Kültür Sanat Edebiyat Şiir

tımarhane duvarı sizce ne demek, tımarhane duvarı size neyi çağrıştırıyor?

tımarhane duvarı terimi Maria Puder tarafından tarihinde eklendi

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Kendi halinle ilgilensen senin için en uygunu olacaktır.

    Bu basit bir cümle... Anlam içeriği göründüğünden zengindir.

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Rabia;

    İlk yazdığında anlamıştım zaten demek istediğini . Ama benim de herkes kadar sıradan yanlarım var. Mesela Şule'yi kızdırmayı seviyorum.Aslında onun ne demek istediğini çok iyi anlamama rağmen bunu yapıyorum.

    Mesela seninle literatür üzre konuşsak ne iyi olurdu diyorum. Ama böyle bilmiş bilmiş değil organik tarım tadında :)))

    Bazen başımın şişip patlayacak kadar büyüdüğünü sanıyorum ve aynaya bakmak istiyorum. Bu cidden oluyor bak. Fazla gelen çok şey var... kosmos benim beynime yüklenmiş bir bilgisayar programıymış gibi geliyor. Arada bir solucan deliği bulup dünyalı gibi davranmak hoşuma gidiyor :)))

    Sanırım kendimi ifade edemiyorum :(((

  • Rabia Acar
    Rabia Acar

    Nasıl doğru ifade edebilirim bilmiyorum ama...
    Senin öfken, saç tırnak kesmek gibi...
    Senin gibi sıradışı biri için fazla sıradan...
    Ne bileyim başörtü üzerinden bir kavgayı; ipek böceği ya da pamuk, sentetikle yapacak bir potansiyel ve yaratıcılık bekliyorum... :))

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Kulağını kesen ressamlar biliyorum Rabia , benim öfkemin lafı mı olur aramızda :))))

    Eyvallah canım :)))

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Organ bağışının işe yaraması için yoğun bakım ortamında tedavi görüyorken beyin ölümünün gerçekleşmiş olması gerekir. Toksik bir yöntem ile bunu başarabilirsin ama organ hasarı ne derece olur,zehir organ işlevselliği ne derece bozar bilemeyiz. Yani deliciğim sadece organ bağışı yapıp zehri kafaya diksen bile giderek ayak bir sevap işlemiş olmazsın. Gel biz böyle sefil hayatlarımıza çocuk gülüşlerini ekleyerek mutlu olalım :)))

  • Maria Puder
    Maria Puder



    Juggernaut



    Ruhtaki yaraların şöyle bir özelliği vardır: Gizlenirler; ama kapanmazlar, her zaman acı verirler, her zaman dokunulduğunda kanamaya hazırdırlar, her zaman yürekte canlı ve açık kalırlar.

    Alexandre Dumas




    Bu gece gökyüzünden inen kocaman bir kulağın kime ait olduğunu hiç sormadım. Muhtemelen burnunu kaybetmiş olan binbaşı bu kez de kulağının birini arıyordur diye düşündüm. Kulak dinlemek için beni seçmişti.

    Kimsenin kimseyi gerçek anlamda dinlemediği bir zamanda böyle ihtişamlı bir kulağın gelip beni bulmasına öyle sevinmiştim ki ona anlatmaya nereden başlayacağıma karar veremedim. Sadece sıradan şeylerin olduğu bir dünyada bir kulağın beni dinlemek için gelmesine elbette şaşıranlar olacaktır.

    Dünyada olan sıradan şeyler… Yıllar önceydi… Bir anne (akli dengesinin yerinde olmadığı söylenen bir öğretmenmiş) kırk günlük bebeğini evde tek başına bırakıp bir haftalığına tatile çıkmıştı. Bebek günlerce çığlık çığlığa ağlamış,tüm komşular bunu duymasına rağmen hiç kimse gidip evde ne olduğuna bakmamıştı. Sonunda bebek böyle acımasızca bir cinayetle, aç kalarak,ağlayarak ölmüştü.

