Bazi canlilar yasamlarinin farkli dönemlerinde, bulunduklari ortamin sartlarina uyum göstermelerini saglayacak fiziksel degisimler geçirirler. Bu farklilasma sürecine biyolojide metamorfoz (BASKALASIM) adi verilir. Bu süreç, biyoloji ve evrimin iddialari konusunda fazla bilgi sahibi olmayan çevreler tarafindan zaman zaman evrim teorisine delil gibi gösterilmeye çalisilir. Metamorfozu 'evrim örnegi' gibi gösteren kaynaklar, konu hakkinda bilgisiz kesimleri yaniltmaya yönelik dar kapsamli, yüzeysel propaganda kitaplaridir. Evrim konusunda otorite sayilan, dolayisiyla evrimin temel açmazlari ve çeliskileri konusunda ayrintili bilgi sahibi olan bilim adamlari ise bu tür iddialari gündeme getirmekten çekinirler. Ne kadar temelsiz bir iddia oldugunu konusunda hemfikirlerdir çünki. Kelebek, sinek, ari gibi canlilar metamorfoz geçiren canlilardan bazilaridir. Hayati suda baslayan daha sonra karada devam eden kurbagalar da metamorfoza bir örnektir. Bu farklilasmanin evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü evrim teorisi canliliktaki farklilasmalari tesadüflerle gerçeklesen mutasyonlarla açiklamaya çalisir. Oysa metamorfoz evrimin bu temel iddiasi ile hiçbir benzerlik tasimayan, tesadüfle, mutasyonla ilgisi olmayan, önceden planlanmis bir süreçtir. Metamorfozu gerçeklestiren etken tesadüf degil, o canlida daha dogdugu andan itibaren bulunan genetik bilgidir. Örnegin kurbagada, bu canli henüz sudaki hayatini devam ettirirken, daha sonra karada sürecek yasamiyla ilgili bilgi, genetik yapisinda mevcuttur. Sivrisinegin de pupa ve eriskin hallerindeki yapisi ve fonksiyonlari daha larva asamasindayken genetik sifresinde bulunmaktadir. Bu durum metamorfoz geçiren tüm canlilar için geçerlidir.Metamorfoz bir yaratilis delilidir.Son yillarda metamorfoz hakkinda yapilan bilimsel arastirmalar, metamorfozun farkli genler tarafindan kontrol edilen kompleks bir süreç oldugunu göstermistir. Örnegin kurbaganin baskalasiminda sadece kuyruk ile ilgili islemler 'bir düzineden fazla gen' tarafindan kontrol edilmektedir. Bunun anlami bu sürecin, birçok parçanin birbiriyle uyumu sayesinde gerçeklesebildigidir. Bu özelligiyle metamorfoz yaratilisin delili olan 'indirgenemez komplekslik' özelligi tasiyan biyolojik bir süreçtir. 'Indirgenemez komplekslik', evrim teorisinin geçersizligini gösteren çalismalariyla ünlenen biyokimyaci Prof. Dr. Michael Behe tarafindan bilim literatürüne kazandirilan bir kavramdir. Anlami, kompleks biyolojik organ ve sistemlerin kendilerini meydana getiren parçalarin her birinin katilimi ve uyumuyla isleyebildigi ve içlerinden en küçük bir parçanin çikmasiyla dahi söz konusu sistem ya da organin is görememesidir. Buradan çikan sonuç, bu tip kompleks yapilarin evrimin iddia ettigi gibi tesadüfler neticesinde yasanan kademeli küçük degisimlerle meydana gelmesinin mümkün olmadigidir. Metamorfozda yasanan da budur. Metamorfoz süreci, farkli genlerin etkiledigi hormonlarin son derece hassas ölçü ve zamanlamalariyla gerçeklesir. Olusabilecek en küçük hata ise canlinin yasamiyla ödenecektir. Bu derece kompleks bir sürecin tesadüfle ve kademeli olarak olustugunu iddia etmek ise mümkün degildir. Küçücük bir hatanin bile o canlinin hayatina mal oldugu gerçegi ortadayken, evrim teorisinin öne sürdügü dogal seleksiyonla 'deneme yanilma' mekanizmasindan bahsedilemez. Canli milyonlarca sene diger eksik parçalarinin 'tesadüflerle' olusmasini bekleyemez.Bu gerçek dikkate alindiginda ise metamorfoz geçiren canlilarin konu hakkinda yeterince bilgisi olmayan bazilarinin zannettigi gibi evrime delil olusturmalarinin söz konusu olmadigi görülür. Kaldıki mikro evrimlede doğrudan veya uzaktan yakından bır ılgısı yoktur.Tam aksine, metamorfoz geçiren canlilar, bu sürecin ve süreci kontrol eden sistemlerinin kompleksligi düsünüldügünde, kusursuz bir yaratilisin delilidirler. Filozoflar, her seyi olusum nedenini açiklayabilecek bir ana maddenin var olmasi gerektigini düsünerek, Thales bunu su, Anaximenes hava, Heraklitos ates olarak kabul ettiler.Kisaca heraklitosunda evrimle bir ilgisi yoktur.canlilarin var olma sebebplerinin bir nedene bagli oldugu felsefesinden yola çikmis ve bunu atese baglamistir sadece.kisaca evrim ile ilgili bir destekleyici bir durum söz konusu degildir.Empedokles, tek ana maddeyle yola çikarak seylerin ve olaylarin çesitliligini açiklamakta güçlügünden kurtulmak amaciyla, bircilikten ilk olarak çogulculuga geçen kisi oldu ve toprak, su, ates ve hava olmak üzere dört ana eleman kabul etti.Anaxagoras sonsuz derecede küçük tohumlardan bahsederek, olusum mekanizmasinin temelinde bunlarin oldugunu ortaya atarak, modern atom bilimine bir yaklasim yaratmistir. Sonradan Leukippos ve Demokritos maddenin sadece dolgunluktan degil bosluktan ve bos uzaydan da olustugu fikrini ortaya atarak atomist filozoflar olarak kabul edilmislerdir.Platon atomist bir felsefeci degildi, Demokritos`a öylesine karsiydi ki tüm kitaplarinin yakilmasini bile istedigi söylenir. Fakat düsünceleri, Pitagoras okulunun ögretileri için temel olusturmustur. Bu ögretideki, enteresan nokta din ile matematik arasinda dikkate deger bir iliski kurulmasi olmustur. Matematiksel biçimlendirme gücü ile, temelinde yatan o yaratici kuvvet arasindaki iliski, o zamandan bu yana insan düsünü üzerinde en güçlü etki yapan bir iliski oluvermistir. Sanıldıgının aksine hiç bir islam alimide ne makro nede mikro evrimi destekler bir eser bırakmamışlardır
Ateist: Bütün varlık tezahürlerini maddeye bağlayan, ruh olgusunun varlığına inanmayan varsa bile bunları maddeye irca eden, maddeden başka bir gerçeğin olmadığını kabul eden, Tek gerçeğin Madde ile bağlantılı olarak vuku bulduğunu esas alan maddeyi ve enerjiyi tek gerçek kabul eden bir inanışa mensup kişilerin geneline verilen isim Allahın varlığını reddeden,inandığı değerlerle illada örtüşmesi gereken bir tanrı var ise oda yine maddesel olarak algıladığımız doğanın ta kendisidir diyen bir inanışın mensupları.Maddenin bagimsiz bir varlik olmasi sebebiyle bütün bilgilerin kaynaginin da esya olduguna inanan,Dini inançlara olabildiğince karşı ve yabancı,Allahın varlığını kabul etmeyen bir inanç sahipleri diye özetlenebilir.
Yokluk mutlak degildir, bizim algilarimizla baglantılıdır, varlik ise surekli ama mutlakligin mahiyeti ve konumu ile ilgili bir sey soyleyemiyoruz. Daha once de yazmistim, Allah hic bir sekilde insana verilen duyularla (5 duyu) algilanamaz ve kendisine hic bir referans verilemez olandir.Bir ateist gözü ile bakıldığında elle tutulur gözle görülür olmayan her şey mantık dışı ve yanlıştır. Zaman ve mekanı kendi algılarının sınırları ile algılayan ve kabul eden inancın inanlılarıdır Ateist'ler.
A-teistlerin inancina göre her sey tesadüflerle vuku bulmustur, Tek bir hücrenin olusabilme olasiligi 10 üssü 100 olmasina ragmen bu bir tesadüftür.Nerde kaldi dünya üzerindeki milyarlarca canlinin olusabilme ihtimali.Bu tür sapkin fikirli Tesadüfi insanlar Kainatin yönetici oldugu ve onun eger bir yaratici sifati ariyorsak ona mal edilmesi gerektigini iddia ederler.onlara göre kainat denen yöneticide tesadüfen olusmustur..Nihayetinde bu inanca sahip olanlarinda tesadüfen insan olmalarina sasirmamak lazim çünki yerde biten bir ot olma olasiliklarida vardi veya bir tas.Düsünmek ise en zor olandir ve malesef bu tür tesadüfen insan olanlarin tesadüfen beyinleride gelismemistir ve bundan dolayi olaylari tesadüfi olaylar olarak gerçeklestigini zannederler.Bu tür insanlar evrim teorisini destekler ama ellerinde hiç bir bilimsel delillleri yoktur ama olsun tesadüfen evrim geçirmislerdir.günümüzde biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji gibi bilim dallari, canliligin hiçbir sekilde tesadüfler ve doga sartlari sonucunda kendiliginden meydana gelemeyecegini kanitlamistir fakat buna inanmazlar demistikya tesadüfen beyin faaliyetleri yetersiz kalmistir.Modern bilim, tek bir canli hücresinin dahi büyük bir sehirden çok daha kompleks bir yapiya ve içiçe geçmis karmasik sistemlere sahip oldugunu ortaya koymustur ama hepsi bir tesadüftür derler aslinda sadece onlarin hücreleri tesadüfen bu kompleks yapiya sahiptir.Canli hücresinin çekirdeginde bulunan ve yaklasik 3.5 milyar birimlik bir sifreleme sistemiyle canlinin tüm bilgilerinin kodlu oldugu DNA molekülüdür ama buda tesadüftür,Allah akil fikir ihsan eder insallah.Onlar gibi inanan bilim adamlari mesela Douglas Futuyma ''Canlilar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çikmislardir ya da kendilerinden önce var olan bazi canli türlerinden evrimleserek meydana gelmislerdir. Eger eksiksiz ve mükemmel biçimde ortaya çikmislarsa, o halde üstün bir akil tarafindan yaratilmis olmalari gerekir'' desede inanmazlar inanmak istemezler çünki tesadüfi bir zeka geriligi vuku bulmustur beyinlerinde.paleontoloji dene Evrim bilimi tüm canli gruplarinin farkli zamanlarda, birdenbire ve mükemmel biçimleriyle yeryüzü sahnesine çiktiklarini göstermesine ragmen kabul edemezler bir yaraticinin oldugunu.Ingiliz fosil bilimci Derek W. Ager denen zat, bir evrimci olmasina karsin evrim teorisinin tüm iddialarini geçersiz kilan bu açik gerçegi söyle itiraf eder:Sorunumuz sudur: Fosil kayitlarini detayli olarak inceledigimizde, türler ya da siniflar seviyesinde olsun, sürekli olarak ayni gerçekle karsilasiriz; kademeli evrimle gelisen degil, aniden yeryüzünde olusan gruplar görürüz.Ne ilginçtir ki hala darwinizm dene bir safsata ortalikta basi bos serseri bir sekilde dolasir ve tesadüfen de bu garip acinacak durumda olan insanlari bulurlar.Etiyopya'nin Hadar bölgesinde bulunan 2.3 milyon yillik günümüzdeki modern insanin çenesi ile ayni olmasi onlari ilgilendirmez çünki onlarin atasi akilsiz bir maymundur ve bu yüzden onlarda akilsiz olarak hayatlarina devam ederler.Materyalist Geçinen Tüm Tesadüfi insanlara sadece bilgi olsun.. Selam ve Sagilar
Allah hic bir sekilde algilanamaz ve kendisine hic bir referans verilemez olandir.Tanri bizlerin duyu verilerine gore yoktur.
Daha dogrusu bizlerin goreli yokluk tanimlamamiza gore yokluktadir diyebiliriz. Cunku zaman ve mekandan bagimsizlik demek yok olmak demektir.ve Allah zaman ve mekandan bağımsızdır. Ancak varlik surekli olduguna gore varligin kaynagi zamanin ve mekanin otesindedir demektir. O halde zaman da mekan da mutlak anlamda bir varliga gorelidir ki bu varlik zamanin ve mekanin otesindedir de diyebiliriz. Mutlak varlik mutlak yoklugu dislayacagindan -cunku ikisi bir arada bulunmaz- soz edebielcegimiz sey ancak mutlak varliktir. Islam da buna Vacib-ul Vucud denir ki varligin gerekliligidir ve mutlak varlik olarak Allah’i ifade eder. Herseyin baslangici herseyin kendisine donecegi kaynaktir..
