Saçlarını dağıtır rüzgar Yeditepe üzerinden Hatıralar tarihin Küllerini savurur Kadın gibi kısrak gibi Sarılayım gel ince beline Yarim İstanbul Gel öpeyim gerdanından.. :))
soğuk bir bey oğlu köşesinde ılık bir şarapla kurulmuş o eski binanın 2 basamaklı merdivenlerine... hemen bitmesindi artık tek dileği şişenin dibindeki şarabı... tememnnisi ne kalmıştı başka geriye... önünden geçen her insana bi hayat hikayesi biçiyor, her insana kendininkinden daha kötü olmuş olabilecek hayatlar tasarlıyor... kim bilir...belkide kendini daha iyi hissetmek içindi hepsi... dünyadan nefret etmesi için geçerli bi bahaneydi ancak, kendini daha şanslı görmeye yetsede... suçluydu... bir suçlu olması gerekiyordu yaşanan her şey için... her insanı tek tek suçlamak haksızlıktı belki,belkide bunun doğru olmadığını düşünüyordu...ama illa bi suçlu olacaksa bu kendisi olmalıydı, bi başkası değil... koca bi serseri hayatı olmuştu kaldırım taşlarını mesken tutupta...her oturduğu merdiven basamağına ayrı bi hikayesini anlatırdı, bitince lafı köşesine bıraktığı boş şarap şişesi vardı birde... başka bi ağıt vardı ogün beyoğlunda...istanbul bir başka ağlıyordu ogün... kızıp sinirlenmişçesine eserdi rüzgar...ince delik kazağından içine girerdi, sanki canını acıtırcasına...içine eserdi,sanki bi ona eserdi o rüzgar...belkide gerçekten öyleydi bi ona eserdi... o esen rüzgar bile değildi belki...yanlızca vicdanının yorgun düşüp üşümesiydi artık duyduğu kederlerden...canının acıması hep bundandı...vicdan bir rüzgar olup esmişti içine...hep sırtına döndüğü o rüzgara bu kez yüzünü döndü... rüzgar dinmeye başlamıştı...
esti, taa içime girdi kahpe rüzgar titretti bedenimi, ürpertti, korkularıma korku... hüzünlerime hüzün kattı... döktü yapraklarını en sevdigim çınar ağacının... sarartıp soldurmuştu zaten bir gün öncesinden... biraz daha çürüttü her esişinde... yine ölüm gibi çöktü üstüme...
penceremin perdesini havalandıran rüzgar denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar yabancısın buralara nerelerden geliyorsun otur dinlen başucuma belli ki çok yorulmuşsun bana esmeyi anlat, bana sevmeyi anlat bana esmeyi anlat, esip geçmeyi anlat anlat ki çözülsün dilim ben rüzgarım demeliyim rüzgarlığı anlat bana senin gibi esmeliyim.... bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat bana esmeyi anlat esip geçmeyi anlat
Saçlarını dağıtır rüzgar
Yeditepe üzerinden
Hatıralar tarihin
Küllerini savurur
Kadın gibi kısrak gibi
Sarılayım gel ince beline
Yarim İstanbul
Gel öpeyim gerdanından.. :))
soğuk bir bey oğlu köşesinde ılık bir şarapla kurulmuş o eski binanın 2 basamaklı merdivenlerine...
hemen bitmesindi artık tek dileği şişenin dibindeki şarabı...
tememnnisi ne kalmıştı başka geriye...
önünden geçen her insana bi hayat hikayesi biçiyor, her insana kendininkinden daha kötü olmuş olabilecek hayatlar tasarlıyor...
kim bilir...belkide kendini daha iyi hissetmek içindi hepsi...
dünyadan nefret etmesi için geçerli bi bahaneydi ancak, kendini daha şanslı görmeye yetsede...
suçluydu...
bir suçlu olması gerekiyordu yaşanan her şey için...
her insanı tek tek suçlamak haksızlıktı belki,belkide bunun doğru olmadığını düşünüyordu...ama illa bi suçlu olacaksa bu kendisi olmalıydı, bi başkası değil...
koca bi serseri hayatı olmuştu kaldırım taşlarını mesken tutupta...her oturduğu merdiven basamağına ayrı bi hikayesini anlatırdı, bitince lafı köşesine bıraktığı boş şarap şişesi vardı birde...
başka bi ağıt vardı ogün beyoğlunda...istanbul bir başka ağlıyordu ogün...
kızıp sinirlenmişçesine eserdi rüzgar...ince delik kazağından içine girerdi, sanki canını acıtırcasına...içine eserdi,sanki bi ona eserdi o rüzgar...belkide gerçekten öyleydi bi ona eserdi...
o esen rüzgar bile değildi belki...yanlızca vicdanının yorgun düşüp üşümesiydi artık duyduğu kederlerden...canının acıması hep bundandı...vicdan bir rüzgar olup esmişti içine...hep sırtına döndüğü o rüzgara bu kez yüzünü döndü...
rüzgar dinmeye başlamıştı...
Kızılderili babanın ruhuma fısıldamasıdır,
Dinlemesini bildikten sonra çok şey anlatır...
Dinledin mi?
esti,
taa içime girdi kahpe rüzgar
titretti bedenimi,
ürpertti,
korkularıma korku...
hüzünlerime hüzün kattı...
döktü yapraklarını en sevdigim çınar ağacının...
sarartıp soldurmuştu zaten bir gün öncesinden...
biraz daha çürüttü her esişinde...
yine ölüm gibi çöktü üstüme...
Penceremin perdesini havalandıran rüzgar
Denizleri köpük köpük(!) dalgalandıran rüzgar :)
Penceremin perdesini havalandıran rüzgar
Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar
Gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar
Bir rüzgarın önünde kaçağım,kuralsızım...
penceremin perdesini havalandıran rüzgar
denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar
gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar
yabancısın buralara nerelerden geliyorsun
otur dinlen başucuma belli ki çok yorulmuşsun
bana esmeyi anlat, bana sevmeyi anlat
bana esmeyi anlat, esip geçmeyi anlat
anlat ki çözülsün dilim ben rüzgarım demeliyim
rüzgarlığı anlat bana senin gibi esmeliyim....
bana esmeyi anlat bana sevmeyi anlat
bana esmeyi anlat esip geçmeyi anlat
çarptın sonunda:(hepşiii..hepşii..hepşiii...hihihihi :))
istanbul'da...
Bir günde 10 derecelik ısı değişimi için yüksek tabakalardaki soğuk ile yeryüzündeki sıcak havanın yer değişimi başka türlü olmaz ki...
tüm bahar umutlarını aldın götürdün istanbulun...
oysa bak nisanda gelmişti...
Nice bitmez ruzigardır bu...
Deli bir rüzgar esse beni alıp senin kollarına bıraksa.
Bazen bir rüzgarım esen bazen de düşen bir yaprak tut ellerimi istersen mağziye uzanarak.