    Bir çok Müslüman ülkede insanlar açlıktan,savaşlardan dolayı ölürken biz akın akın hacca gidip baş örtümüzü ne güzel kurtardığımızı konuşuyoruz. Artık din ülkemizi temsil eden en önemli unsur. Zaten İslamın ilk şartı bu idi değil mi? İmanın şartı mıydı yoksa? Son düzlükte dolar duasına çıkmak gibi sıradan şeyler yaparken baktık ki olmuyor ver elini Trump dedik ve mermi gözlü nurtopu gibi bir geleceğe hep beraber merhaba dedik.

    Şimdi ben bu muhteşem kulağa ne anlatabilirim ki! Bizler sıradan insanlar ,sıradan şeyler yaşarken bu kadar asil bir kulağa bunlardan bahsedersem beni dinlemeyi bırakabilir. Uzun kuyruğunda gök kuşağının yedi rengini taşıyan bir kuş görmüştüm geçen gün, onu mu anlatsam acaba?

    Ruhumun derinliklerinde hissettiğim bir deprem var kulak. Dünyayı dinledikçe kulaklarımdan kanlar akacak sanıyorum. İkiz bir yalınlık doğuruyor içim ruhumdan. İyilik ve kötülük can çekişirken Dr. Jekyll ve Mr. Hyde bedenimde can buluyor. Aslında farkında olmasa da yaşamaya mahkum edildiğimiz kabuğun içinde her birimiz ikiz ruhlarımızın ağırlığı ile sağa sola yalpalayıp duruyoruz. İnternet başında zaman geçiren her birey kendini öyle kaptırıyor ki ruhunda gelişen parçalanmanın farkına bile varamadan kendine biçtiği görevi tıpkı gerçek hayatında oynadığı gibi başarı ile yerine getiriyor.

    Filipi tutsakları için dua edelim dostlar! Kulakları sağır tüm insanlığın ağzıkendi dini söylemlerini haykırıyorken ;
    Gerçek mutluluk
    (Luk.6:20-23)

    İsa kalabalıkları görünce dağa çıktı. Oturduktan sonra, öğrencileri yanına geldiler. 2-3Onlara seslenip şöyle ders vermeye başladı:

    «Ne mutlu ruhta yoksul olanlara!
    Göklerin Egemenliği onlarındır.
    4Ne mutlu yaslı olanlara!
    Onlar teselli edilecekler.
    5Ne mutlu yumuşak huylu olanlara!
    Onlar yeryüzünü miras alacaklar.
    6Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara!
    Onlar doyurulacaklar.
    7Ne mutlu merhametli olanlara!
    Onlar merhamet bulacaklar.
    8Ne mutlu yüreği temiz olanlara!
    Onlar Tanrı’yı görecekler.
    9Ne mutlu barışı sağlayanlara!
    Onlara Tanrı oğulları denecek.
    10Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere!
    Göklerin Egemenliği onlarındır.

    11«Bana olan bağlılığınızdan ötürü insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! 12Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşamış olan peygamberlere de böyle zulmettiler.

    Kulağın elleri olsa tıkayacak kendini. Zulüm diyorum, peygamberliğin erdeminden utanmıyor ki! Babilli eli şimdi bu kulağa tıkamalıyız. Şimdi kehanetler konuşup cehenennemi müjdelemeli ki bizlere çocuk ve ölümün, çocuk ve tecavüzün yan yana yürüdüğü bu yer yüzü yok günlerine başlasın.

    İçimde kendim adında bir kent vardı eskiden. Şimdi harabeleri arasında gezinirken duyulan ayak seslerim cılız ve tekinsiz. Hiçbir kulağın tahammül edemeyeceği şeylerdi benim gerçeklerim. Az ötede duran ışığa uzanamayan bir tutsaktım. Ve İsa bile çivilerimi sökmedi o zaman benim.

