Gadir-i Hum Peygamber Efendimizin son kuran ı kerim ayetini müslümanlara teblig ettiği yerdir. Burada Hz. Ali yi kendisinden sonra ki Halife tayin ettiği yer olup bunu Peygamber efendimiz kafasından söylemiyor. Allah tarafından gönderiliyor ve müslümanlara tebliğ etmesini emrediliyor. Demek ki Sunni müslüman kardeşlerimiz halifelik hakkının Hz Ali de ve sonrasın da ise Halifeliğin onun soyun da olması gerektiğini kabul etmeleri gerekiyor. Çünkü bu Kuran I Kerim emri yani Allahın emri.Bunu tanımayanlar ve bunca yıllar da Buna inananlara küfür edenler yanlış yoldalar ve Alalh onlara bu yola götürenleri affetmez ve affetmiyecektir.Muaviye ve onun suyunu lanetliyecektir.Alevilerin bu dünyada çektikleri katliyamlar dahil öbür dünyada onların başına gelir.İnşallah.Amin.
Gadir-i Hum Zilhicce ayının 18. Günü öğle üzeri Resulullah(sav) veda Haccandan dönerken Maide suresinin 67. Ayeti nazil oldu. Yüce Allah(cc) şöyle buyuruyordu: “EY PEYGAMBER SANA RABBİNDEN GÖNDERİLMİŞ OLAN EMRİ BİLDİR. BUNU YAPMAZSAN, ONUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN.”
Bu ayeti kerime yolda hareket halinde iken nazil oldu. Bu sırada hac kafilesi mekke ile Medine arasında Cuhve vadisindeki Kadiri Humm denen su birikintisinin kıyısına gelmişti. Bu bölge çeşitli bölgelere gidecek hacılar için kesişim ve ayrım noktasıydı.
Hz.Peygamber(sav) önde gidenleri çağırdı ve arkadan gelenleride bekledi. Halk tamamıylada toplanınca namaz kıldırdı. Deve hamutlarından üç basamaklı ve yüksekçe bir mimber yaptırdı. Çeşitli rivayetlere göre yüzbini aşkın müslüman toplanmıştı. Allah’a iman ve kendi peygamberliklerine şahadet edici, birlik ve beraberlikle ilgili bir konuşma yaptı ve sonunda: SİZE PAHA BİÇİLMEZ İKİ EMANET BIRAKIYORUM. BİRİSİ ALLAH’IN KİTABI KUR’AN DİĞERİDE BENİM EHL-İ BEYTİMDİR. BUNLARA SARILIRSANIZ ASLA SAPIKLIĞA DÜŞMEZSİNİZ. BU İKİSİNİN HESABI KIYAMET GÜNÜ SİZDEN SORULACAKTIR.”
Daha sonra peygamber Hz.Ali(as) ’yi yanına alarak ellerini tutup kaldırdı, öyleki halk her ikisininde koltuklarının beyazlarını gör ve “BEN KİMİN MEVLASI İSEM ALİ ONUN MEVLASIDIR. ALLAH’IM ONA DOST OLANA DOST OL ONA YARDIM EDENE YARDIM ET, ONU HORLAYANI HORLA. HAKKI ONUNLA BERABER KIL” Dedi.
İşte bu tebliğden sonra ise Maide suresinin 3. Ayeti nazil oldu; “BUGÜN SİZİN DİNİNİZİ İKMAL ETTİM, NİMETİMİ TAMAMLADIM, SİZE DİN OLARAK İSLAMI SEÇTİM VE HOŞNUD OLDUM, RAZI OLDUM.”
Bu ayetten sonra ise orada bulunan müslümanların hepsi Hz.Ali(as) ’yi kutladılar. Hz.Ali(as) böylece Allah(cc) ’ın emriyle ve bizzat peygamber tarafından kendi yerine tayin ediliyordu. Beyat merasimi tamamlandıktan sonra peygamber(sav) şöyle buyurdu. “Allah’a şükürler ediyorum ki kendi dinini tamamladı. Kendi nimetlerini insanlara tamamladı. Benim risaletim ve benden sonra Ali’nin velayetine hoşnud oldu.”
Bu tarihi muazzam olay sadece Ehl-i Beyt kaynaklarında değil Ehli sünnet kaynaklarında da yer almaktadır. Onlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
Bu hadisin ayrıntılı incelemesini aşağıda sunuyoruz;
Peygamber efendimiz veda haccından dönerken gadir-i humm denen yerde tüm hacıları toplayarak onlara hitap ettiği “Veda Hutbesi” diye bilinen hutbesinden alınan aşağıdaki hadis, kaynaklarıyla aktarılmıştır.
“Peygamber size ne verdiyse onu tutun ve sizi neden sakındırdıysa ondan sakının. Allah’tan çekinip-korkun; şüphe yok ki Allah’ın azabı pek çetindir.” (Haşr-7)
Hadisin Metni: Ey insanlar, ben ancak bir beşerim; yakındır /yakınım /şüphesiz ben zaanediyorum çağrılayım da kabul edeyim; /Rabbimin elçisi gele /bana gelede icabet edeyim /ona icabet edeyim, /ben çağrılmış da icabet etmiş gibiyim; /şüphesiz ben /ben sizin aranızda iki değerli şeyi /iki değerli şey /iki şey /halife olarak iki değerli şeyi /iki şey /ona sarıldığınız sürece /onu tuttuğunuz sürece /ona sımsıkı yapıştığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmeyeceğiniz /ebedi olarak sapmayacağınız /onlara tabi olduğunuz takdirde asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum /bıraktım /gerçekten bıraktım /halef bıraktım /halef bırakıyorum; ve şüphesiz siz onlardan sonra asla sapmazsınız. Bunlar Allah’ın Kitabı ve Benim Itretim, Ehl-i Beytim’dir. Birisi diğerinden daha değerlidir.
Allah’ın kitabı gökten uzanmış bir iptir. /Onda nur ve hidayet /sıdk vardır. /(Bunlar) Rabbimin kitabı ve ıtretim (soyumdan olan) Ehl-i Beytimdir. /Rabbimin kitabı ve ıtretimdir ki, onlar da benim Ehl-i Beytimdir. /Ehl-i Beytim ve yakınlarımdır. /Ehl-i Beyitmdir /soyumdur /ve gerçekten o ikisi (Kevser) havuz(un) da bana gelinceye kadar asla birbirinden uzaklaşmazlar /ayrılmazlar /ayrılmayacaklar /gerçekten o ikisi daima birliktedirler, asla birbirinden ayrılmazlar. Öyleyse bakın /Öyleyse Allah’tan çekinin ve bakın bu ikisi hakkında bana nasıl halef olacaksınız /bana olan saygınızı bu ikisine karşı davranışınızda nasıl koruyacaksınız? /Öyleyse bakın, bu ikisi hakkında bana nasıl /ne ile /ne gibi şeyle kavuşacaksınız? Bilen ve Haberdar (Allah) bana haber vermiştir /beni haberdar kılmıştır ki: Bu ikisi bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Rabbimden ben bunu istedim o da kabul etti. Bu yüzden asla onlardan ileriye geçmeyin ki, helak olursunuz ve onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizlerden daha bilgindirler. /Öyleyse onlara sarılın ve sapıklığa düşmeyin. /Gerçekten o ikisi (Kevser) havuz(un) da bana kavuşuncaya kadar baki kalırlar. /Ben Rabbim’den o ikisini istedim, o da havuzda onları bana kavuşturacağını vaadetti. /Ben o ikisi için bunu istedim. (Cennetteki) Havuzun genişliği ise Basra ile San’a arası kadardır. O havuzda yıldızların sayısınca bardaklar var. /Gerçekten Latif ve Haberdar (Allah) bu ikisinin, Havuzda bana kavuşuncaya kadar bu iki parmağım gibi (şehadet parmağıyla orta parmağına işaret etti) asla birbirinden ayrılmayacaklarını (değişmeyen bir ahid olarak) bana bildirmiştir. /Ben sizden önce Havuza varacağım ve siz benden sonra geleceksiniz ve Havuzda bana kavuşmanız umulur. Benimle mülakat ettiğiniz zaman bıraktığım iki emanet hususunda sizden sual edeceğim /sual ederim /gerçekten ben, bana vardığınızda benden sonra Sekaleyn hususunda nasıl bana halef olduğunuzu soracağım. /Gerçekten Allah benden sual edecek ve ben de sizden soracağım: sizler bana ne söyleyeceksiniz? /Gerçekten ben, sizden önce (Kevser) havuz(un) a varacağım ve siz de bana gelip kavuşacaksınız. Öyleyse bakın, Sekaleyn (iki değerli emanet) hususunda bana nasıl halef olacaksınız?
Söyledik /söylediler /Peygamber(sav) ’e denildi ki:“Sekaleyn (iki değerli emanet) nedir? ”
Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “O ikisinden biri, Allah’ın kitabıdır ki, onun bir ucu Allah’ın elindedir ve bir ucu da sizin elinizdedir. En büyük olanı /En büyük emanet /O ikisinin büyüğü /Onların birincisi /Onlardan biri Allah’ın kitabıdır ve küçük olanı /küçük sekal (değerli emanetin küçüğü) /diğeri benim ıtretim (öz soyum) dir. Öyleyse kim benim kıbleme doğru yöneliyorsa ve benim davetimi kabul ediyorsa o ikisi hakkında hayırlı tavsiyede bulunsun. /Ben size Allah’ın kitabını ve ıtretimi vasiyet ediyorum. /Size Allah’ın kitabı ve benim ıtretim yeterlidir. Onlardan birisi diğerinden büyüktür. /Gerçekten ben (kıyamette) sizlerden iki şey hakkında soracağım: Kur’an ve Ehl-i Beytim hakkında. /Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakmışım ki, ona uysanız asla sapıklığa düşmezsiniz. /(Sizin aranızda) Öyle bir şey (bırakıyorum) ki, eğer ona yapışsanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz; bıraktığım şey biri diğerinden daha büyüktür; o yerle gök arasında olan bir bağdır. /Ben sizin aranızda kendi halefim olarak iki değerli sekal (değerli emanet) bırakıyorum: Büyük Sekal ve Küçük Sekal (Ehl-i Beyt) . Büyük Sekal’e gelince... Onun bir ucu Allah’ın elinde ve diğer ucu sizlerin elindedir. O Allah’ın kitabıdır, ona uysanız asla sapıklık ve zillete düşmezsiniz /öyleyse ona sarılın ve sapıklığa düşmeyin ve onu değiştirmeyin /ona sarılın, asla yoldan kaymazsınız ve sapıklığa düşmezsiniz. Küçük Sekal’e gelince de... O benim ıtretim(Öz soyum) olan Ehl-i Beytimdir. /Biliniz ki, ve (diğeri de) benim ıtretimdir. /Ben size Ehl-i Beyt’im hususunda Allah’ı hatırlatıyorum. (Bu cümleyi iki defa veya üç defa tekrarladı.) /Gerçekten Allah (azze ve celle) bana vahyetmiştir ki, benim ruhum alınacaktır (vefat edeceğim): size bir söz söylüyorum ki, ona uysanız kurtuluşa erersiniz, eğer onu bırakırsanız helak olursunuz. Gerçekten benim Ehl-i Beytim ve Itretim, benim yanımda özel mevkiye sahip olan yakınlarımdırlar ve gerçekten siz Sekaleyn (iki değerli emanet hususunda sorguya çekileceksiniz; o ikisi Allah’ın kitabı ve benim ıtretimdir. Eğer o ikisine uysanız, asla sapıklığa düşmezsiniz. /Gerçekten siz o ikisine uyduğunuz ve sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. /Gerçekten ben sizin aranızda Allah’ın kitabını ve ıtretim olan Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum; o ikisi benden sonra iki halifemdirler; biri diğerinden daha büyüktür. Gerçekten ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Allah’ın kitabını ve ıtretimi. Öyleyse onlara sarılın, çünkü o ikisi kıyamete kadar kopmayacak iki iptirler.” Yine buyurmuştur ki:
“Ey insanlar, yakında ruhum alınacak ve rabbime gideceğim. Sizlere üzerimde olan vazifenin kalması için bir şey söyleyeceğim. Bilin ki: Ben Rabbimin kitabını ve ıtretim olan Ehl-i Beytimi aranızda bırakıyorum.” Sonrada Ali(as) ’ın elinden tutarak şöyle dedi: “Ali Kur’an iledir ve Kur’an da Ali iledir. Kevser havuzunda yanıma gelinceye dek asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bunlardan istediğinizi sorun.”