Mutlak varlik bizim algimizin disinda oldugu icin bize gore yokluktadir veya yoktur. Ancak varligimiz mutlak varligin da bir kanitidir bunu yukarda anlatmaya ve izah etmeye calistim. Bu durumda varligimiz mutlak varligin icindedir veya varligimiz mutlak varlik tarafindan kusatilmistir demektir. Kuran da buna tekabul eden Allah in sifat-ismi “MUHIT” tir. Bu durumda bizler izafi zaman ve mekanimizla aslinda zamansizlik ve mekansiilk tarfindan kusatilmis durumdayiz ancak bu zamansizlik ve mekansizlik mutlak yokluk degil bizim algimiza gore yokluktur ve gercekte bu zamansizlik ve mekansizlik mutlak varligin boyutunu ifade eder.
Eger buraya kadar soylediklerimi anladiysaniz Allahın nasil olup da her zaman her yerde oldugunu aciklayabildiginizi goreceksiniz. Cunku bizlerin icinde bulundugumuz yokluk degil ancak zamansizlik ve mekansizliktir. Bizler zamani ve mekani algilarimizla tanimladigimiz icin de bu zamansizlik ve mekansizliga yokluk dedigimiz halde kendi varligimiz boyle bir yoklugun olmadiginin da kanitidir aslinda.
Bu gun bilmin geldig seviye ile zamansizligin ve mekansizlgin evrenin disinda degil bizatihi kendi icinde de soz konusu olabilecegini gosteriyor. Atom alti uzaya indigimizde zaman kavramini degistigini gozlemliyoruz, mesela; bir elektronun uzerinde yasiyor olsaydik zaman ve mekan kavramimiz cok daha farkli olacakti veya uzay ortamında yaşıyor olsaydık yine farklı bir zaman ve mekan kavramımız olacaktı.
Su halde evren mesafe olarak degil ancak boytular olarak ic ice gecmis boyutlardan mutesekkildir ve bu boyutlar arasinda mesafe degil zaman ve mekan tanimi farki vardir. Mesela oldugunz yerde isik hizindan daha buyuk bir hizla titresim yapabilirseniz bir ust boyuta gecebilirsiniz bu gunku bildigimzi fizik kurallarina gore. Oysa dunyadan ne kadar uzaklasirsaniz uzaklasiniz maddesel yapinizi kordugunuz surece boyut degistirmeniz mumkun olmiyacaktir.
Allahın her zaman ve her yerde olmasini bu boyutlarin zaman ve mekan olarak farkli ilkelerle duzenlenmis olmasi sebebiyle Allahın aslinda uzakta degil maddenin icine dogru da disina dogru da boyutlar halinde yeni evrenlerin olmasi seklinde acikliyorum.
Boylece maddenin icine ve disina dogru surekli seyreklesen zaman ve mekan sonucta zamansizliga ve mekansizliga donusecek ve iste bu boyutta da Allah in zati soz konusu olacktir. Kisaca bizler zamansizligin ve mekansizligin icindeyiz ve zamansizlik ve mekansizlik tarafindan kusatilmis durumdayiz. Hinduism de yanlis olarak buna yokluk denir. Ve inanin da yok olmasi ve hiclige donusmesi nirvanaya ulasmaktir. Oysa Tasawwufta bizim yokluk dedigimiz aslinda mutlak varliktir cunku yok kavramimiz duyu verilerine dayalidir. Ve mutlak anlamda yokluk yoktur. Eger olsaydi bizler var olmazdik daha ilk basta.
Mevlananin “Gel benimle birlikte yoklukta var olanda var olan.” Derken demek istediği de bu işte.
Eger yukarda acikladigim dusunceler icinde olmasaydim Mevlana’nin soylediklerine de “Adamacagiz Allah a asik olmus kendinden gecmis boyle mistik sozler sarfediyor” seklinde yaklasirdim. Oysa gercek hic te oyle degil. Mevlanan’in bu ifadesi oylesine mutlak bir ifade ki ben buna cok buyuk cabalar sonucunda ulastim. Oysa Mevlana o kadar basitce ve kuramsal fizigin dahi bilnmedigi bir zamanda oylesine anlamli bir aciklama yapiyor ki hayran kalmamak elde degil benim icin.
Evet zamansizlik ve mekansizlik aciklanamaz bu dogrudur ancak Allahın zamansiz ve mekansiz oldugu ve VAR oldugu aciktir. Artik bunlar bilindikten sonra Allah her zaman her yerdedir ancak zamandan ve mekandan bagimsizdir ifadesini aciklamak mumkundur.
“Herseyi Allah yarati ise Allahı kim yarattti? ”
Bu soru bes duyu organina yonelik bir sorudur ve tamamen zaman tanimimizla ilgilidir. Bizim zaman tanimimiz herseyin br baslangici olmasi gerektigini soyler ki bu ayni zamanda mekan ve varlik tanimiimzla da ilgilidir. Oysa zamansizligin oldugu bir boyutta baslangictan ve sondan soz etmek anlamsizdir. Yaratilmisalar yaratici tarafindan cesitli boyutlara serpilmis durumda gorunuyor. Yaratilmis olmak bir baslangici olmayi gerektirir zaten ama yaraticinin bir baslangica ihtiyaci olmasi icin yaratilanlarin yasalarina tabii olmasi geerkmektedir ki bu zaten yaratma ve yaratilma eylemlerinin tanimlari ile celisir. Her seyi yaratan yarattigi ile ayni yaslara tabii oldugu zaman hersey bir kargasaya donusur. Yaratilmis olmak bir baslangic gerektirirken yaratilmamis olmak da baslangic olmadigini gerktirecektir. Baslangic yoksa bildigimzi zaman ve mekan kavramlari da yok demektir.
Bir baska deyisle sebepler zinciri her boyut icin zaman ve mekan da degistirmektedir diyebiliriz. Mesela madde enerjiden meydana geldi ve maddenin zamani ve mekani enerjinin zamani ve mekanina gore daha asagi bir boyutta oldugu icin bu boyuttakilere gore enerjinin otesindeki zaman ve mekan algilanamaz olacaktir. Enerji dedigim ise isiktir elbette. Boylece isigin ozunu meydana getiren sey her ne ise bu defa isik bu oze gore farkli bir zamani ve mekani ifade edecek ve isigin boyutuna gore ozunun boyutu zamansiz olarak algilancaktir.
Iste zaman ve mekan surekli olarak degistigi icin her “peki bu neyden yaratildi sorusunun sonunda zamansizliga ve mekansizliga yakasiiriz. Ilk sebep olan Allah’a geldigimizde ise zamansizlik ve mekansizlik oldugundan artik bu boyutta sordugumuz sorunun anlami kalmiyacktir.
O halde Allahı kim yaratti veya Allah nerde sozleri zamandan ve mekandan bagimsiz olan Allah icin soruldugunda sadece soruyu soranin Allah hakkinda, yaratıcı hakkında hic bir sey bilmedigini itiraf etmesinden baska bir sey degildir. Selamlar
Ben bir müslümanym eksiklerimle ve gediklerimle ve yine Ben Uclubirlik kavramini kabul etmiyorum.Bunu müslüman oldu?um için söylemiyorum bunu hiristiyanlaryn kutsal kitaplarynyn söyledi?ini söylüyorum Bunun içinde –uclubirligin- hem anlamsiz, hem kendi icinde celiskili, hem de tanrinin kutsal kitaplarynyn hiç birisinde hic bir zaman direk olarak insanlara ogretmedigi bir sey oldugunu dü?ünüyorum.
Uclubirlik olmayinca da Isa nin Tanri olmasini Kutsal kitaba bakarark aciklamak daha zorlu bir akil yurutme gerektiriyor en azindan. Ben Isa nin Tanri oldugunu da kabul etmiyorum. Ustelik bunu Kutsal kitaba dayanarak yapiyorum.
Ne Isa nin Tanriligi ne de Uclubirlik Kutsal kitapta direk olarak gecmiyen ancak yorum olarak cikarilacak sonuclardir. Nitekim, Isa Tanridir demek yerine Tanri ormanda zip zip ziplayan bir sincaptir seklinde bir onermenin uzerine de bir dini ogreti kurulabilir. Josh McDowell mesela kitabinda buna da eginir ancak o hindularin ornegini verir. Oysa her zaman oldugu gibi savunmasi Kutsal kitpta olan degil ondan anladigidir. Benzer savunmayi Hindular da yapcaktir. Onlar da kendi kitaplarinin tek dogru kaynak oldugunu iddia ettigi surece onlari yalanlamak ta mumkun olmiyacaktir.
Zannediyorum yine farkindasinizdir ki ben Kuran'i Tanrinin sozu olarark kabul ediyorum. ve Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran in uyum icinde olduguna inanyyorum. Bu yazida yine buna bir ornek verecegim.
Oncelikle bazi seyleri netlestirmek isterim. Goreceksiniz ki butun cevaplari bimiyorum ki misyonerlerin veya din bezirganlarinin tavrindan ne kadar farkli bir acidan yaklastigimi size gostersin. Ikincisi Ister Yahudi olun Ister Hristiyan ister Musluman soylediklerimi anlamaniz icin onceki sartlanmlarinizdan kurtlumaniz gerekmektedir. Biliyorum bunu sizden herkes istiyor ancak eger akil yurutecekseniz bu gereklidir. dikkat etmeniz gereken bir baska sey ise ben hic bir kitabin onceden dogru oldugunu kabul edin demiyorum aksine ben butun kitaplarin uyum icinde oldugunu o nedenle de benim akil yurutmemi anlamaniz icin daha genis bir perspektife ihtiyaciniz oldugunu soyluyorum. Yapmaniz gereken sey akil yurutme zincirini gorebilemye calismaktir gerisi sizin karar vermenize kalmis bir durumdur. zira akil yurutmenin ilkelerinden birisi tutarsizliklari gidererek bunu yapmaktir. Eger objektif, yani tarafsiz bir cikis noktaniz yoksa bunu yapmaniz mumkun degildir. Mesela Josh McDowell tarafsizca Kutsal kitabin dogruyu soyledigini kabul ediyor bastan ve kitabini bu onermenin uzerine kuruyor. Tarafsiz bir taraflilik ne demekse iste McDowell in yapigi da budur. Tarafsiz kelimesinde takilip kalmayin ki ne ben ne McDowell ne de bir baskasi aklinizi manipule etmesin.
Soylediklerimi 'tam olarak' anlayabilmek icin her turlu dini ogretiden arinmis bir sekile bir Tanrinin varligini ispatlamis olmaniz gerekli. Ancak bunu henuz yapamadiysaniz, henuz bilinciniz bu asamaya gelmemisse en azindan kendinizi gozleyerek ve nerde onceki kabul edislerinizi devreye sokarak soylediklerimi anlamaya calistiginizi gozlemeye calisin. Bir baska deyisle bir ic denetim mekanizmasi kullanarak soylediklerimi anlamaya calismanizi tavsiye ediyorum. Tekrar belirtiyorum benim akil yurutmemde onceden hic bir dini kaynagi size bu dogru kaynaktir diyerek veya sahte bir varsayimla su kitabi dogru kabul edelim bakalim soncunda nereye gidecek diyerek aklinizi manipule etmeye calismiyorum. Ancak akil yurutmemiz kavram geregi gelinen bilgi seviyesi ile de ilgili olacagindan cikis noktamin ne oldugunu aciklamam gerekiyordu o nedenel bunuyaptim..
Oncelikle Tanri tek tir. Bu konuda zannediyorum bilgilere eklenecek bir sey yok.
Tanri akil ile kavranamaz.
Oyle gorunuyor ki bu konuda da Kutsal Kitap ve Kuran soz birligi icindedirler. 'Peki Tanri akil ile neden kavranamaz? ' diye soracagiz bu durumda.
Bunun cevabi aslinda o kadar kolay degil. Oncelikle Tanri tek olduguna gore hersey Tanridan gelmek durumundadir. Yani Tanri 'Mutlak Var'liktir. Eger boyle ise Tanri hic bir seyin ustunde, altinda, saginda, solunda, icinde, disinda olamaz. Zira boyle bir referans verilebilse dahi o referansi yaratan da Tanri olmus olacagindan Tanri'yi uc boyut kavramlari ile ifade etmek anlamsizdir. Eger boyle bir sey yapilirsa bu ancak ve ancak mecazi anlamda olmak zorunadir. Ancak burdaki mecazi anlamda olmasi dahi Tanriya goreli olacaktir zira mutlak varlik herseye referans olup ona hicbir seyin referans olmamasini da berbaerinde getirir.
Akil ile kavranamayan Tanri duyu organlari ile kavranamaz.
Bu bir onceki aciklamanin dogal bir sonucudur. Hersey Tanridan gelir ancak hic bir sey Tanrinin kendisi degildir cunku Tanridan gelen artik bir alt boyuttadir. Tanri bolunmez, eksilmez ve yukarda acikladigimiz gibi hic bir sey O'na referans olamaz. Bu durumda Tanrinin kendisi olarak kendi yarattigi bir seyin icine girmesi de mumkun degildir. Eger oyle olsaydi baska bir sey Tanriya referans olabilirdi ki boyle bir seyin imkansiz oldugunu biliyoruz.
