Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • osmanlı imparatorluğu26.05.2004 - 13:34

    Padişahlarının ortalama ömrü 56 yıldır.

  • darbe26.05.2004 - 12:25

    Türkiye Cumhuriyeti'nin 80 yıllık tarihinde bir kırılma noktası olarak kabul edilen 27 Mayıs 1960 darbesinin, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeberine de kapı araladığı belirtiliyor.

    Darbenin üzerinden 44 yıl geçerken, Türkiye'de artık hiç kimse darbe kelimesini ağzına bile almak istemiyor. Dönemin tanıklarından Demokrat Parti (DP) eski milletvekili Gıyasettin Emre, 27 Mayıs öncesi senaryoların yeniden sahnelenmek istendiğini, 1960'da olduğu gibi bugün de öğretim üyelerinin yürüdüğünü belirterek, 'Ama artık kolay kolay darbe olmaz' dedi.

    Üzerinden 44 yıl geçen 27 Mayıs darbesi hakkındaki tartışmalar hala bitmedi. Derlenen bilgilene göre, DP'nin iktidarını ilan ettiği 14 Mayıs 1950, aynı zamanda ilk darbe girişiminin de yaşandığı tarih oldu. Seçim sonuçlarının belli olmasının ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nafiz Gürman, Köşk'e çıkarak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye 'Paşam ordu emrinizde' dedi. İnönü'nün ise 'Beyler bu iş burada bitmiştir' sözü ile ilk darbe girişimi atlatılmış oldu. Ancak asıl darbenin tohumu 1954 ve 1955 yıllarında İstanbul ve Ankara Harp Akademileri'nde okuyan genç kurmay subaylar arasında atıldı. Darbe yapma isteğinin gerekçesi ise '1954 seçimlerinden sonra DP iktidarının Atatürk ilkeleri ve laiklik konusunda taviz vermesi sonucu, büyük halk kitlelerinin rahatsızlık duymaya başlaması' diye gösterildi. Harp Akademileri öğrencilerinden farklı olarak 1957 yılında yaşanan diğer bir darbe girişimi ise DP'nin kendi müdahalesi ile önlendi. DP, tarihe 'Dokuz Subaylar Olayı' olarak geçen meselenin üstüne gitmezken, orduyu da karşısına almak istemediğinden sessiz kalmayı tercih etti.

    DARBE YILLAR ÖNCE PLANLANDI
    27 Mayıs'a giden örgütlenme, 1958 yılı sonunda Kurmay Albay Sadi Koçaş'ın Cemal Gürsel'i ikna etmesi ile başladı. Sadi Koçaş, Osman Köksal, Sezai Okan ve Suphi Karaman'dan oluşan çekirdek kadro, ilk toplantısını 1959 Mayıs ayında Koçaş'ın evinde yaptı. Bu dört kişi iki ay boyunca ilkeleri saptadı. Kimlerle hangi aşamada ilişkiler kurulacağı tespit edildi. Aradan dört ay geçtikten sonra Orhan Kabibay, Alparslan Türkeş, Rıfat Baykal, Mustafa Kaptan da çekirdek kadroya alındı. Kasım ayı sonunda da kadroya Vehbi Ersü, Rafet Aksoyoğlu, Orhan Erkanlı ve Sami Küçük girdi. Bu kadroya, 28-29 Nisan 1960 tarihlerindeki öğrenci eylemlerinden sonra Muzaffer Yurdakuler, Kadri Kaplan, Ekrem Acuner ile Fikret Kuytak da girdi. Sonraki katılımlar ile bu kadrodakilerin sayısı 33'e ulaştı.

    Darbeciler hazırlıklarını yaparken, CHP ve basın, iktidarı boyunca DP'yi sürekli eleştirdi. CHP'nin mallarına el konulması ve hangi gazeteye ilan verilip verilemeyeceğini karara bağlayan Basın İlan Kurumu'nun kuruluşu, muhalif çevrelerin rahatsızlığını daha da artırmakla kalmayıp, darbeye 'meşruiyet' zemini hazırladı. DP ile CHP arasında 1950'de beri yaşanan sert tartışmalar, 1960 yılına geldiğinde iyice şiddetlendi. CHP'nin ülkedeki bütün yıkıcı grupları çevresinde topladığı, halkı ve orduyu iktidara karşı ayaklanmaya kışkırttığını öne süren DP, 18 Nisan 1960 tarihinde kurduğu Tahkikat Komisyonu ile üç ay boyunca muhalefetin ve basının eylemlerini soruşturmak istedi. Komisyonun çalışmaya başlaması ile birlikte Ankara ve İstanbul'da öğrenciler, DP aleyhine gösteri düzenledi. Öğrencilerin yanısıra İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri de eylem yaptı. Eylemlerin önü bir türlü alınamazken, 28 Nisan 1960 tarihinde çıkan olaylarda bir öğrenci hayatını kaybetti. Bunun üzerine Ankara ve İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildi, gece sokağa çıkma yasağı kondu. Buna karşın olaylar bir türlü önlenemedi. 29 ve 30 Nisan'da yapılan gösterilerde de başka bir öğrenci öldü.

