Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • teoman29.04.2004 - 13:25

    televolelere, talk showlara çıkmadan popüler olabilen müzisyen.

  • kuvayi milliye 29.04.2004 - 13:10

    Büyük Britanya(İngiltere) 'nın saldırttığı Yunan, fransız, italyan emperyalist güçlerine karşı BAĞIMSIZLIK müğcadelesi veren ruh!

  • terörizm29.04.2004 - 13:04

    * Amerika birleşik devletleri, kizilderili soykirimiyla baslayarak...

    * 1898'de meksika'yi isgal etti.

    * ayni yil (1898) küba'ya girdi.

    * 1921 yilinda nikaragua'yi isgal etti. ulusal muhafizlar adli ve
    basini somoza'nin çektigi terör örgütünü kurdu. anti-emperyalist
    direnisin basini çeken sandino ve 300 kisiyi katletti. 40 yildan
    fazla sürecek bir terör devrini baslatti. sabotaj ve suikastlar
    düzenledi.

    * 1945'te japonya'nin hirosima ve nagazaki kentlerine atom bombasi
    atarak bir anda 250 bin kisiyi vahsice öldürdü.

    * 1950-53 yillari arasinda yüzbinlerce yurtsever koreliyi katletti.

    * 1954'te binlerce guetamalaliyi öldürdü.

    * 1955'te endonezya, laos ve kamboçya'da çok sayida cia operasyonu düzenledi.

    * 1956-59 yillari arasinda kübada 60.000 kisiyi, abd'li danismanlarin ve batista'nin birlikte yürüttügü operasyonlarda katletti.

    * 1961'de küba'ya karsi domuzlar körfezi çikartmasini örgütledi.

    * 1965'te isbirlikçi suharto, 1 milyon komünist ve ilerici endonezyaliyi katletti.

    * ayni yil dominik'e parasütçülerini indirdi ve 10 bin dominikliyi katletti.

    * 1975'te vietnam'dan kovuldugunda arkasinda milyonlarca ölü ve sakat birakti. abd'nin vietnam'da halkin üzerine attigi 638 bin ton bomba, ii.dünya savasi sirasinda avrupa ve afrika'ya atilan toplam bombalarin yarisidir. kisi basina asagi yukari 5 bomba atildigi söylenmektedir. milyonlarca insan stratejik köylere sürülmüs, onbinlerce kadinin irzina geçilmis, yüzbinlerce insan sakat birakilmistir, milyonlarca insan iskenceden geçirilmistir.

    * 1970-75 yillari arasinda kamboçya ve laos'ta 1 milyon insani katletti

    * 1973'te sili'de cia'nin düzenledigi darbe ile 30 bin kisi katledildi.

    * arjantin'de fasist generallerle yaptigi isbirligi sonucu 30 bin kisi kaybedildi.

    * 1983'te lübnan'a müdahale etti. 14 bin deniz piyadesinin katildigi operasyonda binlerce ilerici yurtsever lübnanli katledildi.

    * ayni yil lübnan'a ikinci bir müdahalede bulundu. akdenizde eskiyalik yapan amerikan 6, filosuna ait savas gemileri lübnan'a günlerce bomba yagdirdi.

    * yine ayni yil grenada'yi isgal etti. yüzlerce ilerici ve yurtsever katledildi.

    * 1986'da uluslararasi haydutluk örnegi sergileyerek libya'yi bombaladi, bine yakin sivili katletti. ülkeye ambargo uygulayarak deniz ablukasina basvurdu.

    * 1989'da panama'ya asker çikartti ve 5 bin panamaliyi öldürdü.

    * 1991'de irak'in kuveyt'e girisini bahane ederek diger emperyalist güçleri de ardina takarak irak halkina karsi bomba yagdirdi. 100 binin üzerinde insani katlettigi bu vahseti iletisim kanallariyla tüm dünyaya resmen izlettirdi. abd uçaklari irak halkinin üzerinde 12 bin sorti yaptilar.

    * somali'deki durumu bahane ederek yine diger emperyalist güçleri de pesine takarak ülkeyi isgale giristi.

    * iran'a karsi baslattigi ambargoyu yillardir sürdürüyor.