    Kibrim horgörü ile konuşuyordu kendimin en tepesinde eskiden. Özel ve önemli hissetmek değildir kibiri besleyen. Bu değil bahsettiğim… Kulak; sen beni duyduğun sürece konuşabilirim bu gece. Bilgi ve öğreti cehaletimin taştan kalesine çarpa çarpa yıktı duvarlarımı. Kibrim un ufak olurken acınır bir kimsesizliğim oldu böylece. Bilmek insanı özgürleştirmiyor. Tam tersine, derin acı ve kederin çaresizliğine yeni bir mahkumiyet başlatıyor. Etrafında pek az insanın görebildiğini çoğuna anlatmakla tükettiği azap zamanları bunlar işte…

    Şimdi kulağın bir burnu olsa şuracıkta yanan ateşin kokusundan yanımda duramazdı. İçimin dağları birer birer devrilirken bir kent üzre yıkılıyor. Kentin alevleri yalımlarla dans ederken Deniz’in sakin göğsü bomboş kalasıya dek yok oluyor. Dağların soruları kendi seslerini bırakıyor o boşluğa. Her soru bir tepeden aşağıya bir taş bırakmak gibi. Domino taşları gibi bir biri ardına yıkılıyor koca evrenim. Kendi sularımdan kanayarak yakarıyorum Rab; ‘’bu kulağı sen mi gönderdin?Ama bu kulak sağır!’’

    Harpiyalar daha duyulmamış bir Ezgi’yi alıp götürdükleri günden beri ben böyleyim. Bir müzik hangi kulağa hoş gelmezdi ki? Bazı eller kulakları dinlemez. Bazı eller silahtır ve bebekler onların içinde can verirler. Harpiyalar benim başımı gezdiriyolar artık diyar diyar.. Dünya da katledilen onca çocuk ve kadın için içimin yıkılan harabelerinde kocaman bir çukur açtık. İşte yayılan o iğrenç kokudan kaçıyor tüm onurlu burunlarınız demek istiyorum diğerlerine.

    İçim…Ah! İçim… Ufarak cüssenle taşımak zorunda bırakıldığın hepsi için özür dilerim.Zeus’un Anarşist Tanrısı Dionysos daha kaç kez idam edilecek nazarımızda. Ölülerin bile bir tanrısı varmış madem neden ölüyoruz açlıktan? Sevgili Nietzsche; Apollon’u öldürdük ve artık İçimizden fışkıran uyum bize hayvani bir metropol sanatı verdi. Aklın uçlarda gezindiği bu günlerde sanat kulak kabartıyor hayvanların ulu orta işkencesine. Elimizde bir arp bulutlara dek kulak arıyoruz sesini duyurmak için.
    Şimdi uzaktan gelen rüzgarın masum sesi ile rahatlamak vaktidir. Tatlı bir huzur ve anlık bir sevinç için kısa bir ara verebiliriz. Ağır ağır artan rüzgar bir fırtınanın habercisi gibi. Çılgın bir konçerto bu. Dalların sesi dağılan yaprakları önüne katmışken tarifsiz bir ıslık gibi yankılanıyor çatılarda sıkışmış rüzgar. Can çekişen bir köpek gibi uğulduyor yer ve gök. Anlık sevinçler gibi bir görünüp bir kaybolan şimşek ardı sıra yağmuru davet ediyor sahneye. Kulak; sen bile gözlerin olsun isterdin görmek için bu güzelliği. İşte tam da böyle anlarda Rab tüm bunları benim için tasarladı diye düşünerek önemsiyorum ruhumu nadiren.

    Oysa sevinç, suda büyüyen halkaların giderek küçülüp yok olması gibidir. Bu gecenin hatırına şimdi öyle bir şey içmeliyim ki gün aydınlandığında yayılan acı badem kokusu tüm kayıp burunları sahibine kavuşturmalı.



    D...

  • Maria Puder
    Maria Puder 28.09.2018 - 11:49

  • Maria Puder
    Maria Puder 28.09.2018 - 10:21

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Mustafa Kemâl ATATÜRK'ün Bursa Nutku

    "Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

    Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; 'Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.' diyecek.

    Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

    İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Yüreğimdeki aklımda
    Hep aklımda,hep aklımda..
    Akıl kesildi yüreğim,
    Yürek kesildi aklım da.
    Ö.A.

