun Yetki Talimatnamesi, Meclis-i Vükela'da ittifakla kabul edildi. İlk dönem masraflarının tamamı örtülü ödenekten karşılanmak üzere karar alındı. Arşiv vesikalarından anlıyoruzki Mustafa Kemal Paşa'nın yeni bir devlet kurması için her türlü tedbir alınmış ve hatta görev alanında meydana gelen her çeşit önemli gelişme ile ilgili Osmanlı hükümeti tarafından kendisine şifre ile bilgi verilmiştir. 19 Mayıs 1919'da Samsuna çıktığında, halkın gösterdiği büyük alaka üzere, İngilizler, Osmanlı devleti tarafından başka maksatla gönderildiği konusunda ciddi manada şüphelenmişlerdir.
16 Mart 1920'de İstanbul Mütareke şartlarına aykırı olarak işgal edildiğinde, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Ancak Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri, Anadolu'da meydana gelen gelişmeler ve Rauf Bey gibi bazı farklı görüşlere sahip şahsiyetlere rağmen Mustafa Kemal'in Cumhuriyet istemesi, tek taraflı olarak Mustafa Kemal ile Sultan Vahidüddin'in arasını açmıştır. 1920 ila 1922 tarihleri arasında, fiilen idare Büyük Millet Meclisinde olmasına rağmen Sultan Vahidüddin Kuvay-ı Milliye ve Büyük Millet Meclisi aleyhine bir tek şey yapmamıştır. Bilakis işgal kuvvetlerini yatıştıracak bazı tasarruflar dışında, gizlice ve imkanlarının örtüsü nisbetinde onların işlerini kolaylaştıracak desteklerde bulunmuştur. Ankara'daki yayın organlarının bütün aleyhteki yayınlarına ve Damad Ferid Paşa'ın İngilizler nezdindeki bazı girişimlerine rağmen, onu hiç bir kuvvet Anadolu'nun bağımsızlığı aleyhine geçirtememiştir. Hatta Balıkesir Valiliğinin Kuvay-ı Milliyeye yardım edenlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda Dahiliye Nezaretine yazılan bir yazının cevabına cezalandırılmaması talimatı verilmiştir. Dolayısıyla Sultan Vahidüddin vatan haini değil; vatanın istiklali için tacını ve tahtını terk eden bir vatanperverdir. Bütün gayretlerine rağmen İstanbul'u işgalden kurtaramatyınca, Kuvay-ı Milliyeye de köstek olmamıştır. İstanbul'u terk ettikten sonra, İngilizler ve İtalyan'lar, bütün gayratleriyle onun taşıdığı hilafet sıfatını Anadolu'daki Kuvay-ı Milliye aleyhine kullanmak istemişlersede Sultan Vahidüddin'in iman kuvveti ve vatan sevgisi buna mani olabilmiştir.
3) Bu anlattıklarımızın en büyük delili, bazı ifadeleri, sürgündeki insanın halet-i ruhiyesine aksetmiş olsa bile, yetmiş sene sonra kısmen yayınlanan hatıralarındaki şu satırlardır: 'Mütalaalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke günlerinde(1918) I.cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan İttihatcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve birbirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece sahsımı siper eyledim. Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde savaştan galip çıkan İtilaf Devletleri ileyüz yüze olmak ve onlar tarafından sıygaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu'yı istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu'ya memur eylediğimiz yaverlerimizden Mustafa Kemal'in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım. Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvay-ı Milliyenin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakarlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile milli gayelere itaatkar kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvay-ı Milliyeyi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım. Anadolu zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkara açıklanarak İslam'ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim'.
Nitekim vefatını duyan Mustafa Paşa'nın şu sözleri de, bu cümleleri destekler mahiyettedir:Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı Saray'ının bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki'....
Canim benim. Ya ben yerim senin o duygusal, mütevazi, ince, anlayis yumagi duygularini! Sen seçildinde mi gönderildin bu dünyaya. Bir insan bu kadar mi düzgün, bu kadar mi programli, bu kadar mi anlayisli olabilir.. Bu koçlar var ya, IQ seviyesi yüksek insanlarin burcudur. Dost insan, güzel insan. Insan gibi insan. Allah seni basimizdan, yanimizdan eksik etmesin.
Iyi ki varsin! Allah herkese koç gibi dostlar nasip etsin insallah. Bitanem benim, canim canim...
BOGA
Ayy benim güzeller güzelim. Bu bogalar var ya dünya tatlisi, yer gök harikasi, seker mi seker insanlardir. Bal bunlar bal. Bunun sohbetine doyum olmaz. Iyi sevgili, iyi arkadas, iyi,iyi,iyi,...... say say bitmez bunlar.
Hatta bak yazmayayim dedim, ama dayanamayacagim ve sizinle de
paylasacagim bu gerçegi. Biliyor musunuz ki sizler; 'bir boğa bir dünyaya bedeldir'...
İKİZLER
Şanli burç aleminin, yere göge sigmaz, harikulade burç gurubudur. Halt etmis sana iki yüzlü diyenler. Onlar seni çekemiyorlar. Rahatligin, her ortama uyum saglayisin, pratik zekan... Taaa biii ki kiskanirlar seni sekerim. Kim senin gibi kadar özgüven sahibi olmayi
istemez ki. Sen hiçbir zaman unutma ikizler, seni hayatin boyunca çekemeyenler olacaktir. Sen hiç takma o güzel kafani onlara. Sen burçlarin en sevimlisisin. Adin ikizler ama, sen bitanesin.
YENGEÇ
Allah seni yaratti, melekleri niye yaratti. Ya kardesim nedir bu zerafet, karizma... Sen miknatıs misin nesin? Bir insan her girdigi ortamda bu kadar ilgi çekmeyi nasil basarir. Hem de hiçbir çaba bile sarf etmeden. Yoksa sen mükemmelligin es anlami misin? Kim istemez annesi yengeç burcu olsun, esi bir yengeç burcu olsun. Sen var ya olmazsa olmazsin. Burçlarin bas tacisin.
ASLAN
Heyt bee.. gözümüzün senligi, gözümüzüz nuru. Afet-i devran, mükemmel-i cihan. Aslan mi bu aslan. Senin kadar analarla barisik olan var mi su dünyada. Sen ki güzelligin simgesi, yer yüzünün güneşi. Senin bütün fallarinda nazar çikacaktir. Mümkündür. Baska mümkünati da yoktur. Allah seni kem gözlerden korusun insallah, emi?
BASAK
Merhametlim benim. Karincayi bile incitemeyen, hassas, sevgi dolu, güzel basagim benim. Efendiligin simgesi, kibar insan. Seni varya anlatacak kelime bulamiyorum. Nesin sen? Yoksa kanatsiz bir mlek mi? Herkesin iyiligini düsünen, verici, vefakar basak. Senin adin basak degil, barisin, temizligin simgesi beyaz güvercin olmaliydi. Neyse canim üzülme. Biz biliyoruz ya yeter.Üzülme tamam mi? Beyaz güvercinim benim.
TERAZI
Hay sana dengesiz diyen o dengesizler. Ben onlara ne diyeyim bilmiyorum ki!
Yahu sen olmasan varya, su insanoglu soyunda bir eksiklik bir yitim olurdu.
Sen dengesin insanlik için. Alem buysa kral sensin. Sen susarsan bir neden, konusursan ayri bir neden vardir. Marifetli, kabiliyetli, en artili burç sensin. Senin üstüne burç taniyan, megalomandir. Söylesene senin üstüne burç mu vardir? Ben ki sahsi fikrim, senden iyisini bilmem, tanimam, görmem.
