bir insanın şahsiyeti elinden alındı mı, artık onun güdümlü bir hayvandan farkı kalmamıştır… hangi düdüğü verirseniz onu öttürür.. hangi dine boyun eğdirmek isterseniz artık o dine secde etmeye başlar… hangi kitabı “oku” derseniz, onu okur; kitabın içeriği yalan bile olsa, onun görevi okumak olduğundan, o görevi yerine getirir ve çoğu kez de ne yaptığını anlamaz… onun görevi, -sınıfı ne olursa olsun- efendilerinin, patronlarının, başkanlarının yaptıklarının propagandasını yapmaktır… onun içindir ki; sömürü mekanizmaları sömürmek istedikleri insanın elinden önce şahsiyetini alırlar sonrası kolaydır….
münkeri seyrederken imanın en alt basamağı olarak tarif edilen “hiç olmazsa kalp ile karşı durmak” aşaması... burası iman gediğinin en dibi... burası kalbin yerinde durup durmadığı aşaması... “kalbinle buğzet”... rahatsızlığını hissettir... kalbi bir direniş geliştir. imanın en zayıf noktası… kalpte günaha buğz da kalmamışsa artık savaş hepten kaybedilmiş demektir... vurdumduymazlık... kalp teslimi silah etmiş oluyor... türkçesi kalp düştü demektir!
bu da bir diğer dinin adıdır dinin salt anlamı 'yol' olduğundan 'dinsiz' insan yoktur... kişi muhakkak bir düşüncenin, fikrin, yasanın peşinden gider izlediği, üzerinde bulunduğu yol onun dinidir
arkadaşlarımla bir günümüzü oradakileri ziyarete ayırmıştık bir selam... bir tebessüm... bir küçük ikram... gönülden bir muhabbet değerleri, içlerinde anlatınlar onların terk edilmelerine, tozlanmalarına engel olamamış kitaplar gibiydiler... sararmış, uçları kıvrılmış kitaplar ve her biri haykıran ayrı birer acıydı yüzlerindeki çizgiler sonra elleri titrekti... yıllar derin izler bırakmıştı belliydi yarınımız! .. nasıl bir muamma böyle ömrünü ailesine adamış yedi çocuklu ev hanımıyla ömrünü hosteslikle geçirmiş yedi dil bilen iş kadını yan yanaydılar... üzerlerinde oturdukları kanepe de anlam verememiştir bu duruma eminim... farklı yaşamları engel olamamıştı böylesi ortak bir sona... içlerinden “böyle mi olmalıydı” der gibiydiler... böyle mi öyleydi ve oldukça hazindi... ama ben asıl gözlerini anlatmak isterdim... dile dökülemez, kelimelerle ifade edilemez acının taşıyıcıları olan gözlerini... anlatmaya çalışmak meşakkat verir... onları arada görüp, bakışlarına orada şahit olmak lazım zira; gözlerinin izleri durur hâlâ gözlerimde o zaman gitmiştim... ama şimdi gidilecek olunsa gitmem bir kere şahit oldum hayatın ve içindekilerin ihanetine... bir daha olmak istemem bir daha görmek istemem tanımlanması namümkün olan o gözleri biliyorum... bu sefer çok daha fazla dokunur hâlleri içime yaşamak daha bir değersizleşir ben de bu sebeple gitmem... gidemem...
muhkemliğiyle bilinen ey ben! .. değişiyorsun bilmem farkında mısın! ..
hayata müdahale hakkının Allah'a ait olduğunu ikrar etmektir... bu kelime, karar verme ve iş yapma ufkunu açmak için var işleri ertelemek için değil... şimdilerde! .. 'hele bakalım yaparız' diyerek aslında yapmak istemedikleri bir iş için muhataplarını atlatmanın hesapları yapılıyor... kimi insanların dilinde, pekiştirme ifadesi olmaktan çıkarılmış, geçiştirme aracına dönüştürülmüş... yapmaya gönüllü olunmayan, yapmaya yanaşılmayan işler için… 'inşallah' bu ifade, Allah’ın şahitliğinin ve yardımının devreye sokulduğu, bir dua olarak hayattaki yerini aldığı günleri özlüyor…
menzili belirleyen yoldur… ilim çölde bir kum tanesidir gökte bir yıldız seslerin içinde bir sözdür cevapların içindeki sualdir arayıp bulmalı, okumalı, dinlemeli, sormalı, sormalı… bilmiyorum, diyebilmektir ilim bilmiyorum, diyerek kapıya varmak, eşiğe baş koymaktır.
bir insanın şahsiyeti elinden alındı mı,
artık onun güdümlü bir hayvandan farkı kalmamıştır…
hangi düdüğü verirseniz onu öttürür..
