Nedensizlikten bir medeniyet ölçüsü çıkarabilir miyiz, eğer çıkaramazsak, zaten sallantıda olan gidişatımızdan çok uzağa gitmekte olduğumuz kesin değil, geriye kalan herşey viral kargaşa. Acaba - neden - den geçmek için aşırı insani olabilir miyiz. Sonuçta gündeliğimizi yaşarken karanlık, kafası karışık bir biçimde bunu anlamamış mıydık, kendiliğinden, bilinçsizce, - nedensiz - in tüm nedenlerden, akledişlerden, daha güçlü, daha yoğun olduğunu biliyoruz. Bir çiçeğin açması, bir tebessüm veya bir şarkı gibi.
Ve burda, eşyanın listelendiğini gördük, hepsi arafın girdabına kapılmış, merkezleri bir döne döne, sonuna dek, sayısız, anlamsız ve amaçsız, ama, bir ismi var, anlamsızın kalbi atıyor, ve sayısız yıldızlardan bir örtüsü.
1800 lerin sonlarında Viyana Üniversitesinde Franz Brentano, Psikolojinin temellerini atarken - aynı zamanda rahiptir, Swift gibi - , sınıfında öğrencisi Freud ilk derslerini alır, ama, travmatik çocukluğunda, hakir görülmenin sancısıyla bir küskünlüğe evrilir, tıpkı Darwinin on yaşında kızını elinden alana küskünleşmesi gibi, ilk modernin endüstriyel şehirli yapısının sesleri de duyulmaya başlar, Spinozadan derin etkilenimi olan o dönem entelleri, ben diyen yeni insanla kendi seslerini çıkarırlar, ama, bir uyum da yoktur bu seslerde, daha çok teknikle kolaylaşacak yaşama bir tapınma halini alır, ama, öyle bir tanrısallaşma da kurbanlarını çağırır, yani Allahın barışı koruyun çağrısının yerini, kendileşmiş bir tanrının vahşeti konuşmaya başlar yavaştan, hiçbir alakası olmayan Spinoza bile artık ateist diye yorumlanır - aslında panenteisttir - yani, sonsuzun dışından hakim bir Tanrıyı öngörür, öncülleri, Hallac, Mevlana vb. bunu ilk farkeden - Adam Tanrı sarhoşu - diyen daha yirmibeş yaşında mistik tecrübeyle, duymazdan gelinir, ve yeni yüzyılın başında kırım başlar elli yıl boyunca, yani Tanrının yerine kendini ikame edersin ama, bedelini de ödersin, Gottliebin dediği gibi iraden özgür burda ama, sonuçları değil. Bugün bu psikolojinin daha yumuşatılmış ruh irdelemesi Borgna, Rollo May da görülür, ki kanımca çok daha başarılılar ve taşlar biraz daha yerine oturmuş halde, meraklısına tavsiye ederim, asıl yarar neliğini öne çıkarmak, daha önce belirttim, ezber imhadır, örneğin Melankoli için, meyus, miskin bir hal olarak tarif edilir, halbuki yaşamın sevincinin soldurulmasında insanların düştüğü duruma bir yazıklanma halidir, yani kaçırdıklarına hayıflanır, göremedikleri için, ahireti saymıyorum.
Aslında kurulumunda hayvanı güdüleri olan bir varlıkken - Dahi Psikolog ve Filozof, Freud, hayvani güdülerimiz alttan sürekli iter - der, yani Kurandaki - Esfeli safilinin, kanıtlanması - , ama, rehberle esaslara bağlanan iman ömür sürecinde insanlaştırır, taviz vermeden ipi göğüsleyen de, bir kabul hakkı daha kazanır, bu iş burda bitmez, burda esas şekil değil, özdür, yani kılık kıyafet yönetmeliği değil, kimen ne kadar zarar verdinle ilgilidir, ve Ataların Cengizin Ordusunda kıyıcı iken, rehberle, yüzyılllarca dünyaya, barışı yaşatan, buna zarar verenleri de iptal edenler olmuşlardır. Emir demiri, kesmiştir.