AKREP
Herkes bir akrep olarak dogmayi isterdi inan bana. Güzel gözlerin, gururun, albeninin temel tasi akrep. Senin kadar hayatina hakim, senin kadar yaptigi isin arkasinda durabilen kaç kisi kaldi artik. Allah senin
soyunu eksik etmesin. Sen ki, bir bakisiyla buzlari eritebilen, insana senin için Ferhat olup daglari delmeyi istettirebilen insan. Kim demisse sana fesat diye, onlarin hepsi............... Neyse, yne açtiracaklar agzimi. Senin güzel gözlerin bile yeter o kiskançlara. Sen görmezden, duymazdan gel o fesatlari.
YAY
Kainatin bir burcu olsa, kesin yay olurdu. Sanatkar, vefakar, dogru dürüst insan dedikleri sen olsan gerek. Çevresinde bir tek yay omayan bir arkadas grubunu, ugruma ölecek olsalar bile tanimam ben. Senin
heyecan budalasi oldugunu sanan bir grup kendini bilmez, senin o insana hayat veren enerjini çekemeyenlerdir. Burçlar aleminin kozmik mucizesisin sen. Senin havan bile yeter güzelim. Çatlasin çekemeyenlerin.
OGLAK
Sana inatçı diyorlar diye üzülme. Onlar senin istikrarina giptayla bakip, senin yarin bile edemeyen kisiler.Dürüstlük senin burç genlerinde var.
Bütün alimler, bilginler genelde oglaktir. Oglak burcu olmak bile, tek basina bir sereftir. Hatta oglak burcu olarak dogamamis
kadersizler için, oglak burcunu birinci dereceden akrabasi olmak bile ayri bir sereftir. Sen kivrak zekanla, zaten her zaman bir sifir öndesin.
KOVA
Hep çevresindekileri düşünen, insancil duygulari fazla gelismis, sevgi dolu kovalar. Allah sizin iyiliginizi versin emi? Ayol bu ne vericilik, bu ne genis bir yürek öyle. Sana sabit fikirli diyenler, senin her fikrinin bir cevher oldugundan habersiz mi? Esitlik senin için ne kadar önemli. Ah keske herkes senin çeyregin kadar bile olabilse. Sen çok yasa emi?
BALIK
Insanlar öyle duygu yoksunu olmuslar ki, senin bu yaradilisinın özü duygusalligini alaya alacak kadar saçmalayabiliyorlar bazen. Sen paranoyak degilsin canim, ince fikirlisin. Ama nerdeee, bu ayrimi yapacak kafa bazilarinda. Ben senin o yanagina düşen göz yasini seviyorum, o hüzün dolu bakisini seviyorum, o sevgi dolu , gizemli yüregini seviyorum. Sana sıkıcı diyenle r boğum boğum sikila insallah. Sen ferah tut kendini. Rahat ol, bosver, takma o çan çan çeneleri kafana.
1) Herkesin vücudunda kanser hücreleri vardır. Bu kanser hücreleri birkaç milyara kadar çoğalmadıkça standart testlerde görülmezler. Doktorlar kanser hastalarına tedaviden sonra vücutlarında artık kanser hücresi kalmadığını söyledikleri zaman, bu yalnızca kanser hücrelerinin testlerle saptanamayacak düzeyde olduğu anlamına gelir.
2) Bir kişinin hayatı boyunca 6 ile 10 kez kanser hücreleri oluşabilir.
3) Kişinin bağışıklık sistemi güçlü olduğu zaman kanser hücreleri yok edilir ve çoğalarak tümör oluşturmalarına engel olunur.
4) Bir kişide kanser olması, o kişide çoklu beslenme eksikliği olduğuna işaret eder. Bunlar genetik, çevresel, beslenme ve yaşam tarzı faktörlerine bağlı olabilir.
5) Çoklu beslenme eksiklini yenebilmek için diyeti değiştirmek ve ek takviye almak bağışıklık sistemini güçlendirir.
6) Kemoterapi hem hızlı çoğalan kanser hücrelerini, hem de kemik iliğinde, sindirim sisteminde v.s.'deki hızlı büyüyen sağlıklı hücreleri yok eder ve karaciğer, böbrekler, kalp, akciğerler v.s.'de organ tahribatına yol açar.
7) Radyasyon kanser hücrelerini yok ederken; sağlıklı hücre, doku ve organları da yakar, yaralar ve zarar verir.
8) Kemoterapi ve radyasyon başlangıçta tümörün küçülmesine yol açar. Kemoterapi ve radyasyon tedavisinin uzaması tümörün daha fazla yok olmasına yol açmaz.
9) Kemoterapi ve radyasyondan dolayı vücut çok fazla toksin yüklenmesine maruz kalınca, bağışıklık sistemi ya tehlikeye düşer, ya da yıkılır; dolayısıyla kişi çeşitli enfeksiyonlara ve komplikasyonlara yenik düşer.
10) Kemoterapi ve radyasyon kanser hücrelerinde mutasyona neden olabilir ve dirençlerinin artarak yok edilmelerini zorlaştırabilir. Cerrahi işlem de kanser hücrelerinin başka taraflara atlamasına neden olabilir.
11) Kanser hücreleri ile savaşmakta etkili bir yöntem ise onları çoğalmak için ihtiyaçları olan gıdalardan yoksun ve aç bırakmaktır.
KANSER HÜCRELERİ AŞAĞIDAKİLERLE BESLENİRLER:
a- Şeker kanser besleyicidir. Şekeri kesilerek kanser hücrelerinin önemli bir gıdası kesilmiş olur. NutraSweet, Equal, Spoonful v.s. gibi tatlandırıcılar zararlı olan Aspartam ile yapılırlar. Daha iyi bir tatlandırıcı Manuka balı veya molastır, ama az miktarda alınmalıdırlar. Sofra tuzunda beyazlatıcı olarak kimyasallar bulunmaktadır. Daha iyi bir seçenek Bragg'in aminosu veya deniz tuzudur.
b- Süt vücudun, özellikle sindirim sisteminde, mukus üretmesine neden olur. Kanser mukusla beslenir. Süt yerine tatlandırılmamış soya sütü tüketilerek kanser hücreleri aç bırakılabilir.
c- Kanser hücreleri asit ortamda gelişirler. Et temelli diyet asittir ve sığır eti veya domuz eti yerine bol balık ve az tavuk eti yemek en iyisidir. Ette, özellikle kanserli kişilere zararı olan, canlı hayvan antibiyotikleri, büyüme hormonları ve parazitleri bulunur.
d- %80 taze sebze ve meyve suyu, kepekli tahıllar, tohumlar, nohutgiller ve biraz meyveden oluşan bir diyet vücudu bazik (alkali) ortamda tutar. %20 de fasulye içeren pişmiş gıdalardan oluşabilir. Taze sebze suları kolayca emilip 15 dakika içinde hücre düzeyine ulaşabilen ve sağlıklı hücreleri besleyen ve çoğalmalarını hızlandıran canlı enzimler içerirler. Sağlıklı hücre üretimi için gerekli olan canlı enzimlerin sağlanması amacıyla, taze sebze (sebzelerin çoğunluğu ve fasulye filizi) yiyin veya suyunu için ve günde 2-3 kez çiğ sebze yiyin. Enzimler 40o C'de yok olurlar.
e- Yüksek kafein içerikli kahve, çay ve çikolatadan uzak durun. Yeşil çay daha iyi bir seçenektir ve kanserle savaşan özellikleri vardır. Bilinen toksinler ve ağır metaller içeren musluk suyu yerine arıtılmış veya filtrelenmiş su içiniz. Damıtılmış su asittir, kaçınılmalıdır.
12) Et proteininin sindirimi zordur ve çok sindirim enzimi ister. Bağırsaklarda duran sindirilmemiş et çürür ve daha çok toksin birikimine neden olur.
