İkinci yeninin gelini, Turgut Uyar'ın eşi.Edip Cansever'in ona doğum günü hediyesiymiş aşağıdaki şiir:
yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir
tomris uyar'a
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle ve yaraşırsa ancak monet'nin kadınlarına yaraşan giysilerinle gördüm de ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında öyle kısaydı ki adımların şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle ölçülür ve denk düşerdi ancak ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
yok bir yanıtın nereye diyenlere bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki hani etiler'den hisar'a insek bile bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın çok yaşında her zamanki çocuksun gene ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar mutfağın mutfak olalı böyle bir adın vardı senin, tomris uyar'dı adını yenile bu yıl, ama bak tomris uyar olsun gene ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma oysa güneş pek batmadı senin evinde söyle ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç
İlk baskısı Okar Yayınları tarafından 1979'da yapılan 'Yürekte Bukağı',1980 yılı 'Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanmıştı. Sanat ve Edebiyat alanında dağıtılan ödüllerle, ödülü kazanan ürünün değeri arasındaki ilişki tartışmalı bir mesele olsa da, 'Tomris Uyar, Türk öykücülüğünün en önemli isimlerinden' tesbiti tartışılamaz.
1941'de İstanbul'da doğan yazar, Yeni Kolej ilkokulunu bitirdikten sonra High School'a devam etti, liseyi ise Arnavutköy Amerikan Koleji'nde tamamladı.1961 yılına denk gelen bu tarihte başladı çevirilerine. Aynı tarihlerde İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'ne de yazıldı. Türkiye'nin tanınmış edebiyat dergilerinin hemen hepsinde öykü, deneme ve eleştirileri ile yer alan Tomris Uyar'ın ilk öyküsünün yayınlanış tarihi 1965'tir.1969'a kadar R.Tomris imzasını kullanan, çeviri, öykü ve tiyatro dallarında çok sayıda ödüle değer görülen, hikayeleri yabancı ülkelerde de yayınlanan Tomris Uyar, dünya edebiyatının önemli ve zor ürünlerinden yaptığı başarılı çevirilerle edebiyatımıza katkıda bulunmaya devam ediyor.
Akıp Giden Günlerimiz 'Yürekte Bukağı' kitabında on hikaye yer alıyor. İlkinde, ayrılmış iki sevgilinin birlikte geçirdikleri bir kaç saat süresince, ilişkilerinin tarihini dinliyoruz kadının belleğinden. Hikayenin anlatıcısı kadın, hem bu öğle yemeğinde, hem geçmiştedir; bir yandan yaşadıklarını anımsar, bir yandan birlikteliklerinin bu son anlarında olup bitenleri nakleder okuyucuya. Tomris Uyar, klasik hikaye anlatımından farklı olarak, bir konuya vurgu yapmaz; karşılıklı konuşmalar ve kadının belleğindan yansıyanlarla yaratır hikayesinin atmosferini. Konuşmalar, susuşlar, duygulanışlar, davranışlarla birlikte, o yaşanan anı; 'karşımdakinin de yüzü kızardı. susuyoruz. Yersiz bir kahkaha, bir bardağın kırılışı, bir cankurtaran düdüğü de bozamaz bu sessizliği. Olaylarla değil, imgelerle, iç susuşlarla kuruldu çünkü' diye canlandırır.
'Güneşli Bir Gün', 'iletilmeyen sözcüklerden, küfünden, akan kanlardan, yıllardır dışarı sızdırılmayan işkence çığlıklarından, duvarlardaki aşı boyası yazılardan bir salgı yayılan' bir kentte,80 öncesi Türkiye'sinin atmosferinde ve çok kısa bir zaman diliminde anlatılır. Hızla geçip giden otobüsün penceresinden jandarmalar arasındaki tutukluyu gören yolcuların yorumları, toplumsal aidiyetleri ile düşünceleri arasındaki uyumları ile verilmiştir.