Deneyip, yanılma payı çok uzun süreler gerektirse de nihai sonucu kesinlik kazanır, ama, ahlak daha kesindir, çünkü uygulanışında bir bilerek yapılan bir hata bütün kesinliği iptal eder, mesela, sağlam bina yaşatır, bilimsel, ama, süte su katan bir mühendis ihlal eder, insanlar zarar görür, ahlak.
Jean Luc MARİON, Fransız Filozof ve İlahiyatçı, Mistik Tecrübeyi tarif ederken bir çerçeve çizer, bu felsefecilerin Tanrı kavrayışı değil, Mistiklerin Yaşayışı anlamında - doygunluk - olarak açıklar.
-- Sezgiyi aşan, kontrol edilememekle çerçevelenmiş olan, belli bir tür gerçeklikdan söz edilmeli. Kendisini anlamlandırabileceğimiz bütün anlamların ötesinde ve üstünde. Onun zuhur edişini kısıtlayabileceğimiz, herhangi bir anlamlı biçim, veya kategori yoktur. Onu öngörmek de ihtimal dışıdır, zira onun verilişi herhangi bir zorunlu durumu aşar. Burada mesele bunu sınırlı bir kavram içinde algılama değildir, zira o söz konusu kavramdan her zaman taşar. Onun bu fazlalığını herhangi bir kavramla kuşatmak olası değildir.
YALAN GİBİ.
Zaman da yarılır, beynim de, azgın sular dolar, tenim dağılır. Burda eski bilgilerin hükmü yok. Yenilerine de benim gücüm yok, dağılsa şekiller, uçsam tüy gibi, sonsuz saltanat bir an gibi. Dinlemeyin beni, bütün söylediklerim, yalan gibi.
Tanrı ilk verendir, o verir¹in armağanı olduğundan Varlık vermeye aittir. Bir armağan olarak Varlık verme¹den atılmaz, Varlık ın mevut olmanın şekli değiştirilir. Mevcudiyete olanak vermek olarak, o açıkta olmaya aittir, açıkta olmanın armağanı olarak o verme, içinde tutulur. Varlık var değil, Vardır. O açıkta olma olarak Varlığı verir, açıkta olmanın armağanı olarak verme içinde tutulur. Varlık var değil. Vardır. O mevcut-olma¹nın açıkta olması olarak . Varlığı verir.
Heidegeer, Alman Filozof, 1976
Yani biz oluşta nitelendirilen, oluş halini öncelinde edinmişizdir, ve sonra ideali ile biçimledirilmiş bir varlık hakkını armağan içinde oluşturulmuşuz, ve kalanı kendimiz yapabilme iradesiyle, oyuna dahil ediliriz, yani öncel, bizim devamlılığımızıda işaret eder, bu edimlerimizin geçmişi ve yerleşik olanla ilişkisinde kesinlik kazanacak bir ödev olarak, yerleşik olanla ben arasında diyaloğu şart koşar, yani burdalığım, sonramın da tamamlayıcısı olabilmesi için bulunuşta öncelimi görmezden gelemem, va katkı yaparak gelecek olurum.
Burda olan varsa, başka yerde olanın olanakdışı olması, olanın mantığına ters değil mi, mantık bir gerçeklik verisiyse, burdaki mantığı gerçekdışıdır kabul etmemiz, mantıksız olduğumuzu göstermez mi, her olan aslında başka bir olana işaret ediyorsa, burda olanla sınırlamak biraz kafanızın son çalıştığı saatleri göstermez mi, şifa versin, neydi o.
Şu halde imkan, zihni bir niteliktir, yani zihinde olan özel bir varlık türüdür. Fakat akıl, bu zihni niteliği dışarıda olan bir şeye izafe eder, ve bazen de zihinde olan bir şeye izafe eder ve bazen de hem zihne hem de dışarıya nispeti eşit olan mutlak bir hükümle hükmeder.