13) Kanser hücrelerinin duvarları sert protein ile kaplıdır. Et yemekten kaçınarak veya azaltarak, kanser hücrelerinin protein duvarlarına saldıran enzimler daha çok açığa çıkar ve vücudun öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmelerini sağlar.
14) Bazı destek maddeleri (IP6, Flor-ssence, Essiac, anti-oksidanlar, vitaminler, mineraller, EFA'lar v.s..) bağışıklık sistemini güçlendirerek, vücudun kendi öldürücü hücrelerinin kanser hücrelerini yok etmesine yardımcı olur. E vitamini gibi diğer destek maddelerinin de, vücudun hasarlı, istenmeyen veya ihtiyaç olmayan hücrelerin atılmasının normal yolu olan, apoptoziz veya programlanmış hücre ölümüne yardımcı olduğu bilinmektedir.
15) Kanser zihinsel, bedeni ve ruhsal bir hastalıktır. Öngörülü ve olumlu bir ruh kanser savaşçısını muzaffer yapar. Öfke, affetmezlik ve acı bedeni stresli ve asitli bir ortama sokar. Seven ve affeden bir ruha sahip olmayı öğrenin. Sakin olmayı ve hayatın tadını çıkarmayı öğrenin.
16) Kanser hücreleri oksijenli ortamda gelişemezler. Günlük egzersizler ve derin nefes alma hücre düzeyine kadar daha fazla oksijen alınmasına yardımcı olur. Oksijen terapisi kanser hücrelerini yok etmek için diğer bir yöntemdir.
JOHN HOPKINS HASTANESİ'NDEN KANSER GÜNCELLEMESİ
1) Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız.
2) Dondurucuya su şişesi koymayınız.
3) Mikro dalga fırınına plastik ambalaj koymayınız.
4) John Hopkins Hastanesi bunu yakın bir zamanda bülteninde yayınlamıştır. Bu bilgi Walter Reed Ordu Tıp Merkezi tarafından da yayınlanmaktadı r. Dioksin kimyasalları kansere, özellikle de göğüs kanserine, neden olmaktadır. Dioksinler vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir. Plastik şişelerdeki suyu dondurmayınız, çünkü bu plastiğin içindeki dioksinin salınmasına neden olur.
Castle Hastanesi Sağlıklılık Programı Yöneticisi Dr. Edward Fujimoto bu sağlık tehdidini anlatmak için yakınlarda bir televizyon programına çıktı. Dioksinleri ve bizim için ne kadar kötü olduklarını anlattı. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga
Lütfen bu makaleyi hayatınızda sizin için önemli olan herkese gönderin.
HALIFELERIN BAL TEFSIRI
Hazreti Ali, bir gün gazadan hanesine geldiğinde, Hz. Ebubekir Sıddık, Hz Ömer El Faruk, Hz. Osman Zinnureyn gelerek Hz. Ali’ye: “Gazan mübarek olsun ey Allahın arslanı' dediler..... Hz. Fatımatüz Zehra validemiz de onlara ikramen kalaylı bir tas içinde bal getirdi. Balın üzerinde ince bir kıl vardı. Hz. Ebubek...ir kılı almak üzere davrandı. Hz. Ömer ise, kılı aldırmadı ve dedi ki: – Bizler Hazreti Zişanın vezirleriyiz. Belki Fatimetüz Zehra bizleri tecrübe için bu kılı koymuştur. Aramızda bu kıl hakkında üçer tevil edelim. Münasip değil mi? ” dedi ve sonra; Hz. Ebubekir: – Namaz kılanın kalbi nurludur bu tastan. Dünya endişesini gönlüne getirmeden namaz kılmak tatlıdır bu baldan. Namazı tadili erkan üzere kılmak incedir bu kıldan. Müteakiben Hz. Ömer El Faruk şöyle buyurdular: – Misafiri seven hane sahibinin kalbi nurludur bu tastan. Misafirlere ikram etmek ve gönlünü almak tatlıdır bu baldan. Misafirin kalbi incedir bu kıldan. Hz. Osman da söyle yorumladı: – Alimlerin kalbi nurludur bu tastan. Alimlerle sohbet etmek ve onları dinlemek tatlıdır bu baldan. Kur’an-ı Kerim’e mana vermek incedir bu kıldan. Hz Ali Efendimiz de söyle bir açıklama da bulundu: – Gazaya giden gazilerin kalbi nurludur ba tastan. Cihat edip al kanlara boyanıp kafirlerle cenk etmek tatlıdır bu baldan. Üzerine kul hakkı geçirmeden, haram yemeden hanesine dönmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Fatıma validemiz de bir yorumda bulundular: – Erkeğini hoşnut eden kadınların kalbi nurludur bu tastan. Erine cefa etmeyip güzelce geçinip, kendinden razı etmek tatlıdır bu baldan. Kocasının hakkını yerine getirmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Peygamber Efendimiz de bu sohbete iştirak ederek şöyle tevil buyurdular: – Benim ümmetimin kalbi nurludur bu tastan. Kevser şarabı tatlıdır bu baldan. Şeriatımız (İslamiyet) incedir bu kıldan. – Bu sohbete, neş’e veren Cenab–ı Hak, Cebrail (as) ’ı göndererek buyurdu ki: – Senin nübüvvet nurun nurludur bu tastan. Yarın kıyamet günü mahşer yerinde ümmetine şefaat etmen tatlıdır bu baldan. Sırat köprüsü incedir bu kıldan. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek ellerini kaldırıp: – Ya Rabbi, bu bal tefsirini okuyana, dinleyene ikiyüz peygamber sevabı isterim ve senden dilerim, diye dua ettiler. Cihar Yari Güzin Efendilerimiz de “Amin” dediler. Cenabı Allah’dan şöyle nida geldi: – Ya Habibim! Senin ümmetinden her kim bu Bal Tefsirini üzerinde taşır, okur, okutur, yazar, yazdırır ve din kardeşlerine hediye ederse İzzet ve Celalim hakkı için ben de o kuluma ikiyüz peygamber sevabı veririm, diye buyurdular. Peygamber Efendimiz de dedi ki: – Benim ümmetimden her kim bu bal tefsirini kendisine evrad edinip üzerinde taşır, her gün okur veya dinlerse, ve burda bahsedilen ahlaklarla ahlaklanmaya çalışsa katiyyen dünya darlığı görmez; fakru zarurete düşmez; ölürken hüsnü şehadetle ölür; ahirete iman ile gider ve gelecek kaza ve musibetlerden kendisini Cenabı Hak muhafaza eder
▪ LÂ İLÂHE İLLALAH MUCİZESİ
م َ ن ْ ق ا ل َ م ُ خ ل ِ ص ا ً ل آ إ ل ه َ إ ل ا ّ ا ل ل ه د َ خ ل َ ا ل ج ن ّ ة ، م َ ن ْ ك ا ن َ أ خ ِ ر ُ ك َ ل ا م ِ ه ِ ل آ إ ل َ ه َ إ ل ا ّ ا ل ل ّ ه ُ د َ خ ل َ ا ل ج َ ن ّ ة
Lâ ilâhe illallah, Kelıme-i Tevhidinin anlamı; ‘’Allah’tan başka tapılacak kimse yoktur’’ anlamındadır. İslam dininin temel kurallarından birisidir. La ilahe illallah Muhammedün Rasulüllah demeyen (dil ile ikrar kalp ile tasdik etmeyen) kimse Müslüman olamaz. Lâ ilâhe illallah kelimei tevhidini Muhammedün Rasulüllah kelimesi tamamlar. İkisi beraberdir. Hz Muhammed allahın kulu ve rasulüdür, (elçisidir) anlamındadır.