    * latin amerika'da abd'nin bulasmadigi savas, katliam, insan haklari ihlali yok gibidir. nikaragua'dan kaçan iskenceci, halk düsmani kontralari özgürlük savasçilari adi altinda honduras'ta üslendirdi ve silahlandirarak nikaragua halkinin üstüne saldirtti. birçok latin amerika ülkesinde de ulusal muhafizlar adi altinda ölüm mangalari'ni örgütledi, egitti, finanse etti, silahlandirdi ve halkin üzerine saldirtti.

    * sadece 1946-1975 yillari arasinda tam 215 kez askeri gücüne basvurmustur. ayni yillarda insanliga 19 kez nükleer silah kullanma tehdidini savurmustur.

    İŞTE TERÖRİZM BUDUR! ! !

  • usame bin ladin29.04.2004 - 12:59

    abd rüzgar ekti fırtına biçti.

  • küreselleşme29.04.2004 - 12:22

    bakınız: yeni dünya düzeni, abd, emperyalizm, kapitalizm...

  • cahil29.04.2004 - 12:20

    ABD gibi emperyalist ülkelerin ve işbirlikçilerinin en çok istedikleri şey cahil insanlardır.

  • 4 temmuz 200329.04.2004 - 12:18

    abd nin bağımsızlık yıldönümü ve Türk askerinin kafasına çuval geçirilme günü.

  • paralı eğitim29.04.2004 - 12:16

    Sosyalist Küba'da olmayan şey.

  • küba29.04.2004 - 12:13

    BİR KÜBA MACERASI...

    Küba’ya üç haftalık bu seyahati planlamadan önce, ülke hakkında rastladığımız her güncel bilgiyi edinmiştik tabii. Ancak oraya gittiğimizde bunların ne kadar yetersiz ve yanıltıcı olabildiğini anladık. En iyisi belki, baştan başlayıp anlatmak...

    Eğer bir seyahat acentesi ile bir paket tur edinip gitmiyorsanız, en azından Havana’daki ilk geceniz için kalacağınız yeri bir şekilde ayarlamalı ve sizi havaalanından karşılamalarını sağlamalısınız. Böyle bir başlangıç, bu çok farklı ülke hakkındaki ilk izlenimlerinizi olumlu kılabilmek için gerekli olabilir. Girişteki pasaport kontrolünde size muhtemelen nerede kalacağınızı soracaklar, bu soruya bilinen herhangi bir otel ismi vermeniz yeterli olacaktır. Bunun haricinde herhangi bir zorlukla karşılaşmadan ülkeye adım atacaksınız. Havana’ya gitmek için tek yol taksi tutmak olup size yaklaşık 20$’a mal olur.

    Ülkeye giriş için gerekli vizeyi Ankara’daki Küba Konsolosluğu’ndan 15$ karşılığında yarım saatte alabilirsiniz. Yolculuk bilfiil on dört saat sürüyor ama buna Avrupa’da bir havaalanında bekleyeceğiniz saatleri de eklerseniz, on dokuz saat civarında. Küba ile saat farkımız yedi saat, bu sebeple giderken on iki saatte, dönerken yirmi altı saatte gelmiş gibi oluyorsunuz.

    BİRAZ TARİH...

    Küba tarihinde son savaş 1953 Temmuzu’nda, Amerika güdümlü diktatör Batista’ya karşı başlatılmış ve 1959 yılında zaferle sonuçlanarak devrim yılları başlamış. İnsanlardan dinlediğimiz kadarı ile devrim öncesi Küba’nın görüntüsünü kısaca anlatmak istiyorum, çünkü bu günü değerlendirebilmek için kesinlikle gerekli. O yıllarda ülkenin hakimiyet sahibi Amerika Devleti; tüm ticaret, şeker ve diğer sanayi büyük Amerikan tröstlerinin elinde. Küba halkı, büyük çoğunluğu zenci yerliler, bir kısmı İspanya’dan gelen beyazlar ve iki ırkın karışması ile meydana gelen melezlerden oluşuyor; dolayısıyla ana dili İspanyolca. Devrim öncesinde çok ağır bir ırkçılık söz konusu. Yaşlı bir Kübalı, devrim öncesi ile sonrasını soran bir gazeteciye şu cevabı vermiş: “Biz devrimden önce köpektik, şimdi ise insanız.” Doğal olarak yerli halkın Amerikalılar ile birlikte hiçbir aktiviteyi paylaşması mümkün değilmiş. Ayrıca, halkın çok büyük bölümünün gelir seviyesi ve kültür düzeyi korkunç düşükmüş (devrimden önce okur yazar oranı %23 -bunun %17’si Havana’da yaşayanlar) .

