Deliler her zaman farklı düşünür. Çünkü onların toplumsal kaygıları ve çıkarları yoktur. Bir çocuk dürüstlüğü ile olanı söyler ve görürler. İşte bu duvarı bu gibi sebeplerle diktim buraya. Sınırları olmayan insanların duvarı burası.
Aslında benim başka bir tezim daha var. Bir insanın kalbinde vatan sevgisi,ulus bilinci bir anda oluşmaz. Bazıları ailesel şartları,okul ortamında yetersiz eğitimciler ve çevresel etkenlere şanssız tarafından maruz kaldıklarından künt bir düşünme biçimine ve dahi düşünememe, sorgulayamama biçimine sahip olurlar. Belli bir yaşa gelmiş bir birey için artık yapılabilecek bir şey kalmıyor değerler anlamında. Ne üzücü gerçekten .
Duygulanım anlamında verilmeyen bir hissiyatı duyumsamalarını beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır.
Sözün özü bu tür duyguları eğer sağlam vermedi iseniz her rüzgarla yön değiştirip birilerinin ağzı ile konuşmaya,asla kendi fikirleri olamamaya mahkumdurlar bu kişiler. Temeli olmayan bir binayı 50 kat çıksanız neye faydası var.
Tımarhane duvarına yaz delice bir şiir, Kalbini değil aklını kaybeden deli zannedelir.. Kapılar ardında kapansada kaptanlar, Düşünceye dalınca denizlerde aslanlar..
Her delirme de düşünce yeteneği kaybolmaz yalnız. Çok ünlü deliler vardır hem sanatta hem de bilimde... Başka bir boyuta geçer kimisi, orada düşünmek başka türlü olur.
Ateşten bir kalbim, Buzdan bir ülkem, Tuzdan bir evim, Şekerden bir sevgilim vardı. Sonra ne mi oldu? Sadece yağmur yağdı. Yağmur bereket der unuturum...
Benim bir sözlüğüm var unutulmuş bir dil Oysa ki içinde her şeyin anlamı gizli Benim bir gözlüğüm var sol camı kırıldı Taktığım zamanlarda içini gösteren adeta
Virginia Woolf hakkında yazmaya karar verme nedenim; kendimden not düşüyor gibi akıyor kelimeler ardı sıra. Onun intiharını hayal edip sözcüklerle resmetmeye çalışırken yaşamına sızıyorum .Dik duruşuna hayran kalıp yeni baştan saygı duyuyorum her defasında. Öyle çelişkili bir kişilik ve yaşam öyküsü ki tarif ederken bile zorlanıyor insan. Kırılgan ve savunmasız yanlarından çelik gibi bir irade doğurduğunu sanıyorken hiç ummadığınız yerden kesiveriyor yaşam macerasını.
Bir düzene tek başına topyekûn karşı çıktığı yıllarda kadına bakışın ve davranışın en bağnaz zamanlarında delip geçtiği yerle bir ettiği kavram ve kuramları göz önüne getirince beş kez intiharı denemesi soğuk duş gibi . Annesine bağlılığı ve hatta bağımlılığı, üvey abisi tarafından küçük yaşlarında cinsel tacize uğramasının etkileri, kardeşi Tobby ‘in onda bıraktığı izler kitaplarında ritmik bir ahenkle nefes alıyorlar.
Yaşadıkları yüzünden ve kırılgan ruh yapısı nedeniyle dağılmış olan yaşam dengesinden derleyip topladığı kırıntılarla adını dünyaya duyurabilen, bir kadına öncü, dünya edebiyatında etkili bir ses olabilen fark yaratmış dev bir kadın. Ondan öğrenilecek pek çok şeyden en önemlisi bence yapılamayacak iş, aşılamayacak dağ, gidilemeyecek yol yoktur…
Onun hakkında pek çok şey söylendi ve yazıldı. Ben yeni baştan bir makale yazmak niyetinde değilim. Onun son anlarını zihnimde canlandırıp sizlere aktarmak istedim. Bunu yaparken de kendi kitaplarının birer cümlelik özetleri eşliğinde bir kez daha onu kendi sonuna uğurladım.
Ve işte ;
Çalılıkların arasında var gücümle koşarken çimlerin kokusunu alıyorum. .Etimi sıyırıp geçem dikenlere aldırmadan var gücümle koşmaya devam ediyorum. Nefes nefese bir yarışın içindeyim. Saatler… Tik tak tik tak …
Deniz feneri çok uzakta olmamalı, Ramsay ailesi varamadığım deniz fenerinde sıcacık çocukluk avuntularımı kucaklıyorlar mı ? Bu kimin umurunda ki?
Artık koşamıyorum. Hızlı adımlarla varmaya çalıştığım pek çok şeyin baştan başlayan bir dizge olduğunu gördüğümden beri anlamsızlaşıyor rüzgârın yüzümü yalayıp gitmesi. Tutunmak için bir nedenim yok. Ne yazmıştım son olarak ‘’ Senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık. Hayatını daha fazla mahvedemem.’’
En sevdiğim mutlu olabilme ihtimalimizin en iyi şekliyle ayrılıyorum ki senden, mutlu kal .
Onlar beni bilecekler. Erkekler ne düşünür diye düşünmeden yazmayı öğrendiklerinde beni sevecekler. Kaldı ki kimin umurunda? Shakespeare kadar iyi yazdığınız eserler ile sahnede olduğunuzda birilerinin umurunda olacaksınız.
Şimdi ben kendi sonumun başlangıcına giderken saatlerin ardı sıra sizler Austin’in mutfak masasından doğan güneşiyle aydınlanmayı bırakınız. Shakespeare ‘in kız kardeşi bile olsanız ve onun kadar yaratıcı bir zekaya bile sahip olsanız dahi yapamayacağınız şeyleri kendi odanız olduğunda başarabileceğinizi göreceksiniz. ‘’Aşk ve Gurur ‘’ kendi ruhunuzdan bambaşka canlansın. Ezici üstünlüğü ezecek gücü kendiniz olduğunuzda bulacaksınız. Birinin eşi olmaktan ve portakal reçeli yapmaktan çok daha fazlası olmayı başarmak sizin ellerinizde.
