Allah Celle Celaluhu 'Hiç şüphe yoktur ki, bütün mü'minler kardeştir'(3) buyurmuştur. Bu kardeşliği Allah tesis etmiştir. Allah bütün mü'minleri kardeş kılmış ve onları Ümmet–i Muhammed denilen kudsi bir şemsiye altında toplamıştır. Irk, renk, coğrafi, dil farklılıkları Ümmet birliğini bozamaz. Din ve iman kardeşliği Allah'ın kurduğu bir kardeşliktir, kimse o bağı çözemez. Bu kardeşlik öyle bir manevi nikâhtır ki, onun asla talakı yoktur. Bir Müslüman, Allah korusun irtidat etmedikçe, yani dinden çıkmadıkça, herhangi bir bahane ve sebep ile kardeşlikten atılamaz. Müslümanlar arasında fikir, meşrep, görüş ayrılıkları olabilir, müspet veya menfi ihtilaflar (çeşitlilikler) ve farklılıklar olabilir. Bunların hiçbiri kardeşliği bozmaz. Bir Müslüman ağır bir suç işlese ve idam edilse, yine kardeşimizdir ve bizler onun cenazesini yıkamakla, kefenlemekle, namazını kılıp kabre koymakla vazifeliyiz.
O benim tarikatımdan değil, şu benim gibi düşünmüyor, bunun metodu benimkine uymuyor diye mü'min kardeşini dışlayan, inkâr eden, ona cephe olan, ona düşmanlık eden kişi büyük bir günah, suç, cinayet işlemiş olur. Müslümanlar aralarında ki iman kardeşliğini zedeler ve sarsarlarsa işte bugünkü gibi zillete ve esarete düçar olurlar, kefere–i fecerenin maskarası olurlar. Önemli olan imandır, dindir. Meşreb, tarikat, tercih, hizip, fırka, cemaat farklılıkları kardeşlik hukukunu ve bağını zedelememelidir.
MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ
'Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.'(4)
Bu ayeti kerimede ifade ediliyor ki: Mü'min erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Yani mü'minin dostu mü'mindir. 'Kâfirden dost, domuzdan post olmaz' demiş atalarımız. Yani kâfirden dost olmaz sözü, ayet–i kerimelerden özetlenerek alınmış bir cümledir. Domuzdan post olmaz sözü de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin hadisi şeriflerinden alınmış bir sözdür. Ayet ve hadisler dikkate alınarak, atasözü haline getirilen bir cümledir. Mü'minler de iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtlarını da verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. Burada Mü'minleri altı vasfı sayılıyor.
1–Mü'minler birbirlerinin dostudur. 2–İyiliği emrederler. 3–Kötülükten alıkoyarlar. 4–Namazı dosdoğru kılarlar. 5–Zekâtlarını verirler. 6–Allah ve Resulüne itaat ederler.
İSLAM SAVAŞ DİNİDEĞİL BARIŞ DİNİDİR
Konuşurken yan yana getirilemeyecek çok kelime vardır, bunlardan biri de 'İslamî Terör' kelimeleridir. İslam kelime olarak 'barış' anlamına gelmektedir. İslam, bütün insanlığa gönderilmiş son ilahi dindir. İnsana, dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermektedir. İnsanın fıtratına uygundur. Tabii bir özellik taşımaktadır.
İslam ile insanın ihtiyaçlarının çözümü arasında tam bir uyum vardır. İslam dini huzuru ve barışı hedefler. Karıncayı bile incitmekten korkan insanlar yetiştirir. Kan dökmeyi en büyük günahlar arasında sayar. Kan dökme hususunda Allah–u Teala Kur'an–ı Kerim'de şöyle buyurur:
'İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.
Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.'(5) Ebu Hureyre Radıyallahu Anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz: –Helak edici şu yedi şeyden kaçının, buyurdu. Sahabe: –Onlar nedir ya Rasûlallah! dediler. Bunun üzerine Rasûlallah Efendimiz şöyle buyurdu: –Allah'a şirk koşmak, sihir–büyü yapmak, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli mü'mine hanımlara iftirada bulunmak.'(6)
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın savaşlarına bakınız. Hepsi müşriklerin can, mal ve vatana yaptıkları saldırılara karşı bir savunma özelliği taşımaktadır. Müslümanlıkta asıl arzulana 'barış' tır. Hazreti Peygamber Efendimizin 'Hudeybiye Barışı' bunun en güzel örneğidir. Görünüşte Müslümanların aleyhine şartlar taşımasına rağmen, Allah'ın şanlı elçisi 'barış adına' bu anlaşmayı yapmıştır.