Simdi buna bir ornek verecegim unutulmamlaidir ki bu sadece bir ornektir amac Tanriyi aciklamak degil aksine Tanriyi neden akil ve duyularla kavrmanin imkansiz oldugunu gostermektir.
Sunu onceden biliyoruz ki bizim bilgi edinmemiz duyu organlarimiz vasitasiyla olur. Daha sonra aklimiz bu bilgileri soyutlar ve genellemelerle kanunlara ulasir. Bu normal bir insanda adeta icguduseldir. Goruluyor ki aklimiz duyumlarimizla elde ettigimiz bilgilere gore daha ust duzeyde calisan bir 'organimizdir.'
Duyu organlarimizin bizlere veri yollayabilmezi icin bazi kosullarin olmasi gereklidir. Mesela koku almak icin oncelikle kokuya sebep olcak bir uyariciya ihtiyac vardir ki bu da bir molekuldur. Bu sekilde baktigimiz da duyu organlarimizin arasindaki en gelismis olani gozdur. En gelismis olani dememizin sebebi bu organimiz ile elde edilen bilginin uyaricisinin madde degil her zaman enerji olmasidir. Bu enerji de bildigimiz en ust seviyede bir enerji olan ishiktir.
Simdi dusunelim ki isik maddenin alabilecegi bildigimiz en son haldir. Varligini biliriz ve tum maddenin isiga donusecegini de biliriz ancak isigin kendisini goremeyiz.. Ancak ISIK ILE goruruz. Bu durumda isik maddenin en yuksek halidir diyebilirz ancak madeye isik diyemeyiz. Cunku he ne kadar maddeyi isiga donusturmek mumkun olsa dahi bir kaya parcasi isigin ozelliklerini gostermez. bu nedenle de kaya parcasina donusmus isik enerjisi artik kayadir diger kayalar gibi. Ne fazla ne aksik. Eger biz bir kaya parcasina ozunde isik oldugunu bildigimiz icin isik demek istiyorsak o zaman bunu butun kayalar icin kabul etmek durumundayiz hatta butun madde icin bu boyledir.
Hemen bir noktaya dikkatinizi cekmek isterim burda Tanri tekliktir diyoruz bolunemez, eksilemez diyoruz Ayni seyi isik icin soylemis olsak ver bir kayanin isik oldugunu iddia etmisolsak bu butun isigin tek bir kaya halne gelmesi anlamindadir ki bu durumda isiktan olusmus baska bir takim maddelerin artik var olmiycagi gibi var olan butun isigin da kayay donsumesi soz konusu oldugu icin basak bir isik kaynaginin da kalmaycagi yani bu kayayi gorunur yapcak bir olusumun kalmamsi anlamindadir.
Iste isa Tanridir dmeek te benzer bir soruna yol acar. Eger Isa Tanri olmus olsaydi kendisinden baska her seyin varligini ytirmesi gerekirdi cunku Tanrinin kendisidir onermesi teklik kavrami ile birliktedir ve Tanrinin kendisini ifade ederse O'nun disi olamiyacagindan hic bir baska varlik kalmaz ortada.
Bu ornegi daha yukarda yaptigim aciklamalarla birlikte zihninizde iyice bir netlestirmeye calisin.
Simdi zannediyorum hepiniz kabul edeceksiniz ki insanin diger yaratiklardan bir farki var. Insan sorumlu yaratiktir. Bunun anlami da insan bilincli bir yaratiktir demektir. Oyleyse Insanin bir bedeni bir de bu bedenle bir sekilde ilisiksi bulunan ve onu diger yaratilmislardan ayiran bir de bilnci oldugunu soylersek bu anlamli olacaktir. Bu durumda simdilik Ruh dedigimiz seyin bu bilinc veya bu bilinc ile cok yakin iliskisi olan bir baska ozelligimiz oldugunu kabul edecegiz. Zira bilincin ne oldugunu bilmedigimiz halde onsuz hicbirsey bilemiyecegimizi hic bir duyu verisini akil ile ilsikilendirerek isleyemiyecegimizi biliyoruz. Sormadan hemen aciklayayim hayvanda da bir tur bilinc vardir ancak hayvandaki bu bilinc insanda olan bilincin aksine madde ile olan bagini sorgulamaya yoneltmez hayvani.
Simdi artik butun bu soylediklerimizi bir araya getirmeye calisacagiz.
Tanru 'Mutlak Var'liktir.
Varligin kaynagi tektir.
Bu Teklik, kaynak oldugu varlik/varliklar tarafindan hic bir veri ile kavrnamaz/algilanmaz.
Bu teklik ayni zamanda kendisinin kaynak oldugu her bir seyde artik kendisi degildir demektir.
Insanin bir ruhu bir de bedeni vardir ve her ikisinin kaynagi da herseyin kaynagi olan tekliktir.
Su halde din kitaplarina donersek Tanrinin ruhu ifadesi Tanrinin bir ruhu oldugunu belirtemez cunku Tanri ile ilgili bu sekilde bir bilgi anlamsizdir kavranamaz ifade edilemez olana aykiridir. Bu olsa olsa Tanrinin yaratmis oldugu bir ruh oldugunu ve ancak bir sekile bu ruh ile Tanri nin referans Tanri olmak uzere bir iliskisi oldugunu ifade eder.
Bu durumda Isa'nin oldugu iddia edilen 'Ben Alfa yim ve Omega'yim' Ifadesi Isa icin 'Ben Alfa ve Omega olandanim' seklinde anlsilmasi gerektir. Yok Eger Tanri icin ise Isa bunu kendi sozu olarak degil Tanri nin kendisi ile ilgili bir mesaji vermesi seklinde soylemistir demektir. Bir baska deyisle Mesela Kuranda 'De ki' Seklinde baslayan bir suru ifade vardir. Iste Isa nin bu ifadesi de 'de ki' babinda soylenmis olmak durumundadir.
Ilginctir ki benzer ifadeleri Islam geleneginde Tasavvuf takipcilerinde goruyoruz. 'En eL Hakk' diyenler dahi var aralariinda ki anlami 'ben gercegim' demektir 'Ben tanriyim demek' degil. Yani Tanrinin bir sifati ile kendilerini aciklamaktadir bunlar. Gerci baska bazilari bunun bir kapsite meslesi oldugunu bilincin daha yukari seviyeleri oldugunu da ifade etmislerdir.
Bir baska benzerlik Vahdeti vucud kavramindadir. Bu 'varlik tektir' demektir. Ancak 'bunu soylerken yaratilmisligi inkar eden bireyin tecrube ettigi seyi bilincinde nasil yerlestirdigi ile ilgidir' der baska biri ve ekler 'Vahdeti vucud bir bilinc seviyesini ifade eder ve yanlis degildir ancak dogru ifade Vahdeti Suhud dur.' Bunun anlami hersey Tanrinin valrigina sahitlik eder yani Tanri dandir demektir.
Dedik ki 'ruh' Allah in yarattigi ilk seydir. Tanrinin ruhu ifadesi de ruhu Tanri'nin yarattigi baska bir yaraticinin urunu olmadigindan/olamiyacagindan dolayidir. Bizlerin de bir ruhumuz oldugunu biliyoruz demistik. O halde bizlerin ruhu ile bir sekilde basta yaratilan bu ilk ruh arasinda bir baglanti vardir.
Kuran da Ademin balciktan yaratilmasi sureci bittikten sonra Allah Ademin icine 'RUH'UNDAN' ufledigini soyler mesela. Bu anlamda aciklamaya calistigimiz sekli ile her insanda 'Hristiyan'larin Isa ya atfettikleri manada bir kutsallik mevcuttur. Oyle gorunuyor ki insanlik bir butun olarak Tanri nin yarattigi ruhtan mutesekkil bir butundur. Kutsal ruh ta bu butunun icinde islevi olan bir olusum veya bu butunun kendisidir.
Ancak goruldugu uzere ne Kutsal ruh ne de Isa tanri olamaz, Kutsal ruh da Isa degildir ancak belki de butun insanligin ozunu ifade eden bir yaratilmistir. Simdi Kuran dan bir takim ornekler verdim ve bazi yaklasimlari aciklmaya calistim simdi de Kutsal kitaptan ornek verecegim. Bakin yorum yaparken ciktiginiz nokta nasil bir fark yapiyor gorun. Ben nerden ciktgimi acikca soyledim tek bir kitaba bagli kalmadan sadece elde edilen biglilerle bunu yaptigimi da zannediyorum iyice acikladim. Simdi gorun ki Kutsal kitabi ve Kurani uzlasmaz gibi gostermeye calisanlarin ne kadar on yargili olduklarina dikkat edin. Gerci bazi farkliliklari var bunu inkar etmemek gerekir ancak bu bazi temel ilkelerde insanlarin anlasmasina engel olacak kadar onemli farkliliklar degildir.
Yu 1:12 Ancak, kendisini kabul edip adyna iman edenlerin hepsine Tanry'nyn çocuklary olma hakkyny verdi.
Tanrinin cocuklari Eski ve Yeni Ahitte surekli olarak Israilogullarina yonleik bir ifadedir. Bu ise Israilogullarinin secilmis kaim olmalarindan kaynaklaniyor. Ancak bunda dahi Israilogullarin dahi kendi aralarinda inanlar ile inanmiyanlar bir tutulmuyor. Isa nin da Israilogullarina gonderildim dedigini biliyoruz zaten. Bu durumda yukardaki ifade Tum Israilogullari icindir tum insanlik icin degil. Ancak yine de onemli olan sey Tanrinin cocuklari ifadesi Kurandaki Mumin kavramina esdeger ancak sinirli bir alan icin kullaniliyor burda.
Baksa bir yorum ise soyle olabilir Israilogullarina gonderilen ogretiyi diger insanlarin ogrenmesi icin de tesvik amaciyla onlarin sorumlu olmadiklari halde kabul edilecklerini bildirmek icin bu sekilde soylenmistir. Bir basak deyisle 'gentile' olanlarin kitaptan sorumlu olmadiklari halde onunun mesjaindan yaralanabileceklerinin bir ifadesidir belki de.
Yu 1:13 Onlar ne kandan, ne bedenin iste?inden, ne de insanyn iste?inden do?dular; tersine, Tanry'dan do?dular.
Tanridan dogdular. Iste butun yukarda soylediklerimizi tek bir cumle ile onaylayan ayet. Hersey Tanridan gelmistir. Isa Musa Kutsal ruh hersey dahildir buna Tanrinin kendisi haric.
Yu 1:14 Söz insan olup aramyzda ya?ady. Biz de O'nun yüceli?ini, Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik O?ul'un yüceli?ini gördük.
Burda dikkat edilmesi gereken ise sudur. Isa nin Tanrinin sozu olmasinin ne anlami olabilecegini acikladim daha once. Kuran da 'Allah in Emri' diye bir kavram vardir. Bu kavramin Allah in 'ol' dedigi seyin olmasi sekline ifade ederler ki herseyi bilen ve herseyi yapip idare eden Allah in da emrinin sahibi yani emrinin gerceklesmesini kendi diledigi gibi ayarlayan oldugu da soylenir. Boylece zamansizlik icinde 'ol'denmis ancak bizim zamanliligimiza gore gerceklesen bir emirler alemi oldugunu kabul eder Muslumanlar ki bu mantiklidir. Bir baska deyisle ifade edersek Allah bir seye ol der ve o olur ancak onun bizim boytumuzda ne zaman ortaya cikacagina karar veren de Allah in kendisidir.
Iste Isa nin soz aramiza geldi ifadesinin de bu sekilde anlasilmasi hic de mantiksiz gorunmuyor.
Ancak dikkatinizi cekerim butun yukardaki aciklamalardan sonra anlamissinizdir ki herseyin kaynaginin teklik oldugunu iddia ediyoruz. Uclubirlik iddiasi ise bu tekligin aslinda uclu birlikoldugunu iddia ediyor ki burdan sonraki butun aciklamlar Tanrinin akil almaz denen kendisine akil uydurulmaya calisilmasindan baska bir sey degildir.
Tanri akil ile kavranamaz, duyu organlari ile algilanmaz. Bu durumda O bizim kendisini nasil bilmemizi dilerse biz ancak oyle bilebiliriz. Bu belki bilincte bir aydinlanma belki, bir ic huzuru olur. belki de baska bir sekilde olur ama kesinlikle Allah in kendisini algilamak akil ile kavramak seklinde olamaz.
Tanri tek oldugunu soyluyorsa tektir Artik bunun icine uclu birlik, besli ikilik vs seklinde bir ekleme yapmak insanin haddine olacak bir is degildir. Zaten Kutsal kitapta da boyle bir ifade gecmez uclu birlik Hristiyanliga sonradan eklenmis bir hurafe yorumdur.