Molla SADRA, İranlı İslam Filozofu, 17. Yüzyıl,
Güçlü bir ailenin tek çocuğudur, ona rağmen döneminde, Spinoza gibi,epey sıkıntı yaşatılmıştrı, şimdi İran dünyaya kendini kabul ettirmiş pek çok ismi olmasına rağmen, onu ayrı bir yerde görür.
Katı eksik olduğu için mi fazladır, fazla olduğu için mi eksik, tamamıyla eksiği arasındaki fark, hiç eksilememiş olduğu eksiği midir, birikmiş eksiklerinin tamamına yetmemesi mi.
Son olarak, beyanımı daha açık belirtmek gerekirse, Poe, hem asil fikirlerinde hem de muziplikte her zaman müthiş biriydi. Vasatlığın girdabında, maddesel mükemellik aşığı olan bu toplumda sürprizlere istekli, hayata aşık olan bu toplumda, yalnızca metafiziksel zekilikte, fikirlerinin büyüleyici ve uğursuz güzelliğinde, analizlerinin sıkıntısında muhteşem olan değil, aynı zamanda bir karikatür olarak muhteşem, ve daha az muhteşem olan bir adam ortaya çıktı, çünkü o asla bir hilekar değildi, hepimiz iyi olarak doğduk diyen üç kağıtçılar unutuyorlar mı, tıpkı yanlış yola saptırılmış eşitlikçiler gibi, hepimizin kötülük damgasıyla doğduğumuzu unutmuş gibi yapıyorlar, bu harika ifadeye benim yaptığım gibi yapmış olsaydı, aptalları uzaklaştıran şairin alaycı kahkahası ile nasıl gülerdi. miskin gözlerimizi ve sağır kulaklarımızı pusu delip geçen o gözlerle çimlerin uzama sesini duyabilecek o kulaklarla karşılaştırmalı mıyız, dünyada güzellik fikrine en düşman olan faydacılık fikrinin herşeye baskın geldiği ve üstünlük tasladığı bir ülkedeydi. ancak insan zihinlerinin ikiyüzlülüğü ve rezilliği sayesinde daha korkunç olan bir zindelik daha var. Ders verme sapkınlığından bahsetmek istiyorum, kişi kendi içini araştırmak, yüreğini sorgulamak, coşkulu anılarını hatırlamak isterse şiirin kendinden başka hiçbir hedefi yoktur, salt zeka gerçeği hedefler, zevk güzeli ortaya çıkarır ve ahlak duygusu bize doğru olanı öğretir, kötülük, adil ve doğru olanı yaralar, zekaya ve bilince başkaldırır ancak uyuma karşı büyük hakaret ve ahenksizlik olarak o bilhassa şiirsel zihinleri yaralayacaktır. Zihnin mezarın ötesinden ihtişam belirtileri göstermesi aynı zamanda hem şiir tarafından hem şiir aracılığıyla, ve hem müzik tarafından ve müzik aracılığı ile olur, böylece şiirin ilkesi kesin ve basit bir şekilde insanın üstün güzelliğe karşı duyduğu arzudur. ve bu ilkenin ortaya çıkışı ise ruhun bir coşkusu, bir heyecanındadır. hırstan tamamiyle bağımsız, uyumsuz bir tonun salt güzelliğin alanına getirilemeyeceği kadar doğaldır, şiirin doğaüstü bölgelerinde ikamet eden salt arzuları, zarif melankolileri, ve asil çaresizlikleri, karalayamacak kadar tanıdık ve şiddetlidir. onun hayal gücü, bir dahinin görüş yeteneği olmayan hiçbir ölümlü tarafından görülemeyecek dünyalardan gelirdi. kötü kalpliliğe hakaret etmekle suçlandı, Poe bir şiir ekolü haline gelmiştir, onun aklı başında karakterine ışık tutacaktır.
Baudelaire, 16 sene emek verip şiirlerini çevirdiği Edgar Allen POE yu yorumluyor.