hangi dine boyun eğdirmek isterseniz artık o dine secde etmeye başlar…
hangi kitabı “oku” derseniz, onu okur;
kitabın içeriği yalan bile olsa, onun görevi okumak olduğundan,
o görevi yerine getirir ve çoğu kez de ne yaptığını anlamaz…
onun görevi, -sınıfı ne olursa olsun- efendilerinin, patronlarının, başkanlarının
yaptıklarının propagandasını yapmaktır…
onun içindir ki; sömürü mekanizmaları sömürmek istedikleri
insanın elinden önce şahsiyetini alırlar
sonrası kolaydır….
bir avuç hüzün
dökülür
heybeme..
uzakların çağrısı bölüyorken uykularımı
beyhudeleşiyor
kendime 'dur' deyişlerim
bir gün.. muhakkak
gitmeliyim...
münkeri seyrederken imanın en alt basamağı olarak tarif edilen
“hiç olmazsa kalp ile karşı durmak” aşaması...
burası iman gediğinin en dibi...
burası kalbin yerinde durup durmadığı aşaması...
“kalbinle buğzet”... rahatsızlığını hissettir... kalbi bir direniş geliştir.
imanın en zayıf noktası…
kalpte günaha buğz da kalmamışsa artık savaş hepten
kaybedilmiş demektir...
vurdumduymazlık...
kalp teslimi silah etmiş oluyor...
türkçesi kalp düştü demektir!
bu da bir diğer dinin adıdır
dinin salt anlamı 'yol' olduğundan 'dinsiz' insan yoktur...
kişi muhakkak bir düşüncenin, fikrin, yasanın peşinden gider
izlediği, üzerinde bulunduğu yol onun dinidir
dünyada milyonlarca insan açlıktan kıvranırken
ABD’de 50 milyon insanın zayıflamak için yılda 32 milyar dolar gibi
korkunç bir masrafa girmesi...
arkadaşlarımla bir günümüzü oradakileri ziyarete ayırmıştık
bir selam... bir tebessüm... bir küçük ikram... gönülden bir muhabbet
değerleri, içlerinde anlatınlar onların terk edilmelerine, tozlanmalarına engel olamamış
kitaplar gibiydiler... sararmış, uçları kıvrılmış kitaplar
ve her biri haykıran ayrı birer acıydı yüzlerindeki çizgiler
sonra elleri titrekti... yıllar derin izler bırakmıştı belliydi
yarınımız! .. nasıl bir muamma böyle
ömrünü ailesine adamış yedi çocuklu ev hanımıyla
ömrünü hosteslikle geçirmiş yedi dil bilen iş kadını
yan yanaydılar... üzerlerinde oturdukları kanepe de anlam verememiştir
bu duruma eminim... farklı yaşamları engel olamamıştı böylesi ortak bir sona...
içlerinden “böyle mi olmalıydı” der gibiydiler... böyle mi
öyleydi ve oldukça hazindi...
ama ben asıl gözlerini anlatmak isterdim... dile dökülemez, kelimelerle ifade edilemez acının taşıyıcıları olan gözlerini...
anlatmaya çalışmak meşakkat verir... onları arada görüp, bakışlarına orada şahit olmak lazım
zira; gözlerinin izleri durur hâlâ gözlerimde
o zaman gitmiştim... ama şimdi gidilecek olunsa gitmem
bir kere şahit oldum hayatın ve içindekilerin ihanetine... bir daha olmak istemem
bir daha görmek istemem tanımlanması namümkün olan o gözleri
biliyorum... bu sefer çok daha fazla dokunur hâlleri içime
yaşamak daha bir değersizleşir ben de
bu sebeple gitmem... gidemem...
muhkemliğiyle bilinen ey ben! .. değişiyorsun
bilmem farkında mısın! ..
hayata müdahale hakkının
Allah'a ait olduğunu ikrar etmektir...
bu kelime, karar verme ve iş yapma ufkunu açmak için var
işleri ertelemek için değil...
şimdilerde! ..
'hele bakalım yaparız' diyerek aslında
yapmak istemedikleri bir iş için muhataplarını atlatmanın
hesapları yapılıyor...
kimi insanların dilinde, pekiştirme ifadesi olmaktan çıkarılmış,
geçiştirme aracına dönüştürülmüş...
yapmaya gönüllü olunmayan,
yapmaya yanaşılmayan işler için…
'inşallah'
bu ifade, Allah’ın şahitliğinin ve yardımının devreye sokulduğu,
bir dua olarak hayattaki yerini aldığı günleri
özlüyor…
menzili belirleyen yoldur…
ilim çölde bir kum tanesidir
gökte bir yıldız
seslerin içinde bir sözdür
cevapların içindeki sualdir
arayıp bulmalı, okumalı, dinlemeli, sormalı, sormalı…
bilmiyorum, diyebilmektir ilim
bilmiyorum, diyerek kapıya varmak, eşiğe baş koymaktır.
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar, bahçe