DİPNOTLAR: 1. Kurds In The Bible-Kurd Dinaf Tevrat-ı ve İncil-i Day 2. Özgür Politika 3. Fussilet Suresi: 10 4. Tevbe Suresi:71 5. Maide Suresi: 32 6. Buhari, Vasaya: 23, No:2615, 5431, 6465; Müslim, İman: 145, 1/92
Dini anlamına ek olarak aynı zamanda siyasi bir kavramdır. Ornegin, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki halkin daha sınırlı haklara sahip ve dolayısıyla, henüz yeterince bilinçlenmemiş toplu kimliğini tanımlamak için kullanılır. Cumhuriyet'e geçişle birlikte ümmet kimliği geride bırakılıp, ulus-devlet kavramının ayrılmaz bir parçası olan millet kimliğine geçilmiştir (Buna paralel olarak da, kulluktan vatandaşlığa geçiş yapılmıştır) ... Ümmetde (siyasi anlamına göre) padişaha kulluk, milletde ise insan haklarına ve anasayal haklara dayanan vatandaşlık geçerlidir...
Elimde Ferit DEVELİOĞLU' na ait olan bir lügat var: 'OSMANLICA TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LÛGAT' Bu lügatte ÜMMET' in karşılığına baktığımda iki karşılık verildiğini görmekteyim. Nedir bunlar? :
1.Bir peygambere inanıp bağlanan cemaat, taife, 2.Bir dille konuşan insanların hepsi.
Kuran' dan ÜÇ ayet vererek hangisinin doğru olduğunu açıklamak istiyorum.
R'ÂD SURESİ 30ncu ayette aynen şöyle demektedir: 'Resulüm! Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete peygamber olarak gönderdik; sana vahiy ettiklerimizi onlara okuyasın diye. Onlar ise Rahman olan Allah' ı inkâr ederler. De ki: 'O benim Rabbim' dir. O' ndan başka ilâh yoktur. Ben ancak O' na dayandım. Son dönüş sadece O' nadır.
Bu ayetten anlaşılan odur ki: Hz. Muhammed' e peygamberlik tebliğ edildiğinde mevcut olan bir ümmet vardır. Eğer ümmet' in karşılığı 'bir peygambere inanan insan topluluğu' şeklinde olsaydı, Hz. Muhammed' e peygamberlik tebliğ edildiği anda daha kendisine inanan insan topluluğu oluşmadığı için ümmet olmazdı ve bu nedenle de o an için bir ümmet’ in varlığından söz edilemezdi.. Ancak bu ayette, Hz. Muhammed' e peygamberliğin tebliğ edildiği anda bir ümmetin varlığından söz etmektedir.
YUNUS SURESİ 47nci ayette aynen şöyle demektedir: “Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiç zulme uğratılmazlar.”
Bu ayetten de anlaşılan odur ki: Var olan ümmetlerin her biri için Allah tarafından birer RESUL öngörülmüştür. Resuller gönderilmeden önce de ümmetlerin varlığından söz etmektedir.
MÜMİNÛN SURESİ 44ncü ayette aynen şöyle demektedir: “Sonra resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resul geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! ”
Bu ayetten de anlaşılan odur ki: Resuller var olan ümmetlere gönderilmektedir.
O halde lügatte geçen Ümmet' in birinci karşılığı yanlıştır. Doğrusu ise: ÜMMET: AYNI DİLİ KONUŞAN İNSAN TOPLULUĞUDUR.
Daha doğrusu şunu söyleyebiliriz: Kuran ‘da geçen “ümmet” den kasıt aynı dili konuşan insan topluluğudur.
Buna göre: Resûlün ümmeti olmaz, ümmetin resûlü olur.
Ümmet prensibi ferdiyetçiliğin zıttıdır.Ferdiyetçiliğe göre insan(fert olarak) her şeyin merkezi ve ölçüsüdür.İslam'ın ümmet anlayışında ise her bir fert, bütün diğer fertlerden şahsen sorumlu olmanın bilincini taşır.