'Süt Payı' adlı öyküde, toplumun farklı bir kesimi öne çıkar. 'Şavruli'si ile birlikte yaşlanan şöför Kazım efendi, onun yaşadığı mahallenin sütçüsü Sultan, Sultan'ın tembel kocası Abbas, kızları Güler, yoğurtçu Ahmet, artık bu yaşamdan bıkıp kaçan Ömer ağa, bir gecekondu mahallesini, oradaki kanıksanmış ama zorlu hayatı bütün renkleriyle resmederler.
Zaman akışının iç içe geçtiği 'Ayşe Haklı', orta sınıftan insanların tekdüzeleşen ve tekdüzeleştikçe yıpranıp tükenen evliliğin hikayesi olmuş. Diğerlerinde olduğu gibi, konu yine önemsizleşiyor. Tomris Uyar, insan hayatlarının akıp giden günlerle birlikte nasıl değiştiğini, başlangıçlarla sonlar arasındaki uçurumu, değişimin bireyler üzerindeki etkilerini; sonunda birbirlerine karşı duydukları istek, cinsellik ve kıskançlık bile kalmayan insan teklerinin psikolojisini araştırıyor. 'Akan Sulara'da ise, sürüp giden, zaman içinde aşınan, düşüncelerle sözler arasındaki açıklığın giderek arttığı, belki yalnızca güvenlik duygusu ve alışkanlıklar nedeniyle bitemeyen bir başka evlilik var.
Hayatın hızlı bir biçimde değiştiği bir dünyada, bu dünyaya ayak uyduramayanların hüznü yansıyor 'Ilık, Yumuşak Kahverengi Şeyler' hikayesinde. Bir çocuğun gözünden, dedesi ve Bahriye teyze arasındaki adı hiç konulmayan aşka tanık oluyoruz. Bir takım değerler adına kaçırılan ve artık yaşanması mümkün olmayan bir anın her iki ihtiyarda da derin izleri olduğunu doğrudan dile getirmiyor ama çok iyi anlatıyor Tomris Uyar. Yine geçmişte kalan yaşanmamış bir aşkın varlığını sezdiren 'Dikkat Kırılacak Eşya' adlı öyküdeki okul arkadaşlarından biri ayak uydurmuştur zamana; O artık iş adamıdır. Yıllar sonra gerçekleşen karşılaşma anında, Tomris Uyar, kadının sözlerine ve düşüncelerine hiç yer vermez, hikaye, bütünüyle adamın kendisiyle bir hesaplaşması, daha doğrusu bir aklanma çabası olarak kurulur. Kadının sessiz varlığı karşısında adamın bilinçakışı ile sürdürülen savunma, makam odasını duruşma salonuna çevirir.
Son iki hikaye birbirlerini tamamlar nitelikteler. 'Uzun Ölüm' ve 'Yürekte Bukağı', Marmara denizindeki adalardan birine atanan banka müdürü Enis Bey'in, ada halkı ile kurduğu ilişki ile başlayan değişimin ama hiç değişmeyen yalnızlığının hüzünlü hikayesidir. Fittzgerald, Faulkner, Bachmann ve Lapierre'in metinlerinden alıntılarla kurulan 'Yürekte Bukağı' ise, Enis Bey'in adasında farklı nedenlerden kaynaklanan bir yalnızlığı yaşayan hikaye anlatıcısının kıstırılmış duygularını aktarır. Anlatıcı -kadın yazar-, 'bayalığın mümkün olduğunu ve bunun kendisine erişebileceğini, hatta şimdiye kadar sık sık kendisine yaklaştığını anlıyor; ama bu kez bayağılık zorla üzerine atılıyor ve boğuyor onu'...
Anlatım Özellikleri 'Yürekte Bukağı' da toplanan öyküler, Tomris Uyar'ın hikaye anlayışını çok iyi yansıtıyorlar. Hiç bir hikayede okuyucuyu seçtiği konu ile etkilemeyi düşünmüyor yazar. Konuyu mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çünkü, Uyar'a göre; 'en yetkin yapıtlar, en az malzeme taşıyanlardır; anlatımın düşünceye yaklaştığı, dilin düşünceye yaklaştığı ve onunla kaynaştığı oranda parlak oluyor alınan sonuç'.
