Heceleme beni artık Allah’ım Bırak okunaksız kalayım Kaderimin hepsi pek iyi olmasın varsın Bak, ömrüm eriyor işte Çocukluk fotoğrafımdaki kardan adam gibi yanı başımda Bak, ilkokul talebesi kalbimden Yine karne parası istiyorlar Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa Yağmur yağdıkça Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor
Saçlarımda dolunay taneleri eriyor Saçlarımda bir kızılderili reisi Oturmuş barış çubuğu tüttürüyor İsmi: Mehtapta öpüşen iki sevgili Kalbim küs oysa, kalbim yalnız bir kovboy Nedense şimdi evinden çok uzakta
Saçlarım düşler görüyor Rengarenk uçan balonlar havalanıyor her telinden Saçlarımda kiraz bahçeleri Salıncak kuruyor dallarına çocuklar Hep ben düşüyorum, hep ben, Ben: İsmim kara bereli iki çocuktan biri Ben çocuklardan biri, Fazla yaramaz. Ne zaman ağlasa İskambil kupası damlıyor gözlerinden Rest diyor hep, rest. Ne demekse? Ben çocuklardan biri, Fazla yaşamaz Ne bir sarmanı var okşayacak Ne zamanı. Zamanı sarışın bir kedi olarak yarat baştan Allah’ım Bırak okşayayım. Esirge ve bağışla beni gerçekten Bırak düşlerimde kaybolayım.
Bir boş beşik hikayesinin olmayan çocuğuyum. Kanadı kırılan kartal da benim beddua etsem. Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım Parmaklarına kına olayım hayatın. Affet bu siyah ve transparan duayı. Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.
İki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi? Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın ve bu bu rengi bildiğini sanmam. Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Ben ince uzun yüzlü düşünen bir mezardım firengili kadınların moraran gölgeleri düşerdi üzerime
nasıl bilge bir karanlığım vardı ki Meczup bir tarantula aşkla sığınırdı göğsüme
ibrikleri delirnirken, testiler kırırlırken şaşırıp kalırım ortasında bütün zamanların Güneşten korkardı loş kanaviçeleri rumi kızların Güneşten utanırdı siyah beyaz adamlar
Ve kimseler görmezdi cüzzamlı çocukların Babil kapılarında İsa'yi beklediğini Ve kimseler bilmezdi tirnakların etime gömülürken biraz kar yağdıgını frenk evlerine
Tanrım iyi ki duvarları yarattın, Yoksa nasıl sığardı gövdem zemheri sinemalarına Iyi ki duvarlar vardı Kurtların yüreğime seğirttiği Şubat gecelerinde. Tanrım bu sabah niçin bütün direklerde bir nerval
Ben artık bütün uçurumlarını aliyorum masalların Şimdi nasıl delirmezdi kumaşlar Birkere kivrimlarını görmüştü senin Simdi nasıl Çıldırmazdı o küheylan kızıl saçların birkere değmişti sağırsağına
Ben ince uzun yüzlü bir mezardım, geldin bana gömüldün.
şehir efsanelerinde bugün...inanmayın böyle şeylere.
kendi yoksa eğer hayal bile olamaz.
uzun zamandır aynaya bakmadım.
"Hiç sormadın ama pişman olduğum üç şey vardı; ben hazırdım, seni seviyordum ve herkese meydan okuyabilirdim, önüme çıkan herkese!"
Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?
A.Erhan
Heceleme beni artık Allah’ım
Bırak okunaksız kalayım
Kaderimin hepsi pek iyi olmasın varsın
Bak, ömrüm eriyor işte
Çocukluk fotoğrafımdaki kardan adam gibi yanı başımda
Bak, ilkokul talebesi kalbimden
Yine karne parası istiyorlar
Bir gecekonduda oturuyor kalbim oysa
Yağmur yağdıkça
Bir gecekondunun damı gibi içine doğru ağlıyor
Saçlarımda dolunay taneleri eriyor
Saçlarımda bir kızılderili reisi
Oturmuş barış çubuğu tüttürüyor
İsmi: Mehtapta öpüşen iki sevgili
Kalbim küs oysa, kalbim yalnız bir kovboy
Nedense şimdi evinden çok uzakta
Saçlarım düşler görüyor
Rengarenk uçan balonlar havalanıyor her telinden
Saçlarımda kiraz bahçeleri
Salıncak kuruyor dallarına çocuklar
Hep ben düşüyorum, hep ben,
Ben:
İsmim kara bereli iki çocuktan biri
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaramaz.
Ne zaman ağlasa
İskambil kupası damlıyor gözlerinden
Rest diyor hep, rest. Ne demekse?
Ben çocuklardan biri,
Fazla yaşamaz
Ne bir sarmanı var okşayacak
Ne zamanı.
Zamanı sarışın bir kedi olarak yarat baştan Allah’ım
Bırak okşayayım.
Esirge ve bağışla beni gerçekten
Bırak düşlerimde kaybolayım.
Bir boş beşik hikayesinin olmayan çocuğuyum.
Kanadı kırılan kartal da benim beddua etsem.
Bir ağıt olarak yak beni Allah’ım
Parmaklarına kına olayım hayatın.
Affet bu siyah ve transparan duayı.
Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.
Didem Madak
İki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın ve bu bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
A. TELLİ
"Dünya ıstırap dolu olsa da yaşama sevinci çoğu zaman ağır basar...."
H.Keller
bir de sorunsallar var.
"Tanrım iyi ki duvarları yarattın, "
BİR MEZARIN İTİRAFLARI
Ben ince uzun yüzlü düşünen bir mezardım
firengili kadınların moraran gölgeleri düşerdi üzerime
nasıl bilge bir karanlığım vardı ki
Meczup bir tarantula aşkla sığınırdı göğsüme
ibrikleri delirnirken, testiler kırırlırken
şaşırıp kalırım ortasında bütün zamanların
Güneşten korkardı loş kanaviçeleri rumi kızların
Güneşten utanırdı siyah beyaz adamlar
Ve kimseler görmezdi cüzzamlı çocukların Babil kapılarında İsa'yi beklediğini
Ve kimseler bilmezdi tirnakların etime gömülürken biraz kar yağdıgını frenk evlerine
Tanrım iyi ki duvarları yarattın,
Yoksa nasıl sığardı gövdem zemheri sinemalarına
Iyi ki duvarlar vardı
Kurtların yüreğime seğirttiği Şubat gecelerinde.
Tanrım bu sabah niçin bütün direklerde bir nerval
Ben artık bütün uçurumlarını aliyorum masalların
Şimdi nasıl delirmezdi kumaşlar
Birkere kivrimlarını görmüştü senin
Simdi nasıl Çıldırmazdı o küheylan kızıl saçların
birkere değmişti sağırsağına
Ben ince uzun yüzlü bir mezardım,
geldin bana gömüldün.