dava kendisine feda olunan idealdir... davalar, daima kendilerini feda etmesini bilen insanların omuzlarında yükselmiş, onların akıttıkları kanlarla gerçekleşmiştir... fedaisi bulunmayan hangi harekete dava denilebilinir ki? ne var ki davanın meşruiyeti, indi ve beşerilikten değil, ilahi olmaktan kaynaklanması lazımdır... yoksa her önüne gelen bir dava uydurarak, ve de paralarla bazı insanları satın alarak fedai bulabilir... insanların oluşturdukları davalar göreceli olacaklarından, insanlar yekdiğerinin haklarını çiğneyebilir, ve de çiğniyorlar... zaten dünyamızın çeşitli yörelerinde milyonlarca insanın kanının akmasına sebebiyet veren âmiller, bu uyduruk, sömürücülerin menfaatleri üzerine bina edilmiş beşeri dava(!) lar değil midir?
kendisinin, isyanlara karışan kişilerin haklarında bir takım araştırmalar yaptırdıktan sonra, yüzlerin aynası olan fotoğraflarına da bakarak duruşma öncesi bir ön karakter tahlili yaptığını, aynı şekilde 1901 senesinde, tahta çıkışının 25. yıldönümü vesilesiyle fotoğraflarındaki halet-i ruhiyelerini değerlendirerek tutukluların bazılarını affettiğini, askeri akademilere girecek adayların seçiminde de aynı metodu (sima ile kişinin kimliğini ve ruh dünyasını analiz etme) kullandığını biliyor muydunuz?
uzaklarda tahayyülüne lüzum yok! cehennemi dünyada yaşıyor insanlık… cehennemin bir uzantısı haline geldi yaşadığımız bu dünya… zalim de ağlıyor, mazlum da… bakınız dünyaya! .. canından malından, haysiyet ve şerefinden emin değil kimse… pazarlarda sebze ve meyve satışından daha çok namuslar pazarlanıyor… mezbahanelerde boğazlanan hayvanlardan daha çok, insanlar katlediyor… insan kanının bir şişe su kadar değeri yok… insan hayatının bir kedi, köpek kadar değeri kalmadı… Allah’a inanmak ve tek doğru olan Allah’ın sözünü tutmak en büyük suç sayılıyor…kim Allah’ın hükümlerini ne kadar çok çiğniyorsa ve peygamber yolundan ne çok sapıyor; şeytana uyuyorsa o denli itibar görüyor… silinde insanlığın güzel meziyetleri… silindi!
havuzları, bahçeleri ve zarafetiyle zamana meydan okuduğu söylenilen Elhamra sarayını; bir gezicinin: 'Yüreğiyle gelene yüreğiyle geliyordu. Sevgisiyle gelene de sevgisiyle. Nasıl giderseniz, Elhamra’yı da öyle buluyordunuz.' sözleri memnun etmeye yeter...
sözler manayı anlatmak içindir, manaların kalıbıdır... manaları olmadıkça değer ifade etmezler! yani... manası olmayan sözlerin bir gürültü ve ses olmaktan öteye bir değeri yoktur... manalar ise insanların hayatlarına katkıda bulunmak için vardır... şu halde insanın söylediği sözde kastettiği bir manası, manayı kavrayan ve anlayan insanın, anladığını mutlaka bir uygulama mecburiyeti var demektir... bu mudur… budur… sanırım
çılgın bir şelâle! ..
kurban olunmayan davalar,
dava olmadıkları gibi;
kendilerini davalarına kurban etmesini
bilmeyenler de,
dava adamı değillerdir...
dava kendisine feda olunan idealdir...
davalar, daima kendilerini feda etmesini bilen insanların omuzlarında
yükselmiş, onların akıttıkları kanlarla gerçekleşmiştir...
fedaisi bulunmayan hangi harekete dava denilebilinir ki?
ne var ki davanın meşruiyeti, indi ve beşerilikten değil, ilahi olmaktan
kaynaklanması lazımdır... yoksa her önüne gelen bir dava uydurarak,
ve de paralarla bazı insanları satın alarak fedai bulabilir... insanların
oluşturdukları davalar göreceli olacaklarından, insanlar yekdiğerinin
haklarını çiğneyebilir, ve de çiğniyorlar... zaten dünyamızın çeşitli
yörelerinde milyonlarca insanın kanının akmasına sebebiyet veren
âmiller, bu uyduruk, sömürücülerin menfaatleri üzerine bina edilmiş
beşeri dava(!) lar değil midir?
kendisinin,
isyanlara karışan kişilerin haklarında bir takım araştırmalar yaptırdıktan
sonra, yüzlerin aynası olan fotoğraflarına da bakarak duruşma öncesi
bir ön karakter tahlili yaptığını,
aynı şekilde 1901 senesinde, tahta çıkışının 25. yıldönümü vesilesiyle
fotoğraflarındaki halet-i ruhiyelerini değerlendirerek tutukluların bazılarını
affettiğini, askeri akademilere girecek adayların seçiminde de
aynı metodu (sima ile kişinin kimliğini ve ruh dünyasını analiz etme)
kullandığını
biliyor muydunuz?
beş yıldızlı isteklerini
dört yıldızlı kabiliyetleriyle
gerçekleştirmek isteyen kimselerin
mutlak sonu...
imaj,
boyanmış kişilik...
gün ışığında solacak, dökülecek boyalar! ..
uzaklarda tahayyülüne lüzum yok!
cehennemi dünyada yaşıyor insanlık…
cehennemin bir uzantısı haline geldi yaşadığımız bu dünya…
zalim de ağlıyor, mazlum da… bakınız dünyaya! ..
canından malından, haysiyet ve şerefinden emin değil kimse…
pazarlarda sebze ve meyve satışından daha çok
namuslar pazarlanıyor…
mezbahanelerde boğazlanan hayvanlardan daha çok, insanlar
katlediyor… insan kanının bir şişe su kadar değeri yok… insan
hayatının bir kedi, köpek kadar değeri kalmadı… Allah’a inanmak ve tek
doğru olan Allah’ın sözünü tutmak en büyük suç sayılıyor…kim Allah’ın
hükümlerini ne kadar çok çiğniyorsa ve peygamber yolundan
ne çok sapıyor; şeytana uyuyorsa
o denli itibar görüyor…
silinde insanlığın güzel meziyetleri… silindi!
havuzları, bahçeleri ve zarafetiyle zamana meydan okuduğu söylenilen
Elhamra sarayını;
bir gezicinin:
'Yüreğiyle gelene yüreğiyle geliyordu. Sevgisiyle gelene de sevgisiyle.
Nasıl giderseniz, Elhamra’yı da öyle buluyordunuz.'
sözleri memnun etmeye yeter...
sözler
manayı anlatmak içindir,
manaların kalıbıdır... manaları olmadıkça değer ifade etmezler!
yani... manası olmayan sözlerin bir gürültü ve ses olmaktan öteye bir
değeri yoktur... manalar ise insanların hayatlarına katkıda bulunmak
için vardır... şu halde insanın söylediği sözde kastettiği bir manası,
manayı kavrayan ve anlayan insanın, anladığını mutlaka bir uygulama
mecburiyeti var demektir...
bu mudur… budur… sanırım
'benim görüşüm doğrudur,
hatalı olması muhtemeldir.
diğerinin görüşü bana göre hatalıdır,
doğru olması daima muhtemeldir.'
dememek/diyememek...