Elbette hadisin diğer bölümlerinde (asıl manaya zarar vermeyecek) lafız yönünden bazı farklılıklar mevcuttur. Biz hadisin metni bölümünde bu farklılıklara işaret ettik.
Bu hadisi eski yeni birçok büyük alim sahih, sünen, müsned, siyer, tarih, tefsir, lügat ve benzeri kitaplarda nakletmişlerdir(tahric etmişlerdir) . Örneğin:
1-Sahih-i Müslüm (C.7, S.122)
2-Sünen-i Tirmizi (C.2, S.307)
3-Sünen-i Daremi (C.2, S.432)
4-Müsned-i Ahmed b.Hanbel (C.3, S.14-17 ve 26-59 ve C.4, S.336-371 ve C.5, S.182-189)
5-Hasais-un Nesai (S.30)
6-Müstedrek-ül Hakim(C.3, S.109-148-533)
7-Hafız Genci eş-Şafii, Kifayet-ut Talib’de (1.Bab, S.11’de, Hum olarak anılan bir yerde Peygamber (sav) ’in okuduğu hutbenin sıhhatinin beyanında) hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisi müslim Sahih’inde tahric etmiştir. Ebu Davud ve İbn-i Mace el-kazvini de kitaplarında nakletmişlerdir. Keza (61.Bab, S.130 da) ”
39-Süleyman b.İbrahim Belhi el-Hanefi, Yebani-ul Mevedde kitabında (S.18,25,30,32,34,95,115,126,199,230,238 ve301)
30-Allame Şems Seyyid Mir Hamid Hüseyn el-Hindi, 200’den fazla büyük ehl-i sünnet alimlerinden nakletmiştir. Ve hakeza otuzdan fazla erkek ve kadın sahabeden nakletmiştir ki, hepsi de bu hadisi Resulullah’dan(sav) çeşitli tabirlerle nakletmişlerdir. Süleyman ibn-i İbrahim el-Belhi el-Hanefi “Yenabi-ul Mevedde” kitabında, şerif semhudi el-Mısri’nin “Cevahir-ul Akdeyn” kitabından naklen şöyle demektedir: “Bu hadis yirmiden fazla sahabeden nakledilmiştir.” Şemsüddin es-Sahavi “İsticlab” adlı kitabında bu hadisi Ebu Said el-Hudri ve Zeyd ibn-i Erkan’dan nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu hadisi nakledenler arasında şunlar vardır. Cabir, Huzeyfe ibn-i Useyd, Huzeyme ibn-i Sabit, Sehl ibn-i Sa’d, Zumeyre, Amir ibn-i Leyla, Abdurrahman ibn-i Avf, Abdullah ibn-i Abbas, Abdullah ibn-i Ömer, Adiyy ibn-i Hatem, Ukbe ibn-i Amir, Ali ibn-i Ebu Talib(as) , Ebuzer, Ebu Rafi, Ebu Şureyh el-Huzai, Ebu Kuddame el-Ensari, Ebu Hureyre, Ebu-l Haysem ibn-i Teyhan, Kureyş’ten bazıları, Ümmü Seleme ve Ümmü Haniye bint-i Ebi Talib(Rızvanu’llah-ı aleyhim) ”
Seyyid mir Hamid Hüseyin el-Hindi “Abekat” adlı kitabında Şemsüddin es-Sahavi’nin bu sözünü naklettikten sonra şöyle demiştir:
“Bu hadisi şu sahabiler nakletmiştir: Ali ibn-i Ebi Talib(as) , Hasan ibn-i Ali el-Mücteba(as) , Selman-i Farsi, Ebuzer-i Gıfari, ibn-i Abbas, Ebu Said, Cabir ibn-i Yemani, Ebu Rafi, Huzeyfe ibn-i Useyd el-Gıfari, Huzeyme ibn-i Sabit Züşşehadeteyn, Zeyd ibn-i Sabit, Ebu Hureyre, Abdullah ibn-i Hanteb, Cübeyr ibn-i Mat’am, Bera ibn-i Azib, Enes ibn-i Malik, Talha ibn-i Ubeydullah et-Temimi, Abdurrahman ibn-i Avf, Sa’d ibn-i Ebi Vakkas, Amr ibn-i As, Sehl ibn-i Sa’d, Adiyy ibn-i Hatem, Ukbe ibn-i Amir, Ebu Eyyub el-Ensari, Ebu Şureyh el-Huzai, Ebu Kuddame el-Ensari, Ebu leyla el-Ensari, Zumeyre el-Eslemi, Amir ibn-i Leyla ibn-i Zamre, Hz.Fatıma(as) , Ümmü Seleme ve Ümmü Hani. Bu hadisin adı geçen sahabeler tarafından nakledildiğinin delili ve kaynağı ise önceden zikrettiğimiz kaynakların yanı sıra merhum Mir Hamid Hüseyn Hindi’nin, “Abekat” kitabı “Sekaleyn Hadisi” bölümünün 1.Cildinde her asrın çok sayıda ehl-i sünnet alimlerinden naklettiği rivayetlerdir.
İkinci Yüzyıl Hicretin ikinci yüzyılı alimleri arasında şunlar vardır:
1-Said b.Mesruk (126)
2-Süleyman b.Mihran (A’maş ismiyle meşhurdur) (146-147)
3-Muhammed b.İshak b.Yesar el-Medeni (151)
4-Utbe b.Mes’ud el-Kufi el-Mes’udi(199)
5-Abdullah b.Numeyr el-Hemedani(1999)
Ve bu asrın sayısı on yediyi bulan diğer alimleri.
Üçüncü Yüzyıl Üçüncü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Amir Abdulmalik b.Amr-il Akdi (204)
2-Ebubekir Abdullah b.Muhammed (Ebi Şeybe diye tanınmaktadır)
3-Ahmed b.Muhammed b.Hanbel eş-Şeybani (241)
4-Ebu Muhammed Abdullah b.Abdurrahman-i Daremi (255)
5-Müslim b.el-Haccac en-Nişaburi (261)
6-Ebu isa Muhammed b.İsa b.Sure et-Tirmizi (279)
Ve bu asrın otuz beşe ulaşan birçok büyük alimleri.
Dördüncü Yüzyıl Dördüncü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et-Taberi (310)
2-Ebu Ömer Ahmed b.Abdullah-i Kurtubi (328)
3-Ebu-l Abbas Ahmed b.Muhammed b.Said (İbn-i Ukbe diye tanınır) (332)
4-Ebu Mansur Muhammed b.Ahmed b.Talha el-Ezheri el-Lugevi (370)
5-Ebu-l Hasan Ali b.Ömer b.Ahmed Darekutni (389)
Ve sayıları yirmi bire ulaşan bu asrın birçok alimleri.
Beşinci Yüzyıl Beşinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Abdullah Muhammed b.Abdullah el-Hakim en-Nişaburi (405)
2-Ebu İshak Ahmed b.Muhammed b.İbrahim es-Salebi (437)
3-Ebu Naim Ahmed b.Abdullah el-Bagdadi (488)
4-Ebu-l Hasan Ali b.Muhammed b.Tayyib el-Celali (İbn-ül Megazili diye tanınır) (483)
Ve sayıları on üçe ulaşan bu asrın büyük alimleri.
Altıncı Yüzyıl Altıncı yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Muhammed Hüseyin Mes’ud el-Ferra el-Begevi (Muhyi’s-Sünnet diye tanınır) (516)
Ve sayıları on üçe ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Onüçüncü Yüzyıl Onüçünçü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Muhammed Mubin b.Muhibullah-il Luknowi (1202)
2-Veliyyullah b.Habibullah-il Luknowi
3-Reşiduddin Handehlevi
4-Süleyman b.İbrahim (Hace Kelan el-Hüseyni el-Belhi el-Hanefi diye tanınır)
5-El-Mevlevi Sıddık Hasan Han.
Ve sayıları ona ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Yine “Akebat” kitabı “Sekaleyn Hadisi” bölümünün 2.Cildinde bu hadisi, değişik tarikler ve çeşitli ibaretlerle Zeyd ibn-i Erkam’dan rivayet eden ikinci yüzyıl ila onüçüncü yüzyıl arasında yaşamış olan yüzü aşkın ehl-i sünnet alimlerinden nakletmiştir. lion12 isimli Üyemiz şuan sistemimize bağlı değildir.
Şiiler Peygamber Efendimize Gadir-i Hum denen yerde Hz. Alinin hilafetinin bildirildiği yer olduğunu ve Allahın emri olduğunu söylüyorlar. Bu meselenin aslı nedir?
Şiiler, halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia ederlerken başka deliller getirmeye çalışırlar. Bunlardan biride Gadir Hum hadisesidir. Şöyle ki: Veda Haccı dönüşüydü. Peygamberi-miz beraberindeki Sahabelerle birlikte Mekke ile Medine arasında bulunan Gadir Hum mevkiinde mola verdiler. Orada bir müddet istirahat edip öğle namazını kıldıktan sahabelere hitaben konuşma yapıp sonunda: “Ben kimin dostu isem Ali’de onun dostudur. Allahım ona dost olana dost ol; düşman olana da düşman ol. Ona yardım edene yardım et”1
Bu hadisi Şiiler yanlış aksettiriyor ve farklı şekilde yorumluyorlar. Peygamber’in (a.s.m.) Gadir Hum’da sözünü ettiği “velayet” Şiilerin kastettiği halifelik manasında değil “dost” manasındadır. Nitekim Hz. Ali’nin torunu Hasan el Müsenna bu hususta şöyle der: “Resulullah (a.s.m.) bununla halifeliği ve sultanlığı kastetmedi. Öyle demek isteseydi bunu açıkça söylerdi. Çünkü Resulullah (a.s.m.) Müs-lümanların en fasih ve en açık konuşanıdır.”2
Yine Hz. Ali’nin, Basra’da kendisine “Halife olman için Resulullahın halifeliği sana bıraktığına dair bir ahdi ve selahiyeti mi var, yoksa kendi görüşüne göre mi hareket ediyorsun? ” şeklindeki bir soruya: “Hayır, yoktur. Vallahi ben Resulullah’ı ilk tasdik ve iman den kimseyim, onun adına ilk yalan söyleyen kişi olamam. Eğer Resulullah’ın halifeliği bana bıraktığına dair bir ahdi olsaydı, Ebubekir’in de Ömer’in de onun minberine çıkmasına izin vermezdim. Onlara karşı koyacak hiçbir gücüm olmasa, ellerimle mücadele ederdim.
Şiilerin bir iddiaları da, Hz. Ali’nin Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e biat edip onlara yardımcı olmasının onlardan korkmasına bağlamaları ve onu riyakarlıkla itham etmeleridir. Bu konuda Bediüzzaman Lem’alar isimli eserinde:
“Amma Şia-i Hilafet ise Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hz. Ali’yi (r.a.) fevkalade sevmek davasında oldukları halde tenkis ediyorlar ve su-i ahlakta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki. ‘Hz. Sıddık ile Hz. Ömer haksız oldukları halde Hz. Ali onlara mümaşaat etmiş. Şia ıstılahında takıyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyakarlık etmiş.’ Acaba böyle kahraman-ı İslam ve ‘Esedullah’ ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zatı riyakar ve korkaklık ile sevmediği zatlara tasannukârane muhabbet göstermekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hz. Ali teberri eder.
“İşte, ehli hakkın mezhebi hiçbir cihette Hz. Ali’yi tenkis etmez, su-i ahlak ile itham etmez. Öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnat etmez ve derler ki: ‘Hz. Ali Hulefa-i Raşidin’i hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek onları haklı ve racih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş”3
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi Hz. Ali’ye Peygamberimizin bir vasiyeti olmadığı gibi Hz. Ali’de kendinden önceki halifelere onlardan korktuğu için biat etmemiş, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i halifeliğe kendinden daha layık gördüğü, Hz. Osman’a da itaat edeceğine söz verdiği için karşı çıkmamıştır. Ve Hz. Ali kendinden önceki bu üç halifeyi ciddi olarak sevmiş, bunu her yerde söylemekten çekinmemiştir.