Kelime-i Tevhîd kalplerin pasını siler ve nurlandırır. Kelimei Tevhîd ile Allah’ı zikir ve Allahı zikir ile de kalplerin huzur ve rahatı hakkında birçok ayetler ve hadisler mevcuttur.
♥ 'Allah-u Teala buyuruyor: LA İLAHE İLLALLAH benim kalemdir. Bu kaleden içeri giren kişi benim azabımdan emin olur.
♥ 'Allah'ı çokca zikreden erkekler ve Allah'ı çokca zikreden kadınlar; Allah bunlar için bir bağışlama ve büyük bir ecir hazırlamıştır.' (Ahzab Suresi - 35)
♥ ‘Dikkat edin, Kalpler ancak Allah’zikretmekle tatmin olur’ (Rad suresi 28)
Müslümanın her fırsatta söylemesi gereken Kelime-i tevhidin fazileti, sevabı bereketi çoktur. Yine Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
♥ (La ilahe illallah diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur.) [Bezzar]
♥ Allah katında amellerin en kıymetlisi ‘Lâ ilâhe illallah’ demektir.
♥ Allah’ı zikretmenin en faziletlisi ‘Lâ ilâhe illallah’ demektir.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah demek doksan dokuz belayı önler, bunların en hafifi de üzerinizdeki sıkıntının kalkmasıdır.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimseyi işlediği günahlardan dolayı kafir diye suçlamayın. ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimseye kafir diyenin kendisi kafir olur.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’‘ diyen kimse bela ve sıkıntılarından kurtulur.
♥ ‘Kıyamet günü benim şefaatimle en ziyade saadete erecek olan kimse ihlasla (samimi olarak – içinden gelerek) Lâ ilâhe ilallah diyen kimsedir.
♥ ‘Benim ve diğer Peygamberlerin zikrettiği en üstün kelime, ‘Lâ ilâhe illallah’ sözüdür.
♥ La ilahe illallah’ı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin! [Taberani]
♥ (Günde yüz defa La ilahe illAllah diyenin yüzü kıyamette dolunay gibi parlar.) [Taberani]
♥ ' Cenabı-ı Hak (C.C.) şöyle buyuruyor: İzzetim, Celalim ve Rahmetim hakkı için 'Lâ ilâhe illalah' Diyen kimseyi ateşe koymayacağım.'
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimsenin günahları silinir ve yerine o kadar da sevap yazılır.’
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesi cennetin anahtarıdır.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen kimse sözünde sadık ise (samimi ve halis bir kalp ile söylerse) bütün günahları affedilir.
♥ Ölüm halindeki kimseye ‘Lâ ilâhe illallah’ söylemesini tavsiye ediniz ve onları Cennetle müjdeleyiniz. Şeytanın insana en yakın olduğu vakit bu andır.
♥ Ağır hastayı ‘Lâ ilâhe illallah’ demeye zorlamayın, sadece telkin edin.
♥ Son sözü ‘Lâ ilâhe illallah’ olan kimse, ruhunu kolay teslim eder ve ‘Lâ ilâhe illallah’‘ kelimesi kıyamet günü onun karşısına bir nur olarak gelir.
♥ ‘Lâ ilâhe illallah’‘ zikri, derin bir ihlas ve samîmiyet ister. ‘Kırk gün ihlas ve samimiyetle ibadet eden kimsenin kalbinden diline hikmet pınarı akmaya başlar.’
♥ Kelime-i Tevhîdin hatmi 70.000 dir. Yetmiş bini tamamlamaya hatmi tehlil denir. Ne niyetle yetmiş bine tamamlanırsa Yüce Mevla icabet eder.
MEHMETCİĞE DERİN SAYGI
23 Nisan 1915 günü Conkbayırında Türkler ve Birleşik Kuvvetler arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 m. mesafe var. Süngü hucumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz Yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden kimse çıkıp yardım edemiyor. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir iç çamaşırı sallandı. Arkasından arslan yapılı bir Türk askeri silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor siperdekiler kendisine nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omuzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerine döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetciğe derin sevgi ve saygılar.
Üsteğmen Cosey
(Sonradan Avustralya Genel Valisi olmuştur)
Her söylediği şeye başkası gülmeden kendi gülen
Hatta karşı taraf anlamlı anlamlı ne bu şimdi diyen bakışlara da gülen
yavşak
yılışık
cıvık işte yav (tahammül edemediğim tek şey) yetmez bu kadar
kendini bilmez, abuk, sabuk ayşşş biri beni durdursun
Cinler hakkında çağlar boyunca birçok iddia ortaya atılmıştır. Ancak her konuda olduğu gibi cinler hakkında da doğru bilgi alabileceğimiz kaynak mukaddes kitabımız Kuran-ı Kerimdir.
Kuranda, cinlerin yaratılışları, insanlarla olan ilişkileri, nasıl yaşadıkları gibi pek çok konuda bilgi yer almaktadır.
Kuranda cinlerin ateşten yaratıldıkları bildirilir. Konu ile ilgili ayetler şu şekildedir:
Cannı (cinni) da yalın-dumansız bir ateşten yarattı. (Rahman Suresi, 15)
Ve Cannı da daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık. (Hicr Suresi, 27)
Kuran ayetleri incelendiğinde, cinlerin de aynı insan toplulukları gibi bir hayatları olduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerde cinlerin de gelmiş ve geçmiş ümmetleri olduğundan bahsedilmektedir. Onların da soyları, ataları bulunmaktadır. (Araf Suresi, 38; Kehf Suresi, 50) Ancak cinler insanlardan daha farklı bir boyutta yaşamakta, insanları görüp izleyebilmekte, konuşmalarını dinleyebilmektedirler.
Allah cinlerin yaratılış amacını Ben cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirmiştir. Onlar da elçiler ve elçilere indirilen kitaplar vasıtasıyla uyarılıp korkutulmakta, dünya hayatında nasıl davranışlarda bulunacaklarıyla denenmekte, ibadet ve itaat etmekte, bunun sonucunda da Allahtan bir karşılık bulmaktadırlar. Allah Kuranda şu şekilde bildirmektedir:
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp-okuyan ve bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp-korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: Nefislerimize karşı şehadet ederiz derler. Dünya hayatı, onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler. (Enam Suresi, 130)
Ayette de bildirildiği gibi cinlerle insanların imtihanları birbirine çok benzemektedir. Onların bazıları da dünya hayatının geçici süslerine aldanmakta, uyarıldıkları halde hidayet yolundan uzaklaşmaktadırlar. Yine ayetlerden, cinlerin peygamberlerin tebliğlerini dinledikleri, Kuran okunurken ona kulak verdikleri ve öğrendikleriyle kendi kavimlerini uyardıkları anlaşılmaktadır. Allah Ahkaf Suresinde cinlerin Hz. Muhammed (sav) in tebliğini dinlediklerini şöyle bildirir:
Hani cinlerden birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: Kulak verin; sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. Dediler ki: Ey kavmimiz, gerçekten biz, Musadan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve doğru olan yola yöneltip-iletmektedir. (Ahkaf Suresi, 29-30)
Allah, birçok Kuran ayetinde cinlere ve insanlara birlikte hitap etmekte, çeşitli öğütlerde bulunmakta ve onları cehennem azabıyla korkutmaktadır. Araf Suresinin 38. ayetinde Allah Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin... şeklinde buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sav) e bir hidayet rehberi olarak indirilen Kuranı yalanlayan cin ve insan topluluklarının durumu ise İsra Suresinde şöyle bildirilmektedir:
De ki: Eğer bütün ins ve cin (toplulukları,) bu Kuranın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.