Elbette bir konunun öne çıkmayışı, yazarın anlatmak istediği bir sorunsalın da olmadığı anlamına gelmiyor. Tersine, Tomris Uyar'ın ele aldığım bu kitabında, içinde yaşanılan toplumsal duruma yöneltilmiş -karamsar- bir eleştiri hemen belli ediyor kendisini. Bütün hikayelerde bu dünyanın anlamı, daha çok da yaşantı tarzlarının anlamsızlığı sorgulanıyor. Toplumsal, zamansal ve siyasal olanın çok açık bir biçimde görünmeyişinin ama varlığını da hep hissettirmesinin altında yatan 'sihir', yazarın kişilerin iç dünyalarından ve onların bilinçlerinden yola çıkmasında; anlatım tekniğini de iç monologlar ve bilinç akışı olarak seçmesinde bulunabilir.
Başlarda da belirttiğim gibi, Tomris Uyar, yenilikçi bir yazar. Klasik bir hikaye anlatıcısı değil; olay, mekan, zaman üçlüsünü farklı biçimde harmanlıyor. Bireyi toplumla ilişkisi içerisinde ele alırken, sıradan; herkesin yaşadığı veya yaşayabileceği olayların ardındaki gerçekliği, bilinçaltında gizlenen duygu ve düşünceleri açığa çıkarıyor. Böyle bir teşebbüsün başarıya ulaşması da bir anlatım ustalığını, yani; hem anlatılan durumun yazınsal olarak canlandırılmasını, hem de canlandırma aracı olan dilin zengin bir kullanımını gerektiriyor elbette.
Tomris Uyar, en geniş anlamıyla edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir yazar ve 'Yürekte Bukağı' onu tanımak için çok iyi bir örnek....
İkinci yeninin gelini, Turgut Uyar'ın eşi.Edip Cansever'in ona doğum günü hediyesiymiş aşağıdaki şiir:
yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir
tomris uyar'a
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
ve yaraşırsa ancak monet'nin
kadınlarına yaraşan giysilerinle gördüm de
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
öyle kısaydı ki adımların
şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
ölçülür ve denk düşerdi ancak
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
yok bir yanıtın nereye diyenlere
bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
o bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
hani etiler'den hisar'a insek bile
bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
çok yaşında her zamanki çocuksun gene
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
mutfağın mutfak olalı böyle
bir adın vardı senin, tomris uyar'dı
adını yenile bu yıl, ama bak tomris uyar olsun gene
ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
oysa güneş pek batmadı senin evinde
söyle
ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç
Hikayeleri
İpek ve Bakır,1971
Ödeşmeler,1973
Dizboyu Papatyalar,1975
Yürekte Bukağı,1979
Yaz Düşleri/Düş Kışları,1981
Gecegezen Kızlar,1983
Rus Ruleti- Dön Geri Bak (toplu öyküler) ,1985
Yaza Yolculuk,1986
Sekizinci Günah,1990
Otuzların Kadını,1992
Aramızdaki Şey,1997
Anlatıları
Gündökümü'75,1977,
Sesler, Yüzler ve Sokaklar,1981
Günlerin Tortusu (1980-84) ,1985;
Yazılı Günler (1985-88) ,1989;
Tanışma Günleri/Anları (1989-1995) ,1995;
Yüzleşmeler/Bir Uyumsuzun Notları (1995-1999) ,2000
Tomris Uyar
Yürekte Bukağı
İlk baskısı Okar Yayınları tarafından 1979'da yapılan 'Yürekte Bukağı',1980 yılı 'Sait Faik Hikaye Armağanı'nı kazanmıştı. Sanat ve Edebiyat alanında dağıtılan ödüllerle, ödülü kazanan ürünün değeri arasındaki ilişki tartışmalı bir mesele olsa da, 'Tomris Uyar, Türk öykücülüğünün en önemli isimlerinden' tesbiti tartışılamaz.