    555K OLAYI VE DARBE
    Bu olaylar üzerine DP yanlısı gençler de iktidara olan desteklerini göstermek için bir bir plan kurdular. Plana göre gençler, 5 Mayıs'ta Kızılay Meydanı'nda, Meclis'ten Çankaya Köşkü'ne gidecek olan Celal Bayar ve Adnan Menderes'i destekleyeceklerdi. Muhalif geçlerin de bu durumdan haberdar olması ile plan ters tepti. Planın, 555K (5'inci ayın 5'inci günü saat 5'te Kızılay Meydanı'nda) parolası ile iktidar karşıtı öğrencilere duyurulması üzerine, Kızılay Meydanı muhalif gençlerle dolup taştı. Böylece Menderes, saat 18.00'de meydandan geçerken desteklenmek yerine protesto edildi, hatta tartaklandı.

    Gerginlikler bir türlü bitmek bilmezken, 21 Mayıs'ta Ankara'daki Harp Akademisi öğrencisi genç subaylar da DP'yi protesto etmek için yürüdüler. Ordudaki hareketliliğin yanısıra, eylemler dolaysıyla da endişeye kapılan bazı DP milletvekilleri, 1958 yılındaki Irak, Sudan ve Pakistan'da yaşanan darbelerin kendi başına gelmesinden korkar oldu. Bir türlü buna inanmayan Menderes, 25 Mayıs 1960'ta Eskişehir'e gitti. Giderken de yanında darbe olacağı konusunda kendisini uyaran milletvekillerini de götürdü. Eskişehir'de büyük coşku ile karşılanan Menderes, bir yandan kendisini uyaranlarını aksi yönde ikna etmeye çalışırken, bir yandan da eylemlere neden olan Tahkikat Komisyonu'nun çalışmalarını tamamladığını ve yakında kamuoyuna açıklanacağını bildirdi. Ancak bu karar, ayrıntıları önceden hesaplanmış darbeyi önleyemedi.

    Menderes Eskişehir'de iken 27 Mayıs 1960'da Orgeneral Cemal Gürsel'in yaptığı ve Milli Birlik Komitesi adı altında toplanan 33 subay yönetime el koydu. Darbeciler, Ankara ve İstanbul'daki önemli noktaları ele geçirdi. 27 Mayıs sabahı Silahlı Kuvvetler adına Alparslan Türkeş, Ankara Radyosu'ndan bir bildiri okudu. Türkeş bildiride şunları kaydetti:
    'Muhterem vatandaşlar; Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgalarına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır. Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştüğü uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, seçimi kazanana devir ve teslim etmek üzere girişmiştir. Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa ve zümreye karşı değildir. Kim olursa olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun her vatandaş kanunlar ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir.'

  • züleyha26.05.2004 - 12:20

    'Bir Demet Tiyatro' da pavyon şarkıcısı karakteri.

  • CIA26.05.2004 - 12:06

    12 Mart 1971 darbesini CIA’nın organize ettiği bizzat dönemin Dışişleri Bakanı İ. Sabri Çağlayangil tarafından açıklanmıştır. 12 Eylül’deki CIA tezgahı ise zaten hiçbir zaman gizlenmemiştir. 12 Eylül sonrasında ABD desteğiyle güçlendirilen kontr-gerilla örgütlerinin yirmi yıldır işledikleri cinayetler, her geçen gün daha çok açığa çıkmaktadır

  • emperyalizm26.05.2004 - 12:00

    ABD askeri güçleri. I. Dünya Savaşı’nda ülke dışında yalnızca 3, II. Dünya savaşında 39 ülkede bulunurken, 1968 itibarıyla 64 ülkede bulunmaktadır ve bu sayı bundan sonra da artmıştır.
    Buna karşılık emperyalizm halklara açlık ve sefalet vermiştir.
    Bugün dünyanın en zengin 3 adamının varlığı 48 yoksul ülkenin ulusal gelirinden yüksektir. Aynı 3 adamın varlığı Afrika’nın bütün ülkelerinin ulusal gelirinden yüksektir. Öte yandan, dünyanın en zengin 225 kişisinin varlığı ise bütün dünya nüfusunun sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek miktardadır. Uçurum bu denli derindir.

