Bilumum 'Kapıda durmayın otomatik kapı çarpar.' 'Ateşle yaklaşma..! ' gibi uyarı cümlelerinden bir tanesi olup, altına 'bağlı değildir..' ibâresi eklenirse daha tesirli olacağını düşündüğüm terimdir. Birde 'lüzumsuzsa söndür' vardır ki, bunun diğerlerinden farkı kişinin vicdanına seslenmesidir..
Dünyanın en zengin ve en kadîm dillerinden.. okunuşundaki ve dinlenişindeki belagat ve fesâhat başka hiç bir dilde yoktur.. Düşünün bir kere Araplar 'akıl' kelimesini deve yuları anlamındada kullanıyor 'alıkoyan, suyun coşkun akmasını engelleyen set' anlamındada.. Akıl bilgileri birbirine bağlayıp sonucunda fikir üretmeye yaramaz mı? işlevinin bir ipten, yulardan, bağlama aracından pek bir farkı yok gibi... Aynı zamanda fevri kararlar almamızın, galeyana gelip bir şeylere zarar vermemizin önüne geçip bir set işlevi görmez mi? Arapça düşman edinilmeyecek kadar kıymetli bir dildir. Dost olup anlamak,anlaşmak varken...
'cidâl' kavga etme, mücadele etme, tartışma anlamlarına gelir ki 'celâdet' bu kelimenin türevidir.. Daha çok kavgaya, mücadeleye girip gâlip gelmiş kimseler için kullanılır; yiğit, bahadır anlamında...
Önce sorguladı.. Sorgulamaya başladı.. Kutsal saydığı her şeyi saygısızca, yıkmak pahasına sorguladı. Sonra mantığına yerleştirdi tek tek bütün 'değerler'in birer safsata olduğunu. Anlamazlıktan geldi; anlamadığını reddedecek kadar kandan müteşekkil beynine güvendi. kalbini aç, bîilaç bıraktı.. Kutsaldan kendini koparttı.. Boşluğa düştü. önüne gelen ilk ideolojiye 'tabiat boşluk kabul etmez' darb-ı meseli gereği sarıldı; abarttı sarılmayı ve yapıştı.. kendisine yeni kutsal platformlar aradı, kendi kendini yine kendi kendine icât ettiği narkozlarla sakinleştirdi.. Dinini diyânetini göremeyeceği bir yerlere sakladı, her gördüğünde ödü koptu, hurafe dedi ve hepsini reddetti.. Ve insan.. hurafe diyerek tekmelediği şeylerden çıkan hakikatin seslerini duymadı.. Ve insan.. ayırdı geçmişini şimdiden ve geleceğini öksüz, başıboş bıraktı.. Ve insan.. yolcuya bakıp yoldan vazgeçti.. ve insan.. ve insan.. ve insan..
'pingân' (fincan) farsçada kap, kâse anlamına geliyor. Türküde geçen 'bâde' nin iki anlamı var. Bir tanesi şarap diğeri olgun yemiş.. Ve galiba üzülerek söylüyorum taştan oyulan fincanın içine konulan şey şarap.. ama yemişte olabilir.. araştırmak lazım..
Yetenek, beceri, kalifiyeli olma; trafik ve araba mevzûsunda 'ehil' olanlara verilen belge olması gerekirken güzîde memleketimde 2. vitese takayım derken geri vitese takan ve şanzımanı dağıtan, ehil olmayan kişilere de verilen belge.
Bilumum
'Kapıda durmayın otomatik kapı çarpar.'
'Ateşle yaklaşma..! '
gibi uyarı cümlelerinden bir tanesi olup, altına 'bağlı değildir..' ibâresi eklenirse daha tesirli olacağını düşündüğüm terimdir.
Birde 'lüzumsuzsa söndür' vardır ki, bunun diğerlerinden farkı kişinin vicdanına seslenmesidir..
Ödünç alınan, benimsenen..
Bu olayın 'karadenizli'(ki ısrarla laz diyorsunuz; değildir) kısmı..
Afyon'la Denizli'ye karışmıyorum..
Dünyanın
en zengin ve en kadîm dillerinden..
okunuşundaki ve dinlenişindeki belagat ve fesâhat
başka hiç bir dilde yoktur..
Düşünün bir kere
Araplar 'akıl' kelimesini deve yuları anlamındada kullanıyor 'alıkoyan, suyun coşkun akmasını engelleyen set' anlamındada..
Akıl bilgileri birbirine bağlayıp sonucunda fikir üretmeye yaramaz mı? işlevinin bir ipten, yulardan, bağlama aracından pek bir farkı yok gibi...
Aynı zamanda fevri kararlar almamızın, galeyana gelip bir şeylere zarar vermemizin önüne geçip bir set işlevi görmez mi?
Arapça düşman edinilmeyecek kadar kıymetli bir dildir.
Dost olup anlamak,anlaşmak varken...
'cidâl' kavga etme, mücadele etme, tartışma anlamlarına gelir ki
'celâdet' bu kelimenin türevidir..
Daha çok kavgaya, mücadeleye girip gâlip gelmiş kimseler için kullanılır;
yiğit, bahadır anlamında...
Pinhân (gizli, saklı)
Derdim nice, bir sînede pinhân ederim ben,
Bir âh ile bu alemi vîrân ederim ben..
Sûfi' nin anlamı kendi ismi içinde pinhân edilmiş..
Önce sorguladı..
Sorgulamaya başladı..
Kutsal saydığı her şeyi saygısızca, yıkmak pahasına sorguladı.
Sonra mantığına yerleştirdi tek tek bütün 'değerler'in birer safsata olduğunu.
Anlamazlıktan geldi; anlamadığını reddedecek kadar kandan müteşekkil beynine güvendi.
kalbini aç, bîilaç bıraktı..
Kutsaldan kendini koparttı..
Boşluğa düştü. önüne gelen ilk ideolojiye 'tabiat boşluk kabul etmez' darb-ı meseli gereği sarıldı;
abarttı sarılmayı ve yapıştı..
kendisine yeni kutsal platformlar aradı, kendi kendini yine kendi kendine icât ettiği narkozlarla sakinleştirdi..
Dinini diyânetini göremeyeceği bir yerlere sakladı,
her gördüğünde ödü koptu, hurafe dedi ve hepsini reddetti..
Ve insan..
hurafe diyerek tekmelediği şeylerden çıkan hakikatin seslerini duymadı..
Ve insan..
ayırdı geçmişini şimdiden ve geleceğini öksüz, başıboş bıraktı..
Ve insan..
yolcuya bakıp yoldan vazgeçti..
ve insan.. ve insan.. ve insan..
Fincanı taştan oyarlar,
İçinede bâde koyarlar..
'pingân' (fincan) farsçada kap, kâse anlamına geliyor.
Türküde geçen 'bâde' nin iki anlamı var. Bir tanesi şarap diğeri olgun yemiş.. Ve galiba üzülerek söylüyorum taştan oyulan fincanın içine konulan şey şarap..
ama yemişte olabilir..
araştırmak lazım..
Aşka dair hiçbir fıkrası, nüktesi olmayan kişi.
Yetenek, beceri, kalifiyeli olma;
trafik ve araba mevzûsunda 'ehil' olanlara verilen belge olması gerekirken
güzîde memleketimde 2. vitese takayım derken geri vitese takan ve şanzımanı dağıtan, ehil olmayan kişilere de verilen belge.