'İnsanlar tek bir ümmet idi... Bakara:213 Yeryüzünde DEBELENEN hiçbir canli, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere HEPSi sizin gibi ÜMMETLERDiR. Biz bu Kitap'ta, herhangi birseyi ne eksik biraktik ne fazla yaptik. En'âm:38
Ümmet, İslam-i dünya görüşünde ve İslamın Peygamberinin manevi şahsiyeti etrafında birleşmiş Müslüman toplumunun adıdır. Bu itabarla dil renk, iklim, ırk ve sınır tanımayan evrensel bir kavramdır. Hatta İslam’a göre bütün insanlık Hazret-i Peygamber’in ümmeti durumundadır. Müslüman olanlara ‘’’Ümmet-i İcabet’’’ (Çağrıya olumlu cevap vermiş olanlar): gayrimüslümlere ise ‘’’Ümmet-i davet’’’ (çağrılanlar) denir.
Kur’an’a göre başlangıçta tüm insanlar bir tek ümmet (Ümmet-i Vahide) idi. Zamanla inançlarını kaybedip dağıldılar. Sonra peygamberler gelip onları yeniden bir araya getirdiler. İslam ümmeti tüm insanlar içinde orta ümmettir ve öteki insanlara tanıklık edecektir. Çünkü İslam ümmetine adaleti gerçekleştirme ve diğer topluluklara ‘’’örnek olma’’’ görevleri verilmiştir.
ÜST KİMLİĞİMİZ İSLAM KARDEŞLİĞİDİR
Allah Celle Celaluhu 'Hiç şüphe yoktur ki, bütün mü'minler kardeştir'(3) buyurmuştur. Bu kardeşliği Allah tesis etmiştir. Allah bütün mü'minleri kardeş kılmış ve onları Ümmet–i Muhammed denilen kudsi bir şemsiye altında toplamıştır. Irk, renk, coğrafi, dil farklılıkları Ümmet birliğini bozamaz. Din ve iman kardeşliği Allah'ın kurduğu bir kardeşliktir, kimse o bağı çözemez. Bu kardeşlik öyle bir manevi nikâhtır ki, onun asla talakı yoktur. Bir Müslüman, Allah korusun irtidat etmedikçe, yani dinden çıkmadıkça, herhangi bir bahane ve sebep ile kardeşlikten atılamaz. Müslümanlar arasında fikir, meşrep, görüş ayrılıkları olabilir, müspet veya menfi ihtilaflar (çeşitlilikler) ve farklılıklar olabilir. Bunların hiçbiri kardeşliği bozmaz. Bir Müslüman ağır bir suç işlese ve idam edilse, yine kardeşimizdir ve bizler onun cenazesini yıkamakla, kefenlemekle, namazını kılıp kabre koymakla vazifeliyiz.
O benim tarikatımdan değil, şu benim gibi düşünmüyor, bunun metodu benimkine uymuyor diye mü'min kardeşini dışlayan, inkâr eden, ona cephe olan, ona düşmanlık eden kişi büyük bir günah, suç, cinayet işlemiş olur. Müslümanlar aralarında ki iman kardeşliğini zedeler ve sarsarlarsa işte bugünkü gibi zillete ve esarete düçar olurlar, kefere–i fecerenin maskarası olurlar. Önemli olan imandır, dindir. Meşreb, tarikat, tercih, hizip, fırka, cemaat farklılıkları kardeşlik hukukunu ve bağını zedelememelidir.
MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ
'Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.'(4)
Bu ayeti kerimede ifade ediliyor ki: Mü'min erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Yani mü'minin dostu mü'mindir. 'Kâfirden dost, domuzdan post olmaz' demiş atalarımız. Yani kâfirden dost olmaz sözü, ayet–i kerimelerden özetlenerek alınmış bir cümledir. Domuzdan post olmaz sözü de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin hadisi şeriflerinden alınmış bir sözdür. Ayet ve hadisler dikkate alınarak, atasözü haline getirilen bir cümledir.
Mü'minler de iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtlarını da verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. Burada Mü'minleri altı vasfı sayılıyor.
1–Mü'minler birbirlerinin dostudur.
2–İyiliği emrederler.
3–Kötülükten alıkoyarlar.