(İsra Suresi, 88)
Allahın cinlere ve insanlara birlikte hitap ettiği ayetlerden bazıları şu şekildedir:
İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır. (Ahkaf Suresi, 18)
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık) . Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
İMAN EDEN CİNLER
Ayetlerde cinlerden bir kısmının Allaha iman edip, hidayet yoluna uyduklarından bahsedilirken, bir kısmının da iman etmediklerinden bahsedilir. Müslüman cinler Kuran okunurken dinlemektedirler:
De ki: Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu biz (büyük) hayranlık uyandıran bir Kuran dinledik. O (Kuran,) gerçeğe ve doğruya yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız. Elbette Rabbimiz'in Şanı Yücedir. O ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk. (Cin Suresi, 1-3)
Cinlerin bir bölümü Allahı tesbih edip yücelten, Ona hiç kimseyi ortak koşmayan Müslüman varlıklardır. Kurana karşı büyük bir hayranlık duymakta, Allahın emir ve tavsiyelerine uymaktadırlar. Onlar kendi aralarında iman etmeyen cinler olduğunu bilmektedirler ve bu durumu şu şekilde ifade etmektedirler:
Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz Allaha karşı bir sürü saçma şeyler söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allaha karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.
(Cin Suresi, 4-5)
Cinler kendi aralarında birçok farklı gruplardan oluşmuşlardır. Bazıları samimi Müslüman, bazıları müşrik, bazıları Allaha karşı yalan söyleyenlerdir. Cin Suresinin devamında iman eden cinler, cinlerin genel durumu hakkında şu bilgileri vermektedirler:
Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz. Biz, şüphesiz Allahı yeryüzünde asla aciz bırakamayacağımızı, kaçmak suretiyle de Onu hiçbir şekilde aciz bırakamayacağımızı anladık. Elbette biz, o yol gösterici (Kuranı) işitince ona iman ettik... (Cin Suresi, 11-13)
Cinler de aynı insanlar gibi Allahın kitabıyla sorumlu kılınan
varlıklardır. Onlar da tüm yapıp ettiklerinden Allaha hesap verecek ve yaptıklarıyla hiçbir haksızlığa uğramadan karşılık bulacaklardır. İman eden cinler Allahtan güzel bir karşılıkla müjdelenmişlerdir:
... Artık kim Rabbine iman ederse o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından. Ve elbette, bizden Müslüman olanlar da var zulmedenler de. İşte (Allaha) teslim olanlar artık onlar gerçeği ve doğruyu araştırıp-bulanlardır. (Cin Suresi, 13-14)
Allahın varlığına iman etmeyip zulmedenlerin sonunu ise Allah ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:
Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. (Cin Suresi, 15)
... Andolsun cehennemi cinlerden ve insanlardan (kafirlerin) tümüyle dolduracağım. (Hud Suresi, 119)
HZ. SÜLEYMAN'A HİZMET EDEN CİNLER
Ayetlerden Allahın dilemesiyle cinlerle insanların görüşebilecekleri, hatta cinlerin insanların emrine girebilecekleri anlaşılmaktadır. Allah Hz. Süleymanın emrine cinleri vermiş, Hz. Süleyman onları türlü işlerinde kullanmıştır.
... Artık o, yere yıkılıp- düşünce, açıkça ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)
Cinler hakkında Kuranda bildirilen başka önemli bir bilgi ise, cinlerin geleceğe dair haberleri bilmedikleridir. Bu yüzden cinlerin -Allahın dilemesi dışında- insanlara gaybtan haber vermeleri de mümkün değildir. Nitekim Sebe Suresi'nin 14. ayetinde haber verildiği gibi, Hz. Süleymanın ölümünden sonradan haberdar olmaları bunun bir delilidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, Neml Suresinin 65. ayetinde bildirildiği gibi;
Göklerde ve yerde gaybı Allahtan başka kimse bilmez...
Ayrıca Kuranda cinlerden İfrit, Hz. Süleymana o daha makamından kalkmadan, Sebe Melikesinin tahtını getirebileceğini söylemiş ve... ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim. (Neml Suresi, 39) şeklinde belirtmiştir. Bu ifadeyle, onun bir yerden diğer bir yere çok büyük bir hızla hareket ettiğine, bir maddeyi başka bir yere iletebildiğine işaret ediliyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
CİNLERİ ALLAH'A ORTAK KOŞANLAR
Bazı insanlar cinlerin kendilerine ait bir güçleri olduğuna inanmaktadırlar. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü cinleri yaratan Allahtır ve onların kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur. Allah dilemedikçe onların herhangi bir kişiye zarar vermeleri ya da fayda sağlamaları mümkün değildir. Ancak buna rağmen insanların bir bölümü cinlerden medet umabilmektedirler:
Cinleri Allaha ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın Ona oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. O, ise nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir, uzaktır. (Enam Suresi, 100)
Allah Kuranda, insanların cinlerle temas kurmak suretiyle saptıklarını şu şekilde bildirir:
Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki onların azgınlıklarını arttırırlardı. (Cin Suresi, 6)
Bir ayette meleklerin de, bazı insanların cinlere ibadet ettiklerini bildirdikleri şöyle belirtilmektedir:
(Melekler) Derler ki: Sen Yücesin, bizim Velimiz Sensin onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapıyordu ve çoğu onlara iman etmişlerdi. (Sebe Suresi, 41)
İnsanların cinleri Allaha şirk koşmalarının ve onlardan medet ummalarının en önemli sebeplerinden biri, yukarıda da belirttiğimiz gibi onların gaybı bildiklerini düşünmeleridir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü Allah Kuran'da, cinlerin gayba dair bir bilgiye sahip olmadıklarını bildirmektedir. (Sebe Suresi, 14) Ayetlerde cinlerin insanlar için bir yol gösterici olmadıkları, hatta insanları doğru yoldan saptırmak için onlara süslü sözler fısıldadıkları bildirilir. Ancak unutulmamalıdır ki, cinlerin Allah dilemedikçe insanlar üzerinde bir etkisi olması mümkün değildir. Onları Allah yaratmıştır ve onlar da kainattaki tüm canlılar gibi
Allahın emriyle hareket etmektedirler:
Böylece her peygambere insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak. (Enam Suresi, 112)
Hem insanları yoldan saptıran cinler, hem de cinleri Allaha şirk koşanlar; bu yaptıklarına karşılık olarak Allah onları sonsuz cehennem azabıyla cezalandıracaktır. Dünya hayatlarında cinlerin yaldızlı sözlerine kananlar ahirette çok büyük bir yanılgıya düştüklerini anlayacaklardır. Çünkü o gün tüm şirk koştukları kimseler kendilerinden uzaklaşacak, Allahın karşısında yapayalnız, tek başlarına olduklarını kavrayacaklardır. Cehennem azabıyla karşılık bulacaklarını anladıklarında ise şu şekilde yalvaracaklardır:
İnkâr edenler dediler ki: Rabbimiz cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar. (Fussilet Suresi, 29)
Bir diğer ayette ateşin onlar için süresiz bir konaklama yeri olduğunu Rabbimiz şu şekilde bildirmektedir:
Onların tümünü toplayacağı gün: Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayartıp kendinize kullar) edindiniz (diyecek) . İnsanlardan onların dostları derler ki: Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tespit ettiğin süreye ulaştık. (Allah) Diyecek ki: Allahın dilediği dışta olmak üzere ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerinizdir. Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir. (Enam Suresi, 128)
CİNLERİ YARATAN ALLAH'TIR
Unutulmamalıdır ki cinler tıpkı insanlar gibi Allaha kulluk etmek için Allahın yarattığı varlıklardır. Kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur, Allahın izni olmaksızın hiç kimseye zarar veremeyecekleri gibi yarar da sağlamaları mümkün değildir. Onlar da tüm insanlar gibi dünya hayatında imtihan olmaktadırlar ve yapıp ettikleriyle ahirette karşılık göreceklerdir. Cinleri farklı bir alemde yaratan, alemlerin, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbi, alemlerden müstağni olan Yüce Allahtır.