  • emperyalizm26.05.2004 - 11:58

    Emperyalizm, bağımlı ülkelerin bütün yeraltı/yerüstü zenginliklerinin vahşice sömürülmesi, kaynaklarının tüketilmesi, halkların kişiliksizleştirilerek kültürlerinin yokedilmesi demektir. 1945’lerden sonra başlattığı yeni-sömürgecilik uygulaması da esasen aynı sonuca yol açmaktadır.
    Yeni-sömürgecilik uygulaması, emperyalist işgalin gizlenmesi, geri bıraktırılmış ülkelerdeki işbirlikçiler aracılığıyla patent ve askeri anlaşmalarla, sermaye yatırımları ile borç ve 'yardım' ilişkileri ile bağımlılık yaratılması, bu ülkelerin ekonomisinden kültürüne bütün güçlerinin iç dinamiğinin çökertilmesidir. Bu ülkelerin ordularını kendi genelkurmayına bağlayarak ordu ve polisi neredeyse iç savaş ordusu haline getiren emperyalizm, bu ülkelerdeki ekonomik, siyasi ve kültürel yapıyı kendi ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir.

  • ırak savaşı26.05.2004 - 10:22

    Uluslararası Af Örgütü'nün Irak'ta yaptığı incelemeler sonucu hazırladığı rapora göre, ülkede işgalin başlamasından bu yana 10 Bin sivil hayatını kaybetti, 100 bin sivil ise kayboldu. Örgütün raporunda cezaevlerinde işkence gören Iraklıların suçlarını dahi bilmediklerine dikkat çekilirken, savaştan en çok etkilenen kesimin çocuklar olduğu kaydedildi.

  • adolf hitler 25.05.2004 - 17:06

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.

    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.
    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?
    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.
    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.
    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu kimse bilmiyor.
    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.
    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    SERDAR TURGUT (19 mayıs 2004-Akşam)

  • tapınak şövalyeleri25.05.2004 - 17:03

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.
    Belki de bir çoğunuzun çok önceden okumuş olduğu bu kitabı ben yeni ele almaya cesaret ettim.
    Yıllar önce ilk girişimimi yarıda kesmiştim çünkü açıkça söylemek gerekirse anlattığı olayın önemini kavrayamamıştım.
    Bu ertelemem de çok iyi olmuş, çünkü temelde, Da Vinci Şifresi ile aynı konuya ve aynı kurguya sahip olan ama çok daha bilge bir insanın kaleminden çıktığı için bir çok anlam katmanlarına sahip olan bu romanı eskiden şimdi olduğu gibi anlayarak ve büyük haz duyarak okumam mümkün değildi.
    Arada geçen zamanda ben her iki kitapta anlatılan tarihi olaylara duyduğum ilgi nedeniyle onlarca kitap okudum ve sonunda Umberto Eco'nun bazen zorlaşan yazısına rahatlıkla nüfuz etme gücüne eriştim.
    Ve bana inanın ki 'Foucault Sarkacı' birçok bilimsel kitaptan çok daha fazla bilgi içeren, insanı ciddi şekilde şaşırtan, hatta irkilten yeni düşüncelerle dolu bir çalışma.
    Okuduysanız bir daha okuyun, okumayanlara da mutlaka tavsiye ediyorum kitabı.
    Sabırlı olun, göreceksiniz ki okumayı bitirdiğinizde öncesine göre çok daha bilge bir insan olacaksınız.

    * * *
    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.
    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?
    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.
    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.
    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu kimse bilmiyor.
    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.
    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    SERDAR TURGUT (19 mayıs 2004-Akşam)

  • umberto eco25.05.2004 - 17:00

    ...Bu aralar ben Umberto Eco'nun 'Foucault Sarkacı' romanını okuyorum.

    Belki de bir çoğunuzun çok önceden okumuş olduğu bu kitabı ben yeni ele almaya cesaret ettim.