Nedensizlikten bir medeniyet ölçüsü çıkarabilir miyiz, eğer çıkaramazsak, zaten sallantıda olan gidişatımızdan çok uzağa gitmekte olduğumuz kesin değil, geriye kalan herşey viral kargaşa. Acaba - neden - den geçmek için aşırı insani olabilir miyiz. Sonuçta gündeliğimizi yaşarken karanlık, kafası karışık bir biçimde bunu anlamamış mıydık, kendiliğinden, bilinçsizce, - nedensiz - in tüm nedenlerden, akledişlerden, daha güçlü, daha yoğun olduğunu biliyoruz. Bir çiçeğin açması, bir tebessüm veya bir şarkı gibi.
Ve burda, eşyanın listelendiğini gördük, hepsi arafın girdabına kapılmış,
merkezleri bir döne döne, sonuna dek, sayısız, anlamsız ve amaçsız, ama,
bir ismi var, anlamsızın kalbi atıyor, ve sayısız yıldızlardan bir örtüsü.
Conrad AİKEN, Amerikalı Şair, 1973
Jean LUC NANCY, Fransız Filozof, 2021
1800 lerin sonlarında Viyana Üniversitesinde Franz Brentano, Psikolojinin temellerini atarken - aynı zamanda rahiptir, Swift gibi - , sınıfında öğrencisi Freud ilk derslerini alır, ama, travmatik çocukluğunda, hakir görülmenin sancısıyla bir küskünlüğe evrilir, tıpkı Darwinin on yaşında kızını elinden alana küskünleşmesi gibi, ilk modernin endüstriyel şehirli yapısının sesleri de duyulmaya başlar, Spinozadan derin etkilenimi olan o dönem entelleri, ben diyen yeni insanla kendi seslerini çıkarırlar, ama, bir uyum da yoktur bu seslerde, daha çok teknikle kolaylaşacak yaşama bir tapınma halini alır, ama, öyle bir tanrısallaşma da kurbanlarını çağırır, yani Allahın barışı koruyun çağrısının yerini, kendileşmiş bir tanrının vahşeti konuşmaya başlar yavaştan, hiçbir alakası olmayan Spinoza bile artık ateist diye yorumlanır - aslında panenteisttir - yani, sonsuzun dışından hakim bir Tanrıyı öngörür, öncülleri, Hallac, Mevlana vb. bunu ilk farkeden - Adam Tanrı sarhoşu - diyen daha yirmibeş yaşında mistik tecrübeyle, duymazdan gelinir, ve yeni yüzyılın başında kırım başlar elli yıl boyunca, yani Tanrının yerine kendini ikame edersin ama, bedelini de ödersin, Gottliebin dediği gibi iraden özgür burda ama, sonuçları değil. Bugün bu psikolojinin daha yumuşatılmış ruh irdelemesi Borgna, Rollo May da görülür, ki kanımca çok daha başarılılar ve taşlar biraz daha yerine oturmuş halde, meraklısına tavsiye ederim, asıl yarar neliğini öne çıkarmak, daha önce belirttim, ezber imhadır, örneğin Melankoli için, meyus, miskin bir hal olarak tarif edilir, halbuki yaşamın sevincinin soldurulmasında insanların düştüğü duruma bir yazıklanma halidir, yani kaçırdıklarına hayıflanır, göremedikleri için, ahireti saymıyorum.
Aslında kurulumunda hayvanı güdüleri olan bir varlıkken - Dahi Psikolog ve Filozof, Freud, hayvani güdülerimiz alttan sürekli iter - der, yani Kurandaki - Esfeli safilinin, kanıtlanması - , ama, rehberle esaslara bağlanan iman ömür sürecinde insanlaştırır, taviz vermeden ipi göğüsleyen de, bir kabul hakkı daha kazanır, bu iş burda bitmez, burda esas şekil değil, özdür, yani kılık kıyafet yönetmeliği değil, kimen ne kadar zarar verdinle ilgilidir, ve Ataların Cengizin Ordusunda kıyıcı iken, rehberle, yüzyılllarca dünyaya, barışı yaşatan, buna zarar verenleri de iptal edenler olmuşlardır. Emir demiri, kesmiştir.
