Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler... o.v.k
Dursun, “Allah İnancı” konusunu işlerken anlatacağımız, bilimsel olarak nitelediği ilginç bir deneyle Allah’ın da olmadığına karar verir. Bu aşamadan sonra din, şahsiyetinin belirleyici yönlerinden biri olan ve İslâm’a karşı şekillenen “kin, nefret ve saldırganlık” duygularını besler. Bunu kendisi de ifade etmekten çekinmez: “O an bende öyle bir hınç oluştu ki, çünkü o (din, peygamber) benim gençliğimi, çocukluğumu aldı, onun yüzünden çocukluğumu yaşayamadım. Hiçbir hastalığın, kanser AİDS vb. hiçbir felâketin korkunçluğu, dinden gelen korkunçluk kadar korkunç değildir. O dakikadan itibaren dinle savaşa girdim.”[5] Bundan dolayı Dursun’un önerdiği dünyada öncelikle dinsizlik olacaktır.[6]Dursun aslında sadece dinle kavgalı değildir. Çevresiyle de uyumsuzdur. Gerek müftülüğü gerekse TRT’deki görevi esnasında yaşadığı sürgünlerin gerçek sebebi de bu olsa gerektir. TRT’den emekli olmasına sebebiyet veren son sürgüne gerekçe olarak “bunalım içine düşmek”, “iş çevresiyle uyumsuzluk” ve “psikolojik dengesizlik” gibi nedenlerin gösterildiğini yine kendisi anlatır.[7] O, bu sürgünlerini her yerde doğruyu söyleme kararlılığına bağlarsa da bu tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü o hayatının her döneminde bulunduğu yer ve konumla uyumlu görüşleri, en sivri ve uç düzeyde savunmuştur.
Dursun’un kişiliğinde belirgin olarak öne çıkan unsurlardan birisi de cinsel içerikli tecrübeleridir. Bunda bulunduğu eğitim ortamlarında kendisinden yaşça büyük olan talebelerde şahit olduğu, sağlıksız cinsel davranış ve konuşmaların yetiştiği ortamdaki katı geleneklerin vs. etkisi olmuş olabilir. Çünkü Kulleteyn isimli romanında bunlara uzunca yer verir. Dursun yine aynı romanında köpeklerin, koyunların çiftleşmesi gibi anlatımlara doğal görünmeyen bir tarzda yer verirken, koça masturbasyon yaptırdığını da anlatır. Rüyasında gördüğü peygamberden, sevdiği kızı elinden alacağı endişesiyle kaçar. Çocukluğunu anlattığı bu çalışmasında yazar, bazen aynı sayfada onlarca olmak üzere, yüzlerce defa argo ve iğrendirici ifadeye yer verir. Çoğu zaman da bu kullanımlarla İslâmî kavram ve değerler arasında irtibat kurar. Bütün bunlar aynı zamanda onun çocukluğunda din adına yaşadıklarının kişiliğinde bıraktığı derin izlerin işaretleri olarak görülebilir. Dursun’un bu üslûbu sadece bu romanında değil, başta Hz. Muhammed’i tanıtırken olmak üzere bütün yazılarında öne çıkar. Öyle ki kitaplarının yayıncısının bile, zaman zaman küfür derecesine varan bu ifadeleri “.......” işareti koyarak çıkarmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Onun İslâmî değerleri tanımlarken kullandığı üslûp ancak kendi kişiliğini tanımlaması bakımından bir anlam ifade edebilir. Çünkü herhangi bir nesneyi/değeri tanımlarken kullanılan sıfatların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ancak tartışmalı yollardan sabit olabilir, fakat uslûp ve ifade tarzının sahibiyle alakası direkt ve tartışmasızdır.
nasıl kaçıp geleyim damlardan bacalardan bir mektup gönderiyım can ayaz gecelerden züleyhanın evinde iki küçük pencere birinde seni gördüm diğerinde ölümü YANKESİCİLER BENİM ŞİİRLERİMİ ÇALMIŞ BÖYLE YAŞAMAKTANSA YAŞASIN ÖLÜM ÖLÜM..
ağır ağır çıkacaksın bu merdıvenlerden demış ahmet haşım
ya rab yokmu bu uğursuz gecenin sabahi?
Geçti, istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni,
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar? ...
n.f.k
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler...
o.v.k
Dursun, “Allah İnancı” konusunu işlerken anlatacağımız, bilimsel olarak nitelediği ilginç bir deneyle Allah’ın da olmadığına karar verir. Bu aşamadan sonra din, şahsiyetinin belirleyici yönlerinden biri olan ve İslâm’a karşı şekillenen “kin, nefret ve saldırganlık” duygularını besler. Bunu kendisi de ifade etmekten çekinmez: “O an bende öyle bir hınç oluştu ki, çünkü o (din, peygamber) benim gençliğimi, çocukluğumu aldı, onun yüzünden çocukluğumu yaşayamadım. Hiçbir hastalığın, kanser AİDS vb. hiçbir felâketin korkunçluğu, dinden gelen korkunçluk kadar korkunç değildir. O dakikadan itibaren dinle savaşa girdim.”[5] Bundan dolayı Dursun’un önerdiği dünyada öncelikle dinsizlik olacaktır.[6]Dursun aslında sadece dinle kavgalı değildir. Çevresiyle de uyumsuzdur. Gerek müftülüğü gerekse TRT’deki görevi esnasında yaşadığı sürgünlerin gerçek sebebi de bu olsa gerektir. TRT’den emekli olmasına sebebiyet veren son sürgüne gerekçe olarak “bunalım içine düşmek”, “iş çevresiyle uyumsuzluk” ve “psikolojik dengesizlik” gibi nedenlerin gösterildiğini yine kendisi anlatır.[7] O, bu sürgünlerini her yerde doğruyu söyleme kararlılığına bağlarsa da bu tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü o hayatının her döneminde bulunduğu yer ve konumla uyumlu görüşleri, en sivri ve uç düzeyde savunmuştur.