  • Maria Puder
    Maria Puder 23.09.2018 - 20:20

  • Perihan Çetin
    Perihan Çetin

    Sayedar ..Maske sehri insanları

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    burnunu oklava ile karıştırmaya kalkmadığın sürece delirmek sorun olmaz diye düşünüyorum :D

  • Maria Puder
    Maria Puder 18.09.2018 - 00:15

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Yolcu akıllı olacak günlerde değiliz zaten :))

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Sevgili ''A'' kim demiş yahu onu :)))

    Tanışalım ,hemen yarın istersen!

  • İrem Başar
    İrem Başar


    "Kendi suyunda boğulan deniz", bir gün tanışalım;)

  • Maria Puder
    Maria Puder

    ''A'' özlenmez mi! :)))))))))))


  • İrem Başar
    İrem Başar


    Maria ve Raif'le bi gece ..
    Not: geyik hanımı sormayın söyleyemem ;))

  • Maria Puder
    Maria Puder 13.09.2018 - 11:27

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Siyahi çocukları çok seviyorum. Siyahi bir çocuğum olsun isterdim. :)))




  • Maria Puder
    Maria Puder

    Çok güzel teşekkürler Nafiz

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Bazen mevsimlerde ağlar

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Aşk : ))

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    ruh halim geçmişle bağlarını bi türlü koparamamış kelebek gibi duvar, benim için ne önerirsin :/

  • Maria Puder
    Maria Puder 11.09.2018 - 15:39

  • Maria Puder
    Maria Puder 11.09.2018 - 11:52

  • Maria Puder
    Maria Puder 10.09.2018 - 15:36

  • Maria Puder
    Maria Puder 10.09.2018 - 15:27

  • Maria Puder
    Maria Puder



    Sır..!!!


    Yağmur camları neşeyle çalıyordu. Bu senfoni doğadan onlara romantik bir armağandı. Adam kadının sarı saçlarını kavrayıp kibar fakat erkeksi bir hareketle yüzünü kendininkine yaklaştırdı. Bir mucizeye bakar gibi bakıyordu güzel sevgilisine. Ela gözlerinin derinliğinde kayboluyordu. Düzgün yüz hatlarını ezberlercesine inceliyordu. Dolgun dudaklarını bir kez daha bir kez daha ve defalarca uzun uzun öptü..
    İpek gibi teninde uzun bir yolculuğa çıkıp hem kendisini hem kadınını mutlu ,heyecanlı, zevk dolu uzun anlara götürüyordu. Kadına her dokunuşu kah kırılacak kadar narinmiş gibi ürkek kah kendini kaybedercesine hoyratçaydı.
    Kadın sevgilisinin güçlü kollarında hiç olmadığı kadar mutlu, hiç olmadığı kadar çılgındı. Adamın maharetli uzun parmaklarının vücudunda gezinmesi esmer teninin onunkine değmesi onun susuzluğunu geçirmiyor daha da artırıyordu.
    Aralarındaki şey sevişmenin çok ötesinde şiirsel bir tören gibiydi. Adamın zeytin karası gözleri kadının üzerinde gezindikçe kadın mısra mısra , dize dize sevdiğine akıyordu. Birbirlerine bu mahrem anda bir kez daha ait olmanın keyfini kelimelerle değil dokunuşlarıyla anlatıyorlardı. Birbirlerine tapınır gibi sevgilerini göstermek de yarışıyorlardı sanki …..

    -Az önce burada yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanamıyorum bir kez daha
    -Sevgilim sen öyle bir kadınsın ki her seferinde yeni bir soru gibi karşımdasın. Sevdikçe derinleşiyorsun. Dokundukça çoğalıyorsun. Sana aşık olmak tamam da seni bana böyle bağlayan nedir ?
    - Ben … Şey… Bunun cevabını bilmiyorum… Sadece seni görmezsem nefessiz kalacağımı hissediyorum. Öyle tatlı ,öyle iyisin…

    Adam işaret parmağıyla kadının dudaklarına dokundu .Çarşafın altından belini kavrayıp kendisine doğu çekerek kendi vücuduna yasladı kadını. Artık tek bir vücut gibiydiler.