Zaten anlamadigim sey su; Eski Ahit te 'Tanri akil ile kavranamaz' diyor, 'Tanriyi goren olur' de diyor ki bunun anlami Tanri duyu organlari ile kavranamaz demektir. Neden hala Hristiyanlar Tanirya cisimsel bir varlik atfetmeye calisiyorlar. Bu kendi inandiklarini soyledikleri kitaba basindan beri ters. Ustelik kendileri inamadiklari halde inandiklarini soyledikleri kitabi onaylayan Kuran'a da ters.. Hatta oyle ileri gidyorlarki Isa nin Tanri olmadigini iddai edenleri afaroz edip yakiyorlar. Gercek bu olamaz bu durumda. Ilginctir ki Muslumanlar da 'Ben Gercegim' diyenlere ayni sekilde muamele etmisti. Bagnazlik heryerde ayni.
Bundan bes yil öncesine kadar bilim adamlarinin ilk atalarimiz hakkinda söyleyecegi seyler, yalnizca ortaya çiktiklari zaman ile kisitliydi. Moleküler biyologlar insan ve sempanze DNA'lari arasindaki farki hesapladilar ve zaman içindeki genetik degisimin hizinin ortalamasini aldilar. Geriye dogru hesaplama yoluyla, büyük insansi maymunun ve insansi türün 6 ile 4 milyon yil önce ortak bir atadan geldigi iddia edildi. Ancak bu senaryoyu destekleyecek herhangi bir fosil dahi ele geçirilmemistir. Bilinen en eski insana benzeyen tür, 'Australopithecus afarensis-Afar maymunu', 3.6 milyon yil öncesine dayanmaktadir. Ethiopia'nin çorak Afar Üçgeni'nde 1974 yilinda bulunan Lucy bunlarin en ünlüsü. Lucy'nin 3.2 milyon yasinda oldugu saniliyor ve bu türün kesinlikle bir maymun türü oldugu tüm bilim adamlary tarafyndan kabul edilmi?tir. 1994 ve 1995 yillarinda Ethiopia ve Kenya'da çalismalarini sürdüren ekiplerin herbiri insansi türe iliskin iki örnek bulduklarini açikladilar. Bu iki kesif de 4 milyon yil bariyerini asiyordu. 4.4 milyon yasindaki ilk örnek, uluslararasi bir ekip tarafindan Ethiopia'nin Middle Awash bölgesinde gün isigina çikartildi. Bu bölge Lucy'nin bulundugu bölgenin 80 kilometre güneyinde idi.Çykan sonç ilginçtir çünki 3,6 milyon yyllyk Lucy ile akraba oldugu tespit edilmi?tir. ve Lucy bir maymun türüdür. Bilim adamlarinin buldugu kemik ve disler 17 farkli yaratyga aitti. Bunlarin yaslarini hesaplayan bilim adamlari, hepsinin sempanze özellikleri tasidiklarini, ancak temelde A.afarensis'ten daha ilkel olduklarini ortaya çikartti. Daha küçük azidisleri, daha büyük köpekdisleri, daha ince dis minesi bu yaratiklarin meyve ve sebze ile beslendiklerini gösteriyor. Kesif grubunda yer alan Berkeley California Üniversitesi'nden paleontolog Tim White, 'Yeni türler, Australopithecine'den çok insan fizi?ine yakyn maymuna benziyor ve diger insana benzeyen maymun türlerden çok farkli' diyor ve bunu insanla maymunun akrabalygyna baglyyordu Ancak bu fikirler bu son bulgularin isigi altinda pek geçerli görünmüyor, çünkü White ve ekibi Aramis köyünün yakinlarinda sürdükleri incelemelerde, A.ramidus'un yasadigi dönemlerde bölgenin sik agaçlarla kapli oldugunu gördüler. A.ramidus iki ayagi üzerine hiç dikilmemis olmasy ise ba?ka bir sorun te?kil ediyordu. Kemiklerin incelenmesi sonucu anamensis'in, bir sonraki iki ayakli insansi türden 500,000 yil önce iki ayagi üzerinde yürüdügü anlasildi. Ancak bu yaratiklarin iki ayak üzerinde yürümeleri modern anlamda alistigimiz sekilde degildi. Leakey bu konuyu söyle açikliyor:'Bunlar bizim gibi dik yürümüyorlardi. Bir kere bacaklari bizden kisaydi. Yürüme sekillerini bugün tarif etmemiz mümkün degil, çünkü bugün hiçbir yaratik böyle yürümüyor.' Bir gerçek daha varki günümüzdede bir çok maymun türü iki aya?y üzerinde yürür ve beslenmelerini bu ?ekilde yaparlar arty üremelerinide.
Ancak bu türlerin nasil ortaya çiktigi ve aralarindaki iliskinin türü ve evrim geçirdikleri konusu henüz net bilgiler mevcut degil. Fosil kayitlari pek çok soru isareti ile dolu oldugu gibi, dogu Afrika'daki insansi türlerin güney Afrika'da boy göstermemesi veya bunun tam tersi kafalari karistirmaya yetiyor da artyyor.Kaldyki evrimcilerin günümüze kadar uyguladyklary sahtekarlyklar kandyrmacalar ve aldatycy deliller ortadadyr. A.afarensis'in de?i?erek Homo'ya dönüsmesi gibi, Homo soyundan gelen bir tür de rakiplerinin önüne geçerek modern insani olusturdu mantygy geçerli bir mantyk kesinle de?ildir.. Pek çok bilim adami H.erectus'un, H.habilis, H. rudolfensis, H.ergaster gibi türleri geçerek yarisi kazandigina inanmyyor nedeni ise hepsinin bir çok bilim adamy tarafynda nesli tükenmi? maymun türlerinden olduguna inanmalarydyr..
.erectus, 1.8 milyon yil önce Afrika'dan Çin ve Endonezya'ya göç eden ilk insansi. Bu süreç içinde bir ara henüz anlasilamayan bir nedenden dolayi ortaya iki kol çikiyor: Neanderthal'ler ve modern insan. En eski Neanderthal fosili 200.000 ve en yasli Homo sapien ise 100.000 yasinda bu gerçek ise daha ilginçtir.Günümüzde elde edilen ve evrime gerçek delil olarak sunulan bu bilgiler farkly ?ekillerde yorumlanarak bu basit gerçekler bir devrimmi? gibi gösterilip evrimcilerin syrtlaryny dayadyklary bir duvar olmu?tur. Insan nedir, nasil yaratilmistir? ' Bu suale bütün ideolojiler; 'belirli bir evrimin, tür tabiat kanununun sonucunda ortaya çikan varlik' diyerek cevap vereceklerdir. Ihtilâf ettikleri mesele, bu evrimin sekli, sebepleri ve su anda hangi noktada oldugudur. Insani tarif ederken bile ortak bir uslûba sahip de?ildirler kimisi 'Insan konusan hayvandir,kimiside insan düsünen hayvandir..' kimisi insan hayvandan farklydyr,kimiside insanla hayvanyn atasy birdir der.Bu tariflerini kendi mantik kaliplari içerisinde tersine çevirirsek, su hükümler ortaya çikar: 'Hayvan, konusmayan insandir, hayvan düsünmeyen insandir vb...' Nitekim bu çeliskiler, son yüzyilda kendisini iyice hissettirmistir. Bilimsel ve felsefi ideolojilerin insani tarif etmekte ve mahiyetini kavramakta yeterli olmadigi itiraf edilmistir. Insan, Bu Meçhul! diye haykiran Dr. Alexis Carrel'in, 'Nobel' ödülüne lâyik görülmesi bunun en güzel delilidir. 'Tabiat kanunlari' adi altinda kendi vehimlerini ve korkularini sistemlestirenler; insan toplumunda yegâne ölçünün 'kuvvet' oldugunu kabul etmeye mecbur kalmy?lardyr. Zira hem kâinatta ilâhî bir düzen ve âhengin varligini kabul etmeyeceksin, hem 'kuvvet' ölçü degildir diye haykiracaksin; bu mümkün degildir. Kur'ân-i Kerim, Incil ve Tevrat'ta; ilk insanin Hz. Âdem oldugu konusunda ittifak vardir. Dolayisiyla müslümanlarin, hiristiyanlarin ve yahudilerin 'evrim teorisine' inanmalari mümkün degildir; aksi takdirde kendi kitaplarinin hükmünü kabul etmemis olurlar. Islâm'a göre Kur'ân-i Kerim'in bir âyetini inkâr, insani irtidata sürükler.s Incil ve Tevrat'ta da, hükmü inkâr edenler hakkinda 'dinsiz' tabiri kullanilir Bütün müfessirler, insanligin; biri Hz. Âdem (as) 'm döneminde, digeri tufandan sonra Hz. Nuh (as) 'm döneminde olmak üzere iki defa (iman üzere ittifak ederek) tek ümmet durumuna geldikleri hususunda müttefiktirler. Ancak dünya yaratildigindan beri, inançsyzlaryn veya materyalistlerin hiçbir dönemde (tek millet halinde) hakimiyet saglayamadiklari, her dönemde inançlylaryn bulundugu açiktir. Esasen Scientisme (Bilimcilik) , Bati'da kiliseye karsi mücadele veren bilim adamlarinin teskilâtli mücadelesinden dogmustur Evrim teorisi birçok kimsenin dinsiz olmasina sebep olmustur. Bugün evrim teorisinin asilsizligi meydana çikmistir. Eger bu teoriyi çürütecek bir ilim adami çikmasaydi, Hz. Âdem’den geldigimize süphe mi edecektik? “Acaba maymundan mi geldik? ” diyecektik. Bugün melek, cin, seytan, cennet ve cehennem gibi birçok seyin varligini bilimsel olarak, deneyle izah ve ispat etmek imkânsizdir. Bu yolla imanini kuvvetlendirmeye çalisanlar, süpheden kurtulamazlar. Bir kimse, Allah'a, insan ve hayvanlarin anatomisini inceleyerek, kâinattaki harikalara bakarak inanabilir. Nitekim böyle inanan birçok Hiristiyan ve baska kâfir vardir. Kur'ân-i Kerim'de: 'Ey insanlar biz sizi bir erkekle, bir disiden yarattik.'i buyurmaktadir Âdem kelimesi Arapça degildir. Ademeh kökünden geldigini kabul edenler, derinin iç yüzü mâziâsina geldigini söylemislerdir. 'Âdem' kelimesinin edim'den geldigini esas alan lûgat âlimleri, rengi sebebiyle bu sekilde isimlendirildigi kanaatindedirler. Tevrat ve Incil'de de, Hz. Âdem ile ilgili bilgiler mevcuttur. Dolayisiyla ilk insanin Hz. Âdem (as) oldugunu kabul etmeyen kimse müslüman olamadigi gibi, hiristiyan ve yahudi de olamaz. Bu noktada basta Darwin nazariyesi olmak üzere degisik ideolojilere inananlar, 'Dehriyyûn' hükmündedirler. Dehrîler, bütün peygamberleri ve kitaplari inkâr ettikleri için kâfirdirler. Çünkü peygamberleri inkâr etmek, onlari vazifelendireni de, (Mürsil'i) inkâr etmeyi beraberinde getirir. Brahmanistler de, peygamberlik müessesesini kabul etmedikleri için Hz. Âdem (as) 'i inkâr ederler, bu sebeple inançsyz hükmündedirler. insan diye anilan seyin; gayesine ermis, tam anlamiyla olgunlasmis ve dehrin son ucuna gelmis veya ölümüyle bütün kaderi tükenip bitecek bir seyden ibaret olmayip, Rabbinden geldigi gibi, 'O gün sevk ancak Rabbinedir.' Kiyâmet, 75/30 ve 'O gün varip durulacak yer Rabbinin huzurudur.” Kiyâmet, 75/12 buyuruldugu sekilde yine Rabbine gitmek üzere alti cehenneme, üstü cennete varan ve tehlike ve sikintilarala dolu bir yolun yolcusu oldugu anlatilmistir. Bu bilgilerin y?y?ynda e?er bir gün evrim teorisini destekleyenler kabulu imkansyz veriler ve bulgular elde ederlerse bunu inkar etmemiz mümkün de?idir fakat günümüzde bu tür bulgular söz konusu de?ildir.Farkly yorumlar ve tarafly beyanatlar mevcuttur. bu tür bilime dayanmayan ama bilim adyna bir bulu?mu? gibi gösterilen bulgular hala evrime bir delil de?ildir.Çünki incilde ve tevratta evrimle ilgili bilgiler olmamakla beraber kurany kerimde bir ucu evrime dayanan ayetler vardyr. ve bu ayetler islam alimlerince eçerli bir ?ekilde tefsir edilmi?tir. bu ayetlerde ise evrimin sadece insanla ilgili ve ruhu ve geçirdi?i toplumsal durumlarla ve ahlaki yapyyla alakaly oldugu ?eklinde yorumlanmy?tyr. Saygy ve sevgi ile Selamlar.