    Devrimin hemen sonrasında, o sıralarda Amerika Başkanı olan Kennedy, hem Amerika’yı hem de diğer ülkeleri kapsayan ağır bir ambargoyu devreye sokarak belli ki tüm hıncını almış. Kalifiye elemanı hiç olmayan Küba, ham madde ve diğer malzemelerin de ambargo nedeni ile kesilmesi sonucunda dehşet verici iki yıl süren bir periyoda girmiş. Ancak sonrasında Doğu Bloğu’nun hem ham madde, hem de yetişmiş işgücü göndermesi ve karşılıklı mal alışveriş anlaşmalarının devreye konulması ile rahat bir nefes alarak, öncelikli yatırımların yapılmasına başlanabilmiş.

    Eğer bilmiyorsan, öğren. Eğer biliyorsan, öğret.

    Küba sloganı, 1961

    İşte bu sloganla okullar, üniversiteler, kütüphaneler birbiri arkasına inşa edilmiş, okuma seferberlikleri başlatılmış (bugün sanırım okuma-yazma oranı %100’e yakın; orta seviyeli okulların işleme biçimi, bizdeki Cumhuriyet’ten sonra kurulan köy enstitüleri tarzında) . 80’li yılların başında tüm acil yatırımlar (yollar, havaalanları, fabrikalar, spor tesisleri...) tamamlanmış. Bu iyi yıllar, Doğu Bloğu’nun zora düşmesi ve ardından da 90’lı yıllarda çökmesi ile sona ermiş ve yeniden zorlu bir sınav başlamış. Aradan geçen kırk yıla rağmen, ambargo tüm vahşeti ile devam etmekte ve Küba yalnızca kendi üretebildiği ile yetinmek durumunda. Örneğin cam yok, boya ve birtakım elektrik aletleri hiç bulunamıyor. Evlerde cam, pencere yerine tahta kepenk kullanılıyor ve hepsi harap, boyasız... Çevrenize baktığınızda, sanki birkaç hafta önce bombalanmış bir şehir görür gibisiniz.

    LA HABANA

    Başkent Havana, iki milyon kişinin yaşadığı büyük bir şehir, ancak görebildiğim kadarıyla metrekareye düşen kişi sayısı düşük, büyük oteller dışında yapılar tek veya iki katlı, bir çoğu da boş ve yıkıntı halinde... Yollar çok geniş ve ağaçlı, trafik yok denecek kadar az.

    Gezilebilecek yerleri uzun uzun belirtmeyeceğim, çünkü bunları Havana’da Küba tur ya da Havana tur ofislerinden kolayca elde edebilirsiniz. Şehir gezilerine ya da civar şehirlere düzenlenmiş turlara da katılabilirsiniz. Şehir gezisi yarım gün 15$... Ya da bisiklet taksi dedikleri kişiyi taşıyan araçlarla 6$’a bir tur atabilirsiniz. Taksilerde taksimetre var ve pek pahalı değil, tabii şoförlerin de devlet memuru olduğunu hatırlatmama gerek yok; biraz bahşiş fena olmaz. Ama ben yine de Küba’ya gitmeden önce bisiklet ve motosiklet kullanma pratiğinizi geliştirmenizi tavsiye ederim. Beş dolar, on dolar derken günün sonunun nereye varacağı pek belli olmuyor... Toplu taşıma aracı olarak varolan elli model otobüsler yalnızca Kübalılar için ve sanırım bedava. Marketlerde (Mercado) acil şeyleri bulmak mümkün ama çeşit inanamayacağınız kadar az. Her yerde görülebilen bu çeşit azlığını, yokluğa ilaveten satım kolaylığı olması için yapıldığına yordum. Çünkü buralarda çalışanlar vardiyalı ve bazı yerlerde günde üç kez sayım yapılarak devir yapılıyor. Özellikle bizim hemşeriler için belirteyim; ekmek yeme alışkanlıkları yok, bu sebeple çok nadir yerlerde bulabilirsiniz, mercadolarda “panng” diye sormalısınız (sözlükte yazmıyor ve kimseye anlatamıyorsunuz) ... Yeri gelmişken Küba’da bizler için en büyük sorun, lisan sorunu. Kimseler İngilizce bilmiyor ve gereğini de anlamıyor sanırım. Gelen turistlerin çok büyük bölümü, İspanya ve Meksika’dan olduğu için turizmin kendi ana lisanlarından pekala yapılabileceği kanısındalar (şimdilik!) .