1941'de İstanbul'da doğan yazar, Yeni Kolej ilkokulunu bitirdikten sonra High School'a devam etti, liseyi ise Arnavutköy Amerikan Koleji'nde tamamladı.1961 yılına denk gelen bu tarihte başladı çevirilerine. Aynı tarihlerde İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'ne de yazıldı. Türkiye'nin tanınmış edebiyat dergilerinin hemen hepsinde öykü, deneme ve eleştirileri ile yer alan Tomris Uyar'ın ilk öyküsünün yayınlanış tarihi 1965'tir.1969'a kadar R.Tomris imzasını kullanan, çeviri, öykü ve tiyatro dallarında çok sayıda ödüle değer görülen, hikayeleri yabancı ülkelerde de yayınlanan Tomris Uyar, dünya edebiyatının önemli ve zor ürünlerinden yaptığı başarılı çevirilerle edebiyatımıza katkıda bulunmaya devam ediyor.
Akıp Giden Günlerimiz
'Yürekte Bukağı' kitabında on hikaye yer alıyor. İlkinde, ayrılmış iki sevgilinin birlikte geçirdikleri bir kaç saat süresince, ilişkilerinin tarihini dinliyoruz kadının belleğinden. Hikayenin anlatıcısı kadın, hem bu öğle yemeğinde, hem geçmiştedir; bir yandan yaşadıklarını anımsar, bir yandan birlikteliklerinin bu son anlarında olup bitenleri nakleder okuyucuya. Tomris Uyar, klasik hikaye anlatımından farklı olarak, bir konuya vurgu yapmaz; karşılıklı konuşmalar ve kadının belleğindan yansıyanlarla yaratır hikayesinin atmosferini. Konuşmalar, susuşlar, duygulanışlar, davranışlarla birlikte, o yaşanan anı; 'karşımdakinin de yüzü kızardı. susuyoruz. Yersiz bir kahkaha, bir bardağın kırılışı, bir cankurtaran düdüğü de bozamaz bu sessizliği. Olaylarla değil, imgelerle, iç susuşlarla kuruldu çünkü' diye canlandırır.
'Güneşli Bir Gün', 'iletilmeyen sözcüklerden, küfünden, akan kanlardan, yıllardır dışarı sızdırılmayan işkence çığlıklarından, duvarlardaki aşı boyası yazılardan bir salgı yayılan' bir kentte,80 öncesi Türkiye'sinin atmosferinde ve çok kısa bir zaman diliminde anlatılır. Hızla geçip giden otobüsün penceresinden jandarmalar arasındaki tutukluyu gören yolcuların yorumları, toplumsal aidiyetleri ile düşünceleri arasındaki uyumları ile verilmiştir.
'Süt Payı' adlı öyküde, toplumun farklı bir kesimi öne çıkar. 'Şavruli'si ile birlikte yaşlanan şöför Kazım efendi, onun yaşadığı mahallenin sütçüsü Sultan, Sultan'ın tembel kocası Abbas, kızları Güler, yoğurtçu Ahmet, artık bu yaşamdan bıkıp kaçan Ömer ağa, bir gecekondu mahallesini, oradaki kanıksanmış ama zorlu hayatı bütün renkleriyle resmederler.
Zaman akışının iç içe geçtiği 'Ayşe Haklı', orta sınıftan insanların tekdüzeleşen ve tekdüzeleştikçe yıpranıp tükenen evliliğin hikayesi olmuş. Diğerlerinde olduğu gibi, konu yine önemsizleşiyor. Tomris Uyar, insan hayatlarının akıp giden günlerle birlikte nasıl değiştiğini, başlangıçlarla sonlar arasındaki uçurumu, değişimin bireyler üzerindeki etkilerini; sonunda birbirlerine karşı duydukları istek, cinsellik ve kıskançlık bile kalmayan insan teklerinin psikolojisini araştırıyor. 'Akan Sulara'da ise, sürüp giden, zaman içinde aşınan, düşüncelerle sözler arasındaki açıklığın giderek arttığı, belki yalnızca güvenlik duygusu ve alışkanlıklar nedeniyle bitemeyen bir başka evlilik var.