http://www.onlar.net/
XXXVI-SULTAN VI.MEHMED VAHİDÜDDİN DEVRİ
Resmen VI.Mehmed diye bilinen ve halk arasında Sultan Vahidüddin ünvanıyla tanınan Sultan VI. Mehmet Vahidüddin Han, Şubat 1861 yılında Dolmabahçe Sarayı'nda, Sultan Abdülmecid'in IV. Kadınefendisi Gulistu (Gülistan) Hanımefendiden dünyaya geldi.İttihadcıların,asıl veliahd olan Sultan Aziz'in oğlu Yusuf İzzeddin'i intihar süsü vererek katletmeleri üzerine Osmanlı veliahdı oldu ve 4.7.1918 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu.İyi bir islam hukukçusu,Almanya imparatorluk mareşalı ve Osmanlı müşiri ünvanlarına sahip iyi bir asker vede musikiye aşık bir bestekar idi. Almanya ve Avusturya seyahatlerinde kendisinin yaveri olan Mustafa Kemal,padişah olduktan sonrada bir süre fahri yaverliğini sürdürdü.Padişah olduğunda Hz. Ömer'in kılıcı Şeyh Ahmed Es-Sunusi ile Mehmed Bah'addin Veled Çelebi kuşattı.Maneviyatı güçlü bir padişahtı.
18 Kasım 1922'de İstanbulu terk edinceye kadar geçen sıkıntılı saltanat yıllarında,onunla birlikte vazife ifa eden sadrazamlar arasında,İttihadcıların reisi Mehmed tal'atPaşa ve beş defa hükümeti kuran Damat Ferid Paşa; Şeyhülislamlar arasında ise,Kuvay-ı Milliye aleyhine mecburen fetva veren Dürri-zade Abdullah Efendi ve Hürriyet ve İ'tilaf partisinin adamı olan Mustafa Sabri Efendi,özellikle zikredilmelidir.
Sultan Vahidüddin'in saltanatından 4 ay geçmeden 30 Ekim 1918 tarihinde uğursuz Mondros Mütarekesi imzalandı. Bunu Osmanlı topraklarının İ'tilaf devletleri tarafından işgali takip etti. İngilizler Kasım 1918'de Musul'u işgal ettiler; müttefik filo Kasım 1918'de İstanbul'a geldi ve 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi.Bu tarihten sonra sadır olan Padişah iradelerini ve hatta hükümet kararlarını,sanki Sultan Vahidüddin'in arzusu ve kararı gibi görmek,tarihi yanlış yorumlamak demektir.Bu tarihten sonra Sultan Vahidüddin,hem işgal kuvvetlerini oyalamaya ve hem de elden geldiği kadar Kuvay-ı Milliye'yi destekleyerek yeni Türk devletinin ortaya çıkmasını,şahsı aleyhine de olsa desteklemeye karar vermiştir.Artık yeniden Osmanlı Devleti'nin hayat bulamayacağının farkındadır.Yapılan bütün icraatlar bunu göstermektedir.
Sultan Vahidüddin, İstanbul'un düşman filoları tarafından kuşatıldığını ve topların Saraya çevirdiğini görür görmez, hemen yakın kumandanlara Anadolu'da İstiklal tohumlarının nasıl atılacağını müzakere etmeye başlamıştır. Filonun geldiği Kasım 1918'den Mayıs 1919'a kadar devam eden müzakereler sonucunda, Mustafa Kemal ile defalarca görüşmüş ve Yıldız Saray'ındaki son ve gizli görüşmede, Anadolu'ya görevli olarak gitmesine ve milli bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Neticede İtilaf Devletleri yüksek Komiserliğinden Mustafa Kemal'in vizesini alan,elindeki imkanlarla onu destekleyen ve Samsun'a çıkması için yeterli bir vapur hazırlatan Sultan Vahidüddin, Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ulaşmasından sonra da,hükümetleri vasıtasıyla veşifrelerle Mustafa Kemal'i desteklemeye devam etmiştir.Sayın Murad Bardakçı'nın yayınladığı Şah Baba isimli eser ve Osmanlı arşivlerindeki belgeler, bütün bunları doğrulamaktadır. Sultan Vahidüddin'in Mustafa Kemal'e ayrılırken söylediği son söz,'Cenab-ı Allah muvaffak etsin'sözüdür.
16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Düşmanlar Sevr Muahedenamesini, ne işgal altındaki osmanlı Devleti'ne ne de Ankara Hükümetine imza ettirememişlerdir. Anadolu'da imanlı milletin desteğiyle muvaffakiyetler kazanan Kuvay-ı milliye ekibi ve özelliklede Mustafa Kemal ve arkadaşları, Başvekil Rauf Orbay'ın muhalefetine rağmen anadoluda saltanat ve hilafeti kurtarmak için geldiklerini çeşitli nutukta söylemelerine rağmen evvela saltanata cephe almaya başlamışlardır. Cumhuriyet idaresi kurarak Cumhurreisi olmak isteyen Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 Kasım 1922'de saltanatı ilga ettirmiştir. Bu arada kendi nazırlarından ve meşhur Osmanlı gazetecilerinden Ali Kemal bey'in bazı kimseler tarafından İzmit'e kaçırılarak linç edilmesi, Sutan Vahidüüddin'in Ankara'daki havayı sezmesine yardımcı olmuştur. Ankara'ın niyetini anlayan Sultan Vahidüddin hem yeni kurulaacak olan devlete zorluk çıkarmamak ve hemde daha fazla hakaretlere maruz kalmamak için 18 Kasım 1922'de İstanbul'u terk etmiştir. Zaten 5 Kasım 1922'de resmen Osmanlı Devleti tarihe gömülüyor ve İstanbul Ankara'da kurulan milli devletin hakimiyeti altına giriyordu.
Malta Hicaz ve Mısır'a uğradıktan sonra İtalya'nın San Remo şehrine gelen Sultan Vahidüddin, 16 Mayıs 1926 tarihinde aynı şehirde kederinden vefat etmiştir. Cenazesi Şam'a nakledilerek Yavuz Sultan Selim Camii Haziresine defn olunmuştur.
Sultan Vahidüddin vatan haini midir? Mustafa Kemal kendi başına mı 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkmıştır?
Önemle ifade edelimki Cumhuriyet de Osmanlı da, iyisiyle kötüsüyle Müslüman Türk Milletinin malıdır. Bir insan ecdadını kötüleyerek hiç bir yere varamaz. Tarihin her döneminde iyi şahsiyetlerde kötü şahsiyetlerde gelebilir. Ayrıca iyi şahsiyetlerin kötü ve yanlış tasarrufları ve kötü şahsiyetlerin iyi ve güzel tasarrufları bulunabilir. Bir şeyi toptan reddetmek veya kabul etmek aklın işi değildir.
İşte bu esaslar çerçevesinde Mustafa Kemal'in başarılarını saymak Sultan Vahidüddin düşmanlığı sayılmamalı; Sultan Vahidüddin'in yaptıklarını anlatmakta Mustafa Kemal düşmanlığı olarak görülmemelidir. Bu gözle bakıldığında Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Sultan Vahidüddin'in şahsiyeti ile ilgili Cumhuriyet döneminde yazılanlar,çizilenler ve yapılan değerlendirmelerin tek taraflı olduğu hemen göze çarpacaktır.
1) Mustafa Kemal ve onun silah arkadaşları tamamen Osmanlı generalleridirler.Hele Mustafa Kemal, Sultan Vahidüddin Han'ın hem şehzadeliğinde ve hemde padişahlığında yaverliğini yapmış bir Osmanlı subayıdır.