    Capitol binası, Amerika’nın Beyaz Sarayı’nın biraz küçültülmüşü (sanırım biraz hicvetmişler): karşısında da Indian Park... Karşılıklı pek manidar olmuş. Devrim müzesi, binasından ötürü görülmeli bence; harika eski bir yapı. İçinde sergilenenleri İspanyolca izahattan dolayı pek anlayamadık, zaten fazla bir şey de yok, hatta o sırada şöyle küçük bir esprim de oldu: “Eşyaları halen kullandıkları için müzeye koymaya kıyamamışlardır.”

    Şehir tamamen on altıncı ila on dokuzuncu yüzyıl aralığında yapılmış İspanyol Mimarisi binalar ile bezeli, zaten Unesco tarafından korunmaya alınmış (birçoğu da korunmasız gibi geldi bize) . Şehircilik planı şaheser; blok sistemi ilke yapılmış, kör dahi olsanız kaybolmadan rahatça gezebilirsiniz. Caddeler, sokaklar sanki cetvelle çizilmişçesine düzgün, ferah, temiz (her taraf çöp teknesi dolu) . Ayrıca Küba’nın her yeri son derece güvenli, gece bile nahoş bir hadise ile karşılaşmadık. İnsanları zaman zaman bir şey satmak ya da teklif etmek üzere yanınıza yaklaşarak fısır fısır bir şeyler söylüyorlar, tabii İngilizce bilmedikleri için dertlerini anlamıyoruz, onlarda fazla askıntı olmuyorlar. Ben kendi adıma elli-altmış kelimelik İspanyolca portföyü edinmeyi borç bildim, hatta telaffuzum pek beğenilerek şakayla karışık casus olmamdan şüphelenildi. Böyle halkın arasına girerek onların evlerinde yaşamaya meraklı ilk Türk’müşüm gibi davrandılar. İlginç olan bizi önce İtalyan’a benzetmeleri, biz “Turkia” deyince de hemen tanımaları ve sevgiyle davranmaları oldu. Sanırım bizim Cumhuriyet devriminden haberliler ve önemsiyorlar; Atatürk’ü, Nazım Hikmet’i ve Yaşar Kemal’i tanıyorlar. (Halbuki on beş sene önce gittiğimde İngiltere’de bizi Arap sanıyorlardı!) Şimdi düşünüyorum da, Arap olmadığımızı bilen birilerinin olması güzel.

    Sabun zor bulunan bir meta olduğu için yanınızda birkaç kalıp bulundursanız iyi olur, çay hiç içmiyorlar, eğer tiryakisi iseniz ufak bir su ısıtacağı ile poşet çay alın derim. Ayrıca İspanyolca veya İngilizce kitap götürebilirseniz yanınızda, hediye olarak çok makbule geçer; çünkü yeni kitap bulmakta zorlanıyorlar ve bulunanların da fotokopisini çekip üç dolardan satıyorlar (yasak filan değil, imkansızlık) .

    Lokantalar, cafeler, işyerleri, taksiler, her şey devletin, çalışanların; hepsi de devlet memuru... Maaşlar gerçekten aylık 10 ila 15$ civarında. Ancak bu sizi yanıltmasın, insanlar bu para ile geçinmiyorlar. Kökenini tam olarak çözemediğim, illegal bir dolar temin etme yoları var (bazıları da legal) çünkü tüm satış noktalarında dolar geçerli, bir dolardan daha ucuz hiçbir şey yok. Bazı şeyler Türkiye ile aynı fiyat, ama birçok şey de daha pahalı.