    Yıllar önce ilk girişimimi yarıda kesmiştim çünkü açıkça söylemek gerekirse anlattığı olayın önemini kavrayamamıştım.

    Bu ertelemem de çok iyi olmuş, çünkü temelde, Da Vinci Şifresi ile aynı konuya ve aynı kurguya sahip olan ama çok daha bilge bir insanın kaleminden çıktığı için bir çok anlam katmanlarına sahip olan bu romanı eskiden şimdi olduğu gibi anlayarak ve büyük haz duyarak okumam mümkün değildi.

    Arada geçen zamanda ben her iki kitapta anlatılan tarihi olaylara duyduğum ilgi nedeniyle onlarca kitap okudum ve sonunda Umberto Eco'nun bazen zorlaşan yazısına rahatlıkla nüfuz etme gücüne eriştim.

    Ve bana inanın ki 'Foucault Sarkacı' birçok bilimsel kitaptan çok daha fazla bilgi içeren, insanı ciddi şekilde şaşırtan, hatta irkilten yeni düşüncelerle dolu bir çalışma.

    Okuduysanız bir daha okuyun, okumayanlara da mutlaka tavsiye ediyorum kitabı.

    Sabırlı olun, göreceksiniz ki okumayı bitirdiğinizde öncesine göre çok daha bilge bir insan olacaksınız.


    * * *


    Kitapta beni irkilten bir bilgi Tapınak Şövalyeleri'nin uyguladıkları söylenilen planın takvimiyle ilgili saptamaydı.

    Ben uzunca bir süredir Hitler'in neden Tibet'le bu kadar ilgili olduğuna, Nazi Almanya'sı ordusunda neden sadece Tibetliler'den oluşan bir birliğin bulunduğuna ve en şaşırtıcısı da Hitler'in öldüğü sığınakta neden bazı Tibetli din adamlarının cesedinin bulunduğuna kafayı takmıştım.

    Umberto Eco'nun yazdıklarından, Tapınak Şövalyeleri açısından da Tibet'in çok büyük önem taşıdığını, bir söylentiye göre gizli bilgilerin 'Sığınak' diye adlandırılan Tibet'teki bir tapınağa kaçırıldıklarını öğrendim.

    Diyorum ki acaba gizli bilgilere, büyüye inandığı bilinen, Tapınak Şövalyelerinin izini bulmaları için özel tim kurmuş olan Hitler'in yol açtığı yıkımın temelinde, açıklanan amaçlar dışında başka gizli bir açıklama, bir neden de olabilir mi?

    Acaba dünya savaşının sonu yaklaşırken bile elinde bulundurduğu gizli bilgi sayesinde gidişatı değiştirebileceğini etrafındaki insanlara durmadan söyleyen, buna sonuna kadar inanmış olan Hitler, Tibet aracılığıyla Tapınak Şövalyelerinin elinde bulundurduğu gizli bilginin bir bölümüne mi ulaşmıştır.

    Şimdi diyeceksiniz ki bu son derece saçma. Olabilir ama kaynakları sabırla okur, sürecin mantığını anlarsanız, en son olarak Eco'yu da okuyunca bu konuda kafanızda bazı şüphelerin doğmaması mümkün değil.

    Tapınak Şövalyeleri'nin gizli planlarında 1944 yılı büyük önem taşıyormuş, planın bir sonraki aşamasına geçilmesi yılıymış 1944.

    Ancak patlayan dünya savaşı bu planın ertelenmesine, onların uygulama takvimlerinde de bir gecikme olmasına yol açmış.

    Gizli bilgi nedir, plan neydi bunu

    kimse bilmiyor.

    Ancak Hitler'in giriştiği mantıksız yıkım, büyük vahşet ve soykırımın temelinde bu bilgiler ve plana karşı açılmış olan bir büyük mücadelenin de rol alıp almadığı sorulması gereken meşru bir sorudur.

    Bu tür fikir jimnastiklerine lütfen abesle iştigal olarak bakmayın çünkü unutmayın ki resmi tarih, yenenlerin yazdığı tarihtir ve dünyada hiçbir şey ilk bakışta göründüğü gibi değildir.

    Ve fikir jimnastiği tutkusu olmasaydı Eco da o muhteşem romanı katiyen yazamazdı, bunu da unutmayın.

    Serdar Turgut (19 mayıs 2004-Akşam)