4–Namazı dosdoğru kılarlar.
5–Zekâtlarını verirler.
6–Allah ve Resulüne itaat ederler.
İSLAM SAVAŞ DİNİDEĞİL BARIŞ DİNİDİR
Konuşurken yan yana getirilemeyecek çok kelime vardır, bunlardan biri de 'İslamî Terör' kelimeleridir. İslam kelime olarak 'barış' anlamına gelmektedir. İslam, bütün insanlığa gönderilmiş son ilahi dindir. İnsana, dünya ve ahiret saadetinin yollarını göstermektedir. İnsanın fıtratına uygundur. Tabii bir özellik taşımaktadır.
İslam ile insanın ihtiyaçlarının çözümü arasında tam bir uyum vardır. İslam dini huzuru ve barışı hedefler. Karıncayı bile incitmekten korkan insanlar yetiştirir. Kan dökmeyi en büyük günahlar arasında sayar. Kan dökme hususunda Allah–u Teala Kur'an–ı Kerim'de şöyle buyurur:
'İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları'na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.
Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler; ama bundan sonra da onlardan çoğu yine yeryüzünde aşırı gitmektedirler.'(5)
Ebu Hureyre Radıyallahu Anh'dan rivayete göre Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz:
–Helak edici şu yedi şeyden kaçının, buyurdu. Sahabe:
–Onlar nedir ya Rasûlallah! dediler. Bunun üzerine Rasûlallah Efendimiz şöyle buyurdu:
–Allah'a şirk koşmak, sihir–büyü yapmak, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli mü'mine hanımlara iftirada bulunmak.'(6)
Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın savaşlarına bakınız. Hepsi müşriklerin can, mal ve vatana yaptıkları saldırılara karşı bir savunma özelliği taşımaktadır. Müslümanlıkta asıl arzulana 'barış' tır. Hazreti Peygamber Efendimizin 'Hudeybiye Barışı' bunun en güzel örneğidir. Görünüşte Müslümanların aleyhine şartlar taşımasına rağmen, Allah'ın şanlı elçisi 'barış adına' bu anlaşmayı yapmıştır.
DİPNOTLAR:
1. Kurds In The Bible-Kurd Dinaf
Tevrat-ı ve İncil-i Day
2. Özgür Politika
3. Fussilet Suresi: 10
4. Tevbe Suresi:71
5. Maide Suresi: 32
6. Buhari, Vasaya: 23, No:2615, 5431, 6465; Müslim, İman: 145, 1/92
Memed'e benzettim ilkin, Mehmed oldu devamında, son olarak Muhammed (asm) gördüm ve beraberindekilerle birlikte...
İslam toplumu
Takvadan başka bir üstünlüğün olmadığı.ırkçılığın,asabiyetçiliğin,renk ayrımının,sınıf çatışmasının olmadığı beraberlik
Dini bir terimdir.. Ancak bizde çok yönlü kullanılmakta memlketim insanı..
Dini anlamına ek olarak aynı zamanda siyasi bir kavramdır. Ornegin, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki halkin daha sınırlı haklara sahip ve dolayısıyla, henüz yeterince bilinçlenmemiş toplu kimliğini tanımlamak için kullanılır. Cumhuriyet'e geçişle birlikte ümmet kimliği geride bırakılıp, ulus-devlet kavramının ayrılmaz bir parçası olan millet kimliğine geçilmiştir (Buna paralel olarak da, kulluktan vatandaşlığa geçiş yapılmıştır) ... Ümmetde (siyasi anlamına göre) padişaha kulluk, milletde ise insan haklarına ve anasayal haklara dayanan vatandaşlık geçerlidir...
layık olabilmek
ümmeti MUHAMMETİN(sav) ümmeti(halkı,kulu)
Elimde Ferit DEVELİOĞLU' na ait olan bir lügat var:
'OSMANLICA TÜRKÇE ANSİKLOPEDİK LÛGAT'
Bu lügatte ÜMMET' in karşılığına baktığımda iki karşılık verildiğini görmekteyim. Nedir bunlar? :
1.Bir peygambere inanıp bağlanan cemaat, taife,
2.Bir dille konuşan insanların hepsi.
Kuran' dan ÜÇ ayet vererek hangisinin doğru olduğunu açıklamak istiyorum.
