Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • vadideki zambak20.01.2007 - 00:04

    '...aşkın da hayat gibi kendi kendine yeten bir büluğu vardır...

    ...zira cidden kusursuz ve ince terbiye,güzel tavırlar kalpten ve şahsi haysiyete büyük bir emniyetten ileri gelir...

    ...insan madde ile ruhtan mürekkeptir: hayvan gelip kendisinde nihayet bulur ve melek onda başlar...Hissettiğimiz müstakbel bir hüviyetle tamamıyla uzaklaşmamış olan eski sevki tabiilerimizin hatıraları arasında duyduğumuz bu mücadele,adali bir aşkla ilahi bir aşk mücadelesi bundan ileri gelir...Filan adam bu iki aşkı tek bir aşk içinde tatmin eder,falan adam bundan çekinir; şu adam kendilerinde evvelki istekleri bulup tatmin etmek üzere bütün kadın nevi içinde aranıp dolaşır; bu adam nefsinde kainatın toplandığı tek bir kadında bu istekleri tatmin eder; bazıları madde ile ruhun zevkleri arasında kararsız gidip gelirler,diğer bir kısım da vermeye kadir bulunmadığı bir şeyi kendinden isteyerek ete bir ruh hüviyeti maleder...

    ...başkalarının bahtiyarlığı kendisi artık mesut olmayanların saadetidir...

    ...aşkın ancak kendisine aciz karışınca güzel ve coşkun olduğunu,o zaman her zevk önünde,son oyununun önündeki oyuncu gibi kaldığı için insanın hakiki ihtirasları ancak olgunluk çağında duyabildiğini...'

  • geç olgunlaşmak18.01.2007 - 17:49

    '...ben yüreğimde hâsıl olan herhangi bir kuvvetli heyecanı objektif unsurlara ayırarak tahlil etmek hassasından mahrum bulunduğumdan ve soğukkanla müşahade etmenin ne olduğunu asla bilmediğimden,o vakittenberi de öğrenemediğimden...'

  • vadideki zambak18.01.2007 - 16:56

    '...müstebitçe memnuniyetler bir merak ve iptilayı büyük insanlardan ziyade çocuklarda arttırıp keskinleştirir...Çünkü çocukların büyük insanlara karşı,o memnu şeye bütün düşüncelerini hasredebilmek imtiyazları vardır ve bu takdirde,o memnu şeyin mukavemet edilemez cazibeleri olur...


    ...bir san'atta melekeleri olmamakla beraber ondaki ideali evvelinden tasavvur edenler gibiydim; tabiatın güzellikleri hakkında,bu güzelliklerin yabancısı bulunduğum halde müşkülpesenttim...


    ...yuvarlak bel bir kuvvet alametidir,fakat bu biçimdeki kadınlar mütehakkim,anut,müşfikten ziyade zevkperver olurlar...Düz belli kadınlar ise bilakis fedakar,inceliklerle dolu,hüzne meyyaldirler; ötekilerden daha kadındırlar...Düz bel kıvrak ve yumuşak,yuvarlak bel anut ve kıskançtır...


    -Yeni tahsil ve terbiye tarzı çocuklar için müthiş...Kendilerini riyaziyat ile tıkabasa dolduruyor,ilmin darbeleri altında öldürüyor ve vaktinden evvel yıpratıyoruz...'

