sılanın sıla olarak adlandırılışı, sıladan kopuş sonrasında olur. köken olarak da vasl'dan gelen sıla, vasıl olunacak, kavuşulacak, vuslatın gerçekleşeceği yerdir. gurbete çıkmakla gark olduğumuz gariplik halindeyken kökümüz, memleketimiz, içimizdeki dayanılmaz yabancılığı telafi etmenin zemini olacak diye umulur. yaralanmış kendilik, yara nedir bilmediği o mekana kavuşma umuduyla geçiştirir yarasını. yeni yara, sıladaki eski yaraları olmamış gibi görmeyi sağlar; o eski özdeşlik yaralarının fark yaralarının yanında lafı bile olmaz. sıladan kopunca badem gözlü olur sıla.
'bir şarkı dinledim hayatım tabi ki değişmedi. ama değişse bununla değişirdi.' bu zatı dinlerken,içinizden akan her kan damlasının yolunu hissedersiniz. kanadıkça kanarsınız.. nasıl anlatmalı ki,acınızı acıtırsınız..
kanatlı bir fare düşünün. şimdi çiğil çiğil haykırıp yalpalayarak üzerinize doğru uçtuğunu hayal edin. elinizi kolunuzu sallayarak uzaklaştırmaya çalıştığınızı, ama o rotasız kamikaze uçuşuyla alçalıp yükselerek, aynı anda her yana doğru ilerleyip çırpınarak yaklaştığını görün, saçlarınıza dolandığını hissedin. tiksinerek çığlık çığlığa kaçışın. alternatif isterseniz düşüp bayılmak var. yarasa denilen bu hırtlardan birisi bana saldırmıştı. ya salaktı ya salaktı. elimde savunma aracı olarak yalnızca bir gazete vardı onu sallayıp durmuştum yaklaşmasın diye, inadına pikeler yapmıştı üzerime o sarsak titrek uçuşuyla. vıcır vıcır bir hayvan. ben de en ufak bir saldırıda dahi tramvalar yaşayan, midesi bulanmadan aynı olayı anımsayamayan bir insanım.
ve fatima hz.muhammed`in sefaatiyle fatima oldu. islamda sefaat; 'degersiz olani koruma' araci degil, 'erdemlerin en erdemlisine' ulasma aracidir. sefaat edenin sefaatini alacak olan, bireydir ve bu yolla kaderini degistirecektir. baska bir deyisle, karakterlerini ve davranislarini degistirip kaderlerini degistirmeye hak kazanacaklardir.
evet bir birey bunu sefaat edenden alir. ama sefaat eden, bunu bir bireye veremez. bu dünyada hayatin, mücadelenin, calismanin ve hizmetin tekniklerini kullanarak öteki dünyaya nasil gecilecegini ögrenmeden hicbir kimse kiyamet gününde imtihani gecemez
ama sen ağlayınca, küçük bir kız çocuğu, arkadaşının kazağı daha güzel diye. ya da bir çocuk alablus traşlı değil diye saçları 3 numara. sen ağlayınca onlar gelir aklıma, sus isterim, yeter ağlama.
yola her baktığımda, arkama attığımda, gelip karşıma dikildi. dolu dolu gözlerle, ürkek gülümseyerek; 'sen, hain mi oldun? ' diye sordu. sustum. utandım. sarıldım. 'yok' dedim 'yok'. ben de gülümsedim. eve dönmeyeceğim dedim.
1) oyunculuk yetenegi aci ceken bir tosbaga ile esit duzeyde olan pek guzide sarkici.. 2) konserlerinin birinde duvarları göçertecek kadar azgın bi hayran kitlesine sahip olan gara facia.....o alnının ortasından başlayan gür saçları ile,ne yapsa olmaz bi abimiz..beykoz motorcusunu canlandırdığı canısı adlı tv dizisinden sonra, uzun bir dönem beykoz'dan yeniköy'e geçemedim. en az benim kadar tiksindi boğaz. ondandır bu derin lacivertliği. tekrar ediyorum: serdar ortaç artık durdurulsun, evet, ibrahim erkal da! (28.09.2006 14:50)
sılanın sıla olarak adlandırılışı, sıladan kopuş sonrasında olur. köken olarak da vasl'dan gelen sıla, vasıl olunacak, kavuşulacak, vuslatın gerçekleşeceği yerdir. gurbete çıkmakla gark olduğumuz gariplik halindeyken kökümüz, memleketimiz, içimizdeki dayanılmaz yabancılığı telafi etmenin zemini olacak diye umulur. yaralanmış kendilik, yara nedir bilmediği o mekana kavuşma umuduyla geçiştirir yarasını. yeni yara, sıladaki eski yaraları olmamış gibi görmeyi sağlar; o eski özdeşlik yaralarının fark yaralarının yanında lafı bile olmaz. sıladan kopunca badem gözlü olur sıla.
