durmadan ömrümle sevişmekten kirlendi yakam şehrin bekarıydım kırıkayakların ustası düşünürdüm ve hışırdardı hayat yeryüzü beni beklerdi her akşam
beklerdi beni sevdiğim şiirler yazar delirirdim siyah bir gül yaprağında gülümserdi boşlukta annemin yüzü görülmemiş birşeyler olacaktı yakında çıldırtıcı birşeyler yağmuru her bekleşiyte
dünya işte çürüyen kemikleriyle dünya ezberlediğim dua bıraktı beni ve ölüm ve hüzün ve her gece yeniden gördüğüm rüya hani çıldıracaktı insanlar belki de bu yüzden bakar dururdum sebepsiz karanlık bir aynaya
oysa adımı unutmadım zorlandım döktüm içimi çekip gittim gözlerimi akıtarak kederden koştum dönüp yüreğime kapandım tenimde biraz gurbet biraz dünya kokusu doğruydu söylenenler artık çıldıracaktım
belki de öldüm o zaman kırık gülüşlerden bir efsane örerken öldüm okul dönüşlerinden kahvelerden kalkan son trenlerden artakalan birşeylerin büyüsüne gömüldüm
ne çok güldüm genç kızlarla ne çok dağlardan haber yoktu kayıptım sokaklarda sonra bir bebeği uykusunda iççekerken düşündüm
belki de öldüm o zaman kırgın şarkılarda kendimi ararken öldüm şehirlerden çingene bir güzelden ölen genç gelinlerden çıkarılmış kederlerin öyküsüne gömüldüm
derken o hiç bitmeyen tren sesleri işte çıkıp geldim kendimden kabuk tutmadı yaram ince bir kederdi sevdiğim, uçarı, kirpikleri kederden yeryüzü beni beklerdi her akşam
yoksa ben dünyayı kâğıtlara mı gömdüm günlerce sokaklarına aktım meşhur şehirlerin uykularda ardarda sevip durdum cesur ve topal bir ömrüm oldu ve bir ceset olarak döndüm tüm içli şarkılardan
aklımdan kötü şeyler geçiyor şimdi bir daha göremeyeceğim arkadaşlarımı ne kahkaha ne ağlayış hiç olmazsa bir ayet hatırlasam en son sinemalarda bıraktım gözyaşlarımı
herşey kapanacak az sonra kapanacak çığlığım sevdiğim rakibim çaresiz karanlığım
bizi iyi sakla tanrım gidiyor hayat bizi yokla bize yeni bir keder yarat
çünkü bizdik dökülen hayat hırpalanırken büyülü çanaklarda ağır bir dua altında kırılırken yalanlar gömülen bizdik azize göğsündeki iksire ağaran dünya ve kirpiklerimizden artakalan ne varsa ne varsa bilinmeyen mevsimleri dolduran yalnızlıklardan tütün kâretmez yaralardan arta kalan ne varsa dizdik yanaklarımıza süzülsün birazdan başlarız azize yani iyi bir kederin yani yerlilerin şarkısına
çünkü biz en eski yerlileriz gideriz yürek tokuşturmaya ve deniz gideriz hep rüya kaburgalarımıza biriken ne varsa ne varsa kışkırtan bizi alır gideriz
ama yorgun alkışlar lanetliyor bedenimizi sanki yokuz terliyor günler paralarla haberlerle üşüyoruz çözülüyor dudaklarımızdaki tuzun kimyası yıllarca beter bir bilmeceden uykusuz bir hayal gümbürtüsüyle kalkıyoruz halaya
yani aynı yazgıya yani yaşadığımızı biliyoruz yani kirpiklerinle aynı yerdeniz ıslandıkça ruhlarımız senin zamanlarınla körpeler büyüdükçe yürek tokuşturmaya şehirleri savuran şarkımıza başlarız hazırız gülümse bizi tanrıyla buluşturmaya
yetmez içimizde boğulmaya bu deniz kirpiklerinle aynı yerden yalnız aşka yenilen yerlileriz azize
Şiirin yaşayan efsanesi.
Şair Sıtkı Caney'in şiirleri
Sıtkı Caney'i tanımlamak imkansız. Yazdıklarıyla tanımlanabilir belki.
Alanında bir dev, bir derya.
Edebiyat dünyasına böylesi yüz yılda bir geliyor. Türkçenin onuru.