Demiştim ki soruları heyecanlandırıp çıldırtacak tek bir sözcük varsa oda ‘’edebiyat’’ sözcüğüdür. Öncelikle sonuna dek inanıp da sarf edilen sözlerin aslında en sonunda bize öğretilen doğruların(!) tekrarı olduklarını anladığımızda yanılsamalarımızdan ürkerek sandığımız şeylere daha çok sarılıyoruz. Oysa ‘’Bir Hava Taarruzu Sırasında Barış Üzerine Düşünceler ‘’ pekâlâ sarf edilebilir. Kendi şatosunda keyif çatarken yazılan enfes metinlerden daha çok haz alabileceğiniz kendi yazdığınız özgün metinleri kaleme alın derdim ..Ama tik tak tik tak… !
Ağaç yapraklarının hışırtısı beynimi sürekli döven düşüncelerden daha az rahatsız edici. Aslında şu an yeni bir aşk mektubu yazıyor olsaydım belki de bu sahneyi kullanabilirdim. Eşcinsel savunuculuğu hiç yapmamış olsam da kadın haklarından bu kadar dem vurunca erkek gibi düşünebilen bir kadın yine bizden sayılır diye düşünmüş olabilirler. Yine de kişisel tercihlerim değildi evliliğimde devamsız olmamın sebebi.
‘’ Onun gidişi olabilecek en büyük felaket’’ derken çok ciddiydim. Daha sonra duyduğum korkunç sesler yine de yazmama engel olmadılar. Onlarla konuşmayı öğrendikten sonra ‘’Dalgalar ‘’Toby için yeniden doğuş oldu. Ona hayrandı tüm diğer yarattıklarım. Öyle çok ağrılı oluyor ki kimi zaman kimi gidişler, bazen ölmeden gidiyorlar bu en kötüsü..
Uzun cümleler kuruyor olmamda aslında hiçbir amaç yoktu. Sadece kelimelerin ardı arkası kesilmiyorken onları durdurmanın haksızlık olabileceğini görmüş olmamdan başka ne gayem olabilir ki? Düşünme bunları…
Şu akan nehrin çağıldayışındaki sesler bana kucak açıyor. Aradığım huzuru bana her damlasıyla sunan bu davete kayıtsız kalamıyorum. Şimdi parlak giysileriyle fakirliğini kandırdığını düşünen sokak lambalarının altından geçen onca kadın ve erkeğin alın yazısı olması için bıraktığım eserler dünya tarihine ışık tutacakken bu gitmenin sırası mıydı? Bu sorunun cevabını asla bilemeyeceksiniz. Belki de en büyük espri tam zamanında gitmektir. Eskitip yıpratmadan, iz düşürdüklerine ihanet etmeden, yerli yerince bırakıp…
Ceplerime taş doldurma fikri belki de sadece içgüdüsel bir harekettir. Ama bunu yapmak bana heyecan veriyor. Kararımı kesinleştirip onaylıyorum. Biraz sonra aranızdan ayrılıyor olmaktan nedense hiç üzüntü duymuyorum. Yaptığım şeyi daha çok hızlandırmak için daha aceleci hareket ediyorum. Varacağım yere geç kalmışım gibi…
Öyle çok söz söylenecek ki arkamdan bu kadarını ben bile hesap etmemiştim. Ah dostum, ‘Yaşam Bir Rüyadır, Uyanmak Öldürür’ …
Şimdi Ouse Nehri benim yaralarımı sarıyorken sen beni anlamaya başlasan iyi edersin. Kendin için bir iyilik yap ve benimle tanış. Hakkımda söylenen onca şeyin iki kelimeye sığabilmesi ne kadar ironik ; şaka ve entelektüellik .. ‘Dreadnought Şakası’ kadar etkileyici derin bir trajedim de olmalıydı. İntihar sandığınız şey bir tedavi şekliydi…. Beş kez denedikten sonra belki de alışkanlık…
Bir köpeğin gözlerinden aşkı tarif edebiliyorken takip etmelisiniz beni. Bakış açısı zihnin size oynadığı oyunlar akışkan kelimelere dönüşür ve işte ‘’bilinç akışı ‘’ …
Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine: - Saatiniz kaç? diye sordu. Adam hemen içeri gidip, kağıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra: - Saat tam dördü beş geçiyor, dedi. Ziyaretçi: - Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız? - O zaman da saatime bakarım, dedi.
Son düzlüktesin Murat az daha sık dişini. Şu kırmızı ışığı da geçince kahven seni bekliyor olacak. Sıcacık, davetkar kokusuyla hemen şu karşı kaldırımda. Off başım da öyle kötü ağrıyor ki . Ama suç bende arkadaş. Hafta içi o kadar çok içecek ne vardı oğlum ya ? Aşk acısı ..!! Ha evet sahi Serap beni dün terk etmişti ve ben derin bir acı çekiyordum. İyi de şimdi neden kendimi baş ağrım olmasa bu kadar iyi hissediyor olabilirim ? Bir rahatlamışım abi ben ya. Kız haklıymış boktan bir adamım ben. Sevmemişim ki kızı ben. . Ya da artık sevmiyorum sanırım. Hah yandı ışık. Arkadaş karşıdan silahlanmış gelen bir ordu var sanki. Nedir bu asık suratlar ? Herkesin acelesi var. Ha evet benim yok sanki ?
Yolun ortasında kalakaldım . Freni mi patlamış bu otobüsün ? Üzerime geliyor . Çığlıklar vardı az önce . Sessizlik … ! Ne oldu şimdi ?