2) Kuvay-ı Milliyenin tohumları,Kasım 1918'de müttefik düşman filolarının Boğaza girmesiyle atılmıştır. Kuvay-ı Milliye bir şahsın değil bir milletin eseridir.Bu milletin içinde Mustafa Kemalde vardır, Sultan Vahidüddin de vardır. Düşman toplarının saraya çevrildiğini gören Vahidüddin ve Osmanlı kurmayları bütün gayretlerini, Anadolu'ya gönderilecek bir komutanla bağımsızlık tohumlarının yeşertilmesi için harcamışlardır. Nitekim Osmanlı kurmayları Mart 1919'un bir gecesinde Erenköy'de yaptıkları bir toplantıda liderliğin Nuri Paşa'yamı, Miralay Re'fet Bey'emi yoksa Çanakkale'de göz dolduran Mustafa Kemal'e mi verileceğini tartışmışlardır. Sadrazam Mustafa Kemal Paşa'yı Padişah'a götürmüş ve askerlerin istediği insan olarak takdim etmiştir. Sami Bey ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Mustafa Kemal'in Cumhuriyetçi olduğunu ve Hanedanı devre dışı bırakabileceğini hatırlatmışlarsa da, Padişah önemli olanın Hanedan değil Vatan ve devlet olduğunu ifade etmiştir. İşte bu şartlar altında 9. Ordu Kıtaları Müfettişi kisvesiyle Anadolu'ya gönderilmesi kararlaştırılan Mustafa Kemal ile Sultan Vahidüddin defalarca özel olarak görüşmüşlerdir. Bunun üzerine Sultan Vahidüddin İngilizleri de Mustafa Kemal konusunda ikna etmiştir. 6 Mayıs 1919 tarihli Mustafa Kemal'in yetkilerini belirten talimat hemen yayınlanmıştır. Tam bir diplomasi oyunu oynanmaktadır. Bandırma vapuruna Mustafa Kemal ile birlikte kimlerin bineceği tesbit edilmiş ve bunların vizeleri temin edilmiştir. Bütün bunlar Sultan Vahidüddin'in emriyle olmuştur. Her türlü masraf Padişahın özel imkanları ve gizli ödenekten karşılanmaktadır.
Mustafa Kemal, 15 Mayıs 1919'da Sultan Vahidüddin ile yaptığı son görüşmede Sultan'ın kendisine 'Paşa, Paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet yaptın. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir.Paşa devlet'i kurtarabilirsin'dediğini bizzat Mustafa Kemal nakletmektedir.
Mustafa Kemal 16 Mayıs sabahı Osmanlı Devlet'inin temin ettiği Bandırma vapuruna binmeden evvel önce Osmanlı kurmaylarıyla görüştü ve onlardan milli bir idare kurulması konusunda tavsiyelerini aldı. Buradan son defa görüşmek üzere Yıldız Saray'ına geldi. Padişah'ın 'Cenab-ı Allah muvaffak etsin'sözlerinden sonra Mustafa Kemal 'Bazı fesat ehlinin kendisi hakkında yanlış şeyler nakledebileceklerini ve bunlara inanıp sadakatinden şüphe etmemesini arz eyledi'. 16 Şa'ban 1338/16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal yolda iken onun Yetki Talimatnamesi, Meclis-i Vükela'da ittifakla kabul edildi. İlk dönem masraflarının tamamı örtülü ödenekten karşılanmak üzere karar alındı. Arşiv vesikalarından anlıyoruzki Mustafa Kemal Paşa'nın yeni bir devlet kurması için her türlü tedbir alınmış ve hatta görev alanında meydana gelen her çeşit önemli gelişme ile ilgili Osmanlı hükümeti tarafından kendisine şifre ile bilgi verilmiştir. 19 Mayıs 1919'da Samsuna çıktığında, halkın gösterdiği büyük alaka üzere, İngilizler, Osmanlı devleti tarafından başka maksatla gönderildiği konusunda ciddi manada şüphelenmişlerdir.
16 Mart 1920'de İstanbul Mütareke şartlarına aykırı olarak işgal edildiğinde, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara'da toplanmıştır. Ancak Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri, Anadolu'da meydana gelen gelişmeler ve Rauf Bey gibi bazı farklı görüşlere sahip şahsiyetlere rağmen Mustafa Kemal'in Cumhuriyet istemesi, tek taraflı olarak Mustafa Kemal ile Sultan Vahidüddin'in arasını açmıştır. 1920 ila 1922 tarihleri arasında, fiilen idare Büyük Millet Meclisinde olmasına rağmen Sultan Vahidüddin Kuvay-ı Milliye ve Büyük Millet Meclisi aleyhine bir tek şey yapmamıştır. Bilakis işgal kuvvetlerini yatıştıracak bazı tasarruflar dışında, gizlice ve imkanlarının örtüsü nisbetinde onların işlerini kolaylaştıracak desteklerde bulunmuştur. Ankara'daki yayın organlarının bütün aleyhteki yayınlarına ve Damad Ferid Paşa'ın İngilizler nezdindeki bazı girişimlerine rağmen, onu hiç bir kuvvet Anadolu'nun bağımsızlığı aleyhine geçirtememiştir. Hatta Balıkesir Valiliğinin Kuvay-ı Milliyeye yardım edenlerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda Dahiliye Nezaretine yazılan bir yazının cevabına cezalandırılmaması talimatı verilmiştir. Dolayısıyla Sultan Vahidüddin vatan haini değil; vatanın istiklali için tacını ve tahtını terk eden bir vatanperverdir. Bütün gayretlerine rağmen İstanbul'u işgalden kurtaramatyınca, Kuvay-ı Milliyeye de köstek olmamıştır. İstanbul'u terk ettikten sonra, İngilizler ve İtalyan'lar, bütün gayratleriyle onun taşıdığı hilafet sıfatını Anadolu'daki Kuvay-ı Milliye aleyhine kullanmak istemişlersede Sultan Vahidüddin'in iman kuvveti ve vatan sevgisi buna mani olabilmiştir.
3) Bu anlattıklarımızın en büyük delili, bazı ifadeleri, sürgündeki insanın halet-i ruhiyesine aksetmiş olsa bile, yetmiş sene sonra kısmen yayınlanan hatıralarındaki şu satırlardır: 'Mütalaalarından ortaya çıkacağı gibi, Mütareke günlerinde(1918) I.cihan Harbinin neticelerinden sorumlu olan suçlulardan (Devleti harbe sokan İttihatcıları kasdetmektedir) bana miras kalan ve birbirini takip eden musibetlere karşı, sadece ve sadece sahsımı siper eyledim.
Aslında bir taraftan tehlikeli bir yerde kalan hilafet merkezinde savaştan galip çıkan İtilaf Devletleri ileyüz yüze olmak ve onlar tarafından sıygaya çekilmek ve diğer taraftan Anadolu'yı istila eden Yunanlılara mukabele için mümkün ve mahrem vasıtalarla Anadolu'ya memur eylediğimiz yaverlerimizden Mustafa Kemal'in ihaneti ve bize karşı takındığı isyankar tavrı karşısında kalmıştım.
Bununla beraber aziz vatanımın menfaatleri için Kuvay-ı Milliyenin sonradan şekil ve mahiyetinin değişeceği hususunda bende meydana gelen fikir ve kanaatlerime rağmen, yine fedakarlık mesleğini tercih ve takip eyledim. Sırf bu sebep ve hikmet ile milli gayelere itaatkar kabineleri iktidara getirdim ve senelerce Kuvay-ı Milliyeyi takviye ettim ve gelişmesi için çalıştım.