    - Böyle şeyler söyleme. Bir gün bu sözleri söylediğine pişman olacaksın. Aslında beni gerçekten tanıdığında bana çok farklı davranacaksın. Ben seni yine çok seveceğim .Ancak sen benden uzaklaşacaksın. . Belki de benden çok korkacaksın.
    Kadın yerinden doğrulup dirseğini yastığa dayayıp yüzü adama dönük öylece bakıyordur. Şaşırmış olmasına rağmen adama sevgiyle bakmaktan kendini alamıyordur. Elini adamın göğsüne koydu. Parmaklarını tüylerinin arasında gezdirirken derin bir nefes aldı.
    -Sevgilim katil falan mısın ? Azılı aranan bir suçlu musun? Nedir gizemin.. ? Aramızda geçen bunca şeyden sonra hala sırların var. Bense hem bedenen hem ruhen çırılçıplak karşındayım. Evli olduğumu ilk günden beri gizlemedim. Bak artık öyle pervasız davranıyorum ki evimdesin. Senin ve benim dışımdaki her şey önemsizleşti. Artık bana her şeyi anlatma zamanın geldi bence.
    Adam; kadın konuşurken gülümsüyordu. Gülümseyen yüzüyle, düzgün bembeyaz dişleriyle, kömür karası boynuna kadar uzun saçlarıyla tarifsiz çekicilikteydi.
    -Aşkım bu öyle bir şey değil ki .. Suçlu falan değilim. Ayrıca ben birini öldürmedim. Ama benim yüzümden katil olan bazıları var.
    - Nasıl yani ? Ne diyorsun canım sen ya … ? Lütfen daha açık konuşur musun ? Yoksa beni böyle meraklandırıp gizemine mi çekiyorsun. Bu bir oyun mu yakışıklı ..
    - Bak şimdi sana bir hikaye anlatacağım.
    Bundan çok uzun yıllar öncesinden. Savaş zamanıydı . Kıtlık artık köylere kadar inmişti. Ne bir inek ne de ekin kalmıştı. İnsanlar çaresizlik içinde ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
    Kıtlık artık insanların yamyamlık boyutuna ulaşmıştı. Açlıktan ölen aile fertlerini önceleri gizli gizli sonra hiç çekinmeden uluorta yemeye başlamışlardı. Bu köyde yaşananlar anlatılacak en korkunç hikayelerden bile korkutucuydu. Ancak en dehşet verici tarafı hepsini gerçek oluşuydu.

    Artık aileler çocuklarını dışarı çıkarmıyorlardı. Bir başkasının onları öldürüp yemelerinden korkuyorlardı. Hal böyle iken burada yaşayanlara artık yamyam demek hiç de yanlış olmazdı.

    İnsanlar bir süre sonra yaşadıklarını kanıksayıp normal hayatlarını bu şekilde sürdürür olmuşlardı. Günler böyle devam ederken herkes ölüleriyle beslendiği için artık ölümler eskisi kadar çok olmamaya başladı. Bazıları ölmediği için yaşayanlar oldukça fazla acıkmaya başlamışlardı. Bazı geceler bir aileden birisi ortadan kayboluyor. Hiç kimse onu yediğini kabul etmiyordu. Yani senin anlayacağın ölüleri beklemeyip artık birbirlerini canlı canlı yiyorlardı.

    Bir gün köye on tane asker geldi. Ani bir saldırı sırasında tüm arkadaşlarını yitirmişlerdi. Ne yöne gideceklerini bilemezken yollarını kaybedip zor zahmet bu köye ulaşmışlardı.

    Bütün köylü onları abartılı bir neşe ile karşıladılar. Ellerinde avuçlarında ne varsa onlara ikram ettiler. Yatacak yer gösterdiler. Aşırı denebilecek bir misafirperverlik göstererek askerlerden birini oldukça şüphelendirdiler. Bu asker arkadaşlarını garip şeyler döndüğü konusunda uyardıysa da diğerleri onu dinlemediler.

    O gece olanlardan şüphelenip ormana kaçıp saklanan asker dışındaki dokuz askerin başına gelenler tarif edilemez şeylerdi. Taze et yiyebilmek için askerleri bağlayıp etkisiz hale getirdiler. Köy meydanında ateşler yakıp askerleri kurulan dar ağaçlarında baş aşağı sallandırırdılar.