Başkalaşım (Metamorfoz)
Bazi canlilar yasamlarinin farkli dönemlerinde, bulunduklari ortamin sartlarina uyum göstermelerini saglayacak fiziksel degisimler geçirirler. Bu farklilasma sürecine biyolojide metamorfoz (BASKALASIM) adi verilir. Bu süreç, biyoloji ve evrimin iddialari konusunda fazla bilgi sahibi olmayan çevreler tarafindan zaman zaman evrim teorisine delil gibi gösterilmeye çalisilir. Metamorfozu 'evrim örnegi' gibi gösteren kaynaklar, konu hakkinda bilgisiz kesimleri yaniltmaya yönelik dar kapsamli, yüzeysel propaganda kitaplaridir. Evrim konusunda otorite sayilan, dolayisiyla evrimin temel açmazlari ve çeliskileri konusunda ayrintili bilgi sahibi olan bilim adamlari ise bu tür iddialari gündeme getirmekten çekinirler. Ne kadar temelsiz bir iddia oldugunu konusunda hemfikirlerdir çünki.
Kelebek, sinek, ari gibi canlilar metamorfoz geçiren canlilardan bazilaridir. Hayati suda baslayan daha sonra karada devam eden kurbagalar da metamorfoza bir örnektir. Bu farklilasmanin evrimle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü evrim teorisi canliliktaki farklilasmalari tesadüflerle gerçeklesen mutasyonlarla açiklamaya çalisir. Oysa metamorfoz evrimin bu temel iddiasi ile hiçbir benzerlik tasimayan, tesadüfle, mutasyonla ilgisi olmayan, önceden planlanmis bir süreçtir. Metamorfozu gerçeklestiren etken tesadüf degil, o canlida daha dogdugu andan itibaren bulunan genetik bilgidir. Örnegin kurbagada, bu canli henüz sudaki hayatini devam ettirirken, daha sonra karada sürecek yasamiyla ilgili bilgi, genetik yapisinda mevcuttur. Sivrisinegin de pupa ve eriskin hallerindeki yapisi ve fonksiyonlari daha larva asamasindayken genetik sifresinde bulunmaktadir. Bu durum metamorfoz geçiren tüm canlilar için geçerlidir.Metamorfoz bir yaratilis delilidir.Son yillarda metamorfoz hakkinda yapilan bilimsel arastirmalar, metamorfozun farkli genler tarafindan kontrol edilen kompleks bir süreç oldugunu göstermistir. Örnegin kurbaganin baskalasiminda sadece kuyruk ile ilgili islemler 'bir düzineden fazla gen' tarafindan kontrol edilmektedir. Bunun anlami bu sürecin, birçok parçanin birbiriyle uyumu sayesinde gerçeklesebildigidir. Bu özelligiyle metamorfoz yaratilisin delili olan 'indirgenemez komplekslik' özelligi tasiyan biyolojik bir süreçtir. 'Indirgenemez komplekslik', evrim teorisinin geçersizligini gösteren çalismalariyla ünlenen biyokimyaci Prof. Dr. Michael Behe tarafindan bilim literatürüne kazandirilan bir kavramdir. Anlami, kompleks biyolojik organ ve sistemlerin kendilerini meydana getiren parçalarin her birinin katilimi ve uyumuyla isleyebildigi ve içlerinden en küçük bir parçanin çikmasiyla dahi söz konusu sistem ya da organin is görememesidir. Buradan çikan sonuç, bu tip kompleks yapilarin evrimin iddia ettigi gibi tesadüfler neticesinde yasanan kademeli küçük degisimlerle meydana gelmesinin mümkün olmadigidir. Metamorfozda yasanan da budur. Metamorfoz süreci, farkli genlerin etkiledigi hormonlarin son derece hassas ölçü ve zamanlamalariyla gerçeklesir. Olusabilecek en küçük hata ise canlinin yasamiyla ödenecektir. Bu derece kompleks bir sürecin tesadüfle ve kademeli olarak olustugunu iddia etmek ise mümkün degildir. Küçücük bir hatanin bile o canlinin hayatina mal oldugu gerçegi ortadayken, evrim teorisinin öne sürdügü dogal seleksiyonla 'deneme yanilma' mekanizmasindan bahsedilemez. Canli milyonlarca sene diger eksik parçalarinin 'tesadüflerle' olusmasini bekleyemez.Bu gerçek dikkate alindiginda ise metamorfoz geçiren canlilarin konu hakkinda yeterince bilgisi olmayan bazilarinin zannettigi gibi evrime delil olusturmalarinin söz konusu olmadigi görülür. Kaldıki mikro evrimlede doğrudan veya uzaktan yakından bır ılgısı yoktur.Tam aksine, metamorfoz geçiren canlilar, bu sürecin ve süreci kontrol eden sistemlerinin kompleksligi düsünüldügünde, kusursuz bir yaratilisin delilidirler.
Filozoflar, her seyi olusum nedenini açiklayabilecek bir ana maddenin var olmasi gerektigini düsünerek, Thales bunu su, Anaximenes hava, Heraklitos ates olarak kabul ettiler.Kisaca heraklitosunda evrimle bir ilgisi yoktur.canlilarin var olma sebebplerinin bir nedene bagli oldugu felsefesinden yola çikmis ve bunu atese baglamistir sadece.kisaca evrim ile ilgili bir destekleyici bir durum söz konusu degildir.Empedokles, tek ana maddeyle yola çikarak seylerin ve olaylarin çesitliligini açiklamakta güçlügünden kurtulmak amaciyla, bircilikten ilk olarak çogulculuga geçen kisi oldu ve toprak, su, ates ve hava olmak üzere dört ana eleman kabul etti.Anaxagoras sonsuz derecede küçük tohumlardan bahsederek, olusum mekanizmasinin temelinde bunlarin oldugunu ortaya atarak, modern atom bilimine bir yaklasim yaratmistir. Sonradan Leukippos ve Demokritos maddenin sadece dolgunluktan degil bosluktan ve bos uzaydan da olustugu fikrini ortaya atarak atomist filozoflar olarak kabul edilmislerdir.Platon atomist bir felsefeci degildi, Demokritos`a öylesine karsiydi ki tüm kitaplarinin yakilmasini bile istedigi söylenir. Fakat düsünceleri, Pitagoras okulunun ögretileri için temel olusturmustur. Bu ögretideki, enteresan nokta din ile matematik arasinda dikkate deger bir iliski kurulmasi olmustur. Matematiksel biçimlendirme gücü ile, temelinde yatan o yaratici kuvvet arasindaki iliski, o zamandan bu yana insan düsünü üzerinde en güçlü etki yapan bir iliski oluvermistir. Sanıldıgının aksine hiç bir islam alimide ne makro nede mikro evrimi destekler bir eser bırakmamışlardır
Ölüm,esrarı silen şifrenin ta kendisi
Ölüm,gerçeğin,veche soğuk esintisi!
Ateist: Bütün varlık tezahürlerini maddeye bağlayan, ruh olgusunun varlığına inanmayan varsa bile bunları maddeye irca eden, maddeden başka bir gerçeğin olmadığını kabul eden, Tek gerçeğin Madde ile bağlantılı olarak vuku bulduğunu esas alan maddeyi ve enerjiyi tek gerçek kabul eden bir inanışa mensup kişilerin geneline verilen isim
Allahın varlığını reddeden,inandığı değerlerle illada örtüşmesi gereken bir tanrı var ise oda yine maddesel olarak algıladığımız doğanın ta kendisidir diyen bir inanışın mensupları.Maddenin bagimsiz bir varlik olmasi sebebiyle bütün bilgilerin kaynaginin da esya olduguna inanan,Dini inançlara olabildiğince karşı ve yabancı,Allahın varlığını kabul etmeyen bir inanç sahipleri diye özetlenebilir.
Yokluk mutlak degildir, bizim algilarimizla baglantılıdır, varlik ise surekli ama mutlakligin mahiyeti ve konumu ile ilgili bir sey soyleyemiyoruz. Daha once de yazmistim, Allah hic bir sekilde insana verilen duyularla (5 duyu) algilanamaz ve kendisine hic bir referans verilemez olandir.Bir ateist gözü ile bakıldığında elle tutulur gözle görülür olmayan her şey mantık dışı ve yanlıştır. Zaman ve mekanı kendi algılarının sınırları ile algılayan ve kabul eden inancın inanlılarıdır Ateist'ler.
A-teistlerin inancina göre her sey tesadüflerle vuku bulmustur, Tek bir hücrenin olusabilme olasiligi 10 üssü 100 olmasina ragmen bu bir tesadüftür.Nerde kaldi dünya üzerindeki milyarlarca canlinin olusabilme ihtimali.Bu tür sapkin fikirli Tesadüfi insanlar Kainatin yönetici oldugu ve onun eger bir yaratici sifati ariyorsak ona mal edilmesi gerektigini iddia ederler.onlara göre kainat denen yöneticide tesadüfen olusmustur..Nihayetinde bu inanca sahip olanlarinda tesadüfen insan olmalarina sasirmamak lazim çünki yerde biten bir ot olma olasiliklarida vardi veya bir tas.Düsünmek ise en zor olandir ve malesef bu tür tesadüfen insan olanlarin tesadüfen beyinleride gelismemistir ve bundan dolayi olaylari tesadüfi olaylar olarak gerçeklestigini zannederler.Bu tür insanlar evrim teorisini destekler ama ellerinde hiç bir bilimsel delillleri yoktur ama olsun tesadüfen evrim geçirmislerdir.günümüzde biyoloji, paleontoloji, genetik, biyokimya, mikrobiyoloji gibi bilim dallari, canliligin hiçbir sekilde tesadüfler ve doga sartlari sonucunda kendiliginden meydana gelemeyecegini kanitlamistir fakat buna inanmazlar demistikya tesadüfen beyin faaliyetleri yetersiz kalmistir.Modern bilim, tek bir canli hücresinin dahi büyük bir sehirden çok daha kompleks bir yapiya ve içiçe geçmis karmasik sistemlere sahip oldugunu ortaya koymustur ama hepsi bir tesadüftür derler aslinda sadece onlarin hücreleri tesadüfen bu kompleks yapiya sahiptir.Canli hücresinin çekirdeginde bulunan ve yaklasik 3.5 milyar birimlik bir sifreleme sistemiyle canlinin tüm bilgilerinin kodlu oldugu DNA molekülüdür ama buda tesadüftür,Allah akil fikir ihsan eder insallah.Onlar gibi inanan bilim adamlari mesela Douglas Futuyma ''Canlilar dünya üzerinde ya tamamen mükemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çikmislardir ya da kendilerinden önce var olan bazi canli türlerinden evrimleserek meydana gelmislerdir. Eger eksiksiz ve mükemmel biçimde ortaya çikmislarsa, o halde üstün bir akil tarafindan yaratilmis olmalari gerekir'' desede inanmazlar inanmak istemezler çünki tesadüfi bir zeka geriligi vuku bulmustur beyinlerinde.paleontoloji dene Evrim bilimi tüm canli gruplarinin farkli zamanlarda, birdenbire ve mükemmel biçimleriyle yeryüzü sahnesine çiktiklarini göstermesine ragmen kabul edemezler bir yaraticinin oldugunu.Ingiliz fosil bilimci Derek W. Ager denen zat, bir evrimci olmasina karsin evrim teorisinin tüm iddialarini geçersiz kilan bu açik gerçegi söyle itiraf eder:Sorunumuz sudur: Fosil kayitlarini detayli olarak inceledigimizde, türler ya da siniflar seviyesinde olsun, sürekli olarak ayni gerçekle karsilasiriz; kademeli evrimle gelisen degil, aniden yeryüzünde olusan gruplar görürüz.Ne ilginçtir ki hala darwinizm dene bir safsata ortalikta basi bos serseri bir sekilde dolasir ve tesadüfen de bu garip acinacak durumda olan insanlari bulurlar.Etiyopya'nin Hadar bölgesinde bulunan 2.3 milyon yillik günümüzdeki modern insanin çenesi ile ayni olmasi onlari ilgilendirmez çünki onlarin atasi akilsiz bir maymundur ve bu yüzden onlarda akilsiz olarak hayatlarina devam ederler.Materyalist Geçinen Tüm Tesadüfi insanlara sadece bilgi olsun..
Selam ve Sagilar
Allah hic bir sekilde algilanamaz ve kendisine hic bir referans verilemez olandir.Tanri bizlerin duyu verilerine gore yoktur.
Daha dogrusu bizlerin goreli yokluk tanimlamamiza gore yokluktadir diyebiliriz. Cunku zaman ve mekandan bagimsizlik demek yok olmak demektir.ve Allah zaman ve mekandan bağımsızdır. Ancak varlik surekli olduguna gore varligin kaynagi zamanin ve mekanin otesindedir demektir.
O halde zaman da mekan da mutlak anlamda bir varliga gorelidir ki bu varlik zamanin ve mekanin otesindedir de diyebiliriz. Mutlak varlik mutlak yoklugu dislayacagindan -cunku ikisi bir arada bulunmaz- soz edebielcegimiz sey ancak mutlak varliktir.
Islam da buna Vacib-ul Vucud denir ki varligin gerekliligidir ve mutlak varlik olarak Allah’i ifade eder. Herseyin baslangici herseyin kendisine donecegi kaynaktir..
