Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim. Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın başından başlayabilirim.
Her yer değiştirisimde bir hüzne kapilirim. Anıların, acıların, hazlarin birbirine dolandığı bir yeri ardimda bıraktığım için dertlenmem aslında. Beni sarsan değişimin kendisi ; vazonun içindeki suyun sallanıp bulunması gibi.
Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi giriş cümlesi:
“Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da. İnanç çağıydı aynı zamanda inkar çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, yeisin kışı. Her şeyimiz vardı ama hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk.”
nedense uzun geceye övgü dizilir de uzun güne dizilmez...bir tek gece çekilir acı sanki.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
İsmet Özel
zamanin,mekanın belirledikleri var anlaşılabilir olan. ama planlanmış, olay örgüleri halinde sunulup dayatılanlar var kabullenemedigim.
“Arzu, Ötekinin arzusudur.”
Lacan
okunacaklar okudukça çoğalıyor; bense hala kendimi boş işlerle meşgul ediyorum.
Aynı karanlık da örtse üstümüzü,
herkes kendi gecesinde izler
başka bir gökyüzü...
Novalis
kibir derler ona, bilirler onu,
imansız kalacak o âsî canı.
kendinden başka kimseyi beğenmez,
yüksek yerde durur aşağı inmez
nice tahta çıkanlar yere düştü,
nice "ben" diyenlere sinek üşüştü
bir gün tevazu kibr’in üstüne at sürdü,
kibir baktı, bir eri bin er gördü.
âsî kibir, hiç bırakmadı işi,
dağ başını tutup geçirdi kışı.
bu sefer tevazu, bir ırmak olup aktı,
belli ki derdi denize varmaktı.
ama ne kadar kuvvetli olsa da pınar,
varamayıp denize, yere sızar.
su akıp başka bir suya karışır,
su suyu bulup denize erişir.
denize kadar ırmak idi adın,
gerisini bırak, denize daldın!
inci muhal değil, deniz olana,
ya altın niye muhal olsun ona?
her bir dalgada bir damar bulasın,
yakut, inci ve mercanlar bulasın.
budur sermaye o bahre dalana,
arı dirlik gerek cevher bulana.
yendi tevazu yüz bin çevik eri,
zaptetti tüm kara ve denizleri.
tevazu edeni define bekler,
yüce yer gözeten derde dert ekler.
tevazuyla varsan meydan senindir,
cevher senden çıkar, maden senindir.
Yunus Emre
JHUMPA LAHIRI 'nin OLDUĞUM YER kitabinin girişi:
Her yer değiştirisimde bir hüzne kapilirim. Anıların, acıların, hazlarin birbirine dolandığı bir yeri ardimda bıraktığım için dertlenmem aslında. Beni sarsan değişimin kendisi ; vazonun içindeki suyun sallanıp bulunması gibi.
Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi giriş cümlesi:
“Akıl çağıydı, budalalık çağıydı da. İnanç çağıydı aynı zamanda inkar çağıydı da. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık mevsim yaşanıyordu. Umudun baharıydı, yeisin kışı. Her şeyimiz vardı ama hiç bir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğruca cennete gidiyorduk ama hepimiz cehenneme de gidiyorduk.”
Nuh beni gemisine almazdi.