Hz. Ebubekir’e biat etmeyenlerden bazıları Hz. Ali’ye biat etmek istediler. Fakat Hz. Ali hayatı boyunca Müslümanların birlik ve beraberliği için mücadele etmiştir. Fitne kapısını hiçbir zaman açmayacaktı. Böyle diyenleri sert bir şekilde yanından uzaklaştırdı. Mesela Hz. Ali’ye biat etmek isteyenlerden biri de Hz. Süfyan idi. Ona şöyle cevap vermişti:
“Biz halifelik makamına Ebubekir’i (r.a.) yeterli görüyor ve layık buluyoruz. Biz onu bu işte baş başa bıraktık. Araya girmedik”4 Hz. Ali, Hz. Ebubekir’in halifeliği müddetince onun en büyük yardımcılarından oldu. Hz. Ebubekir vefat ettiğinde şu mealde bir konuşma yaptı:
“Sen, fırtınaların ve en şiddetli kasırgaların kımıldatamadığı bir dağ idin. Resulullah’ın buyurduğu gibi sen bedeninde zayıf, Allah’ın dilinde kuvvetli, mütevazi, Allah’ın yanında ve yeryüzünde makamı yüce, mü’minlerin yanında büyüktür. Hiç kimsenin sana kini yoktu. Hiç kimsenin sende değersiz bulduğu bir vasıf yoktu. Kuvvetli olan, zayıfın hakkını alıncaya kadar senin yanında zayıftı. Zayıf olan da hakkını alıncaya kadar kuvvetliydi. Allah senin sevabından bizi mahrum etmesin. Bizi senden sonra saptırmasın.”5
Hz. Ali kendi halifeliği müddetince Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer aleyhinde bir şey söylenmesine izin vermezdi. Bir defasında şöyle diyor: “İşittiğime göre bazıları beni Ebubekir’den ve Ömer’den üstün tutuyorlarmış. Daha önce bu hususta bir şey söylemiş olsaydım şimdi böyle söyleyenleri cezalandırırdım. Söylemediğim için bunu yapmıyorum. Kim bundan sonra böyle bir şey söylerse o iftiracıdır. Allah’ın Resulünden sonra insanların en üstünü Ebubekir sonra Ömer’dir. Allah ikisinden de razı olsun.
“Kuru tohumları yeşerten, cansız varlıklara can veren Allah’a yemin ederim ki, Ebubekir ve Ömer’i mü’minlerin üstün ve faziletli olanlarından başkası sevmez. Günahkâr insanlardan başkası da onlara kötü gözle bakmaz, düşmanlık etmez.”6
Hz. Ali, Hz. Ömer’e olan sevgisinden dolayı kızı Ümmü Gülsüm’ü ona nikahlamıştı.7 Hz. Ömer vefat ettiğinde Hz. Ali naşının başına gelmiş ve ona olan sevgisini ifade eden şöyle bir konuşma yapmıştır:
“Ey Ömer, ben Allah’ın huzuruna senin istediğin bir amelle çıkmaktan çok hoşlanırım. Senden başka ameline imrendiğim kimseyi bulamadım.”8
Hz. Ali, Hz. Ömer’in şehadetinden sonra oluşan şura tarafından seçilen Hz. Osman'a hemen biat etti. Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i sevdiği gibi Hz. Osman’ı da severdi. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde onun en büyük yardımcısı oldu. Fitnecilere karşı müdafaa etti. Hz. Osman’ı azledip kendisine biat etmek isteyenlerin tekliflerini reddetti. Bozguncuların biatını Hz. Osman şehit edildikten sonra da kabul etmedi ve şöyle dedi:
“Osman’ın katillerinin biatını kabul etmekten Allah’a sığınırım”9
1. Ahmed b. Hambel, Müsned, IV, s. 368. 2. İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, s. 333. 3. Lem’alar, s. 31. 4. Dört Halife Devri, s. 340. 5. a.g.e., s. 341. 6. Hayatü’s-sahabe, III, s. 348, 349. 7. H. İbrahim Hasan, İslam Tarihi, s. 317; Dört Halife Devri, s. 343. 8. Dört Halife Devri, s. 343. 9. a.g.e., s. 345.
Sünni bir Müsliman olarak, Ömer Çetin 1 isimli arkadaşın yazdıklarına katılıyorum. Hz. Ali (R.A.) tüm Müslümanların önderi ve lideridir. Tıpkı Hz. Ebu Bekir (R.A.) , Hz. Ömer (R.A.) ve Hz. Osman (R.A.) gibi. (Bu isimlerin tamamı ölmeden cennetle müjdelenen sahabe arasındadır.) Besim Üstün arkadaşın 'İnanmayan sünniler' lafı çok talihsiz bir lafolmuş. inanç ölçer makina icat edildi de bizim mi haberimiz yok? Kimin inançlı kimin inançsız olduğunun hesabını soracak var merak etmeyin. Bu platformda birbirimize kafir, münafık vs. diye hakaret etmek kimseyi daha fazla müslüman yapmaz. Hepiz bir olan Allah'a (C.C.) inandığımıza göre ve herşeyin en doğrusunu yalnız Allah (C.C.) bildiğine göre bırakın birbirimizden hesap sormayı. Hepimiz hesabımızı ona vereceğiz. Birilerine hakaret ederek veya inancını küçümseyerek hesap gününden kaçamayız veya hesabı kolaylaştıramayız.
slm ben inanmayan sunnilere sesleniyorum.HZ MUHAMMET SAAV.SÖZLERİNE İTAAT ETMEYEN ONA VE EHLİL BEYTİNE KARŞI SAVAŞAN VE DÜŞMANI OLAN HİÇBİR ZAMAN MÜSLÜMALIĞI İÇTEN KALPTEN İNANMAYAN SADECE KENDİ MENFAATLERİNİ DÜŞÜNEN OSMAN EBUBEKR ÖMER MUAVİYE VE OĞLU YEZİTE BİAT EDENLERDENSİNİZ.BİRAZ ARAŞTIRMACI OLUN VE GERÇEKLERİ GÖRÜN.
Siz o mübarek sahabeler hakkında yalanlar kurup hayaller uyduruyorsunuz veya uydurulmuş olanlara gözünüz kapalı inanıyorsunuz hz Ali kv hepimiz çok severiz ama mademki tek başına savaşlarda bulunmuş neden hz Ebubekir'e ra,hz Ömer'e ra hz Osman'a neden biat etmiş çıkıp karşılarına hakkını aramamış hz Muhammed s.a.s neden rahatsızlandığında hz Ebubekiri iman tahin etmiştir ve arkasında namaz kılmıştır birde sahabeler savaştan kaçtığını idda ediyorsunuz hz Ömer gerek müslüman olduktan sonra gerek olmadan öyle ün salmıştıki kimse yanına sokulamıyordu ve hicret ederken herkez gizli ediyordu o açıktan etti ve şu sözleri söyledi (hanımını dul oğlunu yetim bırakmak isteyen arkamdan gelsin) tek başına mekke müşriklerine meydan okuyan zatı savaştan kaçmakla suçluyorsunuz bizler 4 halifeyide kabul ediyor ve 4'dünüde (ebubekir,ömer osman,ali) çok seviyoruz inanın bizler hz Aliyi sizlerden daha çok seviyoruz sizin amacınız müslümanların kafasına fitne sokmak aklını bulandırmaktan başka birşey değilhepimize mevlam hidayet etsin
Arkadaşlar, Sevgili Peygamber Efendimizin Vefatından Yaklaşık 80 yıl sonra kurulan Mezhep Mücdehitlerinin fikir ve yorumları itibarli oluyorda, haşa Hz. Ali Efendimiz ve Peygamber ocağımı itibarsız oluyor. O ki ilim şehrinin kapısı Haydarı Kerrar. Bu dine bu Peygambere nede güzel yakışıyor. ALLAH cc. Şefaatlerinden tüm inananları mahrum etmesin İNŞALLAH
bundan 1436 yil once gadir hum denen yerde 100 haci adayinin sahidi oldugu bir gunde hz muhammed s,a,v imam ali k.v nin elini tutup herkesin sahitlik etmesini istemis ve ondan sonra herkesin imam ali k.v ye iman biat etmesini istemistir kaynaklari ibnil ebul hadid lehcul balaga adli kitabinda ibni hisam siyret kitabinda askalani sahih kitabinda bulumaktadir hatta ilk tebrik edenler arasinda ebu bekir osman ve omer bulunmaktadir
Gadir biatı, şüphesiz İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Hz. Muhammed daha önceleri bir çok defa farklı mekanlarda Hz. Ali’nin yüceliğini ve faziletlerini vurgulamış hatta bu amaçla üç özel toplantı düzenlemiştir. Bu toplantılarda Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin kendisinin vekili, kefili, varisi, kendinden sonraki halifesi, borcunun ve alacaklarının adresi olduğunu bildirmiş, ona bu kabul ile biat edilmesini istemişti. Birbiri ardına yapılan bu toplantılarda hazır bulunanlar, Hz. Muhammed’in direktifiyle Hz. Ali’nin dinen üstünlüğünü tanımış, müminlerin emiri, Allah’ın velisi ve resulünün vasisi olduğu ikrarında bulunmuş ve bu yönde ona biat etmişlerdir. Dar-ı Hayzaren, Rıdvan teht-el şecere ve Ümmü Seleme (evinde yapıldığından onun adıyla anılır) diye adlandırılan bu üç biattan Rıdvan Biatında ikrar edenler hakkında ayet inmiş Allah-ü Teala’nın onlardan razı olduğu müjdelenmiştir. (Ağacın altında sana biat ederlerken, Allah, o müminlerden razı olmuştur. Feth–18) Ancak bu üç biatın bir ortak özelliği de Peygamber’e yakın sınırlı sayıdaki kişiler huzurunda yapılmış olmasıydı. Hz. Ali’nin İslam dininin gelişimine ve yerleşimine olan katkıları hiç kimse tarafından inkâr edilemeyecek kadar sarih ve parlaktır. Ancak şunu özellikle belirtelim ki, müşriklerle yapılan savaşların istisnasız tümü Hz. Ali’nin kahramanlığı, savaşlardaki şecaat ve korkusuzluğu sayesinde kazanılmıştır. (Dönemin parlak isimleri Ebubekir, Ömer ve Osman’ın savaş meydanından kaçtıkları bizatihi Sünni tarihçiler diliyle kaydedilmiştir (1) .) Hicretin onuncu yılı 632’de Hz. Muhammed, artık yeryüzündeki vazifesinin tamama ermek üzere olduğunu ve son haccını ifa edeceğini ilan etmiş, isteyenin bu farzı kendisiyle yerine getirebileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine dönemin İslami kabul etmiş tüm toplumlarından onbinlerce kişi Beytullah’ta Peygamberle tavaf etmek üzere Mekke’de toplandı. 10 Zilhicce’de kurbanlarını kesen Müslüman cemaat, hac gereklerini yerine getirdikten sonra Medine’ye yönelen Peygamberlerinin ardından kafileler şeklinde Mekke’den ayrıldı. Zilhicce’nin 18’i Cuma günü Cufe GADİR-HUMM denen yere vardıklarında, tehditkâr bir üslup içeren ve Maide suresinin 67. ayetinde yer alan ilahi emir Hz. Peygamber’e iletildi: YA EYYÜHEL-RESULÜ BELLİĞ. Diye başlayan ‘’Ey Resul! Sana Rabbinden indirileni (emri) tebliğ et, eğer yapmazsan Peygamberlik vazifeni yerine getirmemiş sayılacaksın, Allah seni insanlardan (onların şerrinden) koruyacaktır.’’ mealindeki ayet üzerine Hz. Muhammed, ardından gelen yüz yirmi bine yakın kişinin yakınlaşıp kendi etrafında toplanmaları emrini verdi. Deve semerleri üst üste konarak bir tümsek oluşturuldu ve Hz. Muhammed bunun üzerine çıkarak ilahi bir emrin kendisine ulaştığını ve bunu kendilerine iletmekle muvazzaf kılındığını bildirdikten sonra hamd-ü sena getirip dedi ki; ’’ ey insanlar! ,benim Allah tarafından çağrılıp icabet etmem yakındır ve ben sizin aranızda iki ‘’değer’’(ağırlık) bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın kitabıdır, o bir vesiledir ki bir tarafı yüce Allah’ın elinde diğer tarafı sizin elinizdedir; o halde ona sımsıkı sarılın. Diğeri ise itretim ehlibeytimdir, Ehlibeytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Kur’an ve Ehlibeyt birdir, ayrılmazlar ’’ Sonra Hz. Ali’den, faziletlerinden, onun hakkında inen ayetlerden bahsetti ve dedi ki; “Ey insanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla(aziz) değil miyim? ” Onlar; “Evet, evlasın” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.” “Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.” (Bu olay Gadir biatını kabul etmeyen Sünni Müslümanların üstat kabul ettikleri kendi din ulemalarının kitaplarında ufak telaffuz farkıyla ama bu şekilde zikredilmiştir(2)) ’’ Ali benim vasimdir, vekilimdir, kefilimdir, halifemdir, varisimdir, Ali bendendir, ben Ali’denim. Her kim onu severse beni ve dolayısıyla Allah’ı sevmiştir, her kim ona kin duyar, düşman olursa benim de yüce Allah’ın da düşmanıdır.’’Orada hazır bulunan bütün ümmete şöyle buyurdu: “Ali’ye biat edin; zira ben Allah-u Teala tarafından sizden Ali için biat almakla görevlendirildim.” Biat devam ederken Hz. Muhammed şu ayeti kerimeyi okudu:’’ Sana biat edenler, Allah’a da biat etmektedirler, her kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur; her kim Allah ile olan ahdine vefa gösterirse, Allah ona büyük mükâfat verecektir.’’ (Feth–10) O gün Ali’ye ilk biat eden, Ömer, sonra Ebu Bekir, sonra Osman, sonra Talha, sonra Zübeyr idi. Orada tam üç gün boyunca Ali’ye biat ettiler. “Hatta Ömer bin Hattab, Hz. Ali’nin elinden tutarak: ”Ne mutlu sana ya Ali, benim ve her mümin ve müminenin mevlası oldun’’ demiştir. Biat ve tebrik merasimi bittikten sonra Hz. Muhammed’e dinin kemale erdiğini müjdeleyen tekmil ayeti indirildi: ’’Bu gün dininizi kâmil kılıp size olan nimetimi tamamladım ve sizler için din olarak islama razı oldum’’ (Maide–3) Burada üzerinde durulması ve vurgulanması gereken en önemli husus İslam’ın ancak ve ancak Hz. Ali’nin velayetiyle kemale erdiği gerçeğidir. Çünkü yirmi üç yıl süren risalet süresince islamın, Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, zekât, hac, cihat gibi farz kılınan şartları yerleşmiş ve din organize olmuş olmasına rağmen Allah-ü Teala, Gadir biatına kadar dinin kemale erdiğini müjdelememiştir. Büyük Sünni ulema Mir Seyyid Hemedani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba” kitabının 5. Mevedde’sinde şöyle yazıyor: “Birçok sahabe farklı mekânlarda Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “Resulullah (s.a.v) Ali’yi toplumun önderi kıldı.” Ömer devamla şöyle diyor: O anda güzel yüzlü ve güzel kokulu bir genç yanımda oturmuştu, bana şöyle dedi: “Peygamber-i Ekrem (s.a.v) öyle bir akit yaptı ki, o akdi münafıktan başka bir kimse bozamaz; öyleyse o akdi bozmaktan sakın.” Bu olaydan sonra Resulullah (s.a.v) 'in yanına giderek şöyle dedim: “Sen Ali (a.s) hakkında konuşurken yanımda oturan ve güzel kokulu bir genç bana şöyle şöyle dedi. Peygamber-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu: “O, Âdemoğullarından değildi; o Cebrail idi ve Ali hakkında söylediklerimi size pekiştirmek istiyordu.” (P.G.-Seyyid M.Murtaza) Hz. Muhammed, Gadir biatının üzerinden üç ayı bulmadan Tanrısına kavuşur kavuşmaz daha cenazesi yıkanmadan Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Ebu Ubeyde ve yakın çevreleri, Gadir günü verdikleri ahdi bozup kendi aralarında bir oldubittiyle Ebubekir’e biat edip onu halife seçtiler. Bunu onaylamayanlardan da tehdit ve kılıç zoruyla biat aldılar. Bu sırada Hz. Ali, Hz. Muhammed’in yıkanması ve kefenlenmesiyle meşguldü. Bu konuların detaylarını başka bir yazımıza bırakıp şu tarihi tespiti vurgulamak konunun esası bakımından önemlidir: Evet, tüm tarih ulemasının ittifakıyla onlar ahitlerini bozdular. Oysa Allah-u Teala Kur’an’da ahitlerini bozanları’’ Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ahdini yerine getirin, (...) yeminlerinizi bozmayın’’ diye uyarmakta aksini yapanlara elim bir azap müjdelemektedir. Bunun yanında Peygamber’in vasiyetine ve emrine aykırı davranmış oldular ki Kur’an, Nur-63’te ‘’Peygamberin emrine aykırı davrananlar (...) kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar’’ demektedir. Peygamber Ali (k.v) ‘nin hilafetini ve velayetini emretti, ancak onlar bunu önemsemeyip Ebubekir’i halife seçtiler ve bu eylemleriyle ilahi emre karşı geldiler: ’’Peygamber’in emirlerini uygulayın, size yasakladıklarından sakının’’ (Haşr–7) .
(1) Hafız Ebu Naim Isfahanı, Hilye tül-evliya1/62 M. Bin Talha Eşşafii, Metalibüs-süül–40 M. Bin Yusuf Genci Eşşafii, Kifayet’uTalib-14b. Buhari, Sahih–2/100 (2) Müsned-i Ahmed Bin Hanbel 4/ 281–372 İmam Nesai, Hesais–21 Hafız Ebu Naim İsfahani, “Ma Nezele Min’el- Kur’ân’i fi Ali’yyin” ve Hilyet’ul- Evliya’da. Muhammed bin İsmail Buhari, Tarih c. 1, s. 375’de. Müslim bin Haccac Nişaburi, “Sahih” c. 2, s. 325’de. Ebu Davud Secistani, Sünen’de. Muhammed bin İsa Tirmizi, “Sünen”de. Hafız bin Ukde, “Kitab’ul- Velayet”de. İbn-i Kesir-i Şafii Dimaşki, Tarih’inde. Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Gazali, “Sırr’ul- Alemin”de. İbn-i Abdulbirr, “İstiab”da. Muhammed bin Talha eş-Şafii, “Metalib’us- Seul” s. 16’da.
sevgili sünnü kardeşlerim; biz alevilerin hz.ali ve ehlibeyttin soyundan gitmemiz için birçok neden var gadir hum sünni kaynaklarlada var fakat kendin din adamı olarak ilan eden fakat din tüccarları olan kimi insanların bunu gizlemesinden dolayı yok sayılıyor biz hz muhammed(s.a.s) yatagında yatmış onunla savaşmış onun her gittigi yerde yanında olmuş damadı amcasının oglu hz alini peşinden gittik siz ise din tücarları olan, sevgili peygamberimizi öldürmek iştiyen, (ki bu bilgi sünni kaynaklardada apaçık ortada) muaviyenin sözde5. halifenin peşinden gittiniz
Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslam'ı seçtim ve ondan razı oldum' (El Maide Suresi: 3) Ayetinin indiği, 125.000 hacı adayının Hz.Muhammedin son hac dönuşünde şahit olduğu,tarih kitaplarında mevcut olayın geçtiği yer.
Gadir-i Hum Peygamber Efendimizin son kuran ı kerim ayetini müslümanlara teblig ettiği yerdir. Burada Hz. Ali yi kendisinden sonra ki Halife tayin ettiği yer olup bunu Peygamber efendimiz kafasından söylemiyor. Allah tarafından gönderiliyor ve müslümanlara tebliğ etmesini emrediliyor. Demek ki Sunni müslüman kardeşlerimiz halifelik hakkının Hz Ali de ve sonrasın da ise Halifeliğin onun soyun da olması gerektiğini kabul etmeleri gerekiyor. Çünkü bu Kuran I Kerim emri yani Allahın emri.Bunu tanımayanlar ve bunca yıllar da Buna inananlara küfür edenler yanlış yoldalar ve Alalh onlara bu yola götürenleri affetmez ve affetmiyecektir.Muaviye ve onun suyunu lanetliyecektir.Alevilerin bu dünyada çektikleri katliyamlar dahil öbür dünyada onların başına gelir.İnşallah.Amin.
Gadir-i Hum
Zilhicce ayının 18. Günü öğle üzeri Resulullah(sav) veda Haccandan dönerken Maide suresinin 67. Ayeti nazil oldu. Yüce Allah(cc) şöyle buyuruyordu: “EY PEYGAMBER SANA RABBİNDEN GÖNDERİLMİŞ OLAN EMRİ BİLDİR. BUNU YAPMAZSAN, ONUN ELÇİLİĞİNİ YAPMAMIŞ OLURSUN.”
Bu ayeti kerime yolda hareket halinde iken nazil oldu. Bu sırada hac kafilesi mekke ile Medine arasında Cuhve vadisindeki Kadiri Humm denen su birikintisinin kıyısına gelmişti. Bu bölge çeşitli bölgelere gidecek hacılar için kesişim ve ayrım noktasıydı.
Hz.Peygamber(sav) önde gidenleri çağırdı ve arkadan gelenleride bekledi. Halk tamamıylada toplanınca namaz kıldırdı. Deve hamutlarından üç basamaklı ve yüksekçe bir mimber yaptırdı. Çeşitli rivayetlere göre yüzbini aşkın müslüman toplanmıştı. Allah’a iman ve kendi peygamberliklerine şahadet edici, birlik ve beraberlikle ilgili bir konuşma yaptı ve sonunda: SİZE PAHA BİÇİLMEZ İKİ EMANET BIRAKIYORUM. BİRİSİ ALLAH’IN KİTABI KUR’AN DİĞERİDE BENİM EHL-İ BEYTİMDİR. BUNLARA SARILIRSANIZ ASLA SAPIKLIĞA DÜŞMEZSİNİZ. BU İKİSİNİN HESABI KIYAMET GÜNÜ SİZDEN SORULACAKTIR.”
Daha sonra peygamber Hz.Ali(as) ’yi yanına alarak ellerini tutup kaldırdı, öyleki halk her ikisininde koltuklarının beyazlarını gör ve “BEN KİMİN MEVLASI İSEM ALİ ONUN MEVLASIDIR. ALLAH’IM ONA DOST OLANA DOST OL ONA YARDIM EDENE YARDIM ET, ONU HORLAYANI HORLA. HAKKI ONUNLA BERABER KIL” Dedi.
İşte bu tebliğden sonra ise Maide suresinin 3. Ayeti nazil oldu; “BUGÜN SİZİN DİNİNİZİ İKMAL ETTİM, NİMETİMİ TAMAMLADIM, SİZE DİN OLARAK İSLAMI SEÇTİM VE HOŞNUD OLDUM, RAZI OLDUM.”
Bu ayetten sonra ise orada bulunan müslümanların hepsi Hz.Ali(as) ’yi kutladılar. Hz.Ali(as) böylece Allah(cc) ’ın emriyle ve bizzat peygamber tarafından kendi yerine tayin ediliyordu. Beyat merasimi tamamlandıktan sonra peygamber(sav) şöyle buyurdu. “Allah’a şükürler ediyorum ki kendi dinini tamamladı. Kendi nimetlerini insanlara tamamladı. Benim risaletim ve benden sonra Ali’nin velayetine hoşnud oldu.”
Bu tarihi muazzam olay sadece Ehl-i Beyt kaynaklarında değil Ehli sünnet kaynaklarında da yer almaktadır. Onlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.
1-İmam Fahr-i Razi “Tefsiri Bebir-i Mefahitül gayb”
2-Muhammed Bini Cüreyr “Tefsiri Kebir”
3-Ebu Davud Secistani “Süneninde”
4-İmam Ahmet Bin Hambeli “Müsnet 4.Cilt, s.281”
5-Celalettin Süyuti “Tefsiri Durr’ul mensur”
6-İbni Mace “süneninde”
Bu hadisin ayrıntılı incelemesini aşağıda sunuyoruz;
Peygamber efendimiz veda haccından dönerken gadir-i humm denen yerde tüm hacıları toplayarak onlara hitap ettiği “Veda Hutbesi” diye bilinen hutbesinden alınan aşağıdaki hadis, kaynaklarıyla aktarılmıştır.