Hiç farkında değilim karşı kaldırıma ulaştığımın. Zincirleme kaza olmuş . Ben kazanın şokuyla olsa gerek hiçbir şey hatırlamıyorum ki. Koşuşturan , bağırıp çağıran insanlar. Teneke kutusuna dönmüş araçlar. Otobüs yan yatıp jilet gibi kesmiş önüne ne gelmişse. Berbat görünüyor burası. Kaç kişi öldü acaba ? Acaba kaç yaralı var? Gidip yardım etsem mi acaba ? Hiç gücüm yok ki neden se ?
Tam da kafenin önündeyim .Ama bir dakika bu kafenin girişi böyle miydi ya ? Dekoru mu değiştirmişler ? Çok otantik olmuş burası ? Yahu ne saçmalıyorum ben ? Az önce ölümden döndüm aklıma gelen şeylere bak. Şok devam ediyor abicim .. Şu camdaki kadının güzelliği .! Simsiyah saçlar , yemyeşil gözler .. Gözlerini iki kat ortaya çıkaran yeşil elbisesi ve bembeyaz teni ile bir huri ile karşı karşıyasın oğlum Murat. Yanlış görmüyorsam oda bana bakıyor. Evet bana bakıyor ama bakışları neden böyle acıklı ? Göz göze geldik ve işte tebessüm . Gülümsemesinde bile bir hüzün var .. Tabi ya az önce gözünün önünde bir felaket gerçekleşti. Nasıl bakmasını bekliyorum ki ? Şu dünyadaki en duyarsız ve işe yaramaz adam benim . Hiç üzüntü duymuyorum şu anda.
Bu el hareketi bana mı ? Arkama bakayım .. Kimse yok . Evet beni davet ediyor içeriye . Nasıl yani ? Ölümden dönmenin ödülü bu her halde. .Gözlerimi gökyüzüne çevirip teşekkür ettiğimi görmemiştir umarım. Böyle bir davete nasıl hayır diyebilirim ki . Ve işte içerideyim.
- Merhaba Murat ben . Ve sizde… ? - Elif . Memnun oldum efendim. - Elif hanım bende çok memnun oldum . Şöyle oturalım mı isterseniz ?
Tokalaştığımız anda çok garip hissettim. Normalde bu kadar güzel bir kadınla tokalaşırken kesinlikle etkilenirdim . Şimdi bir boşluk. Ten uyumsuzluğu dedikleri bu mu acaba ya ? - Kazayı gördüm ve çok müteessirim efendim. - Ha şey oldu evet.. Üzüldünüz yani .! Ben şu an olayın etkisindeyim hala ve sanırım kurtulmuş olmam tek sevindiğim taraf. - Ah şaşkın çocuk .! Tabi ki tesiri devam edecek bir hadisedir. Bir şeyler içme arzusunda iseniz garsona ısmarlayalım dilerseniz. - Pardon da siz niye böyle garip konuşuyorsunuz. Reşat Nuri’nin kitaplarından çıkıp gelip karşıma oturmuş gibisiniz. Gülüşüme engel olamıyorum çok af edersiniz . - Hımm ne münasip bir benzetme oldu efendim. Pek severim eserlerini. Tesiri altında kalmış isem de mesut olurum ancak. İnanınız elimden geldiğince size uyum göstererek sade bir dil seçiyorum . Lisanı münasip nasıl ise öyle yaklaşıyorum şahsınıza. Anlaşılamıyorsam hicap duyarım efendim . - Duymayın bir şey anlıyorum dediklerinizi . O kadar kitap okumuşluğumuz var küçük hanım. Derdim o değil de bu devirde ne diye eski Türkçe konuşuyorsunuz? Garip geldi valla doğrusu. - Bakınız efendim Reşat Nuri dediniz ya ’’ Acımak’’ romanında ki şu sözleri geldi aklıma :
‘’Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile çekmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir... Anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış... Daha fenası gizli akıntılar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe yoldan uzaklaştığını fark edemezmiş... Ta kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar... ‘’
- Konumuzla ilgisi ne şimdi bu sözlerin ? Bakın güzel bayan az önce bir kaza geçirdim. Epeydir uğramadığım bu kafenin dekoru değişmiş. Kırmızı kadife masa örtüleri, şakırtılı abajurlar, tavandaki eski ama çok şık avize, oturduğumuz koltukların şekli ve en çok da siz 1950 ‘lerden kalmış gibi her şey. Nedir anlamıyorum… Bir alacakaranlık kuşağına mı düştük ? İçimde bir ürperti var . Serap kesin bana beddua etti ve ben şimdi bu haldeyim. - Korkmayınız küçük bey . Malumunuz üzere yeni bir başlangıç yaşıyorsunuz. - Neye başladık acaba birde onu söylerseniz hanımefendi ? - Bilemiyorum ki şu anda bunu duymaya hazır mısınız ? - Hazırım ben her şeye. Ne halt olacaksa olsun. Ne duyacaksam duyayım ablacım ya. Başımın ağrısı bile geçti yemin ederim.
Elif güzel yeşil gözlerini manalı manalı yüzüme dikip bütün kafeyi çınlatan şuh bir kahkaha attıktan sonra sevimli bir yüz ifadesi takınıp konuşmaya başladı - Şöyle ki küçük bey bazen insanlar ‘’keşke biraz ölsem’’ derler . İnsan ölümü hep özler aslında farkında olmadan. Ruhumuza iyilik yapıp huzura erdirmek isteriz en nihayetinde . Arayışımız bizi malum sona götürdüğünde ise makul olmamız gerekir bu haliyle.