Duygunun ve anlamın zirvesindeki Şair!
durmadan ömrümle sevişmekten kirlendi yakam
şehrin bekarıydım kırıkayakların ustası
düşünürdüm ve hışırdardı hayat
yeryüzü beni beklerdi her akşam
beklerdi beni sevdiğim
şiirler yazar delirirdim siyah bir gül yaprağında
gülümserdi boşlukta annemin yüzü
görülmemiş birşeyler olacaktı yakında
çıldırtıcı birşeyler yağmuru her bekleşiyte
dünya işte
çürüyen kemikleriyle dünya
ezberlediğim dua bıraktı beni ve ölüm ve hüzün
ve her gece yeniden gördüğüm rüya
hani çıldıracaktı insanlar belki de bu yüzden
bakar dururdum sebepsiz karanlık bir aynaya
oysa adımı unutmadım zorlandım döktüm içimi
çekip gittim gözlerimi akıtarak kederden
koştum dönüp yüreğime kapandım
tenimde biraz gurbet biraz dünya kokusu
doğruydu söylenenler artık çıldıracaktım
belki de öldüm o zaman
kırık gülüşlerden bir efsane örerken öldüm
okul dönüşlerinden kahvelerden kalkan son trenlerden
artakalan birşeylerin büyüsüne gömüldüm
ne çok güldüm genç kızlarla ne çok
dağlardan haber yoktu kayıptım sokaklarda
sonra bir bebeği uykusunda iççekerken düşündüm
belki de öldüm o zaman
kırgın şarkılarda kendimi ararken öldüm
şehirlerden çingene bir güzelden ölen genç gelinlerden
çıkarılmış kederlerin öyküsüne gömüldüm
derken o hiç bitmeyen tren sesleri
işte çıkıp geldim kendimden kabuk tutmadı yaram
ince bir kederdi sevdiğim, uçarı, kirpikleri kederden
yeryüzü beni beklerdi her akşam
yoksa ben dünyayı kâğıtlara mı gömdüm
günlerce sokaklarına aktım meşhur şehirlerin uykularda
ardarda sevip durdum cesur ve topal bir ömrüm oldu
ve bir ceset olarak döndüm tüm içli şarkılardan
aklımdan kötü şeyler geçiyor şimdi
bir daha göremeyeceğim arkadaşlarımı
ne kahkaha ne ağlayış hiç olmazsa bir ayet hatırlasam
en son sinemalarda bıraktım gözyaşlarımı
herşey kapanacak az sonra kapanacak çığlığım
sevdiğim rakibim çaresiz karanlığım
diyen şair ('Tufan' adlı şiiri)
Bütün zamanların en dokunaklısı!
Hayatın muhteşem müziği!
Yaşayan son devrimciler: Sezai Karakoç, Nihat Genç, Necat Çavuş, Sıtkı Caney, Hakan Albayrak.....
bizi iyi sakla tanrım gidiyor hayat
bizi yokla
bize yeni bir keder yarat
çünkü bizdik dökülen
hayat hırpalanırken büyülü çanaklarda
ağır bir dua altında kırılırken yalanlar
gömülen bizdik azize göğsündeki iksire
ağaran dünya ve kirpiklerimizden artakalan ne varsa
ne varsa bilinmeyen
mevsimleri dolduran yalnızlıklardan
tütün kâretmez yaralardan arta kalan ne varsa
dizdik yanaklarımıza
süzülsün
birazdan başlarız
azize
yani iyi bir kederin
yani yerlilerin şarkısına
çünkü biz
en eski yerlileriz
gideriz yürek tokuşturmaya
ve deniz
gideriz hep rüya
kaburgalarımıza biriken ne varsa
ne varsa kışkırtan bizi
alır gideriz
ama yorgun alkışlar lanetliyor bedenimizi
sanki yokuz
terliyor günler paralarla haberlerle üşüyoruz
çözülüyor dudaklarımızdaki tuzun kimyası
yıllarca beter bir bilmeceden uykusuz
bir hayal gümbürtüsüyle kalkıyoruz halaya
yani aynı yazgıya
yani yaşadığımızı biliyoruz
yani kirpiklerinle aynı yerdeniz
ıslandıkça ruhlarımız senin zamanlarınla
körpeler büyüdükçe yürek tokuşturmaya
şehirleri savuran şarkımıza başlarız
hazırız
gülümse bizi tanrıyla buluşturmaya
yetmez içimizde boğulmaya bu deniz
kirpiklerinle aynı yerden
yalnız aşka yenilen
yerlileriz azize
diyen şair (Azize/Yerlilerin Şarkısı I. Bölüm)