eski değildir hiç bir sevgili, bir defa olmuşsa eğer sevgili, eski değildir asla. değişir gelişerek, gelişir değişerek. başkadır artık. kadim dosttur olsa olsa. eski sevgiliymiş, laf! ne lafı âli gaf!
gideyim derken bakışımdan ödü kopan sevgili. hiç değilse balkona kadar deyişi. hangimizmişiz korkak acep? gidişinin lafına dayanamayan ben mi? kederime dayanamyıp da bir gün daha tahammül nezaketini gösteren dost mu? korkusu kalmak mı, gitmek mi acep? ya ki doğrusu hangisi daha zor? ! !
şarihmiş sevgili. boynuma borç olan davalarımın yegane şarihi... kan ter içinde uyandığım kabusun acemi ellerle gelen sevgili şarihi ve de. şarihmiş... sen seç ey derdimin hemdemi, seninkisi hangisi! ! !
ve dost, şerha şerha dediydi. eski bir dosttan gelen kadim selamdı. unutmuş muydum ben şerhayı. şimdi her şerha, dost selamı. kelimenin ne ehemmiyeti var, artık o başka bir hüviyetle karşımda durmakta. şerha şerha revansın gönlüme sevgili...
siz gibi değilim ben. benim imanım akli değil belki, belki de sen kadar zeki olmadığımdan.bir çobanın imanı benimkisi.düşünmeden,sorgulamadan,aşki bir iman.cehlimden belki,olsun,o da ayrı güzel.ama o kadar çobanın imanı bendeki.onun içindir ki sorma bana akl soru.sen kadar aklım yok benim.ben çobanım dağdaki...
kelam için bkz: lam ile mim arasındaki yerde duran, lamdan kalkıp elifde soluklanan, mime yol yol alan bir deli. yedi kandilli süreyyayı arıyordu, yolda mehlika sultanın sevdalılarıyla karşılaştı. sonrası da masala eş olmuş. ayartmışlar birbirlerini. aşk neymiş diye konuşmuşlar da konuşmuşlar. kendilerine gelince bakmışlar ki aşk da çekmiş gitmiş. mehlika sultan çoktaaaan alıp yüzüğünü bir ulu dağın şahenşahının tahtına oturmuş. bu kadar uykuyu ashabı kehf bile uyumamışmış, aşk insanı nasıl uyutuyormuş. bakmışlar ki şefkat hala orada duruyormuş. şefkat bakmış yaralılara, ama bilmemiş uyku sersemleri şefkatin kadrini. halbuki o makamın en kıymetlisiymiş şefkat. ve ararken simurgu zavallı meczup müsveddeleri oradaymış hep şefkat. ve yanıyorken kaf dağı o yine oradaymış. ve ölürken birer birer sevdalılar o hep oradaymış. ve bir kelam kalmış. tam da ölürken bakmış ki, yedi kandilli süreyya gökten inmiş, yanına bağdaş kurmuş. ve buyurmuş: Musa ke demiş Rab. süreyyadan da mı geçmiş kelam, yoksa artık kendinden mi bilinmez. son defa şefkat varmış onun da yanında. kelama şefkat bile çokmuş artık. şefkat nasıl da acıtıyormuş canını. Musa ke emrine uymuş. atmış kendini bahçesinde ebruli hanımeli açan evin bahçesinden sokağa, caddeye. kalabalıkta kaybolmuş. kaybolmuş mu? seslere karışmış. seslere atmış kendini, şefkatten çok zağa, en uzağa. kalabalıkları varmış, işleri de çokmuş, faturaları ve toplantıları da hiç bitmezmiş. çok meşgul insanlar arasında bir daha hiç düşünmeyecekmiş yedi kandilli süreyyayı. kaf dağı boşmuş, hemi de yokmuş. simurg mu, ne laf, hele ki gafmış. YALAN! ! ! kelam hep bildiği kelammış, sığınıverince evinin dört duvarı arasında. yazarken yazılarını, okurken kitaplarını hep aklında sen varmışsın. hep sen. şefkatin ellerinden tutmuş, şefkate şefkat eden sen varmışsın hep yanında. mehlikadan güzel, ondan zengin, ondan talihl kızın olsun. simurg dediğin başında penahın olsun. hüma üstünde gölgen olsun. kafdağı olsun yurdun. İbrahim Halil olsun bereketine duacın. razıyım, razı olduğum, yolun açık olsun, şefkat sana müşfik olsun...
işte gidiyorsun... yürekten kan gidiyor... cami avlusuna terk edilmiş bebek, tırnakları mı morarıyor soğuktan? donan kalbi mi yoksa? aşk şefkate galebe çalalı beri bebek cami avlusunda. kaçıncı ölüş bu. işte gidiyorsun... yürekten kan gidiyor... bir türlü donamamış, moraramamış, cami avlusundaki kalbimden...
eski değildir hiç bir sevgili,
bir defa olmuşsa eğer sevgili, eski değildir asla.
değişir gelişerek, gelişir değişerek. başkadır artık. kadim dosttur olsa olsa. eski sevgiliymiş, laf! ne lafı âli gaf!
ve dediydi,
kurban olurum senin o canfeza sözlerine ey benim ruhrevanım... ben öldüydüm...
uyumak bir kirpik mesafen uzakta!
gideyim derken bakışımdan ödü kopan sevgili. hiç değilse balkona kadar deyişi.
hangimizmişiz korkak acep? gidişinin lafına dayanamayan ben mi? kederime dayanamyıp da bir gün daha tahammül nezaketini gösteren dost mu? korkusu kalmak mı, gitmek mi acep? ya ki doğrusu hangisi daha zor? ! !