Siz ki anladığım kadarı ile duygularınıza ehemmiyet vermeyip mantık çerçevesinde bencil bir hayat idame ettirmişsiniz. Kadınları çok ciddiye almadan aşk ortağınız yapmışsınız. Serap dediğiniz biçare hanımefendi ile aranızda ne geçti ise pek uygunsuz olduğu aşikar. Üzmüşsünüz fikrimce. Şimdi ise farkında olmadığınız vicdanınız size sesleniyor. Serap hanım vicdanınız olmuş ve acı çekiyorsunuz. Yine Reşat Nuri’nin bir eseri olan ‘’Çalıkuşu’’ romanında der ki ;
‘’Her şeye rağmen sen bir parça benimdin. Ben bütün ruhumla senin.’’
İşte aşk eskiden böyle tutkuyla yaşanan bir şeydi. Şimdi bir ömrün nihayetinde olduğunuza göre içinizi dökmenizde bir beis göremiyorum efendim. Anlatınız çürüttüğünüz kısa ömrünüzü ve huzura eriniz. Aniden yerimden fırlayıp kendimi çimdikledim. Etrafıma bakındım. Yeni fark ettim ki kafede bizden başka müşteri yoktu ve ortam çok sessizdi. Loş ışıklar her yeri net şekilde görmemi engellese de dekorun gerçekliği korkuttu beni. İnanmakta zorlanıyorum şu an. Ben daha 33 yaşında gencecik bir adamım ve ölmüş olamam. Daha yapacağım, yapmak istediğim çok şey var. Elif el hareketiyle oturmamı işaret ederken oldukça sakin görünüyordu. Ağlamaya başladım. - Şimdi sen bana öldün ne günahın varsa say dök bizi uğraştırma diyorsun sanırım. Derin bir nefes alıp ağlamaya devam ederken başımı önüme eğdim. - Ben … Ben öldüm yani ..? Mezar sorgusunu hiç böyle hayal etmemiştim. Şaşkınım ve çok korkuyorum. Ben öyle çok günah işledim ki anlatamam. Kırdığım kadın kalbinin sayısını bilmiyorum. Annem ve babam için görünüşte iyi bir evlattım. İyi bir üniversiteyi bitirdim ve güzel bir işim var. Ancak tüm bu yolları kat ederken onları gereğinden fazla üzdüm. Hiç kardeşim yok ve en çok da bu yüzden sanırım çok bencil bir insanım. Her şeye sahip olmak isterim .Ama kimseye kendimden vermeyi sevmem. Düşünmeden karşımdakini üzerim ,kırarım , ezerim….. Hiç umurumda olmaz ve dönüp arkama bile bakmam. Çok arkadaşım vardır . Hepsi eğlence içindir. Kimseyle duygusal bağ kurmam … Şimdiye kadar hiç kimseye bu kadar içten içimi dökmedim ben. Çok mutlu görünürüm ancak yalnızlığım ve duygusuzluğumdan bazen yok yok sıklıkla nefret ederim. Bildiğin zengin, ukala, şımarık tiplerden biriyim işte. Ne komik …. Hala şimdi ki zaman kullanıyorum . Şu yüzüne yapıştırdığın masum tebessüm sinirimi bozuyor Elif. Sen sorgu meleği falan mısın ? Elif gözlerimin önünde puslu bir hal almaya başladı ve buharlaşıp uçuyor gibi siluete dönüştü. Aynı anda bir müzik gelmeye başladı kulağıma. Bu … ‘’Black Label Society - My Dying Time ‘’ Gözlerimi aralıyorum ve çalan benim telefonum .Yerimden hızlıca kalktım ve yatağım benim .. Evim benim evim .. Ohhh be.. Kendimi yokluyorum.. Yuhhh be ..!! Ne acayip rüyaymış.. Doğruca banyoda aldım soluğu ve aynada ki aksime bakınca gözlerimin kan çanağı olduğunu fark ettim . Çok içtiğim için olduğundan eminim de yanağımdaki bu tuzlu ıslaklık ne ki ? Kadınlar gibi ağladım mı yani ben rüyam da ? Gidip camı açtım ve buz gibi havayı ciğerlerime çektim. Kendime gelmem gerek. Oldukça afallamış bir haldeyim. Gördüğüme inanamadım ve gözlerimi ovuşturup yeniden karşı kaldırıma bakınca olduğum yerde kalakaldım. Yeşil elbisesi ve yeşil gözleriyle Elif bana hüzünlü bakışıyla el sallıyor. Bu ne şimdi ? Has.. tir. Öldüm mü ölmedim mi ? Ne oluyoruz ya ? Arkamı dönüp onu görmek istemiyorum. Yeniden geri dönüp bakınca … Ohhh neyse ki hayalmiş. Gördüğüm manyak rüyanın etkisi. Bir daha bu kadar içersem adiyim.
Salondan sesler geliyor. Yahu benim evimde ne sesi.. ? Koşarak salona geçtim. Annem ve bir sürü eş dost … Ağlıyorlar..
tımarhane duvarına yaklaşmamalı, geçmişi düşünmeden yaşamalı.
Tünaydın Maria ve arkadaşlar
Haftanız güzel geçsin
Deliler her zaman farklı düşünür. Çünkü onların toplumsal kaygıları ve çıkarları yoktur. Bir çocuk dürüstlüğü ile olanı söyler ve görürler. İşte bu duvarı bu gibi sebeplerle diktim buraya. Sınırları olmayan insanların duvarı burası.
Nasıl düşüneceklerini bilmiyorlardır belkide ...
Aslında benim başka bir tezim daha var. Bir insanın kalbinde vatan sevgisi,ulus bilinci bir anda oluşmaz. Bazıları ailesel şartları,okul ortamında yetersiz eğitimciler ve çevresel etkenlere şanssız tarafından maruz kaldıklarından künt bir düşünme biçimine ve dahi düşünememe, sorgulayamama biçimine sahip olurlar. Belli bir yaşa gelmiş bir birey için artık yapılabilecek bir şey kalmıyor değerler anlamında. Ne üzücü gerçekten .
