Türkçülüğün son önderi.. Ne yazık ki 1975'te uçmağa varışından sonra biz Türkçüler öndersiz kaldık... Ama onu ruhu hâlâ bizimledir.
Hayatını davasına verdi.. Şimdi ise, Tanrıdağ'da bir yanında Alp Er Tunga, Kür Şad, Attila ve Tonyukuk, diğer yanında Atatürk, Fevzi Çakmak ve diğer kahramanlar olduğu hâlde bütün Türkeli'nde tek, güçlü ve bağımsız bir Türk devletinin kurulacağı günü bekliyor...
Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim Dünya denen mezellete dalsın isteyen Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim Herkes bir özleyişle yaşar, ben de öylece Altayların ve Tanrıdağ'ın çevresindeyim Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim Artık veda zamanına pek fazla kalmadı Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim! '..
Nihal Atsız Türkçülüğün Fikir Babasıdır.O Dünyanın dört biryanına dağılmış, kendi öz benliklerinden, kültüründen ve Milli Bilinçten uzak Koskaca bir Irka, Türk Milletine Milli Bilinci aşılamak istiyordu.Hayatını bu uğurda feda etti. Ne işkenceler ne zorluklar gördü ama hiç bir Güç onu yolundan döndürmeyi başaramadı.Bir Ömür boyu Türk Milleti için çalıştı.Fakat Faşist damgası vurup yıprattılar...yazık....
Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa? Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı, Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa? Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı. Nihâl ATSIZ
Nihal Atsiz nasil olupta bu kadar halklari düsman olarak terimliyer hayret ediyorum, muhakkak bazi toplumlar türkler ile iyi gecinmekten ve türkiye icin kötü düsünmekten vaz gecmezler, ama Cerkezler, Abazalar ve Gürcüler icin yazdiklari gercekten hayret verici. Kafkas halklari'nin ne kadar fedakar olduklarini ne cabuk unutmustu Nihal Bey. Bugün Türkiye de yasan insanlarin en az 2 Milyonu Kafkas asillidir, yani simdi bunlarin hepsi düsmanmi? Bende bir abhaz kizi olarak dedelerimin Abhazya'dan sonra ikinci ana vatan kabul ettikleri Türkiye ile daima gurur duymusumdur. Nihal Atsiz bence kendisi düsmanlik yaparak, galiba bir Hitler ruhuna sahipti.
Hüseyin Nihal Atsız12 Ocak 1905’te İstanbul’da Kadıköy’de doğdu. Babası bahriye (deniz) subayı Nail Bey, annesi Fatma Zehra Hanımdır. İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul sultanilerinde yaptı. Buradan mezun olunca Askeri Terbiye’ye yazıldı. Bu okulun 3.sınıfında iken, Arap asıllı bir subaya selam vermeyi reddettiği için okuldan çıkarıldı. Daha sonra İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’ne yazıldı. Bu fakülteden 1930 yılında mezun olunca, Türkiyat Enstitüsü’nde, hocası Köprülüzade M.Fuat Beyin asistanı oldu. Ancak diğer hocası Zeki Velidi (Togan) Beyin Türk Dil Kurultayı’nda maruz kaldığı hücumlara tepki olarak çektiği telgraf sebebiyle asistanlıktan çıkarıldı (1933) .
Atsız, önce Malatya Ortaokulu’nda Türkçe, daha sonra Edirne Lisesi’nde Edebiyat hocalığına tayin edildi. Edirne’de iken Orhun dergisini yayımladı (1933-1934) . Bu dergi, daha önce yine kendisinin yayımladığı Atsız Mecmua’nın (1931-1932) devamı niteliğindeydi. Her iki dergi de Türkçülük ülküsünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çıkarılmıştı. Ancak dil, edebiyat, tarih, halkbilim, yazım konularındaki yazılar ve şiirler de bu dergilerde yer alıyordu. Orhun’un 9.sayısındaki, resmi tarih tezini eleştiren bir yazı sebebiyle dergi kapatıldı. Atsız da bakanlık emrine alındı.
Nihal Atsız, bundan sonra dört yıl kadar Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı.1938’de bu işinden de uzaklaştırıldı. Kendisine resmi hizmet kapısı kapanınca Özel Yuca Ülke ve Boğaziçi liseleri gibi okullarda öğretmenlik yaptı. “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” ve “Türk Edebiyatı Tarihi” adlı ilmi kitapların yanı sıra birçok broşür yayımladı. O dönemin sol düşüncesine karşı şiddetli bir fikir mücadelesine girişti. Tanrıdağ, Çınaraltı gibi milliyetçi dergilerde yazılar yazdı.1943’te Orhun’u yeniden yayımladı. Bu derginin 15-16. sayılarında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na hitaben yayımladığı açık mektuplarda, Milli Eğitim Bakanı Hasah-Ali Yücel’in istifasını istedi.