şarihmiş sevgili. boynuma borç olan davalarımın yegane şarihi...
kan ter içinde uyandığım kabusun acemi ellerle gelen sevgili şarihi ve de.
şarihmiş... sen seç ey derdimin hemdemi, seninkisi hangisi! ! !
ve dost, şerha şerha dediydi. eski bir dosttan gelen kadim selamdı. unutmuş muydum ben şerhayı. şimdi her şerha, dost selamı. kelimenin ne ehemmiyeti var, artık o başka bir hüviyetle karşımda durmakta. şerha şerha revansın gönlüme sevgili...
siz gibi değilim ben. benim imanım akli değil belki, belki de sen kadar zeki olmadığımdan.bir çobanın imanı benimkisi.düşünmeden,sorgulamadan,aşki bir iman.cehlimden belki,olsun,o da ayrı güzel.ama o kadar çobanın imanı bendeki.onun içindir ki sorma bana akl soru.sen kadar aklım yok benim.ben çobanım dağdaki...
Bedbaht ona derler ki elinde cühelanın Kahrolmak için kesb-i kemal-i hüner eyler.
kelam için bkz: lam ile mim arasındaki yerde duran, lamdan kalkıp elifde soluklanan, mime yol yol alan bir deli. yedi kandilli süreyyayı arıyordu, yolda mehlika sultanın sevdalılarıyla karşılaştı. sonrası da masala eş olmuş. ayartmışlar birbirlerini. aşk neymiş diye konuşmuşlar da konuşmuşlar. kendilerine gelince bakmışlar ki aşk da çekmiş gitmiş. mehlika sultan çoktaaaan alıp yüzüğünü bir ulu dağın şahenşahının tahtına oturmuş. bu kadar uykuyu ashabı kehf bile uyumamışmış, aşk insanı nasıl uyutuyormuş. bakmışlar ki şefkat hala orada duruyormuş. şefkat bakmış yaralılara, ama bilmemiş uyku sersemleri şefkatin kadrini. halbuki o makamın en kıymetlisiymiş şefkat. ve ararken simurgu zavallı meczup müsveddeleri oradaymış hep şefkat. ve yanıyorken kaf dağı o yine oradaymış. ve ölürken birer birer sevdalılar o hep oradaymış. ve bir kelam kalmış. tam da ölürken bakmış ki, yedi kandilli süreyya gökten inmiş, yanına bağdaş kurmuş. ve buyurmuş: Musa ke demiş Rab. süreyyadan da mı geçmiş kelam, yoksa artık kendinden mi bilinmez. son defa şefkat varmış onun da yanında. kelama şefkat bile çokmuş artık. şefkat nasıl da acıtıyormuş canını. Musa ke emrine uymuş. atmış kendini bahçesinde ebruli hanımeli açan evin bahçesinden sokağa, caddeye. kalabalıkta kaybolmuş. kaybolmuş mu? seslere karışmış. seslere atmış kendini, şefkatten çok zağa, en uzağa. kalabalıkları varmış, işleri de çokmuş, faturaları ve toplantıları da hiç bitmezmiş. çok meşgul insanlar arasında bir daha hiç düşünmeyecekmiş yedi kandilli süreyyayı. kaf dağı boşmuş, hemi de yokmuş. simurg mu, ne laf, hele ki gafmış.
YALAN! ! ! kelam hep bildiği kelammış, sığınıverince evinin dört duvarı arasında. yazarken yazılarını, okurken kitaplarını hep aklında sen varmışsın. hep sen. şefkatin ellerinden tutmuş, şefkate şefkat eden sen varmışsın hep yanında. mehlikadan güzel, ondan zengin, ondan talihl kızın olsun. simurg dediğin başında penahın olsun. hüma üstünde gölgen olsun. kafdağı olsun yurdun. İbrahim Halil olsun bereketine duacın. razıyım, razı olduğum, yolun açık olsun, şefkat sana müşfik olsun...
işte gidiyorsun...
yürekten kan gidiyor...
cami avlusuna terk edilmiş bebek, tırnakları mı morarıyor soğuktan?
donan kalbi mi yoksa?
aşk şefkate galebe çalalı beri bebek cami avlusunda.
kaçıncı ölüş bu.
işte gidiyorsun...
yürekten kan gidiyor... bir türlü donamamış, moraramamış, cami avlusundaki kalbimden...