Duygulanım anlamında verilmeyen bir hissiyatı duyumsamalarını beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır.
Sözün özü bu tür duyguları eğer sağlam vermedi iseniz her rüzgarla yön değiştirip birilerinin ağzı ile konuşmaya,asla kendi fikirleri olamamaya mahkumdurlar bu kişiler. Temeli olmayan bir binayı 50 kat çıksanız neye faydası var.
Egosunu doyururken, karakterini aç bırakmak..
Günaydın Baharım Valsim
Müzik evrenseldir.
Sözleri bize hitap etmekte, dikkat ettiğim hususta budur.
Memleketim ve Gençlik Marşı
Ayrıştırmadan topluma birlik ve beraberliği aşılayan eserler görüşüm...
https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/dag-basini-duman-almis-1897527/
https://i.pinimg.com/originals/97/03/d1/9703d1e035cdfef399fa1426e9cc1696.jpg
Tımarhane duvarına yaz delice bir şiir,
Kalbini değil aklını kaybeden deli zannedelir..
Kapılar ardında kapansada kaptanlar,
Düşünceye dalınca denizlerde aslanlar..
peki :))
O zaman bu video size gelsin
(o)rmantik bir ruhla yaşamaktan daha kolaydır sn. maria puder :)
Mirii Miran bu kadar romantik bir ruhla yaşamak zor olmuyor mu?
Her delirme de düşünce yeteneği kaybolmaz yalnız. Çok ünlü deliler vardır hem sanatta hem de bilimde... Başka bir boyuta geçer kimisi, orada düşünmek başka türlü olur.
Ateşten bir kalbim,
Buzdan bir ülkem,
Tuzdan bir evim,
Şekerden bir sevgilim vardı.
Sonra ne mi oldu?
Sadece yağmur yağdı.
Yağmur bereket der unuturum...
İskender Pala
Tahamülün bitimi sabrın sonu düsüce yeteneğinin
kaybolusu. İnce cizği
Benim bir sözlüğüm var unutulmuş bir dil
Oysa ki içinde her şeyin anlamı gizli
Benim bir gözlüğüm var sol camı kırıldı
Taktığım zamanlarda içini gösteren adeta
Virginia Woolf HAKKINDA BAZI ŞEYLER
Virginia Woolf hakkında yazmaya karar verme nedenim; kendimden not düşüyor gibi akıyor kelimeler ardı sıra. Onun intiharını hayal edip sözcüklerle resmetmeye çalışırken yaşamına sızıyorum .Dik duruşuna hayran kalıp yeni baştan saygı duyuyorum her defasında. Öyle çelişkili bir kişilik ve yaşam öyküsü ki tarif ederken bile zorlanıyor insan. Kırılgan ve savunmasız yanlarından çelik gibi bir irade doğurduğunu sanıyorken hiç ummadığınız yerden kesiveriyor yaşam macerasını.
Bir düzene tek başına topyekûn karşı çıktığı yıllarda kadına bakışın ve davranışın en bağnaz zamanlarında delip geçtiği yerle bir ettiği kavram ve kuramları göz önüne getirince beş kez intiharı denemesi soğuk duş gibi . Annesine bağlılığı ve hatta bağımlılığı, üvey abisi tarafından küçük yaşlarında cinsel tacize uğramasının etkileri, kardeşi Tobby ‘in onda bıraktığı izler kitaplarında ritmik bir ahenkle nefes alıyorlar.
Yaşadıkları yüzünden ve kırılgan ruh yapısı nedeniyle dağılmış olan yaşam dengesinden derleyip topladığı kırıntılarla adını dünyaya duyurabilen, bir kadına öncü, dünya edebiyatında etkili bir ses olabilen fark yaratmış dev bir kadın. Ondan öğrenilecek pek çok şeyden en önemlisi bence yapılamayacak iş, aşılamayacak dağ, gidilemeyecek yol yoktur…
Onun hakkında pek çok şey söylendi ve yazıldı. Ben yeni baştan bir makale yazmak niyetinde değilim. Onun son anlarını zihnimde canlandırıp sizlere aktarmak istedim. Bunu yaparken de kendi kitaplarının birer cümlelik özetleri eşliğinde bir kez daha onu kendi sonuna uğurladım.
Ve işte ;
Çalılıkların arasında var gücümle koşarken çimlerin kokusunu alıyorum. .Etimi sıyırıp geçem dikenlere aldırmadan var gücümle koşmaya devam ediyorum. Nefes nefese bir yarışın içindeyim. Saatler… Tik tak tik tak …
Deniz feneri çok uzakta olmamalı, Ramsay ailesi varamadığım deniz fenerinde sıcacık çocukluk avuntularımı kucaklıyorlar mı ? Bu kimin umurunda ki?
Artık koşamıyorum. Hızlı adımlarla varmaya çalıştığım pek çok şeyin baştan başlayan bir dizge olduğunu gördüğümden beri anlamsızlaşıyor rüzgârın yüzümü yalayıp gitmesi. Tutunmak için bir nedenim yok. Ne yazmıştım son olarak ‘’ Senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık. Hayatını daha fazla mahvedemem.’’
En sevdiğim mutlu olabilme ihtimalimizin en iyi şekliyle ayrılıyorum ki senden, mutlu kal .
Onlar beni bilecekler. Erkekler ne düşünür diye düşünmeden yazmayı öğrendiklerinde beni sevecekler. Kaldı ki kimin umurunda? Shakespeare kadar iyi yazdığınız eserler ile sahnede olduğunuzda birilerinin umurunda olacaksınız.