Mutlak varlik bizim algimizin disinda oldugu icin bize gore yokluktadir veya yoktur. Ancak varligimiz mutlak varligin da bir kanitidir bunu yukarda anlatmaya ve izah etmeye calistim. Bu durumda varligimiz mutlak varligin icindedir veya varligimiz mutlak varlik tarafindan kusatilmistir demektir. Kuran da buna tekabul eden Allah in sifat-ismi “MUHIT” tir. Bu durumda bizler izafi zaman ve mekanimizla aslinda zamansizlik ve mekansiilk tarfindan kusatilmis durumdayiz ancak bu zamansizlik ve mekansizlik mutlak yokluk degil bizim algimiza gore yokluktur ve gercekte bu zamansizlik ve mekansizlik mutlak varligin boyutunu ifade eder.
Eger buraya kadar soylediklerimi anladiysaniz Allahın nasil olup da her zaman her yerde oldugunu aciklayabildiginizi goreceksiniz. Cunku bizlerin icinde bulundugumuz yokluk degil ancak zamansizlik ve mekansizliktir. Bizler zamani ve mekani algilarimizla tanimladigimiz icin de bu zamansizlik ve mekansizliga yokluk dedigimiz halde kendi varligimiz boyle bir yoklugun olmadiginin da kanitidir aslinda.
Bu gun bilmin geldig seviye ile zamansizligin ve mekansizlgin evrenin disinda degil bizatihi kendi icinde de soz konusu olabilecegini gosteriyor. Atom alti uzaya indigimizde zaman kavramini degistigini gozlemliyoruz, mesela; bir elektronun uzerinde yasiyor olsaydik zaman ve mekan kavramimiz cok daha farkli olacakti veya uzay ortamında yaşıyor olsaydık yine farklı bir zaman ve mekan kavramımız olacaktı.
Su halde evren mesafe olarak degil ancak boytular olarak ic ice gecmis boyutlardan mutesekkildir ve bu boyutlar arasinda mesafe degil zaman ve mekan tanimi farki vardir. Mesela oldugunz yerde isik hizindan daha buyuk bir hizla titresim yapabilirseniz bir ust boyuta gecebilirsiniz bu gunku bildigimzi fizik kurallarina gore. Oysa dunyadan ne kadar uzaklasirsaniz uzaklasiniz maddesel yapinizi kordugunuz surece boyut degistirmeniz mumkun olmiyacaktir.
Allahın her zaman ve her yerde olmasini bu boyutlarin zaman ve mekan olarak farkli ilkelerle duzenlenmis olmasi sebebiyle Allahın aslinda uzakta degil maddenin icine dogru da disina dogru da boyutlar halinde yeni evrenlerin olmasi seklinde acikliyorum.
Boylece maddenin icine ve disina dogru surekli seyreklesen zaman ve mekan sonucta zamansizliga ve mekansizliga donusecek ve iste bu boyutta da Allah in zati soz konusu olacktir. Kisaca bizler zamansizligin ve mekansizligin icindeyiz ve zamansizlik ve mekansizlik tarafindan kusatilmis durumdayiz. Hinduism de yanlis olarak buna yokluk denir. Ve inanin da yok olmasi ve hiclige donusmesi nirvanaya ulasmaktir. Oysa Tasawwufta bizim yokluk dedigimiz aslinda mutlak varliktir cunku yok kavramimiz duyu verilerine dayalidir. Ve mutlak anlamda yokluk yoktur. Eger olsaydi bizler var olmazdik daha ilk basta.
Mevlananin “Gel benimle birlikte yoklukta var olanda var olan.” Derken demek istediği de bu işte.
Eger yukarda acikladigim dusunceler icinde olmasaydim Mevlana’nin soylediklerine de “Adamacagiz Allah a asik olmus kendinden gecmis boyle mistik sozler sarfediyor” seklinde yaklasirdim. Oysa gercek hic te oyle degil. Mevlanan’in bu ifadesi oylesine mutlak bir ifade ki ben buna cok buyuk cabalar sonucunda ulastim. Oysa Mevlana o kadar basitce ve kuramsal fizigin dahi bilnmedigi bir zamanda oylesine anlamli bir aciklama yapiyor ki hayran kalmamak elde degil benim icin.
Evet zamansizlik ve mekansizlik aciklanamaz bu dogrudur ancak Allahın zamansiz ve mekansiz oldugu ve VAR oldugu aciktir. Artik bunlar bilindikten sonra Allah her zaman her yerdedir ancak zamandan ve mekandan bagimsizdir ifadesini aciklamak mumkundur.
“Herseyi Allah yarati ise Allahı kim yarattti? ”
Bu soru bes duyu organina yonelik bir sorudur ve tamamen zaman tanimimizla ilgilidir. Bizim zaman tanimimiz herseyin br baslangici olmasi gerektigini soyler ki bu ayni zamanda mekan ve varlik tanimiimzla da ilgilidir. Oysa zamansizligin oldugu bir boyutta baslangictan ve sondan soz etmek anlamsizdir. Yaratilmisalar yaratici tarafindan cesitli boyutlara serpilmis durumda gorunuyor. Yaratilmis olmak bir baslangici olmayi gerektirir zaten ama yaraticinin bir baslangica ihtiyaci olmasi icin yaratilanlarin yasalarina tabii olmasi geerkmektedir ki bu zaten yaratma ve yaratilma eylemlerinin tanimlari ile celisir. Her seyi yaratan yarattigi ile ayni yaslara tabii oldugu zaman hersey bir kargasaya donusur. Yaratilmis olmak bir baslangic gerektirirken yaratilmamis olmak da baslangic olmadigini gerktirecektir. Baslangic yoksa bildigimzi zaman ve mekan kavramlari da yok demektir.
Bir baska deyisle sebepler zinciri her boyut icin zaman ve mekan da degistirmektedir diyebiliriz. Mesela madde enerjiden meydana geldi ve maddenin zamani ve mekani enerjinin zamani ve mekanina gore daha asagi bir boyutta oldugu icin bu boyuttakilere gore enerjinin otesindeki zaman ve mekan algilanamaz olacaktir. Enerji dedigim ise isiktir elbette. Boylece isigin ozunu meydana getiren sey her ne ise bu defa isik bu oze gore farkli bir zamani ve mekani ifade edecek ve isigin boyutuna gore ozunun boyutu zamansiz olarak algilancaktir.
Iste zaman ve mekan surekli olarak degistigi icin her “peki bu neyden yaratildi sorusunun sonunda zamansizliga ve mekansizliga yakasiiriz. Ilk sebep olan Allah’a geldigimizde ise zamansizlik ve mekansizlik oldugundan artik bu boyutta sordugumuz sorunun anlami kalmiyacktir.
O halde Allahı kim yaratti veya Allah nerde sozleri zamandan ve mekandan bagimsiz olan Allah icin soruldugunda sadece soruyu soranin Allah hakkinda, yaratıcı hakkında hic bir sey bilmedigini itiraf etmesinden baska bir sey degildir.
Selamlar
Zaman basitce 'madde uzerindeki degisim miktaridir.' diye tanimlanabilir
Ben bir müslümanym eksiklerimle ve gediklerimle ve yine Ben Uclubirlik kavramini kabul etmiyorum.Bunu müslüman oldu?um için söylemiyorum bunu hiristiyanlaryn kutsal kitaplarynyn söyledi?ini söylüyorum Bunun içinde –uclubirligin- hem anlamsiz, hem kendi icinde celiskili, hem de tanrinin kutsal kitaplarynyn hiç birisinde hic bir zaman direk olarak insanlara ogretmedigi bir sey oldugunu dü?ünüyorum.
Uclubirlik olmayinca da Isa nin Tanri olmasini Kutsal kitaba bakarark aciklamak daha zorlu bir akil yurutme gerektiriyor en azindan. Ben Isa nin Tanri oldugunu da kabul etmiyorum. Ustelik bunu Kutsal kitaba dayanarak yapiyorum.
Ne Isa nin Tanriligi ne de Uclubirlik Kutsal kitapta direk olarak gecmiyen ancak yorum olarak cikarilacak sonuclardir. Nitekim, Isa Tanridir demek yerine Tanri ormanda zip zip ziplayan bir sincaptir seklinde bir onermenin uzerine de bir dini ogreti kurulabilir. Josh McDowell mesela kitabinda buna da eginir ancak o hindularin ornegini verir. Oysa her zaman oldugu gibi savunmasi Kutsal kitpta olan degil ondan anladigidir. Benzer savunmayi Hindular da yapcaktir. Onlar da kendi kitaplarinin tek dogru kaynak oldugunu iddia ettigi surece onlari yalanlamak ta mumkun olmiyacaktir.
Zannediyorum yine farkindasinizdir ki ben Kuran'i Tanrinin sozu olarark kabul ediyorum. ve Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran in uyum icinde olduguna inanyyorum. Bu yazida yine buna bir ornek verecegim.
Oncelikle bazi seyleri netlestirmek isterim. Goreceksiniz ki butun cevaplari bimiyorum ki misyonerlerin veya din bezirganlarinin tavrindan ne kadar farkli bir acidan yaklastigimi size gostersin. Ikincisi Ister Yahudi olun Ister Hristiyan ister Musluman soylediklerimi anlamaniz icin onceki sartlanmlarinizdan kurtlumaniz gerekmektedir. Biliyorum bunu sizden herkes istiyor ancak eger akil yurutecekseniz bu gereklidir. dikkat etmeniz gereken bir baska sey ise ben hic bir kitabin onceden dogru oldugunu kabul edin demiyorum aksine ben butun kitaplarin uyum icinde oldugunu o nedenle de benim akil yurutmemi anlamaniz icin daha genis bir perspektife ihtiyaciniz oldugunu soyluyorum. Yapmaniz gereken sey akil yurutme zincirini gorebilemye calismaktir gerisi sizin karar vermenize kalmis bir durumdur. zira akil yurutmenin ilkelerinden birisi tutarsizliklari gidererek bunu yapmaktir. Eger objektif, yani tarafsiz bir cikis noktaniz yoksa bunu yapmaniz mumkun degildir. Mesela Josh McDowell tarafsizca Kutsal kitabin dogruyu soyledigini kabul ediyor bastan ve kitabini bu onermenin uzerine kuruyor. Tarafsiz bir taraflilik ne demekse iste McDowell in yapigi da budur. Tarafsiz kelimesinde takilip kalmayin ki ne ben ne McDowell ne de bir baskasi aklinizi manipule etmesin.
Soylediklerimi 'tam olarak' anlayabilmek icin her turlu dini ogretiden arinmis bir sekile bir Tanrinin varligini ispatlamis olmaniz gerekli. Ancak bunu henuz yapamadiysaniz, henuz bilinciniz bu asamaya gelmemisse en azindan kendinizi gozleyerek ve nerde onceki kabul edislerinizi devreye sokarak soylediklerimi anlamaya calistiginizi gozlemeye calisin. Bir baska deyisle bir ic denetim mekanizmasi kullanarak soylediklerimi anlamaya calismanizi tavsiye ediyorum. Tekrar belirtiyorum benim akil yurutmemde onceden hic bir dini kaynagi size bu dogru kaynaktir diyerek veya sahte bir varsayimla su kitabi dogru kabul edelim bakalim soncunda nereye gidecek diyerek aklinizi manipule etmeye calismiyorum. Ancak akil yurutmemiz kavram geregi gelinen bilgi seviyesi ile de ilgili olacagindan cikis noktamin ne oldugunu aciklamam gerekiyordu o nedenel bunuyaptim..
Oncelikle Tanri tek tir. Bu konuda zannediyorum bilgilere eklenecek bir sey yok.
Tanri akil ile kavranamaz.
Oyle gorunuyor ki bu konuda da Kutsal Kitap ve Kuran soz birligi icindedirler. 'Peki Tanri akil ile neden kavranamaz? ' diye soracagiz bu durumda.
Bunun cevabi aslinda o kadar kolay degil. Oncelikle Tanri tek olduguna gore hersey Tanridan gelmek durumundadir. Yani Tanri 'Mutlak Var'liktir. Eger boyle ise Tanri hic bir seyin ustunde, altinda, saginda, solunda, icinde, disinda olamaz. Zira boyle bir referans verilebilse dahi o referansi yaratan da Tanri olmus olacagindan Tanri'yi uc boyut kavramlari ile ifade etmek anlamsizdir. Eger boyle bir sey yapilirsa bu ancak ve ancak mecazi anlamda olmak zorunadir. Ancak burdaki mecazi anlamda olmasi dahi Tanriya goreli olacaktir zira mutlak varlik herseye referans olup ona hicbir seyin referans olmamasini da berbaerinde getirir.
Akil ile kavranamayan Tanri duyu organlari ile kavranamaz.