  • misak-ı milli18.01.2007 - 16:25

    'O halde Lozan Konferansında son derece mütevazı Misak-ı Milli şartlarının dahi budanması nasıl açıklanabilir? Osmanlı İmparatorluğu'nun yaklaşık son yüzyılı, Avrupalı emperyalistlerden birine vaya diğerine yaslanıp, aralarındaki çelişkilerden yararlanarak ayakta kalma “ilkesine” dayanıyordu. Dönemin hegemonik emperyalist gücü olan İngiltere ve ikinci derecede emperyalist-sömürgeci bir güç olan Fransa, imparatorluğu doğrudan sömürge statüsüne indirgemek yerine - ki, bu diğer emperyalist güçlerle sorun yaratmak demekti- onu yarı-sömürge statüsünde muhafaza etmeyi yeğlediler. Bütün bu zaman zarfında Osmanlı yönetici elitinde emperyalist bir güce –tercihan Büyük Britanya’ya- dayanmadan varolamıyacaklarına dair bir “bilinç” oluştu. Fakat İngiltere 19. Yüzyılın sonuna doğru [1895] yukardaki yaklaşımdan uzaklaştı. Mondros Mütarekesi sonrası dönemde tüm kesimlere hakim olan bilinç emperyalistlerin insafına sığınmak şeklindeydi. İtilaf devletlerini incitecek, gücendirecek hiçbir söz söylememeye, hiçbir eylemde bulunmamaya büyük özen göstermeleri bu yüzdendir. Hepsinin kafasında az-çok su soru vardı: “Acaba başta ingiltere olmak üzere düvel- muazzama bize neyi münasip görüyordu...’ Anlamaya çalıştıkları o idi. Sivas Kongresi’nin manda tartışmalarıyla geçmesi bir tesadüf değildi. Kongreye katılan delegelerin sorunu, hangi devletin mandasına girmek ehven-i şerdir, ya da acaba bizi hangisi kabul eder sorularının tartışmasıyla geçmişti. Bir Amerikan mandasının ehven-i şer olduğu düşüncesi ağır basıyordu ama Amerika Birleşik Devletleri Anadolu’da bir manda rolü üstlenmeye yanaşmamıştı. Dönemin belgeleri, konuşmalar, emperyalistlerle temaslar süresince takınılan tavır, ‘Barış Konferanslarındaki’ Osmanlı delegasyonunun tavrı ve benimsenen üslûp, söylediğimizi doğrular niteliktedir. Durum böyle olduğu halde resmi tarih çok farklı bir söylem geliştirdi ki, bunların başında yedi düveli yenme safsatası geliyor. Fakat hepsi bu kadar da değil. Lozan, savaş meydanlarında kazanılan zaferin diplomatik alandaki taçlandırılması olarak sunuldu, hâlâ da sunulmaya devam ediyor. Oysa Lozanla ilgili gerçek tam da Tolga Ersoy’un kitabının başlığına uygun düşüyordu: “Lozan: Bir Antiemperyalizm Masalı Nasıl Yazıldı? ”. (6) Yedi düvel yenilmedi ama Lozan’da yedi düvelin her istediğine razı oldular. Oysa, mütareke’den sonra İtilaf devletlerine tek kurşun atılmadı. Bir tek Yunanlılarla savaşıldı ki, emperyalist güçler Yunanlılara desteği kesip 1920’den sonra Kuvayı Milliyecilerle uzlaşma tercihi yaptıkları andan itibaren Yunan ordusunun Anadolu’da tutunması imkânsızdı. Kaldı ki, Yunanlılarla savaş resmi tarihin ısrarla abarttığının aksine sınırlı bir savaştı. 15 Ekim 1921’de imzalanan Türk-Fransız İtilafnamesi emperyalistlerle uzlaşmanın başlangıcıydı ve söz konusu İtilafname Misak-ı Milli’nin açık ihlâli anlamına geliyordu.'


    (devam edecek)

  • Anne çocuk diyalogları18.01.2007 - 16:11

    '...bugünün üstünden epeyce yıllar geçti...Babamın elinde tuttuğu şamdanın aksettiği merdiven duvar artık yoktur...Bende de her vakit devam edeceğini zannettiğim birçok şeyler yıkılıp gitmiştir ve bunların yerine bana birçok ıstıraplar,yeni sevinçler verenleri kaim olmuştur...Ben,şimdi,eski hislerimin,eski heyecanlarımın manasını anlamakta nasıl güçlük çekiyorsam; bu yenilerin de ne olabileceklerini,vaktiyle hiç tasavvur etmemiştim...Babamın da anneme: 'Küçükle beraber git! ' diyebildiği zamanlar artık geçmiştir...Buna benzer saatlerin tekrar geriye gelmesi imkanı artık kalmamıştır...Fakat pek yakın zamana kadar dikkatle kulak verecek olsam,babamın önünde tutmağa muvaffak olup da yatak odamda annemle yalnız kalınca bağrımdan boşanıveren hıçkırıkların sesini hala duyabiliyordum...Hakikatte bu hıçkırıklar hiç dinmemişti; şimdi,hayat,benim etrafımda her vakitten daha çok susmakta olduğu içindir ki,onların sesini daha iyi işitiyorum: gündüzleri,manastırın çan seslerini şehrin gürültüleri o derece boğar ki,insan bunları durmuş sanır ve ancak akşamın sessizliği içinde onların çalmakta devam ettiklerinin farkına varır...'