'bir şarkı dinledim hayatım tabi ki değişmedi. ama değişse bununla değişirdi.'
bu zatı dinlerken,içinizden akan her kan damlasının yolunu hissedersiniz.
kanadıkça kanarsınız..
nasıl anlatmalı ki,acınızı acıtırsınız..
kanatlı bir fare düşünün. şimdi çiğil çiğil haykırıp yalpalayarak üzerinize doğru uçtuğunu hayal edin. elinizi kolunuzu sallayarak uzaklaştırmaya çalıştığınızı, ama o rotasız kamikaze uçuşuyla alçalıp yükselerek, aynı anda her yana doğru ilerleyip çırpınarak yaklaştığını görün, saçlarınıza dolandığını hissedin. tiksinerek çığlık çığlığa kaçışın. alternatif isterseniz düşüp bayılmak var. yarasa denilen bu hırtlardan birisi bana saldırmıştı. ya salaktı ya salaktı. elimde savunma aracı olarak yalnızca bir gazete vardı onu sallayıp durmuştum yaklaşmasın diye, inadına pikeler yapmıştı üzerime o sarsak titrek uçuşuyla. vıcır vıcır bir hayvan. ben de en ufak bir saldırıda dahi tramvalar yaşayan, midesi bulanmadan aynı olayı anımsayamayan bir insanım.
hava değişimlerine göre kategorize edilmiş, insan psikolojisiyle arsızca oynayan, çağrışımları olan zaman dilimleri.
ve fatima hz.muhammed`in sefaatiyle fatima oldu.
islamda sefaat; 'degersiz olani koruma' araci degil, 'erdemlerin en erdemlisine' ulasma aracidir. sefaat edenin sefaatini alacak olan, bireydir ve bu yolla kaderini degistirecektir. baska bir deyisle, karakterlerini ve davranislarini degistirip kaderlerini degistirmeye hak kazanacaklardir.
evet bir birey bunu sefaat edenden alir. ama sefaat eden, bunu bir bireye veremez. bu dünyada hayatin, mücadelenin, calismanin ve hizmetin tekniklerini kullanarak öteki dünyaya nasil gecilecegini ögrenmeden hicbir kimse kiyamet gününde imtihani gecemez
günahkar ve günahsız
araftayım her gece..
ama sen ağlayınca, küçük bir kız çocuğu, arkadaşının kazağı daha güzel diye. ya da bir çocuk alablus traşlı değil diye saçları 3 numara. sen ağlayınca onlar gelir aklıma, sus isterim, yeter ağlama.
yola her baktığımda, arkama attığımda, gelip karşıma dikildi. dolu dolu gözlerle, ürkek gülümseyerek; 'sen, hain mi oldun? ' diye sordu. sustum. utandım. sarıldım. 'yok' dedim 'yok'. ben de gülümsedim. eve dönmeyeceğim dedim.
1) oyunculuk yetenegi aci ceken bir tosbaga ile esit duzeyde olan pek guzide sarkici..
2) konserlerinin birinde duvarları göçertecek kadar azgın bi hayran kitlesine sahip olan gara facia.....o alnının ortasından başlayan gür saçları ile,ne yapsa olmaz bi abimiz..beykoz motorcusunu canlandırdığı canısı adlı tv dizisinden sonra, uzun bir dönem beykoz'dan yeniköy'e geçemedim. en az benim kadar tiksindi boğaz. ondandır bu derin lacivertliği.
tekrar ediyorum: serdar ortaç artık durdurulsun, evet, ibrahim erkal da! (28.09.2006 14:50)
mutlak karanlık paylaşılırken kurulan arkadaşlık... kişi yanlızlığını paylaşabilen en ulvi jeolojik şekil.
aşk oydum mağaranın duvarına
aşk oydum
ağrıdı taşlar
ağladı mağara