‘’ O ‘’ , hem herkestir, hem hiç kimse.. Kaplumbağa kadar yavaş da olur, bir çita gibi hızlı da P İzafiyet teorisi bile elinde çocuk oyuncağı gibi olabilirken bir deman bile yanında halt etmişçesine unutkandır icabında… Ez cümle, kendisinde olan başkasında yok, başkasında olan kendisinde çok :))
Aslında insan türlü niyetlerle çıktığı yollarda bazen umutlanır , bazen korku ve endişeyle sarsıldığı gibi hayal kırıklığına da uğrar bazen.. Zor da olsa vazgeçer, sahibim dediklerinden, aslında hiç kendisinin olmayanlardan.. Ve de İnsanın kendi kendine bile yük olduğu zamanları yaşamak da mukadder olabilir. Buraya kadar ‘’ olağan ‘’ diyoruz da insan bu durumda ne yapmalı sorusunun cevabı ne olmalı acep.. Kabullenmek mi, isyan mı, ya da dişe diş misali intikam mı ? Ya da sabır-dua-tevekkül olmak üçlüsüne tutunmak mı ?
çoğu zaman yaşamak istediğin mutluluk, bir adım ötendedir aslında… amaa öyle kapatırız ki kapılarımızı , hep olumsuzlukları alırız kendi payımıza… aslında gönül gözüyle görebilsek, değerini anlayabilsek, elimizi uzattığımızda tutabilecek kadar yakınızdır.. lakin çaba sarf etmeyiz ya da görmek istemeyiz..
Daha 3 yaşından itibaren pokemonlarla yatıp, acayip karakterlerle kalkan , saçma sapan tiktoklarla ipnotize olmuş gibi davranan, bırak denildiği zaman da kızan , saldırganlaşan veledlere döndüler maalesef :( Akşam ezanı okunurken sokakta top oynayan çocuklara pencereden seslenip, yerler mühürlendi haydi artık evleeree diyen ebeveynler neerdee. Peekii ,haydii evee koşalıımm diye hemen dağılan ‘’ munis’’ çocuklar neerdee. Naylon kılıcı beline takıp sabah tarkan , öğleden sonra karamurat olup sandalyelerle savaşan oğlanlar da yook, en sevdiği sarı saçlı bebeği ile evcilik oynayan ve karakterleri ‘’fıtratlarına uygun’’ yönde oluşan kızlar da..
Ez cümle, ‘’ akıllı ‘’ birileri, akıllı dedikleri cihazlar üreterek gül gibi çocuklarımızın ‘’ akıllarına hükmeder ‘’ oldular.
Bu, kaçınılmaz bir süreçtir mutlaka yaşanacaktır mı.. ya da orta bir yol bulmak mümkündür mü bilemiyorum. E çözüm nedir mi ?..... işte ben bunu da bilmem, bilse bilse Efruh Te bilir Pp
aahh bilirim ki dilim lâl, kelâmlarım mahcup… bir turkuaz inzivâya çekilmesin de zifiri karanlık gecelere şavkı vursun yakamozun.. ‘’efsane’’, aynalı kapılardan girerek yeniden rücu etse ya.. ben çayları demlerim :)
Sözlerim zehirdir benim yüreğime damla damla akıttığım.... Yüreğimden fışkırıp, etrafımdakilere bulaştırdığım her ne kadar istemesem de... Oysa hak edene hak ettiğini vermek, yermek değil övmek lazımmış... Binlercesi geçiyor şimdi beynimden sözlerin... Birbiri ardına sıralanan ama hiç birbirine bağlanamayan... Öznesinin yüklemine yük olduğu... Sonu başından önce gelen...
‘’ O ‘’ , hem herkestir, hem hiç kimse..