Şimdi ben kendi sonumun başlangıcına giderken saatlerin ardı sıra sizler Austin’in mutfak masasından doğan güneşiyle aydınlanmayı bırakınız. Shakespeare ‘in kız kardeşi bile olsanız ve onun kadar yaratıcı bir zekaya bile sahip olsanız dahi yapamayacağınız şeyleri kendi odanız olduğunda başarabileceğinizi göreceksiniz. ‘’Aşk ve Gurur ‘’ kendi ruhunuzdan bambaşka canlansın. Ezici üstünlüğü ezecek gücü kendiniz olduğunuzda bulacaksınız. Birinin eşi olmaktan ve portakal reçeli yapmaktan çok daha fazlası olmayı başarmak sizin ellerinizde.
Demiştim ki soruları heyecanlandırıp çıldırtacak tek bir sözcük varsa oda ‘’edebiyat’’ sözcüğüdür. Öncelikle sonuna dek inanıp da sarf edilen sözlerin aslında en sonunda bize öğretilen doğruların(!) tekrarı olduklarını anladığımızda yanılsamalarımızdan ürkerek sandığımız şeylere daha çok sarılıyoruz. Oysa ‘’Bir Hava Taarruzu Sırasında Barış Üzerine Düşünceler ‘’ pekâlâ sarf edilebilir. Kendi şatosunda keyif çatarken yazılan enfes metinlerden daha çok haz alabileceğiniz kendi yazdığınız özgün metinleri kaleme alın derdim ..Ama tik tak tik tak… !
Ağaç yapraklarının hışırtısı beynimi sürekli döven düşüncelerden daha az rahatsız edici. Aslında şu an yeni bir aşk mektubu yazıyor olsaydım belki de bu sahneyi kullanabilirdim. Eşcinsel savunuculuğu hiç yapmamış olsam da kadın haklarından bu kadar dem vurunca erkek gibi düşünebilen bir kadın yine bizden sayılır diye düşünmüş olabilirler. Yine de kişisel tercihlerim değildi evliliğimde devamsız olmamın sebebi.
‘’ Onun gidişi olabilecek en büyük felaket’’ derken çok ciddiydim. Daha sonra duyduğum korkunç sesler yine de yazmama engel olmadılar. Onlarla konuşmayı öğrendikten sonra ‘’Dalgalar ‘’Toby için yeniden doğuş oldu. Ona hayrandı tüm diğer yarattıklarım. Öyle çok ağrılı oluyor ki kimi zaman kimi gidişler, bazen ölmeden gidiyorlar bu en kötüsü..
Uzun cümleler kuruyor olmamda aslında hiçbir amaç yoktu. Sadece kelimelerin ardı arkası kesilmiyorken onları durdurmanın haksızlık olabileceğini görmüş olmamdan başka ne gayem olabilir ki? Düşünme bunları…
Şu akan nehrin çağıldayışındaki sesler bana kucak açıyor. Aradığım huzuru bana her damlasıyla sunan bu davete kayıtsız kalamıyorum. Şimdi parlak giysileriyle fakirliğini kandırdığını düşünen sokak lambalarının altından geçen onca kadın ve erkeğin alın yazısı olması için bıraktığım eserler dünya tarihine ışık tutacakken bu gitmenin sırası mıydı? Bu sorunun cevabını asla bilemeyeceksiniz. Belki de en büyük espri tam zamanında gitmektir. Eskitip yıpratmadan, iz düşürdüklerine ihanet etmeden, yerli yerince bırakıp…
Ceplerime taş doldurma fikri belki de sadece içgüdüsel bir harekettir. Ama bunu yapmak bana heyecan veriyor. Kararımı kesinleştirip onaylıyorum. Biraz sonra aranızdan ayrılıyor olmaktan nedense hiç üzüntü duymuyorum. Yaptığım şeyi daha çok hızlandırmak için daha aceleci hareket ediyorum. Varacağım yere geç kalmışım gibi…
Öyle çok söz söylenecek ki arkamdan bu kadarını ben bile hesap etmemiştim. Ah dostum, ‘Yaşam Bir Rüyadır, Uyanmak Öldürür’ …
Şimdi Ouse Nehri benim yaralarımı sarıyorken sen beni anlamaya başlasan iyi edersin. Kendin için bir iyilik yap ve benimle tanış. Hakkımda söylenen onca şeyin iki kelimeye sığabilmesi ne kadar ironik ; şaka ve entelektüellik ..
‘Dreadnought Şakası’ kadar etkileyici derin bir trajedim de olmalıydı. İntihar sandığınız şey bir tedavi şekliydi…. Beş kez denedikten sonra belki de alışkanlık…
Bir köpeğin gözlerinden aşkı tarif edebiliyorken takip etmelisiniz beni. Bakış açısı zihnin size oynadığı oyunlar akışkan kelimelere dönüşür ve işte ‘’bilinç akışı ‘’ …
Veda ya gerek yok okudukça sizinleyim…
Ve sonra;
‘’Dalgalar kıyıda parçalandı ‘’
Piraye öldü aşkından,
Nazım Vera'da mutlu...
Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine:
- Saatiniz kaç? diye sordu.
Adam hemen içeri gidip, kağıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra:
- Saat tam dördü beş geçiyor, dedi.
Ziyaretçi:
- Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız?
- O zaman da saatime bakarım, dedi.
Şairin iyisi ? :)))
" Çayın iyisi odun ateşinde,
İnsanın iyisi gönül ateşinde demlenir."
hiç bir mahsuru yok :))
Lütfen devam edin...
YİTİŞ...
Son düzlüktesin Murat az daha sık dişini. Şu kırmızı ışığı da geçince kahven seni bekliyor olacak. Sıcacık, davetkar kokusuyla hemen şu karşı kaldırımda. Off başım da öyle kötü ağrıyor ki . Ama suç bende arkadaş. Hafta içi o kadar çok içecek ne vardı oğlum ya ? Aşk acısı ..!! Ha evet sahi Serap beni dün terk etmişti ve ben derin bir acı çekiyordum. İyi de şimdi neden kendimi baş ağrım olmasa bu kadar iyi hissediyor olabilirim ? Bir rahatlamışım abi ben ya. Kız haklıymış boktan bir adamım ben. Sevmemişim ki kızı ben. . Ya da artık sevmiyorum sanırım. Hah yandı ışık. Arkadaş karşıdan silahlanmış gelen bir ordu var sanki. Nedir bu asık suratlar ? Herkesin acelesi var. Ha evet benim yok sanki ?