Dursun’un kişiliğinde belirgin olarak öne çıkan unsurlardan birisi de cinsel içerikli tecrübeleridir. Bunda bulunduğu eğitim ortamlarında kendisinden yaşça büyük olan talebelerde şahit olduğu, sağlıksız cinsel davranış ve konuşmaların yetiştiği ortamdaki katı geleneklerin vs. etkisi olmuş olabilir. Çünkü Kulleteyn isimli romanında bunlara uzunca yer verir. Dursun yine aynı romanında köpeklerin, koyunların çiftleşmesi gibi anlatımlara doğal görünmeyen bir tarzda yer verirken, koça masturbasyon yaptırdığını da anlatır. Rüyasında gördüğü peygamberden, sevdiği kızı elinden alacağı endişesiyle kaçar. Çocukluğunu anlattığı bu çalışmasında yazar, bazen aynı sayfada onlarca olmak üzere, yüzlerce defa argo ve iğrendirici ifadeye yer verir. Çoğu zaman da bu kullanımlarla İslâmî kavram ve değerler arasında irtibat kurar. Bütün bunlar aynı zamanda onun çocukluğunda din adına yaşadıklarının kişiliğinde bıraktığı derin izlerin işaretleri olarak görülebilir. Dursun’un bu üslûbu sadece bu romanında değil, başta Hz. Muhammed’i tanıtırken olmak üzere bütün yazılarında öne çıkar. Öyle ki kitaplarının yayıncısının bile, zaman zaman küfür derecesine varan bu ifadeleri “.......” işareti koyarak çıkarmak durumunda kaldığı anlaşılmaktadır. Onun İslâmî değerleri tanımlarken kullandığı üslûp ancak kendi kişiliğini tanımlaması bakımından bir anlam ifade edebilir. Çünkü herhangi bir nesneyi/değeri tanımlarken kullanılan sıfatların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı ancak tartışmalı yollardan sabit olabilir, fakat uslûp ve ifade tarzının sahibiyle alakası direkt ve tartışmasızdır.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN
http://www.islamustundur.com/okudusunanlayasa.html
nasıl kaçıp geleyim damlardan bacalardan
bir mektup gönderiyım can ayaz gecelerden
züleyhanın evinde iki küçük pencere
birinde seni gördüm diğerinde ölümü
YANKESİCİLER BENİM ŞİİRLERİMİ ÇALMIŞ
BÖYLE YAŞAMAKTANSA YAŞASIN ÖLÜM ÖLÜM..
Ateş çemberi
Kur'andır müslümanın yaşadıkça rehberi
Yanayi, Ortadoğu, oldu ateş çemberi
Zulüm var işkence var, bu acı dayanılmaz
Bakın yaptıklarına bunlar insan sayılmaz
Hilale saldırıyor haçlı denen densizler
Fadime'ye Ayşe'ye çöküyor şerefsizler
Uyan kardeşim uyan! Kumdan çıkar kafanı
Dünyanın her aynında akar müslüman kanı
Yokumudur panzehiri bu hain planların
Üstüne bomba yağdı namazda duranların
Amerika'nın gücü Arap'ın petrolü var
Bütün bu olanlara İsrail'in rolü var
Sömürdüler dünyanın petrolünü gazini
Bunlardan çektiğimiz alnımıza yazi mi?
Duymadın feryatları tıkadın kulağını
Allah belanı versin zamane firavunu
Terör var, katliam var. Ne demek tarafsızım?
Müslüman Türk olarak bu şten rahatsızım
Yapmışlar planları gidiyorlar derinden
Tepkisi ne olurdu, Atam kalksa yerinden?
Sahipsiz Çeçenistan, işgalde Afganistan
Çin'in esaretinde yıllar boyu Türkistan
Şimdi arka bahçemde kuracaklar Kürdistan
Demediler mi bize, siz de çıkın Kıbrıs'tan
ismail türüt
NEYAZİK Kİ BU ŞARKIYI KİLİBİ HİÇ BİR KANAL YAYINLAMAYA CESARET EDEMEDİ
ŞARKIYI DİNLEMEK VEYA İNDİRMEK İSTİYENLER İÇİN LİNK
http://sevay.weburada.net/kategori.asp? harf=i
VATAN DOĞDUĞUN YER.. yaşadığın büyüdüğün geberdiğin yer değil.. :)
bir de gittiğin yeri vatanlaştırırsın mesela orta asya nere anadolu nere :)
hayde gidelım hayde
dağa kara yemışa
elun nişanlısına
ben nasil diyeyim hayde
güzel bir kazım koyuncu şarkısı
Dünyaya taptık,ölüm yok sandık.
Bir çok helalin içinde harama kandık.
Kibirle,gururla dolaştık durduk.
Sıddıklar hürmetine affet Allahım.,