“Peygamber size ne verdiyse onu tutun ve sizi neden sakındırdıysa ondan sakının. Allah’tan çekinip-korkun; şüphe yok ki Allah’ın azabı pek çetindir.” (Haşr-7)
Hadisin Metni:
Ey insanlar, ben ancak bir beşerim; yakındır /yakınım /şüphesiz ben zaanediyorum çağrılayım da kabul edeyim; /Rabbimin elçisi gele /bana gelede icabet edeyim /ona icabet edeyim, /ben çağrılmış da icabet etmiş gibiyim; /şüphesiz ben /ben sizin aranızda iki değerli şeyi /iki değerli şey /iki şey /halife olarak iki değerli şeyi /iki şey /ona sarıldığınız sürece /onu tuttuğunuz sürece /ona sımsıkı yapıştığınız sürece benden sonra asla sapıklığa düşmeyeceğiniz /ebedi olarak sapmayacağınız /onlara tabi olduğunuz takdirde asla sapmayacağınız bir şey bırakıyorum /bıraktım /gerçekten bıraktım /halef bıraktım /halef bırakıyorum; ve şüphesiz siz onlardan sonra asla sapmazsınız. Bunlar Allah’ın Kitabı ve Benim Itretim, Ehl-i Beytim’dir. Birisi diğerinden daha değerlidir.
Allah’ın kitabı gökten uzanmış bir iptir. /Onda nur ve hidayet /sıdk vardır. /(Bunlar) Rabbimin kitabı ve ıtretim (soyumdan olan) Ehl-i Beytimdir. /Rabbimin kitabı ve ıtretimdir ki, onlar da benim Ehl-i Beytimdir. /Ehl-i Beytim ve yakınlarımdır. /Ehl-i Beyitmdir /soyumdur /ve gerçekten o ikisi (Kevser) havuz(un) da bana gelinceye kadar asla birbirinden uzaklaşmazlar /ayrılmazlar /ayrılmayacaklar /gerçekten o ikisi daima birliktedirler, asla birbirinden ayrılmazlar. Öyleyse bakın /Öyleyse Allah’tan çekinin ve bakın bu ikisi hakkında bana nasıl halef olacaksınız /bana olan saygınızı bu ikisine karşı davranışınızda nasıl koruyacaksınız? /Öyleyse bakın, bu ikisi hakkında bana nasıl /ne ile /ne gibi şeyle kavuşacaksınız? Bilen ve Haberdar (Allah) bana haber vermiştir /beni haberdar kılmıştır ki: Bu ikisi bana kavuşuncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar. Rabbimden ben bunu istedim o da kabul etti. Bu yüzden asla onlardan ileriye geçmeyin ki, helak olursunuz ve onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizlerden daha bilgindirler. /Öyleyse onlara sarılın ve sapıklığa düşmeyin. /Gerçekten o ikisi (Kevser) havuz(un) da bana kavuşuncaya kadar baki kalırlar. /Ben Rabbim’den o ikisini istedim, o da havuzda onları bana kavuşturacağını vaadetti. /Ben o ikisi için bunu istedim. (Cennetteki) Havuzun genişliği ise Basra ile San’a arası kadardır. O havuzda yıldızların sayısınca bardaklar var. /Gerçekten Latif ve Haberdar (Allah) bu ikisinin, Havuzda bana kavuşuncaya kadar bu iki parmağım gibi (şehadet parmağıyla orta parmağına işaret etti) asla birbirinden ayrılmayacaklarını (değişmeyen bir ahid olarak) bana bildirmiştir. /Ben sizden önce Havuza varacağım ve siz benden sonra geleceksiniz ve Havuzda bana kavuşmanız umulur. Benimle mülakat ettiğiniz zaman bıraktığım iki emanet hususunda sizden sual edeceğim /sual ederim /gerçekten ben, bana vardığınızda benden sonra Sekaleyn hususunda nasıl bana halef olduğunuzu soracağım. /Gerçekten Allah benden sual edecek ve ben de sizden soracağım: sizler bana ne söyleyeceksiniz? /Gerçekten ben, sizden önce (Kevser) havuz(un) a varacağım ve siz de bana gelip kavuşacaksınız. Öyleyse bakın, Sekaleyn (iki değerli emanet) hususunda bana nasıl halef olacaksınız?
Söyledik /söylediler /Peygamber(sav) ’e denildi ki:“Sekaleyn (iki değerli emanet) nedir? ”
Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “O ikisinden biri, Allah’ın kitabıdır ki, onun bir ucu Allah’ın elindedir ve bir ucu da sizin elinizdedir. En büyük olanı /En büyük emanet /O ikisinin büyüğü /Onların birincisi /Onlardan biri Allah’ın kitabıdır ve küçük olanı /küçük sekal (değerli emanetin küçüğü) /diğeri benim ıtretim (öz soyum) dir. Öyleyse kim benim kıbleme doğru yöneliyorsa ve benim davetimi kabul ediyorsa o ikisi hakkında hayırlı tavsiyede bulunsun. /Ben size Allah’ın kitabını ve ıtretimi vasiyet ediyorum. /Size Allah’ın kitabı ve benim ıtretim yeterlidir. Onlardan birisi diğerinden büyüktür. /Gerçekten ben (kıyamette) sizlerden iki şey hakkında soracağım: Kur’an ve Ehl-i Beytim hakkında. /Ben sizin aranızda öyle bir şey bırakmışım ki, ona uysanız asla sapıklığa düşmezsiniz. /(Sizin aranızda) Öyle bir şey (bırakıyorum) ki, eğer ona yapışsanız benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz; bıraktığım şey biri diğerinden daha büyüktür; o yerle gök arasında olan bir bağdır. /Ben sizin aranızda kendi halefim olarak iki değerli sekal (değerli emanet) bırakıyorum: Büyük Sekal ve Küçük Sekal (Ehl-i Beyt) . Büyük Sekal’e gelince... Onun bir ucu Allah’ın elinde ve diğer ucu sizlerin elindedir. O Allah’ın kitabıdır, ona uysanız asla sapıklık ve zillete düşmezsiniz /öyleyse ona sarılın ve sapıklığa düşmeyin ve onu değiştirmeyin /ona sarılın, asla yoldan kaymazsınız ve sapıklığa düşmezsiniz. Küçük Sekal’e gelince de... O benim ıtretim(Öz soyum) olan Ehl-i Beytimdir. /Biliniz ki, ve (diğeri de) benim ıtretimdir. /Ben size Ehl-i Beyt’im hususunda Allah’ı hatırlatıyorum. (Bu cümleyi iki defa veya üç defa tekrarladı.) /Gerçekten Allah (azze ve celle) bana vahyetmiştir ki, benim ruhum alınacaktır (vefat edeceğim): size bir söz söylüyorum ki, ona uysanız kurtuluşa erersiniz, eğer onu bırakırsanız helak olursunuz. Gerçekten benim Ehl-i Beytim ve Itretim, benim yanımda özel mevkiye sahip olan yakınlarımdırlar ve gerçekten siz Sekaleyn (iki değerli emanet hususunda sorguya çekileceksiniz; o ikisi Allah’ın kitabı ve benim ıtretimdir. Eğer o ikisine uysanız, asla sapıklığa düşmezsiniz. /Gerçekten siz o ikisine uyduğunuz ve sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. /Gerçekten ben sizin aranızda Allah’ın kitabını ve ıtretim olan Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum; o ikisi benden sonra iki halifemdirler; biri diğerinden daha büyüktür. Gerçekten ben sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Allah’ın kitabını ve ıtretimi. Öyleyse onlara sarılın, çünkü o ikisi kıyamete kadar kopmayacak iki iptirler.”
Yine buyurmuştur ki:
“Ey insanlar, yakında ruhum alınacak ve rabbime gideceğim. Sizlere üzerimde olan vazifenin kalması için bir şey söyleyeceğim. Bilin ki: Ben Rabbimin kitabını ve ıtretim olan Ehl-i Beytimi aranızda bırakıyorum.” Sonrada Ali(as) ’ın elinden tutarak şöyle dedi: “Ali Kur’an iledir ve Kur’an da Ali iledir. Kevser havuzunda yanıma gelinceye dek asla birbirlerinden ayrılmazlar. Bunlardan istediğinizi sorun.”
Elbette hadisin diğer bölümlerinde (asıl manaya zarar vermeyecek) lafız yönünden bazı farklılıklar mevcuttur. Biz hadisin metni bölümünde bu farklılıklara işaret ettik.
Bu hadisi eski yeni birçok büyük alim sahih, sünen, müsned, siyer, tarih, tefsir, lügat ve benzeri kitaplarda nakletmişlerdir(tahric etmişlerdir) . Örneğin:
1-Sahih-i Müslüm (C.7, S.122)
2-Sünen-i Tirmizi (C.2, S.307)
3-Sünen-i Daremi (C.2, S.432)
4-Müsned-i Ahmed b.Hanbel (C.3, S.14-17 ve 26-59 ve C.4, S.336-371 ve C.5, S.182-189)
5-Hasais-un Nesai (S.30)
6-Müstedrek-ül Hakim(C.3, S.109-148-533)
7-Hafız Genci eş-Şafii, Kifayet-ut Talib’de (1.Bab, S.11’de, Hum olarak anılan bir yerde Peygamber (sav) ’in okuduğu hutbenin sıhhatinin beyanında) hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisi müslim Sahih’inde tahric etmiştir. Ebu Davud ve İbn-i Mace el-kazvini de kitaplarında nakletmişlerdir. Keza (61.Bab, S.130 da) ”
8-Muhammed b.Sa’d el-Basri, Tabakat Kitabında, (4.Cüz, S.8’de)
9-Ebu Nueym el-İsfahani, Hulyet-ul Evliya adlı kitabında, (C.1, S.355)
10-İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe adlı kitabında (C.2, S.12 ve C.3, S.147)
11-İbn-i Abdi Rabbih Kurtubi, İkd-ul Ferid kitabında (C.2, Veda haccı, S.346 ve 158)
12-İbn-i Abdi Rabbih Kurtubi, İkd-ul Ferid kitabında (12.bab, S.332) dedesinin: “Ebu Davud ve Tirmizi bu hadisi sünenlerinde senediyle zikretmişler ve keza Rezin de el-Cem’u Beyn’es-Sahiheyn’de zikretmiştir.” Dediğini nakletmiş ve demiştir ki: “İlginç doğrusu, Müslim’in Sahih’inde Zeyd b.Erkam’dan naklettiği hadis nedense dedemin gözünden kaçmıştır.”
13-Nuruddin Halebi Şafii, İnsan-ul Uyun’da (C.3, S.308’de)
14-Ahmed b.Abdullah Taberi, Zehair-ul Ukba’da (S.16)
15-Aziz eş-Şafii, es-Sirac-ul Munir Fi Şerh-il Cami-is Sağir kitabında (C.1, S.321)
16-Ve Şeyh Muhammed Hanefi aynı eserin hamişinde.
17-İbn-i Sabbağ-i Maliki, el-Fusul-ül Muhimme’de (S.24’de)
18-Şehabuddin Haffaci Nesim-ur Riyaz adlı kitabında (C.3, S.410) ve hamişinde basılan Ali Karin’in Şerh-uş Şifa’sında.