Yolun ortasında kalakaldım . Freni mi patlamış bu otobüsün ? Üzerime geliyor . Çığlıklar vardı az önce . Sessizlik … ! Ne oldu şimdi ?
Hiç farkında değilim karşı kaldırıma ulaştığımın. Zincirleme kaza olmuş . Ben kazanın şokuyla olsa gerek hiçbir şey hatırlamıyorum ki. Koşuşturan , bağırıp çağıran insanlar. Teneke kutusuna dönmüş araçlar. Otobüs yan yatıp jilet gibi kesmiş önüne ne gelmişse. Berbat görünüyor burası. Kaç kişi öldü acaba ? Acaba kaç yaralı var? Gidip yardım etsem mi acaba ? Hiç gücüm yok ki neden se ?
Tam da kafenin önündeyim .Ama bir dakika bu kafenin girişi böyle miydi ya ? Dekoru mu değiştirmişler ? Çok otantik olmuş burası ? Yahu ne saçmalıyorum ben ? Az önce ölümden döndüm aklıma gelen şeylere bak. Şok devam ediyor abicim .. Şu camdaki kadının güzelliği .! Simsiyah saçlar , yemyeşil gözler .. Gözlerini iki kat ortaya çıkaran yeşil elbisesi ve bembeyaz teni ile bir huri ile karşı karşıyasın oğlum Murat. Yanlış görmüyorsam oda bana bakıyor. Evet bana bakıyor ama bakışları neden böyle acıklı ? Göz göze geldik ve işte tebessüm . Gülümsemesinde bile bir hüzün var .. Tabi ya az önce gözünün önünde bir felaket gerçekleşti. Nasıl bakmasını bekliyorum ki ? Şu dünyadaki en duyarsız ve işe yaramaz adam benim . Hiç üzüntü duymuyorum şu anda.
Bu el hareketi bana mı ? Arkama bakayım .. Kimse yok . Evet beni davet ediyor içeriye . Nasıl yani ? Ölümden dönmenin ödülü bu her halde. .Gözlerimi gökyüzüne çevirip teşekkür ettiğimi görmemiştir umarım. Böyle bir davete nasıl hayır diyebilirim ki . Ve işte içerideyim.
- Merhaba Murat ben . Ve sizde… ?
- Elif . Memnun oldum efendim.
- Elif hanım bende çok memnun oldum . Şöyle oturalım mı isterseniz ?
Tokalaştığımız anda çok garip hissettim. Normalde bu kadar güzel bir kadınla tokalaşırken kesinlikle etkilenirdim . Şimdi bir boşluk. Ten uyumsuzluğu dedikleri bu mu acaba ya ?
- Kazayı gördüm ve çok müteessirim efendim.
- Ha şey oldu evet.. Üzüldünüz yani .! Ben şu an olayın etkisindeyim hala ve sanırım kurtulmuş olmam tek sevindiğim taraf.
- Ah şaşkın çocuk .! Tabi ki tesiri devam edecek bir hadisedir. Bir şeyler içme arzusunda iseniz garsona ısmarlayalım dilerseniz.
- Pardon da siz niye böyle garip konuşuyorsunuz. Reşat Nuri’nin kitaplarından çıkıp gelip karşıma oturmuş gibisiniz. Gülüşüme engel olamıyorum çok af edersiniz .
- Hımm ne münasip bir benzetme oldu efendim. Pek severim eserlerini. Tesiri altında kalmış isem de mesut olurum ancak. İnanınız elimden geldiğince size uyum göstererek sade bir dil seçiyorum . Lisanı münasip nasıl ise öyle yaklaşıyorum şahsınıza. Anlaşılamıyorsam hicap duyarım efendim .
- Duymayın bir şey anlıyorum dediklerinizi . O kadar kitap okumuşluğumuz var küçük hanım. Derdim o değil de bu devirde ne diye eski Türkçe konuşuyorsunuz? Garip geldi valla doğrusu.
- Bakınız efendim Reşat Nuri dediniz ya ’’ Acımak’’ romanında ki şu sözleri geldi aklıma :
‘’Ben zannediyordum ki ömürlerimizin teknesini istediğimiz sahile çekmek için yalnız onun dümenini ele almak kâfidir...
Anlıyorum ki değilmiş... Yollar görünmez kayalarla doluymuş... Onlara çarpmamak lazımmış...
Daha fenası gizli akıntılar varmış ki insan onlara kapıldığı zaman yolun değiştiğini, gittikçe yoldan uzaklaştığını fark edemezmiş...
Ta kendisini başka sahillere düşmüş görünceye kadar... ‘’
- Konumuzla ilgisi ne şimdi bu sözlerin ? Bakın güzel bayan az önce bir kaza geçirdim. Epeydir uğramadığım bu kafenin dekoru değişmiş. Kırmızı kadife masa örtüleri, şakırtılı abajurlar, tavandaki eski ama çok şık avize, oturduğumuz koltukların şekli ve en çok da siz 1950 ‘lerden kalmış gibi her şey. Nedir anlamıyorum… Bir alacakaranlık kuşağına mı düştük ? İçimde bir ürperti var . Serap kesin bana beddua etti ve ben şimdi bu haldeyim.
- Korkmayınız küçük bey . Malumunuz üzere yeni bir başlangıç yaşıyorsunuz.
- Neye başladık acaba birde onu söylerseniz hanımefendi ?
- Bilemiyorum ki şu anda bunu duymaya hazır mısınız ?