Anadolu zaferinin ne gibi tehlikeli şartlar altında tarafımızdan hazırlandığını gösteren belgeler ile Anayasa gereği saltanat makamının korunacağını tasvir eden diğer mühim evrak tesbit edilerek derlenmiş olduğundan, bunların dahi zamanı gelince umumi efkara açıklanarak İslam'ın hizmetkarı veyahut yıkıcısı olanların teşhir ve tayin edileceğini temin eylerim'.
Nitekim vefatını duyan Mustafa Paşa'nın şu sözleri de, bu cümleleri destekler mahiyettedir:Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı Saray'ının bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi ki'....
(Bilinmeyen Osmanlı)
http://members.iinet.net.au/~pontipak/redsquare.html
kırmızı kare hiç bir şeye deymeyecek :))
KOÇ
Canim benim. Ya ben yerim senin o duygusal, mütevazi,
ince,
anlayis
yumagi duygularini! Sen seçildinde mi gönderildin bu
dünyaya.
Bir
insan bu
kadar mi düzgün, bu kadar mi programli, bu kadar mi
anlayisli
olabilir..
Bu koçlar var ya, IQ seviyesi yüksek insanlarin burcudur.
Dost
insan,
güzel insan. Insan gibi insan. Allah seni basimizdan,
yanimizdan eksik etmesin.
Iyi ki varsin! Allah herkese koç gibi dostlar nasip
etsin
insallah.
Bitanem benim, canim canim...
BOGA
Ayy benim güzeller güzelim. Bu bogalar var ya dünya
tatlisi,
yer gök
harikasi, seker mi seker insanlardir. Bal bunlar bal.
Bunun
sohbetine
doyum olmaz. Iyi sevgili, iyi
arkadas, iyi,iyi,iyi,...... say
say bitmez
bunlar.
Hatta bak yazmayayim dedim, ama dayanamayacagim ve
sizinle de
paylasacagim bu gerçegi. Biliyor musunuz ki sizler; 'bir
boğa
bir
dünyaya bedeldir'...
İKİZLER
Şanli burç aleminin, yere göge sigmaz, harikulade burç
gurubudur.
Halt etmis sana iki yüzlü diyenler. Onlar seni
çekemiyorlar.
Rahatligin, her ortama uyum saglayisin, pratik zekan...
Taaa
biii ki
kiskanirlar seni sekerim. Kim senin gibi kadar özgüven
sahibi
olmayi
istemez ki. Sen hiçbir zaman unutma ikizler, seni hayatin
boyunca
çekemeyenler olacaktir. Sen hiç takma o güzel
kafani onlara. Sen
burçlarin en sevimlisisin. Adin ikizler ama,
sen bitanesin.
YENGEÇ
Allah seni yaratti, melekleri niye yaratti. Ya kardesim
nedir
bu
zerafet, karizma... Sen miknatıs misin nesin? Bir insan
her
girdigi
ortamda bu kadar ilgi çekmeyi nasil basarir. Hem de hiçbir
çaba
bile sarf
etmeden. Yoksa sen mükemmelligin es anlami misin? Kim
istemez annesi
yengeç burcu olsun, esi bir yengeç burcu olsun. Sen var
ya
olmazsa olmazsin. Burçlarin bas tacisin.
ASLAN
Heyt bee.. gözümüzün senligi, gözümüzüz nuru. Afet-i
devran,
mükemmel-i cihan. Aslan mi bu aslan. Senin kadar
analarla
barisik
olan var mi su dünyada. Sen ki güzelligin simgesi, yer
yüzünün
güneşi.
Senin bütün fallarinda nazar çikacaktir. Mümkündür. Baska
mümkünati da
yoktur. Allah seni kem gözlerden korusun insallah, emi?
BASAK
Merhametlim benim. Karincayi bile incitemeyen, hassas,
sevgi
dolu,
güzel basagim benim. Efendiligin
simgesi, kibar insan. Seni
varya
anlatacak kelime bulamiyorum. Nesin sen? Yoksa kanatsiz
bir
mlek mi?
Herkesin iyiligini düsünen, verici, vefakar basak. Senin
adin
basak
degil, barisin, temizligin simgesi beyaz
güvercin olmaliydi.
Neyse canim
üzülme. Biz biliyoruz ya
yeter.Üzülme tamam mi? Beyaz güvercinim benim.
TERAZI
Hay sana dengesiz diyen o dengesizler. Ben onlara ne
diyeyim
bilmiyorum ki!
Yahu sen olmasan varya, su insanoglu soyunda bir
eksiklik bir
yitim
olurdu.
Sen dengesin insanlik için. Alem buysa kral sensin. Sen
susarsan bir
neden, konusursan ayri bir neden vardir.
Marifetli, kabiliyetli,
en artili
burç sensin. Senin üstüne burç taniyan,
megalomandir. Söylesene
senin
üstüne burç mu vardir? Ben ki sahsi fikrim, senden iyisini
bilmem, tanimam, görmem.
AKREP
Herkes bir akrep olarak dogmayi isterdi inan bana. Güzel
gözlerin,
gururun, albeninin temel tasi akrep. Senin kadar hayatina
hakim,
senin
kadar yaptigi isin arkasinda durabilen kaç kisi kaldi
artik.
Allah senin
soyunu eksik etmesin. Sen ki, bir bakisiyla
buzlari eritebilen,
insana
senin için Ferhat olup
daglari delmeyi istettirebilen insan. Kim demisse
sana fesat diye, onlarin hepsi............... Neyse,
yne
açtiracaklar
agzimi. Senin güzel gözlerin bile yeter o kiskançlara. Sen
görmezden,
duymazdan gel o fesatlari.
YAY
Kainatin bir burcu olsa, kesin yay olurdu. Sanatkar,
vefakar,
dogru
dürüst insan dedikleri sen olsan gerek. Çevresinde bir tek
yay
omayan bir
arkadas grubunu, ugruma ölecek olsalar bile tanimam ben.
Senin
heyecan
budalasi oldugunu sanan bir grup kendini bilmez, senin o
insana hayat veren enerjini çekemeyenlerdir.
Burçlar aleminin
kozmik
mucizesisin sen. Senin havan bile yeter güzelim. Çatlasin
çekemeyenlerin.
OGLAK
Sana inatçı diyorlar diye üzülme. Onlar senin
istikrarina
giptayla
bakip, senin yarin bile edemeyen kisiler.Dürüstlük senin
burç
genlerinde var.
Bütün alimler, bilginler
genelde oglaktir. Oglak burcu olmak bile, tek
basina bir sereftir. Hatta oglak burcu olarak dogamamis
kadersizler
için, oglak burcunu birinci dereceden akrabasi olmak bile
ayri
bir
sereftir. Sen kivrak zekanla, zaten her zaman bir
sifir öndesin.
KOVA
Hep çevresindekileri düşünen, insancil duygulari fazla
gelismis, sevgi
dolu kovalar. Allah sizin iyiliginizi versin emi? Ayol bu
ne
vericilik, bu ne genis bir yürek öyle. Sana sabit
fikirli
diyenler,
senin her fikrinin bir cevher oldugundan habersiz mi?
Esitlik
senin için
ne kadar önemli. Ah keske herkes senin çeyregin kadar bile
olabilse. Sen çok yasa emi?
BALIK
Insanlar öyle duygu yoksunu olmuslar ki, senin bu
yaradilisinın özü
duygusalligini alaya alacak kadar saçmalayabiliyorlar
bazen. Sen
paranoyak degilsin canim, ince fikirlisin. Ama nerdeee,
bu
ayrimi
yapacak kafa bazilarinda. Ben senin o yanagina düşen göz
yasini
seviyorum, o hüzün dolu bakisini seviyorum, o sevgi
dolu ,
gizemli
yüregini seviyorum. Sana sıkıcı diyenle r boğum boğum
sikila
insallah. Sen
ferah tut kendini. Rahat ol, bosver, takma o çan
çan çeneleri
kafana.