19-Ali Muttaki, Ahmed b.Hanbel’in Müsned’inin hamişinde basılan Müntahab-i Kenz-il Ummal’ında, (C.1, S.96-101 ve C.2, S.390ve C.5, S.95)
20-Şa’lebi, el-Keşf-u el-Beyan’da (“İ’tisam” ayeti ile “Eyyuhe-s Sekalan” ayetinin tefsirinde)
21-İmam Fahruddin-i Razi, “İ’tisam” ayetinin tefsirinde (C.3, S.18)
22-Nezzam-i Nişaburi, “İ’tişam” ayetinin tefsirinde (C.1, S.349)
23-El-Hazin tefsirinde (“İ’tişam”, “Meveddet” ve “Eyyuhe-s Sekalan” ayetleriyle ilgili olarak, S.257, 94 ve 212)
24-İbn-i Kesir Dimeşki, “Meveddet” ayetinin tefsirinde (C.4, S.113) ve “Tahtir” ayetinin tefsirinde (C.3, S.485)
25-İbn-i Kesir Dimeşki, Tarih’inde (C.5-6, Gadir hadisinin zımmında)
26-Hüseyn Kaşifi, el-Muvab’ul Aliyye’de “Eyyuhe-s Sekalan” ayetinin tefsirinde ve İbn-i Esir el-Cezeri, en-Nihaye adlı kitabında (C.1)
27-Suyutu, ed-Dürr-ün Nesir’de (S.155)
28-Cemaluddin Afrik-i Mısri, Lisan’ul Arab’da (C.6, “Itret” lügatında ve C.13 “Segal” ve “Habl” lügatında)
29-Mecduddin eş-Şirazi Kamus’unda (“Segal” kelimesinde)
30-Murteza Zübeydi, Tac-ul Arus Kitabında (C.7, “Segal” kelimesinde)
31-Abdurrahim Safipuri Münteb-el Ereb adlı kitabında (“Segal” kelimesinde)
32-İbn-i Ebi-lHadid’il Mutezili, Şerh-u Nehc-ül Belaga’da (C.6, “Itret” kelimesinin manasında)
33-AbdulhakDehlevi Medaric-ün Nübüvve’de (S,520)
34-Muhammed Salih Tirmizi Keşfi, Menakib-ul Murtezaviyye (S.96,97,100,472)
35-Miftah-u Kunuz-isSünne, C.2, S.448)
36-İmam Beğevi eş-Şafii, Mesabih-us Sünne’de (C.2, S.205-206)
37-İbn-i Hacer Savaik’te (S.75-87-99-139)
38-Şeblenci, Nur-ul Ebsar’ın hamişinde (S.110)
39-Süleyman b.İbrahim Belhi el-Hanefi, Yebani-ul Mevedde kitabında (S.18,25,30,32,34,95,115,126,199,230,238 ve301)
30-Allame Şems Seyyid Mir Hamid Hüseyn el-Hindi, 200’den fazla büyük ehl-i sünnet alimlerinden nakletmiştir. Ve hakeza otuzdan fazla erkek ve kadın sahabeden nakletmiştir ki, hepsi de bu hadisi Resulullah’dan(sav) çeşitli tabirlerle nakletmişlerdir.
Süleyman ibn-i İbrahim el-Belhi el-Hanefi “Yenabi-ul Mevedde” kitabında, şerif semhudi el-Mısri’nin “Cevahir-ul Akdeyn” kitabından naklen şöyle demektedir: “Bu hadis yirmiden fazla sahabeden nakledilmiştir.” Şemsüddin es-Sahavi “İsticlab” adlı kitabında bu hadisi Ebu Said el-Hudri ve Zeyd ibn-i Erkan’dan nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu hadisi nakledenler arasında şunlar vardır. Cabir, Huzeyfe ibn-i Useyd, Huzeyme ibn-i Sabit, Sehl ibn-i Sa’d, Zumeyre, Amir ibn-i Leyla, Abdurrahman ibn-i Avf, Abdullah ibn-i Abbas, Abdullah ibn-i Ömer, Adiyy ibn-i Hatem, Ukbe ibn-i Amir, Ali ibn-i Ebu Talib(as) , Ebuzer, Ebu Rafi, Ebu Şureyh el-Huzai, Ebu Kuddame el-Ensari, Ebu Hureyre, Ebu-l Haysem ibn-i Teyhan, Kureyş’ten bazıları, Ümmü Seleme ve Ümmü Haniye bint-i Ebi Talib(Rızvanu’llah-ı aleyhim) ”
Seyyid mir Hamid Hüseyin el-Hindi “Abekat” adlı kitabında Şemsüddin es-Sahavi’nin bu sözünü naklettikten sonra şöyle demiştir:
“Bu hadisi şu sahabiler nakletmiştir: Ali ibn-i Ebi Talib(as) , Hasan ibn-i Ali el-Mücteba(as) , Selman-i Farsi, Ebuzer-i Gıfari, ibn-i Abbas, Ebu Said, Cabir ibn-i Yemani, Ebu Rafi, Huzeyfe ibn-i Useyd el-Gıfari, Huzeyme ibn-i Sabit Züşşehadeteyn, Zeyd ibn-i Sabit, Ebu Hureyre, Abdullah ibn-i Hanteb, Cübeyr ibn-i Mat’am, Bera ibn-i Azib, Enes ibn-i Malik, Talha ibn-i Ubeydullah et-Temimi, Abdurrahman ibn-i Avf, Sa’d ibn-i Ebi Vakkas, Amr ibn-i As, Sehl ibn-i Sa’d, Adiyy ibn-i Hatem, Ukbe ibn-i Amir, Ebu Eyyub el-Ensari, Ebu Şureyh el-Huzai, Ebu Kuddame el-Ensari, Ebu leyla el-Ensari, Zumeyre el-Eslemi, Amir ibn-i Leyla ibn-i Zamre, Hz.Fatıma(as) , Ümmü Seleme ve Ümmü Hani. Bu hadisin adı geçen sahabeler tarafından nakledildiğinin delili ve kaynağı ise önceden zikrettiğimiz kaynakların yanı sıra merhum Mir Hamid Hüseyn Hindi’nin, “Abekat” kitabı “Sekaleyn Hadisi” bölümünün 1.Cildinde her asrın çok sayıda ehl-i sünnet alimlerinden naklettiği rivayetlerdir.
İkinci Yüzyıl
Hicretin ikinci yüzyılı alimleri arasında şunlar vardır:
1-Said b.Mesruk (126)
2-Süleyman b.Mihran (A’maş ismiyle meşhurdur) (146-147)
3-Muhammed b.İshak b.Yesar el-Medeni (151)
4-Utbe b.Mes’ud el-Kufi el-Mes’udi(199)
5-Abdullah b.Numeyr el-Hemedani(1999)
Ve bu asrın sayısı on yediyi bulan diğer alimleri.
Üçüncü Yüzyıl
Üçüncü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Amir Abdulmalik b.Amr-il Akdi (204)
2-Ebubekir Abdullah b.Muhammed (Ebi Şeybe diye tanınmaktadır)
3-Ahmed b.Muhammed b.Hanbel eş-Şeybani (241)
4-Ebu Muhammed Abdullah b.Abdurrahman-i Daremi (255)
5-Müslim b.el-Haccac en-Nişaburi (261)
6-Ebu isa Muhammed b.İsa b.Sure et-Tirmizi (279)
Ve bu asrın otuz beşe ulaşan birçok büyük alimleri.
Dördüncü Yüzyıl
Dördüncü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et-Taberi (310)
2-Ebu Ömer Ahmed b.Abdullah-i Kurtubi (328)
3-Ebu-l Abbas Ahmed b.Muhammed b.Said (İbn-i Ukbe diye tanınır) (332)
4-Ebu Mansur Muhammed b.Ahmed b.Talha el-Ezheri el-Lugevi (370)
5-Ebu-l Hasan Ali b.Ömer b.Ahmed Darekutni (389)
Ve sayıları yirmi bire ulaşan bu asrın birçok alimleri.
Beşinci Yüzyıl
Beşinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Abdullah Muhammed b.Abdullah el-Hakim en-Nişaburi (405)
2-Ebu İshak Ahmed b.Muhammed b.İbrahim es-Salebi (437)
3-Ebu Naim Ahmed b.Abdullah el-Bagdadi (488)
4-Ebu-l Hasan Ali b.Muhammed b.Tayyib el-Celali (İbn-ül Megazili diye tanınır) (483)
Ve sayıları on üçe ulaşan bu asrın büyük alimleri.
Altıncı Yüzyıl
Altıncı yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ebu Muhammed Hüseyin Mes’ud el-Ferra el-Begevi (Muhyi’s-Sünnet diye tanınır) (516)
2-Ebu-l Berakat Abdulvahhab b.Mübarek b.Ahmed el-Enmati el-Bagdadi (567)
3-Ebu-l Mueyyed Muvaffak b.ahmed el-Mekki (Ahtab-ı Harezm diye tanınır) (571)
4-Ebu-l Kasım Ali b.Hüseyin b.Hibetullah (İbn-i Asakir diye tanınır) (571)
5-Siracuddin Ebu Muhammed Ali b.Osman b.Muhammed el-Evsi el-Fergani el-Hanefi (569)
Ve sayıları on üçe ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Yedinci Yüzyıl
Yedinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Mübarek b.Muhammed b.Muhammed b.Abdulkerim (İbn-i Esir-i Cezeri diye tanınır) (606)
2-Ebul Hasan Ali b.Muhammed b.Muhammed b.Abdulkerim (İbn-i Esir-i Cezeri diye tanınır) (630)
3-Ziyauddin Muhammed b.Abdulvahid el-Makdisi el-Hanbeli (643)
4-Nizameddin Hasan b.Muhammed b.Hüseyin el-Kummi en-Nişaburi (Nizam-ul A’rec diye tanınır)
Ve sayıları on altıya ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Sekinci Yüzyıl
Sekizinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Sadruddin Ebu-l Mecami İbrahim b.Muhammed b.Mueyyed el-Hamvi (722)
2-Alauddin Ali b.Muhammed b.İbrahim el-Bagdadi (Hazin diye tanınır) (741)
3-Şemsuddin Ebu Abdullah Muhammed b.Ahmed ez-Zehebi (748)
4-İsmail b.Kesir ed-Dimeşki (776)
5-sa’duddin Mesud b.Ömer et-Teftazani (791)
Ve sayıları on altıya ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Dokuzuncu Yüzyıl
Dokuzuncu yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1- Mecdüddin Muhammed b.Yakub el-Firuzabadi eş-Şirazi (817)
2-Muhammed b.Mahmud el-Hafizi el-Buhari (Hace Parsa diye tanınır) (822)
3-Melik-ul Ulema Şehabüddin-i Devletabadi (849)
Ve sayıları beşe ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Onuncu Yüzyıl
Onuncu yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Celaluddin Abdurrahman b.Ebu Bekir es-Suyuti (-911)
2-Nuriddin Ali b.Abdullah es-Semhudi (911)
3-Şemsuddin Muhammed el-Alkami (929)
4-Şehabuddin Ahmed b.Muhammed b.Ali b.Hacer el-Heysemi el-Mekki (974)
5-Muhammed Tahir el-Fiteni el-Kecerati (986)
Ve sayıları on yediye ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Onbirinci Yüzyıl
Onbirinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ali b.Sultan Muhammed (Ali el-Karidiye tanınır) (1014)
2-Abdurrauf b.Tac-ul Arifin el-Menavi (1031)
3-Nuruddin Ali b.İbrahim b.Ahmed
4-Ahmed b.Fazl b.Muhammed-i Baksir el-Mekki (1047)
5-Şehabuddin Ahmed b.Muhammed b.Ömer el-Mısri el-Hanefi (1047)
Ve sayıları on bire ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Onikinici yüzyıl
Onikinci yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Ahmed Efendi (Müneccimbaşıdiye tanınır) (1113)
2-Muhammed b.Abdulbaki b.Yusuf el-Ezheri ez-Zerkani el-Maliki (1112)
3-Veliyyiddin Abdurrahman ed-Dehlevi (1174)
4-Muhammed b.İsmail el-Emir-ül Yemani es-San’ani (1182)
5-Muhammed b.Ali es-Saban
Ve sayıları on üçe ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Onüçüncü Yüzyıl
Onüçünçü yüzyılın alimleri arasında şunlar vardır:
1-Muhammed Mubin b.Muhibullah-il Luknowi (1202)
2-Veliyyullah b.Habibullah-il Luknowi
3-Reşiduddin Handehlevi
4-Süleyman b.İbrahim (Hace Kelan el-Hüseyni el-Belhi el-Hanefi diye tanınır)
5-El-Mevlevi Sıddık Hasan Han.
Ve sayıları ona ulaşan bu asrın birçok büyük alimleri.
Yine “Akebat” kitabı “Sekaleyn Hadisi” bölümünün 2.Cildinde bu hadisi, değişik tarikler ve çeşitli ibaretlerle Zeyd ibn-i Erkam’dan rivayet eden ikinci yüzyıl ila onüçüncü yüzyıl arasında yaşamış olan yüzü aşkın ehl-i sünnet alimlerinden nakletmiştir.
lion12 isimli Üyemiz şuan sistemimize bağlı değildir.