Deneyip, yanılma payı çok uzun süreler gerektirse de nihai sonucu kesinlik kazanır, ama, ahlak daha kesindir, çünkü uygulanışında bir bilerek yapılan bir hata bütün kesinliği iptal eder, mesela, sağlam bina yaşatır, bilimsel, ama, süte su katan bir mühendis ihlal eder, insanlar zarar görür, ahlak.
Jean Luc MARİON, Fransız Filozof ve İlahiyatçı, Mistik Tecrübeyi tarif ederken bir çerçeve çizer, bu felsefecilerin Tanrı kavrayışı değil, Mistiklerin Yaşayışı anlamında - doygunluk - olarak açıklar.
-- Sezgiyi aşan, kontrol edilememekle çerçevelenmiş olan, belli bir tür gerçeklikdan söz edilmeli. Kendisini anlamlandırabileceğimiz bütün anlamların ötesinde ve üstünde. Onun zuhur edişini kısıtlayabileceğimiz, herhangi bir anlamlı biçim, veya kategori yoktur. Onu öngörmek de ihtimal dışıdır, zira onun verilişi herhangi bir zorunlu durumu aşar. Burada mesele bunu sınırlı bir kavram içinde algılama değildir, zira o söz konusu kavramdan her zaman taşar. Onun bu fazlalığını herhangi bir kavramla kuşatmak olası değildir.
YALAN GİBİ.
Zaman da yarılır, beynim de, azgın sular dolar,
tenim dağılır. Burda eski bilgilerin hükmü yok.
Yenilerine de benim gücüm yok, dağılsa şekiller,
uçsam tüy gibi, sonsuz saltanat bir an gibi. Dinlemeyin
beni, bütün söylediklerim, yalan gibi.
gökhan, 21 Kasım 2004
Tanrı ilk verendir, o verir¹in armağanı olduğundan Varlık vermeye aittir. Bir armağan olarak Varlık verme¹den atılmaz, Varlık ın mevut olmanın şekli değiştirilir. Mevcudiyete olanak vermek olarak, o açıkta olmaya aittir, açıkta olmanın armağanı olarak o verme, içinde tutulur. Varlık var değil, Vardır. O açıkta olma olarak Varlığı verir, açıkta olmanın armağanı olarak verme içinde tutulur. Varlık var değil. Vardır. O mevcut-olma¹nın açıkta olması olarak . Varlığı verir.
Heidegeer, Alman Filozof, 1976
Yani biz oluşta nitelendirilen, oluş halini öncelinde edinmişizdir, ve sonra ideali ile biçimledirilmiş bir varlık hakkını armağan içinde oluşturulmuşuz, ve kalanı kendimiz yapabilme iradesiyle, oyuna dahil ediliriz, yani öncel, bizim devamlılığımızıda işaret eder, bu edimlerimizin geçmişi ve yerleşik olanla ilişkisinde kesinlik kazanacak bir ödev olarak, yerleşik olanla ben arasında diyaloğu şart koşar, yani burdalığım, sonramın da tamamlayıcısı olabilmesi için bulunuşta öncelimi görmezden gelemem, va katkı yaparak gelecek olurum.
Burda olan varsa, başka yerde olanın olanakdışı olması, olanın mantığına ters değil mi, mantık bir gerçeklik verisiyse, burdaki mantığı gerçekdışıdır kabul etmemiz, mantıksız olduğumuzu göstermez mi, her olan aslında başka bir olana işaret ediyorsa, burda olanla sınırlamak biraz kafanızın son çalıştığı saatleri göstermez mi, şifa versin, neydi o.
Şu halde imkan, zihni bir niteliktir, yani zihinde olan özel bir varlık türüdür. Fakat akıl, bu zihni niteliği dışarıda olan
bir şeye izafe eder, ve bazen de zihinde olan bir şeye izafe eder ve bazen de hem zihne hem de dışarıya nispeti eşit olan mutlak bir hükümle hükmeder.