    Askerlerin etlerini onları öldürmeden parça parça kesip kaynayan kazanlarda pişirdiler. Yiyebildiklerini yediler yiyemediklerini kavurup sakladılar.

    Bütün olan biteni ağlayarak izleyen son asker onlar için bir şey yapamamasının vicdan azabının ağırlığında ezildi. Çaresizliğin bu kadar ağır bir şey olduğunu öğrendi. Gecenin karanlığın da güç bela ormanın içinde ilerledi. Çok soğuktu. Hem üşüyor hem de yaşadıklarının acısıyla gücünü yitiriyordu.

    Yoluna daha fazla devam edemeyerek bir ağaç kovuğuna sığınıp uyuyup kaldı. Rüyasında arkadaşları için hiçbir şey yapmadığı için Tanrı tarafından cezalandırıldığını gördü. Ona rüyasında o gece öleceğini söylediler. Ölecekti ama sonsuza dek araf ta kalacaktı. …


    Kadın adamın göğsüne başını koymuş hikayeyi soluksuz bir şekilde dinlemişti. Anlatılanların onun sorduğu soruyla ne ilgisi olduğunu anlayamamıştı. Ancak sevgilisinin kadife gibi sesiyle bu kadar çarpıcı bir öyküyü dinlemeyi seçmişti.
    - Sevgilim bu bir hikayeden çok korkunç bir masala benziyor. Yani belki bir yamyam köyü vardır da askerin Tanrı tarafından cezalandırılması çok saçma.
    - Öyle mi diyorsun ? Adam bunu söylerken bir yandan da gülüyordu.
    - Sen bana bunu anlatıp başından savıyorsun demek .? Bir de gülüyor ya.
    - Sevgilim kızma hemen . Öyle masumsun ki … Neyse boş ver.
    - Boş ver ne ..? Offf bana sırlarını ne zaman açacaksın ?
    - Aslında… Bir anda durdu adam. Sevgilim bak heyecanlanmanı istemiyorum ama eşin eve girmek üzere.
    - Sen bunu nereden biliyorsun ? Sesler mi duydun ?
    - Öyle diyelim. Bak şimdi kalk giyin ve gayet normal davran. Lütfen biraz sonra olacaklar sırasında kontrolünü kaybetme.
    - Ne diyorsun anlamıyorum ki ..
    - Hadi aşkım lütfen giyin ve hızlı ol.

    Kadın şaşkın ifadelerle adama bakarak yataktan hızla çıktı. Giyinmesini bitirmişti ki kocası yatak odasına daldı. Kadın bir yandan yataktaki sevgilisine bakıyor bir yandan kocasına bakıyordu.
    - Söyler misin bu saatte evde ne işin var karıcığım.
    - Bak her şeyi açıklayacaktım. Lütfen sakin ol tamam mı ..!
    - Ne anlatıyorsun sen .?
    Adam kadınla konuşurken bir yandan şifonyerin çekmecesinde bir şey arıyordu.
    - Ne arıyorsun sen ? Yoksa silahın falan mı var ? Bak canım sonradan pişman olacağın şeyler yapmadan önce bir kez beni dinle.
    Yatakta hiç istifini bozmadan yatan sevgilisine dönüp.
    -Sen de bir şeyler söylesene. Yardımcı olsana. Bu ne rahatlık böyle ya.
    Kocası :
    -Ne anlatıyorsun bilmiyorum ama lütfen bu konuşmayı akşam yapalım olur mu ?
    Nasıl yani ..? !!!!
    -Hah buradaymış.
    Kocası elinde bir Flash bellekle mutlu bir ifadeyle bakıyordu.
    -Bütün sunumu buna yüklemiştim. Eğer bulamasaydım işim bitmişti. Ya ben bunu ne diye burada sakladım ki ? Neyse canım bak çok acelem .Akşam erken gelirim .Sorun neyse konuşuruz olur mu ?
    Kadın odanın ortasında ayakta tepkisiz bir şekilde yatağa bakıyordur. Kocası yanağına bir öpücük kondurup çıkar.

    Kadın dakikalar sonra ….
    - Seni görmüyordu…

    D...