- Hazırım ben her şeye. Ne halt olacaksa olsun. Ne duyacaksam duyayım ablacım ya. Başımın ağrısı bile geçti yemin ederim.
Elif güzel yeşil gözlerini manalı manalı yüzüme dikip bütün kafeyi çınlatan şuh bir kahkaha attıktan sonra sevimli bir yüz ifadesi takınıp konuşmaya başladı
- Şöyle ki küçük bey bazen insanlar ‘’keşke biraz ölsem’’ derler . İnsan ölümü hep özler aslında farkında olmadan. Ruhumuza iyilik yapıp huzura erdirmek isteriz en nihayetinde . Arayışımız bizi malum sona götürdüğünde ise makul olmamız gerekir bu haliyle.
Siz ki anladığım kadarı ile duygularınıza ehemmiyet vermeyip mantık çerçevesinde bencil bir hayat idame ettirmişsiniz. Kadınları çok ciddiye almadan aşk ortağınız yapmışsınız. Serap dediğiniz biçare hanımefendi ile aranızda ne geçti ise pek uygunsuz olduğu aşikar. Üzmüşsünüz fikrimce. Şimdi ise farkında olmadığınız vicdanınız size sesleniyor. Serap hanım vicdanınız olmuş ve acı çekiyorsunuz. Yine Reşat Nuri’nin bir eseri olan ‘’Çalıkuşu’’ romanında der ki ;
‘’Her şeye rağmen sen bir parça benimdin.
Ben bütün ruhumla senin.’’
İşte aşk eskiden böyle tutkuyla yaşanan bir şeydi. Şimdi bir ömrün nihayetinde olduğunuza göre içinizi dökmenizde bir beis göremiyorum efendim. Anlatınız çürüttüğünüz kısa ömrünüzü ve huzura eriniz.
Aniden yerimden fırlayıp kendimi çimdikledim. Etrafıma bakındım. Yeni fark ettim ki kafede bizden başka müşteri yoktu ve ortam çok sessizdi. Loş ışıklar her yeri net şekilde görmemi engellese de dekorun gerçekliği korkuttu beni. İnanmakta zorlanıyorum şu an. Ben daha 33 yaşında gencecik bir adamım ve ölmüş olamam. Daha yapacağım, yapmak istediğim çok şey var. Elif el hareketiyle oturmamı işaret ederken oldukça sakin görünüyordu. Ağlamaya başladım.
- Şimdi sen bana öldün ne günahın varsa say dök bizi uğraştırma diyorsun sanırım.
Derin bir nefes alıp ağlamaya devam ederken başımı önüme eğdim.
- Ben … Ben öldüm yani ..? Mezar sorgusunu hiç böyle hayal etmemiştim. Şaşkınım ve çok korkuyorum. Ben öyle çok günah işledim ki anlatamam. Kırdığım kadın kalbinin sayısını bilmiyorum. Annem ve babam için görünüşte iyi bir evlattım. İyi bir üniversiteyi bitirdim ve güzel bir işim var. Ancak tüm bu yolları kat ederken onları gereğinden fazla üzdüm. Hiç kardeşim yok ve en çok da bu yüzden sanırım çok bencil bir insanım. Her şeye sahip olmak isterim .Ama kimseye kendimden vermeyi sevmem. Düşünmeden karşımdakini üzerim ,kırarım , ezerim….. Hiç umurumda olmaz ve dönüp arkama bile bakmam. Çok arkadaşım vardır . Hepsi eğlence içindir. Kimseyle duygusal bağ kurmam …
Şimdiye kadar hiç kimseye bu kadar içten içimi dökmedim ben. Çok mutlu görünürüm ancak yalnızlığım ve duygusuzluğumdan bazen yok yok sıklıkla nefret ederim. Bildiğin zengin, ukala, şımarık tiplerden biriyim işte.
Ne komik …. Hala şimdi ki zaman kullanıyorum . Şu yüzüne yapıştırdığın masum tebessüm sinirimi bozuyor Elif. Sen sorgu meleği falan mısın ?
Elif gözlerimin önünde puslu bir hal almaya başladı ve buharlaşıp uçuyor gibi siluete dönüştü. Aynı anda bir müzik gelmeye başladı kulağıma. Bu … ‘’Black Label Society - My Dying Time ‘’
Gözlerimi aralıyorum ve çalan benim telefonum .Yerimden hızlıca kalktım ve yatağım benim .. Evim benim evim .. Ohhh be.. Kendimi yokluyorum.. Yuhhh be ..!! Ne acayip rüyaymış.. Doğruca banyoda aldım soluğu ve aynada ki aksime bakınca gözlerimin kan çanağı olduğunu fark ettim . Çok içtiğim için olduğundan eminim de yanağımdaki bu tuzlu ıslaklık ne ki ? Kadınlar gibi ağladım mı yani ben rüyam da ? Gidip camı açtım ve buz gibi havayı ciğerlerime çektim. Kendime gelmem gerek. Oldukça afallamış bir haldeyim.
Gördüğüme inanamadım ve gözlerimi ovuşturup yeniden karşı kaldırıma bakınca olduğum yerde kalakaldım. Yeşil elbisesi ve yeşil gözleriyle Elif bana hüzünlü bakışıyla el sallıyor. Bu ne şimdi ? Has.. tir. Öldüm mü ölmedim mi ? Ne oluyoruz ya ? Arkamı dönüp onu görmek istemiyorum. Yeniden geri dönüp bakınca … Ohhh neyse ki hayalmiş. Gördüğüm manyak rüyanın etkisi. Bir daha bu kadar içersem adiyim.
Salondan sesler geliyor. Yahu benim evimde ne sesi.. ? Koşarak salona geçtim. Annem ve bir sürü eş dost … Ağlıyorlar..
D...
Emine hanım sevdiniz siz burayı :))
Şifadır şifa bu duvarlar...