Gadir-i Hum meselesi
Şiiler Peygamber Efendimize Gadir-i Hum denen yerde Hz. Alinin hilafetinin bildirildiği yer olduğunu ve Allahın emri olduğunu söylüyorlar. Bu meselenin aslı nedir?
Şiiler, halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu iddia ederlerken başka deliller getirmeye çalışırlar. Bunlardan biride Gadir Hum hadisesidir. Şöyle ki: Veda Haccı dönüşüydü. Peygamberi-miz beraberindeki Sahabelerle birlikte Mekke ile Medine arasında bulunan Gadir Hum mevkiinde mola verdiler. Orada bir müddet istirahat edip öğle namazını kıldıktan sahabelere hitaben konuşma yapıp sonunda: “Ben kimin dostu isem Ali’de onun dostudur. Allahım ona dost olana dost ol; düşman olana da düşman ol. Ona yardım edene yardım et”1
Bu hadisi Şiiler yanlış aksettiriyor ve farklı şekilde yorumluyorlar. Peygamber’in (a.s.m.) Gadir Hum’da sözünü ettiği “velayet” Şiilerin kastettiği halifelik manasında değil “dost” manasındadır. Nitekim Hz. Ali’nin torunu Hasan el Müsenna bu hususta şöyle der: “Resulullah (a.s.m.) bununla halifeliği ve sultanlığı kastetmedi. Öyle demek isteseydi bunu açıkça söylerdi. Çünkü Resulullah (a.s.m.) Müs-lümanların en fasih ve en açık konuşanıdır.”2
Yine Hz. Ali’nin, Basra’da kendisine “Halife olman için Resulullahın halifeliği sana bıraktığına dair bir ahdi ve selahiyeti mi var, yoksa kendi görüşüne göre mi hareket ediyorsun? ” şeklindeki bir soruya: “Hayır, yoktur. Vallahi ben Resulullah’ı ilk tasdik ve iman den kimseyim, onun adına ilk yalan söyleyen kişi olamam. Eğer Resulullah’ın halifeliği bana bıraktığına dair bir ahdi olsaydı, Ebubekir’in de Ömer’in de onun minberine çıkmasına izin vermezdim. Onlara karşı koyacak hiçbir gücüm olmasa, ellerimle mücadele ederdim.
Şiilerin bir iddiaları da, Hz. Ali’nin Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e biat edip onlara yardımcı olmasının onlardan korkmasına bağlamaları ve onu riyakarlıkla itham etmeleridir. Bu konuda Bediüzzaman Lem’alar isimli eserinde:
“Amma Şia-i Hilafet ise Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşı mahcubiyetinden başka hiçbir hakları yoktur. Çünkü bunlar Hz. Ali’yi (r.a.) fevkalade sevmek davasında oldukları halde tenkis ediyorlar ve su-i ahlakta bulunduğunu onların mezhepleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki. ‘Hz. Sıddık ile Hz. Ömer haksız oldukları halde Hz. Ali onlara mümaşaat etmiş. Şia ıstılahında takıyye etmiş, yani onlardan korkmuş, riyakarlık etmiş.’ Acaba böyle kahraman-ı İslam ve ‘Esedullah’ ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zatı riyakar ve korkaklık ile sevmediği zatlara tasannukârane muhabbet göstermekle, haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hz. Ali teberri eder.
“İşte, ehli hakkın mezhebi hiçbir cihette Hz. Ali’yi tenkis etmez, su-i ahlak ile itham etmez. Öyle bir harika-i şecaate korkaklık isnat etmez ve derler ki: ‘Hz. Ali Hulefa-i Raşidin’i hak görmeseydi, bir dakika tanımaz ve itaat etmezdi. Demek onları haklı ve racih gördüğü için, gayret ve şecaatini hakperestlik yoluna teslim etmiş”3
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi Hz. Ali’ye Peygamberimizin bir vasiyeti olmadığı gibi Hz. Ali’de kendinden önceki halifelere onlardan korktuğu için biat etmemiş, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i halifeliğe kendinden daha layık gördüğü, Hz. Osman’a da itaat edeceğine söz verdiği için karşı çıkmamıştır. Ve Hz. Ali kendinden önceki bu üç halifeyi ciddi olarak sevmiş, bunu her yerde söylemekten çekinmemiştir.
Hz. Ebubekir’e biat etmeyenlerden bazıları Hz. Ali’ye biat etmek istediler. Fakat Hz. Ali hayatı boyunca Müslümanların birlik ve beraberliği için mücadele etmiştir. Fitne kapısını hiçbir zaman açmayacaktı. Böyle diyenleri sert bir şekilde yanından uzaklaştırdı. Mesela Hz. Ali’ye biat etmek isteyenlerden biri de Hz. Süfyan idi. Ona şöyle cevap vermişti:
“Biz halifelik makamına Ebubekir’i (r.a.) yeterli görüyor ve layık buluyoruz. Biz onu bu işte baş başa bıraktık. Araya girmedik”4 Hz. Ali, Hz. Ebubekir’in halifeliği müddetince onun en büyük yardımcılarından oldu. Hz. Ebubekir vefat ettiğinde şu mealde bir konuşma yaptı:
“Sen, fırtınaların ve en şiddetli kasırgaların kımıldatamadığı bir dağ idin. Resulullah’ın buyurduğu gibi sen bedeninde zayıf, Allah’ın dilinde kuvvetli, mütevazi, Allah’ın yanında ve yeryüzünde makamı yüce, mü’minlerin yanında büyüktür. Hiç kimsenin sana kini yoktu. Hiç kimsenin sende değersiz bulduğu bir vasıf yoktu. Kuvvetli olan, zayıfın hakkını alıncaya kadar senin yanında zayıftı. Zayıf olan da hakkını alıncaya kadar kuvvetliydi. Allah senin sevabından bizi mahrum etmesin. Bizi senden sonra saptırmasın.”5
Hz. Ali kendi halifeliği müddetince Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer aleyhinde bir şey söylenmesine izin vermezdi. Bir defasında şöyle diyor: “İşittiğime göre bazıları beni Ebubekir’den ve Ömer’den üstün tutuyorlarmış. Daha önce bu hususta bir şey söylemiş olsaydım şimdi böyle söyleyenleri cezalandırırdım. Söylemediğim için bunu yapmıyorum. Kim bundan sonra böyle bir şey söylerse o iftiracıdır. Allah’ın Resulünden sonra insanların en üstünü Ebubekir sonra Ömer’dir. Allah ikisinden de razı olsun.
“Kuru tohumları yeşerten, cansız varlıklara can veren Allah’a yemin ederim ki, Ebubekir ve Ömer’i mü’minlerin üstün ve faziletli olanlarından başkası sevmez. Günahkâr insanlardan başkası da onlara kötü gözle bakmaz, düşmanlık etmez.”6
Hz. Ali, Hz. Ömer’e olan sevgisinden dolayı kızı Ümmü Gülsüm’ü ona nikahlamıştı.7 Hz. Ömer vefat ettiğinde Hz. Ali naşının başına gelmiş ve ona olan sevgisini ifade eden şöyle bir konuşma yapmıştır:
“Ey Ömer, ben Allah’ın huzuruna senin istediğin bir amelle çıkmaktan çok hoşlanırım. Senden başka ameline imrendiğim kimseyi bulamadım.”8
Hz. Ali, Hz. Ömer’in şehadetinden sonra oluşan şura tarafından seçilen Hz. Osman'a hemen biat etti. Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i sevdiği gibi Hz. Osman’ı da severdi. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde onun en büyük yardımcısı oldu. Fitnecilere karşı müdafaa etti. Hz. Osman’ı azledip kendisine biat etmek isteyenlerin tekliflerini reddetti. Bozguncuların biatını Hz. Osman şehit edildikten sonra da kabul etmedi ve şöyle dedi:
“Osman’ın katillerinin biatını kabul etmekten Allah’a sığınırım”9
1. Ahmed b. Hambel, Müsned, IV, s. 368.
2. İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, s. 333.
3. Lem’alar, s. 31.
4. Dört Halife Devri, s. 340.
5. a.g.e., s. 341.
6. Hayatü’s-sahabe, III, s. 348, 349.
7. H. İbrahim Hasan, İslam Tarihi, s. 317; Dört Halife Devri, s. 343.
8. Dört Halife Devri, s. 343.
9. a.g.e., s. 345.
Sünni bir Müsliman olarak, Ömer Çetin 1 isimli arkadaşın yazdıklarına katılıyorum.
Hz. Ali (R.A.) tüm Müslümanların önderi ve lideridir. Tıpkı Hz. Ebu Bekir (R.A.) , Hz. Ömer (R.A.) ve Hz. Osman (R.A.) gibi. (Bu isimlerin tamamı ölmeden cennetle müjdelenen sahabe arasındadır.) Besim Üstün arkadaşın 'İnanmayan sünniler' lafı çok talihsiz bir lafolmuş. inanç ölçer makina icat edildi de bizim mi haberimiz yok? Kimin inançlı kimin inançsız olduğunun hesabını soracak var merak etmeyin. Bu platformda birbirimize kafir, münafık vs. diye hakaret etmek kimseyi daha fazla müslüman yapmaz. Hepiz bir olan Allah'a (C.C.) inandığımıza göre ve herşeyin en doğrusunu yalnız Allah (C.C.) bildiğine göre bırakın birbirimizden hesap sormayı. Hepimiz hesabımızı ona vereceğiz. Birilerine hakaret ederek veya inancını küçümseyerek hesap gününden kaçamayız veya hesabı kolaylaştıramayız.
slm ben inanmayan sunnilere sesleniyorum.HZ MUHAMMET SAAV.SÖZLERİNE İTAAT ETMEYEN ONA VE EHLİL BEYTİNE KARŞI SAVAŞAN VE DÜŞMANI OLAN HİÇBİR ZAMAN MÜSLÜMALIĞI İÇTEN KALPTEN İNANMAYAN SADECE KENDİ MENFAATLERİNİ DÜŞÜNEN OSMAN EBUBEKR ÖMER MUAVİYE VE OĞLU YEZİTE BİAT EDENLERDENSİNİZ.BİRAZ ARAŞTIRMACI OLUN VE GERÇEKLERİ GÖRÜN.
Siz o mübarek sahabeler hakkında yalanlar kurup hayaller uyduruyorsunuz veya uydurulmuş olanlara gözünüz kapalı inanıyorsunuz hz Ali kv hepimiz çok severiz ama mademki tek başına savaşlarda bulunmuş neden hz Ebubekir'e ra,hz Ömer'e ra hz Osman'a neden biat etmiş çıkıp karşılarına hakkını aramamış hz Muhammed s.a.s neden rahatsızlandığında hz Ebubekiri iman tahin etmiştir ve arkasında namaz kılmıştır birde sahabeler savaştan kaçtığını idda ediyorsunuz hz Ömer gerek müslüman olduktan sonra gerek olmadan öyle ün salmıştıki kimse yanına sokulamıyordu ve hicret ederken herkez gizli ediyordu o açıktan etti ve şu sözleri söyledi (hanımını dul oğlunu yetim bırakmak isteyen arkamdan gelsin) tek başına mekke müşriklerine meydan okuyan zatı savaştan kaçmakla suçluyorsunuz bizler 4 halifeyide kabul ediyor ve 4'dünüde (ebubekir,ömer osman,ali) çok seviyoruz inanın bizler hz Aliyi sizlerden daha çok seviyoruz sizin amacınız müslümanların kafasına fitne sokmak aklını bulandırmaktan başka birşey değilhepimize mevlam hidayet etsin
Arkadaşlar,
Sevgili Peygamber Efendimizin Vefatından Yaklaşık 80 yıl sonra kurulan Mezhep Mücdehitlerinin fikir ve yorumları itibarli oluyorda, haşa Hz. Ali Efendimiz ve Peygamber ocağımı itibarsız oluyor. O ki ilim şehrinin kapısı Haydarı Kerrar. Bu dine bu Peygambere nede güzel yakışıyor. ALLAH cc. Şefaatlerinden tüm inananları mahrum etmesin İNŞALLAH
bundan 1436 yil once gadir hum denen yerde 100 haci adayinin sahidi oldugu bir gunde hz muhammed s,a,v imam ali k.v nin elini tutup herkesin sahitlik etmesini istemis ve ondan sonra herkesin imam ali k.v ye iman biat etmesini istemistir kaynaklari ibnil ebul hadid lehcul balaga adli kitabinda ibni hisam siyret kitabinda askalani sahih kitabinda bulumaktadir hatta ilk tebrik edenler arasinda ebu bekir osman ve omer bulunmaktadir
Gadir ve Sonrası
Gadir biatı, şüphesiz İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Hz. Muhammed daha önceleri bir çok defa farklı mekanlarda Hz. Ali’nin yüceliğini ve faziletlerini vurgulamış hatta bu amaçla üç özel toplantı düzenlemiştir. Bu toplantılarda Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin kendisinin vekili, kefili, varisi, kendinden sonraki halifesi, borcunun ve alacaklarının adresi olduğunu bildirmiş, ona bu kabul ile biat edilmesini istemişti. Birbiri ardına yapılan bu toplantılarda hazır bulunanlar, Hz. Muhammed’in direktifiyle Hz. Ali’nin dinen üstünlüğünü tanımış, müminlerin emiri, Allah’ın velisi ve resulünün vasisi olduğu ikrarında bulunmuş ve bu yönde ona biat etmişlerdir. Dar-ı Hayzaren, Rıdvan teht-el şecere ve Ümmü Seleme (evinde yapıldığından onun adıyla anılır) diye adlandırılan bu üç biattan Rıdvan Biatında ikrar edenler hakkında ayet inmiş Allah-ü Teala’nın onlardan razı olduğu müjdelenmiştir. (Ağacın altında sana biat ederlerken, Allah, o müminlerden razı olmuştur. Feth–18)
Ancak bu üç biatın bir ortak özelliği de Peygamber’e yakın sınırlı sayıdaki kişiler huzurunda yapılmış olmasıydı.