Hayatın hızlı bir biçimde değiştiği bir dünyada, bu dünyaya ayak uyduramayanların hüznü yansıyor 'Ilık, Yumuşak Kahverengi Şeyler' hikayesinde. Bir çocuğun gözünden, dedesi ve Bahriye teyze arasındaki adı hiç konulmayan aşka tanık oluyoruz. Bir takım değerler adına kaçırılan ve artık yaşanması mümkün olmayan bir anın her iki ihtiyarda da derin izleri olduğunu doğrudan dile getirmiyor ama çok iyi anlatıyor Tomris Uyar. Yine geçmişte kalan yaşanmamış bir aşkın varlığını sezdiren 'Dikkat Kırılacak Eşya' adlı öyküdeki okul arkadaşlarından biri ayak uydurmuştur zamana; O artık iş adamıdır. Yıllar sonra gerçekleşen karşılaşma anında, Tomris Uyar, kadının sözlerine ve düşüncelerine hiç yer vermez, hikaye, bütünüyle adamın kendisiyle bir hesaplaşması, daha doğrusu bir aklanma çabası olarak kurulur. Kadının sessiz varlığı karşısında adamın bilinçakışı ile sürdürülen savunma, makam odasını duruşma salonuna çevirir.
Son iki hikaye birbirlerini tamamlar nitelikteler. 'Uzun Ölüm' ve 'Yürekte Bukağı', Marmara denizindeki adalardan birine atanan banka müdürü Enis Bey'in, ada halkı ile kurduğu ilişki ile başlayan değişimin ama hiç değişmeyen yalnızlığının hüzünlü hikayesidir. Fittzgerald, Faulkner, Bachmann ve Lapierre'in metinlerinden alıntılarla kurulan 'Yürekte Bukağı' ise, Enis Bey'in adasında farklı nedenlerden kaynaklanan bir yalnızlığı yaşayan hikaye anlatıcısının kıstırılmış duygularını aktarır. Anlatıcı -kadın yazar-, 'bayalığın mümkün olduğunu ve bunun kendisine erişebileceğini, hatta şimdiye kadar sık sık kendisine yaklaştığını anlıyor; ama bu kez bayağılık zorla üzerine atılıyor ve boğuyor onu'...
Anlatım Özellikleri
'Yürekte Bukağı' da toplanan öyküler, Tomris Uyar'ın hikaye anlayışını çok iyi yansıtıyorlar. Hiç bir hikayede okuyucuyu seçtiği konu ile etkilemeyi düşünmüyor yazar. Konuyu mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çünkü, Uyar'a göre; 'en yetkin yapıtlar, en az malzeme taşıyanlardır; anlatımın düşünceye yaklaştığı, dilin düşünceye yaklaştığı ve onunla kaynaştığı oranda parlak oluyor alınan sonuç'.
Elbette bir konunun öne çıkmayışı, yazarın anlatmak istediği bir sorunsalın da olmadığı anlamına gelmiyor. Tersine, Tomris Uyar'ın ele aldığım bu kitabında, içinde yaşanılan toplumsal duruma yöneltilmiş -karamsar- bir eleştiri hemen belli ediyor kendisini. Bütün hikayelerde bu dünyanın anlamı, daha çok da yaşantı tarzlarının anlamsızlığı sorgulanıyor. Toplumsal, zamansal ve siyasal olanın çok açık bir biçimde görünmeyişinin ama varlığını da hep hissettirmesinin altında yatan 'sihir', yazarın kişilerin iç dünyalarından ve onların bilinçlerinden yola çıkmasında; anlatım tekniğini de iç monologlar ve bilinç akışı olarak seçmesinde bulunabilir.
Başlarda da belirttiğim gibi, Tomris Uyar, yenilikçi bir yazar. Klasik bir hikaye anlatıcısı değil; olay, mekan, zaman üçlüsünü farklı biçimde harmanlıyor. Bireyi toplumla ilişkisi içerisinde ele alırken, sıradan; herkesin yaşadığı veya yaşayabileceği olayların ardındaki gerçekliği, bilinçaltında gizlenen duygu ve düşünceleri açığa çıkarıyor. Böyle bir teşebbüsün başarıya ulaşması da bir anlatım ustalığını, yani; hem anlatılan durumun yazınsal olarak canlandırılmasını, hem de canlandırma aracı olan dilin zengin bir kullanımını gerektiriyor elbette.
Tomris Uyar, en geniş anlamıyla edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir yazar ve 'Yürekte Bukağı' onu tanımak için çok iyi bir örnek....
A. Ömer Türkeş