Bu bir onceki aciklamanin dogal bir sonucudur. Hersey Tanridan gelir ancak hic bir sey Tanrinin kendisi degildir cunku Tanridan gelen artik bir alt boyuttadir. Tanri bolunmez, eksilmez ve yukarda acikladigimiz gibi hic bir sey O'na referans olamaz. Bu durumda Tanrinin kendisi olarak kendi yarattigi bir seyin icine girmesi de mumkun degildir. Eger oyle olsaydi baska bir sey Tanriya referans olabilirdi ki boyle bir seyin imkansiz oldugunu biliyoruz.
Simdi buna bir ornek verecegim unutulmamlaidir ki bu sadece bir ornektir amac Tanriyi aciklamak degil aksine Tanriyi neden akil ve duyularla kavrmanin imkansiz oldugunu gostermektir.
Sunu onceden biliyoruz ki bizim bilgi edinmemiz duyu organlarimiz vasitasiyla olur. Daha sonra aklimiz bu bilgileri soyutlar ve genellemelerle kanunlara ulasir. Bu normal bir insanda adeta icguduseldir. Goruluyor ki aklimiz duyumlarimizla elde ettigimiz bilgilere gore daha ust duzeyde calisan bir 'organimizdir.'
Duyu organlarimizin bizlere veri yollayabilmezi icin bazi kosullarin olmasi gereklidir. Mesela koku almak icin oncelikle kokuya sebep olcak bir uyariciya ihtiyac vardir ki bu da bir molekuldur. Bu sekilde baktigimiz da duyu organlarimizin arasindaki en gelismis olani gozdur. En gelismis olani dememizin sebebi bu organimiz ile elde edilen bilginin uyaricisinin madde degil her zaman enerji olmasidir. Bu enerji de bildigimiz en ust seviyede bir enerji olan ishiktir.
Simdi dusunelim ki isik maddenin alabilecegi bildigimiz en son haldir. Varligini biliriz ve tum maddenin isiga donusecegini de biliriz ancak isigin kendisini goremeyiz.. Ancak ISIK ILE goruruz. Bu durumda isik maddenin en yuksek halidir diyebilirz ancak madeye isik diyemeyiz. Cunku he ne kadar maddeyi isiga donusturmek mumkun olsa dahi bir kaya parcasi isigin ozelliklerini gostermez. bu nedenle de kaya parcasina donusmus isik enerjisi artik kayadir diger kayalar gibi. Ne fazla ne aksik. Eger biz bir kaya parcasina ozunde isik oldugunu bildigimiz icin isik demek istiyorsak o zaman bunu butun kayalar icin kabul etmek durumundayiz hatta butun madde icin bu boyledir.
Hemen bir noktaya dikkatinizi cekmek isterim burda Tanri tekliktir diyoruz bolunemez, eksilemez diyoruz Ayni seyi isik icin soylemis olsak ver bir kayanin isik oldugunu iddia etmisolsak bu butun isigin tek bir kaya halne gelmesi anlamindadir ki bu durumda isiktan olusmus baska bir takim maddelerin artik var olmiycagi gibi var olan butun isigin da kayay donsumesi soz konusu oldugu icin basak bir isik kaynaginin da kalmaycagi yani bu kayayi gorunur yapcak bir olusumun kalmamsi anlamindadir.
Iste isa Tanridir dmeek te benzer bir soruna yol acar. Eger Isa Tanri olmus olsaydi kendisinden baska her seyin varligini ytirmesi gerekirdi cunku Tanrinin kendisidir onermesi teklik kavrami ile birliktedir ve Tanrinin kendisini ifade ederse O'nun disi olamiyacagindan hic bir baska varlik kalmaz ortada.
Bu ornegi daha yukarda yaptigim aciklamalarla birlikte zihninizde iyice bir netlestirmeye calisin.
Simdi zannediyorum hepiniz kabul edeceksiniz ki insanin diger yaratiklardan bir farki var. Insan sorumlu yaratiktir. Bunun anlami da insan bilincli bir yaratiktir demektir. Oyleyse Insanin bir bedeni bir de bu bedenle bir sekilde ilisiksi bulunan ve onu diger yaratilmislardan ayiran bir de bilnci oldugunu soylersek bu anlamli olacaktir. Bu durumda simdilik Ruh dedigimiz seyin bu bilinc veya bu bilinc ile cok yakin iliskisi olan bir baska ozelligimiz oldugunu kabul edecegiz. Zira bilincin ne oldugunu bilmedigimiz halde onsuz hicbirsey bilemiyecegimizi hic bir duyu verisini akil ile ilsikilendirerek isleyemiyecegimizi biliyoruz. Sormadan hemen aciklayayim hayvanda da bir tur bilinc vardir ancak hayvandaki bu bilinc insanda olan bilincin aksine madde ile olan bagini sorgulamaya yoneltmez hayvani.
Simdi artik butun bu soylediklerimizi bir araya getirmeye calisacagiz.
Tanru 'Mutlak Var'liktir.
Varligin kaynagi tektir.
Bu Teklik, kaynak oldugu varlik/varliklar tarafindan hic bir veri ile kavrnamaz/algilanmaz.
Bu teklik ayni zamanda kendisinin kaynak oldugu her bir seyde artik kendisi degildir demektir.
Insanin bir ruhu bir de bedeni vardir ve her ikisinin kaynagi da herseyin kaynagi olan tekliktir.
Su halde din kitaplarina donersek Tanrinin ruhu ifadesi Tanrinin bir ruhu oldugunu belirtemez cunku Tanri ile ilgili bu sekilde bir bilgi anlamsizdir kavranamaz ifade edilemez olana aykiridir. Bu olsa olsa Tanrinin yaratmis oldugu bir ruh oldugunu ve ancak bir sekile bu ruh ile Tanri nin referans Tanri olmak uzere bir iliskisi oldugunu ifade eder.
Bu durumda Isa'nin oldugu iddia edilen 'Ben Alfa yim ve Omega'yim' Ifadesi Isa icin 'Ben Alfa ve Omega olandanim' seklinde anlsilmasi gerektir. Yok Eger Tanri icin ise Isa bunu kendi sozu olarak degil Tanri nin kendisi ile ilgili bir mesaji vermesi seklinde soylemistir demektir. Bir baska deyisle Mesela Kuranda 'De ki' Seklinde baslayan bir suru ifade vardir. Iste Isa nin bu ifadesi de 'de ki' babinda soylenmis olmak durumundadir.
Ilginctir ki benzer ifadeleri Islam geleneginde Tasavvuf takipcilerinde goruyoruz. 'En eL Hakk' diyenler dahi var aralariinda ki anlami 'ben gercegim' demektir 'Ben tanriyim demek' degil. Yani Tanrinin bir sifati ile kendilerini aciklamaktadir bunlar. Gerci baska bazilari bunun bir kapsite meslesi oldugunu bilincin daha yukari seviyeleri oldugunu da ifade etmislerdir.
Bir baska benzerlik Vahdeti vucud kavramindadir. Bu 'varlik tektir' demektir. Ancak 'bunu soylerken yaratilmisligi inkar eden bireyin tecrube ettigi seyi bilincinde nasil yerlestirdigi ile ilgidir' der baska biri ve ekler 'Vahdeti vucud bir bilinc seviyesini ifade eder ve yanlis degildir ancak dogru ifade Vahdeti Suhud dur.' Bunun anlami hersey Tanrinin valrigina sahitlik eder yani Tanri dandir demektir.
Dedik ki 'ruh' Allah in yarattigi ilk seydir. Tanrinin ruhu ifadesi de ruhu Tanri'nin yarattigi baska bir yaraticinin urunu olmadigindan/olamiyacagindan dolayidir. Bizlerin de bir ruhumuz oldugunu biliyoruz demistik. O halde bizlerin ruhu ile bir sekilde basta yaratilan bu ilk ruh arasinda bir baglanti vardir.
Kuran da Ademin balciktan yaratilmasi sureci bittikten sonra Allah Ademin icine 'RUH'UNDAN' ufledigini soyler mesela. Bu anlamda aciklamaya calistigimiz sekli ile her insanda 'Hristiyan'larin Isa ya atfettikleri manada bir kutsallik mevcuttur. Oyle gorunuyor ki insanlik bir butun olarak Tanri nin yarattigi ruhtan mutesekkil bir butundur. Kutsal ruh ta bu butunun icinde islevi olan bir olusum veya bu butunun kendisidir.
Ancak goruldugu uzere ne Kutsal ruh ne de Isa tanri olamaz, Kutsal ruh da Isa degildir ancak belki de butun insanligin ozunu ifade eden bir yaratilmistir. Simdi Kuran dan bir takim ornekler verdim ve bazi yaklasimlari aciklmaya calistim simdi de Kutsal kitaptan ornek verecegim. Bakin yorum yaparken ciktiginiz nokta nasil bir fark yapiyor gorun. Ben nerden ciktgimi acikca soyledim tek bir kitaba bagli kalmadan sadece elde edilen biglilerle bunu yaptigimi da zannediyorum iyice acikladim. Simdi gorun ki Kutsal kitabi ve Kurani uzlasmaz gibi gostermeye calisanlarin ne kadar on yargili olduklarina dikkat edin. Gerci bazi farkliliklari var bunu inkar etmemek gerekir ancak bu bazi temel ilkelerde insanlarin anlasmasina engel olacak kadar onemli farkliliklar degildir.
Yu 1:12 Ancak, kendisini kabul edip adyna iman edenlerin hepsine Tanry'nyn çocuklary olma hakkyny verdi.
Tanrinin cocuklari Eski ve Yeni Ahitte surekli olarak Israilogullarina yonleik bir ifadedir. Bu ise Israilogullarinin secilmis kaim olmalarindan kaynaklaniyor. Ancak bunda dahi Israilogullarin dahi kendi aralarinda inanlar ile inanmiyanlar bir tutulmuyor. Isa nin da Israilogullarina gonderildim dedigini biliyoruz zaten. Bu durumda yukardaki ifade Tum Israilogullari icindir tum insanlik icin degil. Ancak yine de onemli olan sey Tanrinin cocuklari ifadesi Kurandaki Mumin kavramina esdeger ancak sinirli bir alan icin kullaniliyor burda.
Baksa bir yorum ise soyle olabilir Israilogullarina gonderilen ogretiyi diger insanlarin ogrenmesi icin de tesvik amaciyla onlarin sorumlu olmadiklari halde kabul edilecklerini bildirmek icin bu sekilde soylenmistir. Bir basak deyisle 'gentile' olanlarin kitaptan sorumlu olmadiklari halde onunun mesjaindan yaralanabileceklerinin bir ifadesidir belki de.
Yu 1:13 Onlar ne kandan, ne bedenin iste?inden, ne de insanyn iste?inden do?dular; tersine, Tanry'dan do?dular.
Tanridan dogdular. Iste butun yukarda soylediklerimizi tek bir cumle ile onaylayan ayet. Hersey Tanridan gelmistir. Isa Musa Kutsal ruh hersey dahildir buna Tanrinin kendisi haric.
Yu 1:14 Söz insan olup aramyzda ya?ady. Biz de O'nun yüceli?ini, Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik O?ul'un yüceli?ini gördük.
Burda dikkat edilmesi gereken ise sudur. Isa nin Tanrinin sozu olmasinin ne anlami olabilecegini acikladim daha once. Kuran da 'Allah in Emri' diye bir kavram vardir. Bu kavramin Allah in 'ol' dedigi seyin olmasi sekline ifade ederler ki herseyi bilen ve herseyi yapip idare eden Allah in da emrinin sahibi yani emrinin gerceklesmesini kendi diledigi gibi ayarlayan oldugu da soylenir. Boylece zamansizlik icinde 'ol'denmis ancak bizim zamanliligimiza gore gerceklesen bir emirler alemi oldugunu kabul eder Muslumanlar ki bu mantiklidir. Bir baska deyisle ifade edersek Allah bir seye ol der ve o olur ancak onun bizim boytumuzda ne zaman ortaya cikacagina karar veren de Allah in kendisidir.
Iste Isa nin soz aramiza geldi ifadesinin de bu sekilde anlasilmasi hic de mantiksiz gorunmuyor.
Ancak dikkatinizi cekerim butun yukardaki aciklamalardan sonra anlamissinizdir ki herseyin kaynaginin teklik oldugunu iddia ediyoruz. Uclubirlik iddiasi ise bu tekligin aslinda uclu birlikoldugunu iddia ediyor ki burdan sonraki butun aciklamlar Tanrinin akil almaz denen kendisine akil uydurulmaya calisilmasindan baska bir sey degildir.
Tanri akil ile kavranamaz, duyu organlari ile algilanmaz. Bu durumda O bizim kendisini nasil bilmemizi dilerse biz ancak oyle bilebiliriz. Bu belki bilincte bir aydinlanma belki, bir ic huzuru olur. belki de baska bir sekilde olur ama kesinlikle Allah in kendisini algilamak akil ile kavramak seklinde olamaz.
Tanri tek oldugunu soyluyorsa tektir Artik bunun icine uclu birlik, besli ikilik vs seklinde bir ekleme yapmak insanin haddine olacak bir is degildir. Zaten Kutsal kitapta da boyle bir ifade gecmez uclu birlik Hristiyanliga sonradan eklenmis bir hurafe yorumdur.