  • evli birine aşık olmak18.01.2007 - 02:41

    '...bizim kalbimiz pek acayiptir; zira, (bir gün Matmazel Swann'ın bana yaptığına hükmettiğim gibi) kah bir kadının bize hakaretle bakması ve bize elde edilmesinin imkansız olduğunu hissettirmesi,kah bunun aksine olarak Madam de Guermantes gibi tatlı tebessümleriyle bize elde edilmesinin kolay olduğu zannını vermesi zavallı kalbimizde aynı aşkın ateşini körükler...'

  • kült film18.01.2007 - 02:10

    'I Pugni in tasca' (1965)


    Marco Bellocchio

  • film replikleri18.01.2007 - 02:06

    (oğlan)
    -Where did we leave off? Ah,right,at Hobbes theory: Homo homini lupus,which means that man acts like a wolf towards other men...

    (kız)
    -And what about women?

    -You disappoint me...Can you really be that narrow-minded? Women are incidental in philosophy...Remember what Thomas Aquinas said in his Summa Theologica...

  • öpmek18.01.2007 - 01:56

    aldım gazı, tekrar çıktım alplerin tepesine, girdim bir mağaraya,
    daldım müşfik hayallere, göz kırptım scarlett o hara'ya
    günlerce aç bi ilaç bekledim, bir deri bir kemik seyrettim alpleri,
    kendimden geçmiş uyumuşum, rüyamda ağlarken gördüm charles baudelaire'i
    hastanedeymişim iyileşmişim, çağırdım doktoru dedim 'gideyim beni bırak'!
    olmaz dedi ziyaretçin var, bak kapıda bekliyor sayın jacques chirac.
    laf uzun ömür kısa, tekrar düştüm yola vardım eve, baktım her şey aynı,
    o kadar macera yaşadım, paylaşmalıyım deyip aradım david carradine'ı
    dedim david baba! bık bık bık! nasıl film olur mu bu hikayeden?
    elbette neden olmasın dedi, keşke yaşasaydı osman f seden

    yedim patates tavayı, andım akira kurosawayı

    aradım kayıp kıta muyu, unutmadım kemalettin kamu'yu

    içtim bozayı, öptüm mercedes sosa'yı

    sekreter hatuna takılı kaldım, yine miniminiydi eteği,
    başıma bela alacam, en iyisi açayım okuyayım aslanlar gibi johann wolfgang von goethe'yi

    telgrafın telleri,
    saygıyla anıyorum bi öztürk serengil olsun, bi yul brynner olsun, topluma mal olmuş bütün kelleri

    hava soğuk dikkat et, üşüteceksin arkanı,
    sakın ha örnek almayasın karda kışta donla gezen altarın oğlu tarkan'ı

    çayın tadı güzel, rengi de maşallah koyu,
    soğuttum tabi, dalıp gidince saatler boyu,
    sorsan, desen ne var aklında
    derim hatırlar mısın nasıl koymuştuk nöşetel'e boruyu,
    o zamanlardı, matah bir şey sanırdık zeynep hanlarova denen karıyı,
    bir de beyaz gömleğiyle özleyeyazdım sanki sakalına kurban olduğum atilla atasoy'u

    murphy yasasıymış dert üstüne dert gelmesi başa
    ne oldu lan bu arada dayaklık insan atilla taş'a

    bahçe sana bağ bana,
    elma sana eric bana

    yedim mis gibi menemeni öptüm steve mcmanaman'i

    arada kaaveye gel, açmayalım arayı,
    lan ciguli de bir tuhaf olmuştu, ilk albümde bulunca parayı

    içtim bozayı, öptüm boz ayı
    içtim portakal suyu, öptüm ruhi su'yu

    içtim frukoyu, optum asimoyu

    içtim kolayi, optum kompelayi

    attım formatı, öptüm hipokratı

    ryu'yu hiç almazdım, hastaydım niyeyse ken'e,
    lan nerden aklıma geldiyse acıdım yine bülent bey diyip kovulan geri zekalı mankene

    beş çayını demledim, donattım masayı keklerle, böreklerle, petit beurrelerle;
    çağırayım da çay keyfi yapalım, laflayalım azıcık mithat körler’le
    çok özledim, görmüyorum hanidir
    kızıl saçlı güzel tori amos duy istiyorum sesimi,
    en iyi sen anlarsın, bi elle bakim olmuş mu bizim oğlanın kesimi