Molla SADRA, İranlı İslam Filozofu, 17. Yüzyıl,
Güçlü bir ailenin tek çocuğudur, ona rağmen döneminde, Spinoza gibi,epey sıkıntı yaşatılmıştrı, şimdi İran dünyaya kendini kabul ettirmiş pek çok ismi olmasına rağmen, onu ayrı bir yerde görür.
Katı eksik olduğu için mi fazladır, fazla olduğu için mi eksik, tamamıyla eksiği arasındaki fark, hiç eksilememiş olduğu eksiği midir, birikmiş eksiklerinin tamamına yetmemesi mi.
Son olarak, beyanımı daha açık belirtmek gerekirse, Poe, hem asil fikirlerinde hem de muziplikte her zaman müthiş biriydi. Vasatlığın girdabında, maddesel mükemellik aşığı olan bu toplumda sürprizlere istekli, hayata aşık olan bu toplumda, yalnızca metafiziksel zekilikte, fikirlerinin büyüleyici ve uğursuz güzelliğinde, analizlerinin sıkıntısında muhteşem olan değil, aynı zamanda bir karikatür olarak muhteşem, ve daha az muhteşem olan bir
adam ortaya çıktı, çünkü o asla bir hilekar değildi, hepimiz iyi olarak doğduk diyen üç kağıtçılar unutuyorlar mı, tıpkı yanlış yola saptırılmış eşitlikçiler gibi, hepimizin kötülük damgasıyla doğduğumuzu unutmuş gibi yapıyorlar,
bu harika ifadeye benim yaptığım gibi yapmış olsaydı, aptalları uzaklaştıran şairin alaycı kahkahası ile nasıl gülerdi. miskin gözlerimizi ve sağır kulaklarımızı pusu delip geçen o gözlerle çimlerin uzama sesini duyabilecek o kulaklarla karşılaştırmalı mıyız, dünyada güzellik fikrine en düşman olan faydacılık fikrinin herşeye baskın geldiği ve üstünlük tasladığı bir ülkedeydi. ancak insan zihinlerinin ikiyüzlülüğü ve rezilliği sayesinde daha korkunç olan bir zindelik daha var. Ders verme sapkınlığından bahsetmek istiyorum, kişi kendi içini araştırmak, yüreğini sorgulamak, coşkulu anılarını hatırlamak isterse şiirin kendinden başka hiçbir hedefi yoktur, salt zeka gerçeği hedefler, zevk güzeli ortaya çıkarır ve ahlak duygusu bize doğru olanı öğretir, kötülük, adil ve doğru olanı yaralar, zekaya ve bilince başkaldırır ancak uyuma karşı büyük hakaret ve ahenksizlik olarak o bilhassa şiirsel zihinleri yaralayacaktır. Zihnin mezarın ötesinden ihtişam belirtileri göstermesi aynı zamanda hem şiir tarafından hem şiir aracılığıyla, ve hem müzik tarafından ve müzik aracılığı ile olur, böylece şiirin ilkesi kesin ve basit bir şekilde insanın üstün güzelliğe karşı duyduğu arzudur. ve bu ilkenin ortaya çıkışı ise ruhun bir coşkusu,
bir heyecanındadır. hırstan tamamiyle bağımsız, uyumsuz bir tonun salt güzelliğin alanına getirilemeyeceği kadar doğaldır, şiirin doğaüstü bölgelerinde ikamet eden salt arzuları, zarif melankolileri, ve asil çaresizlikleri, karalayamacak kadar tanıdık ve şiddetlidir. onun hayal gücü, bir dahinin görüş yeteneği olmayan hiçbir ölümlü tarafından görülemeyecek dünyalardan gelirdi. kötü kalpliliğe hakaret etmekle suçlandı, Poe bir şiir ekolü haline gelmiştir, onun aklı başında karakterine ışık tutacaktır.
Baudelaire, 16 sene emek verip şiirlerini çevirdiği Edgar Allen POE yu yorumluyor.
Çev. Kübra KAVASÇİNAY.