Kaplumbağa kadar yavaş da olur, bir çita gibi hızlı da P
İzafiyet teorisi bile elinde çocuk oyuncağı gibi olabilirken
bir deman bile yanında halt etmişçesine unutkandır icabında…
Ez cümle, kendisinde olan başkasında yok, başkasında olan kendisinde çok :))
Aslında insan türlü niyetlerle çıktığı yollarda bazen umutlanır ,
bazen korku ve endişeyle sarsıldığı gibi hayal kırıklığına da uğrar bazen..
Zor da olsa vazgeçer, sahibim dediklerinden, aslında hiç kendisinin olmayanlardan..
Ve de İnsanın kendi kendine bile yük olduğu zamanları yaşamak da mukadder olabilir.
Buraya kadar ‘’ olağan ‘’ diyoruz da insan bu durumda ne yapmalı
sorusunun cevabı ne olmalı acep..
Kabullenmek mi, isyan mı, ya da dişe diş misali intikam mı ?
Ya da sabır-dua-tevekkül olmak üçlüsüne tutunmak mı ?
Yumuşak beyaz kıvrılışlarıyla beynime giren kurdu, çürük bir diş çeker gibi söktüm!
Epeyce ter döktüm!
Bu sonuncuydu bir daha olmayacak!
çoğu zaman yaşamak istediğin mutluluk, bir adım ötendedir aslında…
amaa öyle kapatırız ki kapılarımızı , hep olumsuzlukları alırız kendi payımıza…
aslında gönül gözüyle görebilsek, değerini anlayabilsek, elimizi uzattığımızda tutabilecek kadar yakınızdır..
lakin çaba sarf etmeyiz ya da görmek istemeyiz..
kozmatik sanayiinin velinimetleri :)
Ne yaşarsanız yaşayın,
Birine en son davranış şekliniz
Onda bıraktığınız tek fotoğraftır...
Daha 3 yaşından itibaren pokemonlarla yatıp, acayip karakterlerle kalkan ,
saçma sapan tiktoklarla ipnotize olmuş gibi davranan, bırak denildiği zaman da
kızan , saldırganlaşan veledlere döndüler maalesef :(
Akşam ezanı okunurken sokakta top oynayan çocuklara pencereden seslenip,
yerler mühürlendi haydi artık evleeree diyen ebeveynler neerdee.
Peekii ,haydii evee koşalıımm diye hemen dağılan ‘’ munis’’ çocuklar neerdee.
Naylon kılıcı beline takıp sabah tarkan , öğleden sonra karamurat olup
sandalyelerle savaşan oğlanlar da yook, en sevdiği sarı saçlı bebeği ile evcilik oynayan
ve karakterleri ‘’fıtratlarına uygun’’ yönde oluşan kızlar da..
Ez cümle, ‘’ akıllı ‘’ birileri, akıllı dedikleri cihazlar üreterek gül gibi çocuklarımızın
‘’ akıllarına hükmeder ‘’ oldular.
Bu, kaçınılmaz bir süreçtir mutlaka yaşanacaktır mı.. ya da orta bir yol bulmak mümkündür mü bilemiyorum.
E çözüm nedir mi ?..... işte ben bunu da bilmem, bilse bilse Efruh Te bilir Pp
aahh bilirim ki dilim lâl, kelâmlarım mahcup…
bir turkuaz inzivâya çekilmesin de zifiri karanlık gecelere şavkı vursun yakamozun..
‘’efsane’’, aynalı kapılardan girerek yeniden rücu etse ya..
ben çayları demlerim :)
Sözlerim zehirdir benim yüreğime damla damla akıttığım....
Yüreğimden fışkırıp, etrafımdakilere bulaştırdığım her ne kadar istemesem de...
Oysa hak edene hak ettiğini vermek, yermek değil övmek lazımmış...
Binlercesi geçiyor şimdi beynimden sözlerin...
Birbiri ardına sıralanan ama hiç birbirine bağlanamayan...
Öznesinin yüklemine yük olduğu...
Sonu başından önce gelen...
dinlerim.. dinlersin .. dinleriz :)