acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten..
kaldığım kız yurdu otobana bakıyordu.Her gece saat 12 de birkaç arkadaş toplanır,etüt odasının büyük penceresinin önünde,emektar yurt-kurt battaniyelerinin üstünde bağdaş kurar,yasak olan fakat her odada da mutlak mevcut bulunan eski anane radyolarını en kısık ayara getirir,her yarım saatte bir geçen ve şehirler arası yolcu taşıyan otobüsleri izlerdik..ve giden yolcuların nereye kime gittikleri hangi duygular içinde olabilecekleri hakkında hayaller kurar hüzünlenirdik..herkesin gitmek istediği uzağı olurdu..lanet bir kalmakla çivilenmişlerin dışında..onlar da hüzünlenirdi elbet gidişlere..hiç gidemeyeceklerini bilseler de.. en çok gitmek isteyenler asla gidemeyenlerdir demişti çok eskiden birisi..oysa anlamsız gibiydi söylediği..
şimdi ben ne yapsam
sen kendine sanırsın
bir çiçeği öperken ki dudaklarımın
sarıya sarılışımın
yeşili koklayışımın
ne ilgisi var ki canım...
kendi gölgemdir kendime arkadaş
hani neydi o?
uzun bir ırmak akarken taktığın öykü saçlarıma...
hani nasıldı?
gün kırmızı
geceler zümrüt yeşili
şırıl şırıl bir kasenin göbeğinden içimemişmiydik hayatı..
hani nerde o?
göğsüme giydirdiğin kızıl maske..
korkular aynı yerinde durmuyor
renkler sonra değişti
koşuşan bir sesin ilk kıvrımı gibi
dilime çok yakıştı kimsesizlik..
dinle küçük adam!
'artık sende herkes gibisin'*
şimdi sen her hayali kendin sanırsın..
İZ
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten..
Birhan Keskin
Buruşuk bir gözyaşıdır şimdi zaman..
işte gidiyorum;
beni imla hatalarımla
beni serin sularımla
beni yeşil göğüm mavi rüyalarımla
hatırlasın dostlarım...
ve
cenazema gelmesin!
ölüm döşeğinde şiirini yağmalatan hiçbir adam!
Üniversite yıllarında;
kaldığım kız yurdu otobana bakıyordu.Her gece saat 12 de birkaç arkadaş toplanır,etüt odasının büyük penceresinin önünde,emektar yurt-kurt battaniyelerinin üstünde bağdaş kurar,yasak olan fakat her odada da mutlak mevcut bulunan eski anane radyolarını en kısık ayara getirir,her yarım saatte bir geçen ve şehirler arası yolcu taşıyan otobüsleri izlerdik..ve giden yolcuların nereye kime gittikleri hangi duygular içinde olabilecekleri hakkında hayaller kurar hüzünlenirdik..herkesin gitmek istediği uzağı olurdu..lanet bir kalmakla çivilenmişlerin dışında..onlar da hüzünlenirdi elbet gidişlere..hiç gidemeyeceklerini bilseler de..
en çok gitmek isteyenler asla gidemeyenlerdir demişti çok eskiden birisi..oysa anlamsız gibiydi söylediği..
ve dahi;
azalar şahit günahlarıma
ve dahi;
geceler şahit baş ağrılarıma
ve dahi;
sabahlar şahit ağaran saçlarıma..
cat stevens
'wild world'