R'ÂD SURESİ 30ncu ayette aynen şöyle demektedir:
'Resulüm! Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete peygamber olarak gönderdik; sana vahiy ettiklerimizi onlara okuyasın diye. Onlar ise Rahman olan Allah' ı inkâr ederler. De ki: 'O benim Rabbim' dir. O' ndan başka ilâh yoktur. Ben ancak O' na dayandım. Son dönüş sadece O' nadır.
Bu ayetten anlaşılan odur ki: Hz. Muhammed' e peygamberlik tebliğ edildiğinde mevcut olan bir ümmet vardır. Eğer ümmet' in karşılığı 'bir peygambere inanan insan topluluğu' şeklinde olsaydı, Hz. Muhammed' e peygamberlik tebliğ edildiği anda daha kendisine inanan insan topluluğu oluşmadığı için ümmet olmazdı ve bu nedenle de o an için bir ümmet’ in varlığından söz edilemezdi..
Ancak bu ayette, Hz. Muhammed' e peygamberliğin tebliğ edildiği anda bir ümmetin varlığından söz etmektedir.
YUNUS SURESİ 47nci ayette aynen şöyle demektedir:
“Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiç zulme uğratılmazlar.”
Bu ayetten de anlaşılan odur ki: Var olan ümmetlerin her biri için Allah tarafından birer RESUL öngörülmüştür. Resuller gönderilmeden önce de ümmetlerin varlığından söz etmektedir.
MÜMİNÛN SURESİ 44ncü ayette aynen şöyle demektedir:
“Sonra resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resul geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! ”
Bu ayetten de anlaşılan odur ki: Resuller var olan ümmetlere gönderilmektedir.
O halde lügatte geçen Ümmet' in birinci karşılığı yanlıştır.
Doğrusu ise:
ÜMMET: AYNI DİLİ KONUŞAN İNSAN TOPLULUĞUDUR.
Daha doğrusu şunu söyleyebiliriz:
Kuran ‘da geçen “ümmet” den kasıt aynı dili konuşan insan topluluğudur.
Buna göre: Resûlün ümmeti olmaz, ümmetin resûlü olur.
Saygılarımla arz ederim.
KENAN FIRAT / DÜZCE / TÜRKİYE
Ümmet prensibi ferdiyetçiliğin zıttıdır.Ferdiyetçiliğe göre insan(fert olarak)
her şeyin merkezi ve ölçüsüdür.İslam'ın ümmet anlayışında ise her bir fert, bütün diğer fertlerden şahsen sorumlu olmanın bilincini taşır.
roger garaudy
Furkan suresi:30.ayet-i kerime.
30.Resul şöyle dedi:'Rabbim benim ümmetim kur'an'ı terkedilmiş ve dışlanmış şekilde tuttu.'
'İnsanlar tek bir ümmet idi...
Bakara:213
Yeryüzünde DEBELENEN hiçbir canli, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere HEPSi sizin gibi ÜMMETLERDiR. Biz bu Kitap'ta, herhangi birseyi ne eksik biraktik ne fazla yaptik.
En'âm:38
O zaman debelenen hersey daglarda ümmet.
Ümmet, İslam-i dünya görüşünde ve İslamın Peygamberinin manevi şahsiyeti etrafında birleşmiş Müslüman toplumunun adıdır. Bu itabarla dil renk, iklim, ırk ve sınır tanımayan evrensel bir kavramdır. Hatta İslam’a göre bütün insanlık Hazret-i Peygamber’in ümmeti durumundadır. Müslüman olanlara ‘’’Ümmet-i İcabet’’’ (Çağrıya olumlu cevap vermiş olanlar): gayrimüslümlere ise ‘’’Ümmet-i davet’’’ (çağrılanlar) denir.
Kur’an’a göre başlangıçta tüm insanlar bir tek ümmet (Ümmet-i Vahide) idi. Zamanla inançlarını kaybedip dağıldılar. Sonra peygamberler gelip onları yeniden bir araya getirdiler. İslam ümmeti tüm insanlar içinde orta ümmettir ve öteki insanlara tanıklık edecektir. Çünkü İslam ümmetine adaleti gerçekleştirme ve diğer topluluklara ‘’’örnek olma’’’ görevleri verilmiştir.