Zaten anlamadigim sey su; Eski Ahit te 'Tanri akil ile kavranamaz' diyor, 'Tanriyi goren olur' de diyor ki bunun anlami Tanri duyu organlari ile kavranamaz demektir. Neden hala Hristiyanlar Tanirya cisimsel bir varlik atfetmeye calisiyorlar. Bu kendi inandiklarini soyledikleri kitaba basindan beri ters. Ustelik kendileri inamadiklari halde inandiklarini soyledikleri kitabi onaylayan Kuran'a da ters.. Hatta oyle ileri gidyorlarki Isa nin Tanri olmadigini iddai edenleri afaroz edip yakiyorlar. Gercek bu olamaz bu durumda. Ilginctir ki Muslumanlar da 'Ben Gercegim' diyenlere ayni sekilde muamele etmisti. Bagnazlik heryerde ayni.
Saygilar…
Bundan bes yil öncesine kadar bilim adamlarinin ilk atalarimiz hakkinda söyleyecegi seyler, yalnizca ortaya çiktiklari zaman ile kisitliydi. Moleküler biyologlar insan ve sempanze DNA'lari arasindaki farki hesapladilar ve zaman içindeki genetik degisimin hizinin ortalamasini aldilar. Geriye dogru hesaplama yoluyla, büyük insansi maymunun ve insansi türün 6 ile 4 milyon yil önce ortak bir atadan geldigi iddia edildi. Ancak bu senaryoyu destekleyecek herhangi bir fosil dahi ele geçirilmemistir. Bilinen en eski insana benzeyen tür, 'Australopithecus afarensis-Afar maymunu', 3.6 milyon yil öncesine dayanmaktadir. Ethiopia'nin çorak Afar Üçgeni'nde 1974 yilinda bulunan Lucy bunlarin en ünlüsü. Lucy'nin 3.2 milyon yasinda oldugu saniliyor ve bu türün kesinlikle bir maymun türü oldugu tüm bilim adamlary tarafyndan kabul edilmi?tir.
1994 ve 1995 yillarinda Ethiopia ve Kenya'da çalismalarini sürdüren ekiplerin herbiri insansi türe iliskin iki örnek bulduklarini açikladilar. Bu iki kesif de 4 milyon yil bariyerini asiyordu. 4.4 milyon yasindaki ilk örnek, uluslararasi bir ekip tarafindan Ethiopia'nin Middle Awash bölgesinde gün isigina çikartildi. Bu bölge Lucy'nin bulundugu bölgenin 80 kilometre güneyinde idi.Çykan sonç ilginçtir çünki 3,6 milyon yyllyk Lucy ile akraba oldugu tespit edilmi?tir. ve Lucy bir maymun türüdür.
Bilim adamlarinin buldugu kemik ve disler 17 farkli yaratyga aitti. Bunlarin yaslarini hesaplayan bilim adamlari, hepsinin sempanze özellikleri tasidiklarini, ancak temelde A.afarensis'ten daha ilkel olduklarini ortaya çikartti. Daha küçük azidisleri, daha büyük köpekdisleri, daha ince dis minesi bu yaratiklarin meyve ve sebze ile beslendiklerini gösteriyor. Kesif grubunda yer alan Berkeley California Üniversitesi'nden paleontolog Tim White, 'Yeni türler, Australopithecine'den çok insan fizi?ine yakyn maymuna benziyor ve diger insana benzeyen maymun türlerden çok farkli' diyor ve bunu insanla maymunun akrabalygyna baglyyordu Ancak bu fikirler bu son bulgularin isigi altinda pek geçerli görünmüyor, çünkü White ve ekibi Aramis köyünün yakinlarinda sürdükleri incelemelerde, A.ramidus'un yasadigi dönemlerde bölgenin sik agaçlarla kapli oldugunu gördüler. A.ramidus iki ayagi üzerine hiç dikilmemis olmasy ise ba?ka bir sorun te?kil ediyordu.
Kemiklerin incelenmesi sonucu anamensis'in, bir sonraki iki ayakli insansi türden 500,000 yil önce iki ayagi üzerinde yürüdügü anlasildi. Ancak bu yaratiklarin iki ayak üzerinde yürümeleri modern anlamda alistigimiz sekilde degildi. Leakey bu konuyu söyle açikliyor:'Bunlar bizim gibi dik yürümüyorlardi. Bir kere bacaklari bizden kisaydi. Yürüme sekillerini bugün tarif etmemiz mümkün degil, çünkü bugün hiçbir yaratik böyle yürümüyor.' Bir gerçek daha varki günümüzdede bir çok maymun türü iki aya?y üzerinde yürür ve beslenmelerini bu ?ekilde yaparlar arty üremelerinide.
Ancak bu türlerin nasil ortaya çiktigi ve aralarindaki iliskinin türü ve evrim geçirdikleri konusu henüz net bilgiler mevcut degil. Fosil kayitlari pek çok soru isareti ile dolu oldugu gibi, dogu Afrika'daki insansi türlerin güney Afrika'da boy göstermemesi veya bunun tam tersi kafalari karistirmaya yetiyor da artyyor.Kaldyki evrimcilerin günümüze kadar uyguladyklary sahtekarlyklar kandyrmacalar ve aldatycy deliller ortadadyr.
A.afarensis'in de?i?erek Homo'ya dönüsmesi gibi, Homo soyundan gelen bir tür de rakiplerinin önüne geçerek modern insani olusturdu mantygy geçerli bir mantyk kesinle de?ildir.. Pek çok bilim adami H.erectus'un, H.habilis, H. rudolfensis, H.ergaster gibi türleri geçerek yarisi kazandigina inanmyyor nedeni ise hepsinin bir çok bilim adamy tarafynda nesli tükenmi? maymun türlerinden olduguna inanmalarydyr..
.erectus, 1.8 milyon yil önce Afrika'dan Çin ve Endonezya'ya göç eden ilk insansi. Bu süreç içinde bir ara henüz anlasilamayan bir nedenden dolayi ortaya iki kol çikiyor: Neanderthal'ler ve modern insan. En eski Neanderthal fosili 200.000 ve en yasli Homo sapien ise 100.000 yasinda bu gerçek ise daha ilginçtir.Günümüzde elde edilen ve evrime gerçek delil olarak sunulan bu bilgiler farkly ?ekillerde yorumlanarak bu basit gerçekler bir devrimmi? gibi gösterilip evrimcilerin syrtlaryny dayadyklary bir duvar olmu?tur.
Insan nedir, nasil yaratilmistir? ' Bu suale bütün ideolojiler; 'belirli bir evrimin, tür tabiat kanununun sonucunda ortaya çikan varlik' diyerek cevap vereceklerdir. Ihtilâf ettikleri mesele, bu evrimin sekli, sebepleri ve su anda hangi noktada oldugudur. Insani tarif ederken bile ortak bir uslûba sahip de?ildirler kimisi 'Insan konusan hayvandir,kimiside insan düsünen hayvandir..' kimisi insan hayvandan farklydyr,kimiside insanla hayvanyn atasy birdir der.Bu tariflerini kendi mantik kaliplari içerisinde tersine çevirirsek, su hükümler ortaya çikar: 'Hayvan, konusmayan insandir, hayvan düsünmeyen insandir vb...' Nitekim bu çeliskiler, son yüzyilda kendisini iyice hissettirmistir. Bilimsel ve felsefi ideolojilerin insani tarif etmekte ve mahiyetini kavramakta yeterli olmadigi itiraf edilmistir. Insan, Bu Meçhul! diye haykiran Dr. Alexis Carrel'in, 'Nobel' ödülüne lâyik görülmesi bunun en güzel delilidir.
'Tabiat kanunlari' adi altinda kendi vehimlerini ve korkularini sistemlestirenler; insan toplumunda yegâne ölçünün 'kuvvet' oldugunu kabul etmeye mecbur kalmy?lardyr. Zira hem kâinatta ilâhî bir düzen ve âhengin varligini kabul etmeyeceksin, hem 'kuvvet' ölçü degildir diye haykiracaksin; bu mümkün degildir.
Kur'ân-i Kerim, Incil ve Tevrat'ta; ilk insanin Hz. Âdem oldugu konusunda ittifak vardir. Dolayisiyla müslümanlarin, hiristiyanlarin ve yahudilerin 'evrim teorisine' inanmalari mümkün degildir; aksi takdirde kendi kitaplarinin hükmünü kabul etmemis olurlar. Islâm'a göre Kur'ân-i Kerim'in bir âyetini inkâr, insani irtidata sürükler.s Incil ve Tevrat'ta da, hükmü inkâr edenler hakkinda 'dinsiz' tabiri kullanilir
Bütün müfessirler, insanligin; biri Hz. Âdem (as) 'm döneminde, digeri tufandan sonra Hz. Nuh (as) 'm döneminde olmak üzere iki defa (iman üzere ittifak ederek) tek ümmet durumuna geldikleri hususunda müttefiktirler. Ancak dünya yaratildigindan beri, inançsyzlaryn veya materyalistlerin hiçbir dönemde (tek millet halinde) hakimiyet saglayamadiklari, her dönemde inançlylaryn bulundugu açiktir.
Esasen Scientisme (Bilimcilik) , Bati'da kiliseye karsi mücadele veren bilim adamlarinin teskilâtli mücadelesinden dogmustur
Evrim teorisi birçok kimsenin dinsiz olmasina sebep olmustur. Bugün evrim teorisinin asilsizligi meydana çikmistir. Eger bu teoriyi çürütecek bir ilim adami çikmasaydi, Hz. Âdem’den geldigimize süphe mi edecektik? “Acaba maymundan mi geldik? ” diyecektik. Bugün melek, cin, seytan, cennet ve cehennem gibi birçok seyin varligini bilimsel olarak, deneyle izah ve ispat etmek imkânsizdir. Bu yolla imanini kuvvetlendirmeye çalisanlar, süpheden kurtulamazlar. Bir kimse, Allah'a, insan ve hayvanlarin anatomisini inceleyerek, kâinattaki harikalara bakarak inanabilir. Nitekim böyle inanan birçok Hiristiyan ve baska kâfir vardir.
Kur'ân-i Kerim'de: 'Ey insanlar biz sizi bir erkekle, bir disiden yarattik.'i buyurmaktadir
Âdem kelimesi Arapça degildir. Ademeh kökünden geldigini kabul edenler, derinin iç yüzü mâziâsina geldigini söylemislerdir. 'Âdem' kelimesinin edim'den geldigini esas alan lûgat âlimleri, rengi sebebiyle bu sekilde isimlendirildigi kanaatindedirler.
Tevrat ve Incil'de de, Hz. Âdem ile ilgili bilgiler mevcuttur. Dolayisiyla ilk insanin Hz. Âdem (as) oldugunu kabul etmeyen kimse müslüman olamadigi gibi, hiristiyan ve yahudi de olamaz. Bu noktada basta Darwin nazariyesi olmak üzere degisik ideolojilere inananlar, 'Dehriyyûn' hükmündedirler. Dehrîler, bütün peygamberleri ve kitaplari inkâr ettikleri için kâfirdirler. Çünkü peygamberleri inkâr etmek, onlari vazifelendireni de, (Mürsil'i) inkâr etmeyi beraberinde getirir. Brahmanistler de, peygamberlik müessesesini kabul etmedikleri için Hz. Âdem (as) 'i inkâr ederler, bu sebeple inançsyz hükmündedirler.
insan diye anilan seyin; gayesine ermis, tam anlamiyla olgunlasmis ve dehrin son ucuna gelmis veya ölümüyle bütün kaderi tükenip bitecek bir seyden ibaret olmayip, Rabbinden geldigi gibi, 'O gün sevk ancak Rabbinedir.' Kiyâmet, 75/30 ve 'O gün varip durulacak yer Rabbinin huzurudur.” Kiyâmet, 75/12 buyuruldugu sekilde yine Rabbine gitmek üzere alti cehenneme, üstü cennete varan ve tehlike ve sikintilarala dolu bir yolun yolcusu oldugu anlatilmistir.
Bu bilgilerin y?y?ynda e?er bir gün evrim teorisini destekleyenler kabulu imkansyz veriler ve bulgular elde ederlerse bunu inkar etmemiz mümkün de?idir fakat günümüzde bu tür bulgular söz konusu de?ildir.Farkly yorumlar ve tarafly beyanatlar mevcuttur. bu tür bilime dayanmayan ama bilim adyna bir bulu?mu? gibi gösterilen bulgular hala evrime bir delil de?ildir.Çünki incilde ve tevratta evrimle ilgili bilgiler olmamakla beraber kurany kerimde bir ucu evrime dayanan ayetler vardyr. ve bu ayetler islam alimlerince eçerli bir ?ekilde tefsir edilmi?tir. bu ayetlerde ise evrimin sadece insanla ilgili ve ruhu ve geçirdi?i toplumsal durumlarla ve ahlaki yapyyla alakaly oldugu ?eklinde yorumlanmy?tyr.
Saygy ve sevgi ile Selamlar.