Hz. Ali’nin İslam dininin gelişimine ve yerleşimine olan katkıları hiç kimse tarafından inkâr edilemeyecek kadar sarih ve parlaktır. Ancak şunu özellikle belirtelim ki, müşriklerle yapılan savaşların istisnasız tümü Hz. Ali’nin kahramanlığı, savaşlardaki şecaat ve korkusuzluğu sayesinde kazanılmıştır. (Dönemin parlak isimleri Ebubekir, Ömer ve Osman’ın savaş meydanından kaçtıkları bizatihi Sünni tarihçiler diliyle kaydedilmiştir (1) .)
Hicretin onuncu yılı 632’de Hz. Muhammed, artık yeryüzündeki vazifesinin tamama ermek üzere olduğunu ve son haccını ifa edeceğini ilan etmiş, isteyenin bu farzı kendisiyle yerine getirebileceğini bildirmiştir. Bunun üzerine dönemin İslami kabul etmiş tüm toplumlarından onbinlerce kişi Beytullah’ta Peygamberle tavaf etmek üzere Mekke’de toplandı. 10 Zilhicce’de kurbanlarını kesen Müslüman cemaat, hac gereklerini yerine getirdikten sonra Medine’ye yönelen Peygamberlerinin ardından kafileler şeklinde Mekke’den ayrıldı. Zilhicce’nin 18’i Cuma günü Cufe GADİR-HUMM denen yere vardıklarında, tehditkâr bir üslup içeren ve Maide suresinin 67. ayetinde yer alan ilahi emir Hz. Peygamber’e iletildi: YA EYYÜHEL-RESULÜ BELLİĞ. Diye başlayan ‘’Ey Resul! Sana Rabbinden indirileni (emri) tebliğ et, eğer yapmazsan Peygamberlik vazifeni yerine getirmemiş sayılacaksın, Allah seni insanlardan (onların şerrinden) koruyacaktır.’’ mealindeki ayet üzerine Hz. Muhammed, ardından gelen yüz yirmi bine yakın kişinin yakınlaşıp kendi etrafında toplanmaları emrini verdi. Deve semerleri üst üste konarak bir tümsek oluşturuldu ve Hz. Muhammed bunun üzerine çıkarak ilahi bir emrin kendisine ulaştığını ve bunu kendilerine iletmekle muvazzaf kılındığını bildirdikten sonra hamd-ü sena getirip dedi ki; ’’ ey insanlar! ,benim Allah tarafından çağrılıp icabet etmem yakındır ve ben sizin aranızda iki ‘’değer’’(ağırlık) bırakıyorum. Bunlardan biri Allah’ın kitabıdır, o bir vesiledir ki bir tarafı yüce Allah’ın elinde diğer tarafı sizin elinizdedir; o halde ona sımsıkı sarılın. Diğeri ise itretim ehlibeytimdir, Ehlibeytim hakkında size Allah’ı hatırlatırım. Kur’an ve Ehlibeyt birdir, ayrılmazlar ’’ Sonra Hz. Ali’den, faziletlerinden, onun hakkında inen ayetlerden bahsetti ve dedi ki; “Ey insanlar! Ben size kendi nefsinizden daha evla(aziz) değil miyim? ” Onlar; “Evet, evlasın” dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.” “Allah’ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak.” (Bu olay Gadir biatını kabul etmeyen Sünni Müslümanların üstat kabul ettikleri kendi din ulemalarının kitaplarında ufak telaffuz farkıyla ama bu şekilde zikredilmiştir(2)) ’’ Ali benim vasimdir, vekilimdir, kefilimdir, halifemdir, varisimdir, Ali bendendir, ben Ali’denim. Her kim onu severse beni ve dolayısıyla Allah’ı sevmiştir, her kim ona kin duyar, düşman olursa benim de yüce Allah’ın da düşmanıdır.’’Orada hazır bulunan bütün ümmete şöyle buyurdu: “Ali’ye biat edin; zira ben Allah-u Teala tarafından sizden Ali için biat almakla görevlendirildim.” Biat devam ederken Hz. Muhammed şu ayeti kerimeyi okudu:’’ Sana biat edenler, Allah’a da biat etmektedirler, her kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur; her kim Allah ile olan ahdine vefa gösterirse, Allah ona büyük mükâfat verecektir.’’ (Feth–10) O gün Ali’ye ilk biat eden, Ömer, sonra Ebu Bekir, sonra Osman, sonra Talha, sonra Zübeyr idi. Orada tam üç gün boyunca Ali’ye biat ettiler. “Hatta Ömer bin Hattab, Hz. Ali’nin elinden tutarak: ”Ne mutlu sana ya Ali, benim ve her mümin ve müminenin mevlası oldun’’ demiştir. Biat ve tebrik merasimi bittikten sonra Hz. Muhammed’e dinin kemale erdiğini müjdeleyen tekmil ayeti indirildi: ’’Bu gün dininizi kâmil kılıp size olan nimetimi tamamladım ve sizler için din olarak islama razı oldum’’ (Maide–3) Burada üzerinde durulması ve vurgulanması gereken en önemli husus İslam’ın ancak ve ancak Hz. Ali’nin velayetiyle kemale erdiği gerçeğidir. Çünkü yirmi üç yıl süren risalet süresince islamın, Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, zekât, hac, cihat gibi farz kılınan şartları yerleşmiş ve din organize olmuş olmasına rağmen Allah-ü Teala, Gadir biatına kadar dinin kemale erdiğini müjdelememiştir.
Büyük Sünni ulema Mir Seyyid Hemedani eş-Şafii “Meveddet’ul- Kurba” kitabının 5. Mevedde’sinde şöyle yazıyor: “Birçok sahabe farklı mekânlarda Ömer’den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “Resulullah (s.a.v) Ali’yi toplumun önderi kıldı.” Ömer devamla şöyle diyor: O anda güzel yüzlü ve güzel kokulu bir genç yanımda oturmuştu, bana şöyle dedi: “Peygamber-i Ekrem (s.a.v) öyle bir akit yaptı ki, o akdi münafıktan başka bir kimse bozamaz; öyleyse o akdi bozmaktan sakın.” Bu olaydan sonra Resulullah (s.a.v) 'in yanına giderek şöyle dedim: “Sen Ali (a.s) hakkında konuşurken yanımda oturan ve güzel kokulu bir genç bana şöyle şöyle dedi. Peygamber-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu: “O, Âdemoğullarından değildi; o Cebrail idi ve Ali hakkında söylediklerimi size pekiştirmek istiyordu.” (P.G.-Seyyid M.Murtaza) Hz. Muhammed, Gadir biatının üzerinden üç ayı bulmadan Tanrısına kavuşur kavuşmaz daha cenazesi yıkanmadan Ebubekir, Ömer, Osman, Talha, Ebu Ubeyde ve yakın çevreleri, Gadir günü verdikleri ahdi bozup kendi aralarında bir oldubittiyle Ebubekir’e biat edip onu halife seçtiler. Bunu onaylamayanlardan da tehdit ve kılıç zoruyla biat aldılar. Bu sırada Hz. Ali, Hz. Muhammed’in yıkanması ve kefenlenmesiyle meşguldü. Bu konuların detaylarını başka bir yazımıza bırakıp şu tarihi tespiti vurgulamak konunun esası bakımından önemlidir: Evet, tüm tarih ulemasının ittifakıyla onlar ahitlerini bozdular. Oysa Allah-u Teala Kur’an’da ahitlerini bozanları’’ Ahitleştiğiniz zaman Allah’ın ahdini yerine getirin, (...) yeminlerinizi bozmayın’’ diye uyarmakta aksini yapanlara elim bir azap müjdelemektedir. Bunun yanında Peygamber’in vasiyetine ve emrine aykırı davranmış oldular ki Kur’an, Nur-63’te ‘’Peygamberin emrine aykırı davrananlar (...) kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar’’ demektedir. Peygamber Ali (k.v) ‘nin hilafetini ve velayetini emretti, ancak onlar bunu önemsemeyip Ebubekir’i halife seçtiler ve bu eylemleriyle ilahi emre karşı geldiler: ’’Peygamber’in emirlerini uygulayın, size yasakladıklarından sakının’’ (Haşr–7) .
(1) Hafız Ebu Naim Isfahanı, Hilye tül-evliya1/62 M. Bin Talha Eşşafii, Metalibüs-süül–40 M. Bin Yusuf Genci Eşşafii, Kifayet’uTalib-14b. Buhari, Sahih–2/100 (2) Müsned-i Ahmed Bin Hanbel 4/ 281–372 İmam Nesai, Hesais–21 Hafız Ebu Naim İsfahani, “Ma Nezele Min’el- Kur’ân’i fi Ali’yyin” ve Hilyet’ul- Evliya’da. Muhammed bin İsmail Buhari, Tarih c. 1, s. 375’de. Müslim bin Haccac Nişaburi, “Sahih” c. 2, s. 325’de. Ebu Davud Secistani, Sünen’de. Muhammed bin İsa Tirmizi, “Sünen”de. Hafız bin Ukde, “Kitab’ul- Velayet”de. İbn-i Kesir-i Şafii Dimaşki, Tarih’inde. Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed Gazali, “Sırr’ul- Alemin”de. İbn-i Abdulbirr, “İstiab”da. Muhammed bin Talha eş-Şafii, “Metalib’us- Seul” s. 16’da.
sevgili sünnü kardeşlerim; biz alevilerin hz.ali ve ehlibeyttin soyundan gitmemiz için birçok neden var gadir hum sünni kaynaklarlada var fakat kendin din adamı olarak ilan eden fakat din tüccarları olan kimi insanların bunu gizlemesinden dolayı yok sayılıyor biz hz muhammed(s.a.s) yatagında yatmış onunla savaşmış onun her gittigi yerde yanında olmuş damadı amcasının oglu hz alini peşinden gittik siz ise din tücarları olan, sevgili peygamberimizi öldürmek iştiyen, (ki bu bilgi sünni kaynaklardada apaçık ortada) muaviyenin sözde5. halifenin peşinden gittiniz
Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Din olarak sizin için İslam'ı seçtim ve ondan razı oldum' (El Maide Suresi: 3) Ayetinin indiği, 125.000 hacı adayının Hz.Muhammedin son hac dönuşünde şahit olduğu,tarih kitaplarında mevcut olayın geçtiği yer.
uydurellezi minel becer nevinden, tarihi gerçekliği olmayan, köken sorunu yaşayan şiiliğin dahiyane seleflerinin geliştirdiği hayali vak'a.
asılsız haber...