    'adalet hissi mevcuttur insanda doğuştan' der cicero,
    lakin ne zaman yapsam kapucino kendime, içer o

    ne bilimsel kadınmış şu madam curie
    pierre olmuş ona bir ömürlük eküri

    üsttekilerin gürültüsü bitmedi, nedir bu tantana;
    halbuki ne güzel komşumuzdun sen carlos santana

    seyyah oldum dolandım, görmedim böyle bir beşer;
    sendeki nasıl bir yetenektir ey maurits cornelis escher

    yedim maymun beyni öptüm john wayne'i

    içtim şerbeti, öptüm frank herberti

    içtim espresso'yu, takdir ettim jean jacques rousseau'yu

    içtim en şahane suları ben yan pınardan,selamlar getirdim ahmet hamdi tanpınar'dan

    425 milyon su faturası gelince telefon açıp küfür ettim iski'ye,
    sinirimi atmak için baleye gidip alkış tuttum vaslav fomich nijinski'ye

    yedim çerezi, hayal ettim olivier martinez'i

    geçen gün bi elemana rastladım; dedim ayakkabı yapmışşın, dedi baba ayıp ettin bak: gucci
    neden bilmem sen aklıma geldin, ne yapıyorsun liv tyler'ı keşfeden güzel kardeşim bernardo bertolucci?

    bigün yine havuzdayız; dediler zorunlu, verdik 10 milyon aldık sikindirik bir bone,
    spagetti western bilmem, bir zamanlar amerika'nın hastasıyım canına yandığım sergio leone

    klasik müzik aşkım depreşti yine ah,
    20 çocuk yaptığını öğrenince biraz soğudum senden pek sevgili ve de ölü johann sebastian bach

    6 yaşında senfoni besteledin, bugün bile müziğin state of the art,
    karı kızın da hastasıydın, çapkın pezevenk wolfgang amadeus mozart

    berlin müzesi müdürünün ahşap yelkenli teknesinin adıymış odin,
    alemde adın pek geçmez ama garip gönlümde yerin başkadır alexander borodin

    50 lerde müzik alemi geçilmiyordu kopuktan itten,
    hatırlarım, güneş gibi doğmuştun ortama ingiliz besteci benjamin britten

    polonya'dan adam çıkmaz diyeni notalarla döven,
    alemlerin delisi, karı kız düşkünü frederic chopin

    italyan olduğun soyadından belli,
    neden kimse sikine sallamaz seni büyük besteci arcangelo corelli

    aslan gibi hatundun yazık oldu sana özbek güzeli şahsenem,
    sen de dolandırıcı çıktın, hayallerimi yıktın trt'cilerin deyimiyle arjantin eski başkanı temiz yüzlü carlos menem

    ne güzelmiş bu böğürtlen çayı, yanılmıyorsam doğadan;
    bununla kakaolu bisküvi ne güzel gider, hadi isteyelim ali riza binboğa'dan...vardır onda...

    aldım elime haydarı,
    dövdüm winona ryder'ı

    yedim elmali turtayı, öptüm costacurtayı

    yumuldum şerbetli tatlıya, selam söyledi leo busgaglia

    tarlaya ektim darı
    rüyamda fırın basarken gördüm sevgili ve de pek saygıdeğer uğur dündar'ı