    Oteller, yıldız sayılarına göre 40$ ile 100$ (iki kişi gecelik) arasında değişiyor. Ayrıca ev pansiyonculuğu (hostal) da legal olarak mevcut. Yirmi ila yirmi beş dolar gecelik fiyatlar kahvaltıyı kapsamıyor. (Kiraya verilen her bir oda için devlete aylık 100$ vergi veriyorlarmış.) Ev lokantacılığı (paladar) da yaygın, özel teşebbüs olarak varlar ancak on iki kişiden fazlasına hizmet vermeleri yasakmış (devlet zengin olmalarını engellemek için bu tedbiri alıyor dediler) . Tüm “paladarlarda” ve lokantalarda aynı beş kalem yiyecek var; “polo frito” (tavuk kızartması) yemekten gıdaklayacak durumlara geldik. Paladarlarda set mönü uygulaması var kişi başı 6$ (Bu fiyatları hiç çekinmeden kesin belirtiyorum, çünkü Küba’nın her yerinde geçerli) . Devlet, özel girişimde iki işi birlikte yapmaya izin vermiyor. Örneğin paladarlık yapan, aynı zamanda hostal olamıyor.

    Havana’da her elli metrede iki polis var; diğer şehirlerde çok çok az... Ancak insanların yüzünde ya da davranışlarında, bir korku ya da baskı altında imiş gibi bir tavır yok. Hatta bir süre sonra komünist bir ülkede olduğunuz gerçeğini bile unutur gibi oluyorsunuz. Örneğin çöküşten önce Rusya’ya gittiğimde edindiğim korkunç baskı ve dehşet izlerini Küba’da görmedim. İnsanlar Castro’dan bahsederken askerlik arkadaşları imiş gibi Fidel diyorlar ve yüzlerinde bir korku, saygı ya da nefret ifadesi olmuyor. Halkın çoğunluğu Katolik, kiliseler açık ve faaliyette. Dine fazla düşkünlük yoksa da yasak da değil, hatta sanırım devrimin ilk yıllarından kalma din konulu fıkralar çoğunlukta. Evinde kaldığım veteriner, bir tanesini bana anlattı (nadir İngilizce bilenlerdendi) .

    'Kübalı’nın biri ölmüş ve öteki tarafa geçmiş. Günahları fazla olduğu için adamı cehenneme buyur edip etrafı gezdirmişler, 'Günün on iki saati çalışacaksın, hep para kazanacaksın, sonra bunları harcayacaksın' diye izahatta bulunmuşlar. Bu arada karşı tarafta bir başka kısım görmüş adam; cayır cayır ateşler içinde yanan feryat figan insanlar. Adam şaşırmış, meleğe dönüp sormuş; zebani gülümsemiş, orası Katolik Cehennem’i demiş.' (İlk cehennem de kapitalizm galiba, ben öyle anladım!)

    Biliyorsunuz Küba, ince uzun bir ada. Adanın her tarafına uzanan, belkemiğine benzeyen bir otoyol var ve buna bağlı tali yollar tabii. Yolların çok olduğunu belirtmeliyim. Tam dokuz tane havaalanı saydım, eksik de olabilir; ufak mesafelerde bile uçak ile seyahat etmek mümkün. Şehirler arası yollar için Kübalılar’ın bindiği otobüsler, eski Amerikan tarzı otobüsler ve bunlar için bir ay önceden biletinizi almanız gerekiyor. Turistler için ise VİAZUL adında bir turizm şirketi var (devletin): son derece lüks terminaller, otobüsler ve servis. Belli başlı şehirler arasında düzenli seferleri var ancak oldukça pahalı. Örneğin; Havana-Trinidad arası 338 km yol, kişi başı 25$, yalnız gidiş (zaten uçak da 50$ civarında) .

    Yollarda en çok şeker kamışı ve pirinç dikkatimizi çekti. Büyükbaş hayvancılık tüm adaya dağılmış ve tavuk çiftlikleri... Her yer olağanüstü yeşil, en çok da Hindistan cevizi ve mango ağaçları var. Yollarda gördüğümüz köy tarzı yerleşim birimlerinin bizden pek farkı yok, daha ziyade işçi tarzı yapılmış tek katlı barakalardan oluşuyor.

    Hava sıcaklığı 24 ila 35 derece arasında değişiyor, sadece bahar ve yaz var, zaman zaman aniden başlayan yağmur oldukça şiddetli ama iki saat içinde arkasında uzun bir gökkuşağı bırakarak terk edip gidiyor. Biz gittiğimizde Mart ayı idi ve sıcaklık 28 ila 30 derece civarındaydı, nemli ancak geceleri nispeten serin. Odalarda ya da şirketlerde klima var ve sürekli çalışıyor. Elektrik, su, ev kirası hemen hemen bedava...