Atsız’ın Yücel’i eleştirisinin sebebi ise “Milli Eğitim Bakanlığı’nda tek taraflı bir kadrolaşma”dır. Bu yazıların bazılarında muarızlarına sert eleştirilerde bulunan Atsız, sonunda Sabahattin Ali’nin açtığı hakaret davasıyla yargılanmaya başlar. Ve yine bu davayla birlikte Orhun dergisi kapatılır. Atsız-Sabahattin Ali davası büyük yankılar uyandırır. Öğrenci olayları ve gösteriler başgösterir bunun hemen akabinde de Atsız ve 22 arkadaşı hakkında “hükümet darbesine teşebbüs” suçlaması ile yargılandı. Askeri mahkeme, Türkçülerin birçoğunu çeşitli cezalara çarptırdı. Atsız da 6 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Askeri Yargıtay bu kararları bozdu. Yeniden görülen dava sonucunda bütün Türkçüler ve bu arada Atsız da beraat ettiler. Ancak, Atsız, uzun süre öğretmenlik mesleğine dönemedi. Türkiye Yayınevi’nde çalıştı ve önemli Osmanlı tarihlerinin neşirlerini hazırladı.
Tek parti iktidarının son yıllarında, fakülteden sınıf arkadaşı Prof Dr.Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında yeniden öğretmenliğe tayin edildi. Fakat, kendisine öğretmenlik hakkı tanınmadı ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde uzman olarak görevlendirildi.
1950-1951 öğretim yılının başında Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilen Atsız, burada iki yıl görev yaptı. Bu defa da,3 Mayıs’ın kutlanması için Ankara’da verdiği bir konferans nedeniyle öğretmenlikten alındı ve Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine iade edildi (1952) . Burada 17 yıl çalıştıktan sonra 1969’da emekliye ayrıldı. Atsız,11 Aralık 1975’te vefat etti.
Türkçülüğün son önderi.. Ne yazık ki 1975'te uçmağa varışından sonra biz Türkçüler öndersiz kaldık... Ama onu ruhu hâlâ bizimledir.
Hayatını davasına verdi.. Şimdi ise, Tanrıdağ'da bir yanında Alp Er Tunga, Kür Şad, Attila ve Tonyukuk, diğer yanında Atatürk, Fevzi Çakmak ve diğer kahramanlar olduğu hâlde bütün Türkeli'nde tek, güçlü ve bağımsız bir Türk devletinin kurulacağı günü bekliyor...
Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim
Dünya denen mezellete dalsın isteyen
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim
Herkes bir özleyişle yaşar, ben de öylece
Altayların ve Tanrıdağ'ın çevresindeyim
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim
Artık veda zamanına pek fazla kalmadı
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim! '..
Atsız Ata! .. Geleceğiz, sen üzülme!
Nihal Atsız Türkçülüğün Fikir Babasıdır.O Dünyanın dört biryanına dağılmış, kendi öz benliklerinden, kültüründen ve Milli Bilinçten uzak Koskaca bir Irka, Türk Milletine Milli Bilinci aşılamak istiyordu.Hayatını bu uğurda feda etti. Ne işkenceler ne zorluklar gördü ama hiç bir Güç onu yolundan döndürmeyi başaramadı.Bir Ömür boyu Türk Milleti için çalıştı.Fakat Faşist damgası vurup yıprattılar...yazık....
Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa?
Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı,
Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?
Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.
Nihâl ATSIZ
bana çağrıştırdığı tek şey..cehalet...kendi cehaletim..yani hiç okumadım...
ne yazık ki bence ne demek olduğuna yorum yapamıcam..mazur görün artık....
Nihal Atsiz nasil olupta bu kadar halklari düsman olarak terimliyer hayret ediyorum, muhakkak bazi toplumlar türkler ile iyi gecinmekten ve türkiye icin kötü düsünmekten vaz gecmezler, ama Cerkezler, Abazalar ve Gürcüler icin yazdiklari gercekten hayret verici. Kafkas halklari'nin ne kadar fedakar olduklarini ne cabuk unutmustu Nihal Bey. Bugün Türkiye de yasan insanlarin en az 2 Milyonu Kafkas asillidir, yani simdi bunlarin hepsi düsmanmi? Bende bir abhaz kizi olarak dedelerimin Abhazya'dan sonra ikinci ana vatan kabul ettikleri Türkiye ile daima gurur duymusumdur. Nihal Atsiz bence kendisi düsmanlik yaparak, galiba bir Hitler ruhuna sahipti.
TÜRK
Fikirleri falan tartışılır; fakat kararlılığını çok takdir ettim; ve şu şiirini de çok sevdim
Ağıt
Gönlümde yazdığım bu son ağıta
Nazire yaparak coşan dalgalar!
Hastası olup da geç vakit hekim
Arayanlar gibi koşan dalgalar!
Sizin de elbette var ki bir sızınız,
Bundan mı geliyor korkunç hızınız?
Beni de beraber alır mısınız
Kederle kabarıp şişen dalgalar?