    döktüm lavaboya por-çöz'ü
    saygıyla andım sevgili petek dinçöz'ü

  • sabetayist16.01.2007 - 08:24

    SANAT DÜNYASI

    Abdülhak Hamit Tarhan
    Altan Erbulak
    Aziz Üstel
    Ayşe Kulin
    Ayten Gökçer
    Aliye Berger
    Azra Erhat
    Ayten Alpman
    Ayşe Gencer
    Attila İlhan
    Ajda Pekkan
    Ali Rıfat Çağatay
    Ali Uras
    Arsen Gürzap
    Aysel Gürel
    Ahmet Adnan Saygun
    Alpay
    Arif Mardin
    Ahmet Ertegün
    Aziz Basmacı
    Asuman Tuğberk
    Ahmet Say
    Bülent Ersoy
    Bülent Fenmen
    Bora Gencer
    Barış Manço
    Bülent Ortaçgil
    Bülent Tarcan
    Behzat Butak
    Cüneyt Gökçer
    Cem Davran
    Celal Sahir Erozan
    Cenk Eren
    Cem Mansur
    Can Gürzap
    Cemil İpekçi
    Cüneyt Tanman
    Çolpan İlhan
    Çetin Tekindor
    Çiğdem Talu
    Duygu Aykal
    Doğa Rutkay
    Derya Alabora
    Deniz Gökçer
    Erman Kunter
    Enis Fosforoğlu
    Erdem Buri
    Emin Ongan
    Engin Noyan
    Eser Noyan
    Erkan Özerman
    Filiz Ali Lazlo
    Fazıl Say
    Füreyya Koral
    Faiz Kapancı
    Gönül Yazar
    Günseli Başar
    Gürer Aykal
    Hüseyin Kutman
    Haldun Dormen
    Halikarnas Balıkçısı
    Halit Ziya Uşaklıgil
    Halit Refiğ
    Hüseyin Saadettin Arel
    Hande Ataizi
    Hüseyin Baradan
    Hulusi Kentmen
    Işıl Yücesoy
    İdil Biret
    Kerem Alışık
    Kenan Kalav
    Köksal Engür
    Levent Kırca
    Leyla Saz
    Leyla Gencer
    Levent Yüksel
    Müşfik Kenter
    Mustafa Alabora
    Mehmet Ali Alabora
    Mehveş Emeç
    Munis Faik Ozansoy
    Mehmet Ali Erbil
    Mete İnselel
    Muazzez Tahsin Berkant
    Müjde Ar
    Mehtap Ar
    Melih Kibar
    Mısırlı İbrahim
    Mahmud Celalettin Paşa
    Mustafa Altıoklar
    Meral Orhonsay
    Mehmet Fehmi Tokay
    Mükerrem Berk
    Melike Demirağ
    Mithat Fenmen
    Metin Serezli
    Metin Erksan
    Muzaffer İlkar
    Metin Bükey
    Mustafa Denizli
    Murat Özaydınlı
    Meltem Hakarar
    Muhip Arcıman
    Neşe Erberk
    Nevra Serezli
    Nisa Serezli
    Nermin Bezmen
    Orhan Pamuk
    Oya Başar
    Orhan Gencebay
    Osman Nihat Akın
    Oya Küçümen
    Okan Karacan
    Okan Bayülgen
    Oktay Rifat
    Ömür Göksel
    Özlem Savaş
    Ömer Karacan
    Peride Celal
    Pakize Suda
    Perran Kutman
    Rutkay Aziz
    Reşat Nuri Güntekin
    Renan Fosforoğlu
    Refik Kemal Arduman
    Refik Talat Halman
    Rakım Elkutlu
    Rüçhan Çamay
    Sevgi Soysal
    Saltuk Kaplangı
    Samim Değer
    Semiramis Pekkan
    Sibel Egemen
    Selahattin Pınar
    Selanikli Ahmet Efendi
    Suna Kan
    Semiha Berksoy
    Sertap Erener
    Selin Dilmen
    Selin Toktay
    Samih Rifat
    Şinasi
    Şerif İçli
    Şekip Memduh
    Şanar Yurdatapan
    Şemsi İnkaya
    Tarkan
    Turgut Boralı
    Turgut Demirağ
    Tülay German
    Talat Artemel
    Tuncel Kurtiz
    Tuğrul Dağcı
    Uğur Akdora
    Ulvi Cemal Erkin
    Ümran Baradan
    Ülkü Kuranel
    Yıldız Kenter
    Yusuf Atılgan
    Yakup Kadri Karaosmanoğlu
    Yasemin Kozanoğlu
    Yıldırım Gencer
    Yesari Asım Arsoy
    Yıldız Sertel
    Yasemin Baradan
    Yasemin Kumral
    Zeki Müren
    Zeki Alasya
    Zeliha Berksoy
    Zihni Küçümen