    Devlet, tüm insanlarına ayda belli bir yiyecek ve ihtiyacı, karne ile bedava dağıtıyor (pirinç, kahve, şeker, yağ, ekmek, yumurta, kuru fasulye, sabun) . Yedi yaşına kadar çocuklara süt (neden yedi yaşında kesiyorlar diye sinirleniyorlar!) ... Genel olarak yedikleri; domuz ve tavuk eti (ucuz; kilosu 1$) , kuru fasulyeli pilav, muz kızartması (patates cipsi gibi) , hepsi bu... Görebildiğim tek meyve, muz ve mango (bir kere Havana’da rafta “bir adet” elma görüp saldırdım ve tanesine o koklukta 1.5$ verdim): sebze olarak da, domates, az salatalık, kuru soğan, az patates... (Bizim gibi meyve-sebze cenneti bir ülkenin ferdi için, çok farklı bir beslenme.) Değişik bir pizza anlayışı var, genel olarak çok yeniyor ve bizim peynirli pidenin hamuru yumuşak şekli.

    En çok tüketilen üç şey; (bence de Küba’daki en güzel sıralamasında ilk beşe girer) Küba kahvesi, Rom ve puro. Dünyada ve tabii hayatımda içtiğim en lezzetli kahve, yapılışı enteresan bir çaydanlık sistemi ile, içinde telve yok ve bildiğimiz Türk kahvesi fincan takımı ile sunuluyor, fakat kahve sürahisi yanınıza konuluyor (ya da ben doyamayıp “görmediklik” yaptığım için) .

    Okullarda forma giyiliyor, çocuklar çok neşeli, cıvıl cıvıl. Formaları sarı-beyaz ya da kırmızı-beyaz, kısa kollu gömlek ve mini etekten (kızlar için) oluşuyor. Formaların ve ayakkabıların yeniliği ve pırıl pırıl oluşu dikkatimi çekti. Sorduğumda devletin her yıl bir formayı neredeyse bedava olarak dağıttığını öğendim. Tabii kitap, defter, kalem de aynı şekilde; ellerinde bol bol var (eğitime verdikleri önemi burada anlatmam çok uzun kaçacak, spor sahaları, yüzme havuzları, kütüphaneler, müthiş) .

    Neredeyse kimse, ambargonun kendilerine kırk yıldır yapmış olduğu ezayı hatırlamıyor ya da umursamıyor gibi. Zaten dikkatimi çeken bir diğer husus da, insanların nefreti, kızgınlığı ve kavgayı unutmuş olmaları; gezdiğimiz üç hafta içinde değil bir kavga, yüksek sesle dahi tartışıldığını görmedik. Gürültülü konuşuyorlar, Latin özelliği sanırım, ama gülerek ve şarkı söyleyerek. Tarzları bu... Çok yaşlı insan var -fakat bunların gerçekten mi yaşlı olduklarını yoksa yaşlı mı göründüklerini sormayı unutmuş olduğumu fark ediyorum- ve bu yaşlı erkeklerin çoğunun da bacakları yok, özürlü sandalyeleri var, herhalde devlet bu savaş gazilerine (mayınlardan olmuş olmalı) minnettarlığını böyle göstermiş.

    Kesin söyleyeceğim bir başka olgu ise; kadın hakimiyeti… Kadınlar nüfus olarak da fazlalar; % 60 civarında sanırım. Kendilerine birey olma bilinci tam olarak aşılanmış; güvenli, etkileyici ve cazibeli. (Okuduğum bir kitapçıkta devrim öncesi kadınlarının tam olarak İspanyol geleneklerine uygun olarak, eve kapalı, sindirilmiş ve ezik olduğu söyleniyordu.) Erkekler ise daha sakin, utangaç göründüler bana, belki de azınlık psikolojisidir. (Aynı şeyi İngilizler için de gözlemlemiştim.) Genel olarak hepsinde açık olarak görünen, bunca fakirlik ve zorluğa rağmen, gururlu ve komplekssiz bir birey olma hali. Turiste güler yüz var ama o kadar, yılışma yok, abartılı bir öncelik hiç yok

  • sosyalizm29.04.2004 - 11:46

    'Küba Emperyalizmi Yargılıyor' isimli kitap, Fidel Castro ve Che Guevara'nın farklı zamnalrda yaptığı 2 konuşmadan meydana geliyor.