Sizinle paylaşssak bu korkunç gamı;
Bitmiyor bu sonsuz ecel akyamı.
Bilmem ki bundan mı titriyor gemi
Ey dalgakıranı aşan dalgalar?
Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk.
Baksan da dünyaya titremeyerek
Hepimiz beraber haykırsak gerek
Ey bela dehrinde pişen dalgalar! ..
Hüseyin Nihal Atsız (1905 - 1975)
Hüseyin Nihal Atsız12 Ocak 1905’te İstanbul’da Kadıköy’de doğdu. Babası bahriye (deniz) subayı Nail Bey, annesi Fatma Zehra Hanımdır. İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul sultanilerinde yaptı. Buradan mezun olunca Askeri Terbiye’ye yazıldı. Bu okulun 3.sınıfında iken, Arap asıllı bir subaya selam vermeyi reddettiği için okuldan çıkarıldı. Daha sonra İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’ne yazıldı. Bu fakülteden 1930 yılında mezun olunca, Türkiyat Enstitüsü’nde, hocası Köprülüzade M.Fuat Beyin asistanı oldu. Ancak diğer hocası Zeki Velidi (Togan) Beyin Türk Dil Kurultayı’nda maruz kaldığı hücumlara tepki olarak çektiği telgraf sebebiyle asistanlıktan çıkarıldı (1933) .
Atsız, önce Malatya Ortaokulu’nda Türkçe, daha sonra Edirne Lisesi’nde Edebiyat hocalığına tayin edildi. Edirne’de iken Orhun dergisini yayımladı (1933-1934) . Bu dergi, daha önce yine kendisinin yayımladığı Atsız Mecmua’nın (1931-1932) devamı niteliğindeydi. Her iki dergi de Türkçülük ülküsünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla çıkarılmıştı. Ancak dil, edebiyat, tarih, halkbilim, yazım konularındaki yazılar ve şiirler de bu dergilerde yer alıyordu. Orhun’un 9.sayısındaki, resmi tarih tezini eleştiren bir yazı sebebiyle dergi kapatıldı. Atsız da bakanlık emrine alındı.
Nihal Atsız, bundan sonra dört yıl kadar Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı.1938’de bu işinden de uzaklaştırıldı. Kendisine resmi hizmet kapısı kapanınca Özel Yuca Ülke ve Boğaziçi liseleri gibi okullarda öğretmenlik yaptı. “Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar” ve “Türk Edebiyatı Tarihi” adlı ilmi kitapların yanı sıra birçok broşür yayımladı. O dönemin sol düşüncesine karşı şiddetli bir fikir mücadelesine girişti. Tanrıdağ, Çınaraltı gibi milliyetçi dergilerde yazılar yazdı.1943’te Orhun’u yeniden yayımladı. Bu derginin 15-16. sayılarında dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu’na hitaben yayımladığı açık mektuplarda, Milli Eğitim Bakanı Hasah-Ali Yücel’in istifasını istedi.
Atsız’ın Yücel’i eleştirisinin sebebi ise “Milli Eğitim Bakanlığı’nda tek taraflı bir kadrolaşma”dır. Bu yazıların bazılarında muarızlarına sert eleştirilerde bulunan Atsız, sonunda Sabahattin Ali’nin açtığı hakaret davasıyla yargılanmaya başlar. Ve yine bu davayla birlikte Orhun dergisi kapatılır. Atsız-Sabahattin Ali davası büyük yankılar uyandırır. Öğrenci olayları ve gösteriler başgösterir bunun hemen akabinde de Atsız ve 22 arkadaşı hakkında “hükümet darbesine teşebbüs” suçlaması ile yargılandı. Askeri mahkeme, Türkçülerin birçoğunu çeşitli cezalara çarptırdı. Atsız da 6 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ancak, Askeri Yargıtay bu kararları bozdu. Yeniden görülen dava sonucunda bütün Türkçüler ve bu arada Atsız da beraat ettiler. Ancak, Atsız, uzun süre öğretmenlik mesleğine dönemedi. Türkiye Yayınevi’nde çalıştı ve önemli Osmanlı tarihlerinin neşirlerini hazırladı.
Tek parti iktidarının son yıllarında, fakülteden sınıf arkadaşı Prof Dr.Tahsin Banguoğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı zamanında yeniden öğretmenliğe tayin edildi. Fakat, kendisine öğretmenlik hakkı tanınmadı ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde uzman olarak görevlendirildi.
1950-1951 öğretim yılının başında Haydarpaşa Lisesi edebiyat öğretmenliğine getirilen Atsız, burada iki yıl görev yaptı. Bu defa da,3 Mayıs’ın kutlanması için Ankara’da verdiği bir konferans nedeniyle öğretmenlikten alındı ve Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevine iade edildi (1952) . Burada 17 yıl çalıştıktan sonra 1969’da emekliye ayrıldı. Atsız,11 Aralık 1975’te vefat etti.
www.kimkimdir.gen.tr