Geçtiğimiz cumanın yazısı, garip havaların azizliğine uğradı. Bugünlerde, bir yaz günü çıktığınız eve, bir kış ikliminde dönüyorsunuz; bünye biri diğerini yalanlayan iki hava türüne kolayca adapte olamıyor, ne yazık ki dayanamıyor, tökezliyor. 'Kusursuz Yabancı' filminin ismi, içinden geçtiğimiz havalara çok uyuyor. Çünkü 'kusursuz yabancı' demek, karlı bir yüz günü demek aslında, ya da 'hava bir kış gününden beklendiği gibi, son derece sıcak ve aydınlıktı' demek.
Normal şartlarda, bir kimsenin kusursuz olduğunu söyleyebilmemiz için, onun hakkında epey bilgi edinmiş, onu iyice tanımış olmamız gerekir; tanıdıktan sonra ise artık, o kişi bizim için bir yabancı değildir; kusursuz olduğunu söyleyebiliyorsak artık yabancı değildir; yabancı olduğunu söylüyorsak, kusursuz olduğu yolunda herhangi bir imada bulunmamamız gerekir. Ama diyoruz, sadece normal şartlarda...
Modern zamanlar ise elimizde bu türden akıl yürütmelere uygun bir 'normal' bırakmamıştır; dahası 'post' ekiyle taçlandığından bu yana, kavramlar ve tamlamalar odak noktasını yitirmiş durumdadır; gerçekte ifade ettikleri şeyi değil, işaret ettikleri bir durumun simgesi olarak yer alırlar cümlelerde, hayatımızda. Artık kusursuz olan, kusursuzluğu hakkında fikir yürütebilecek kadar yakınlaştığımız kişi değil; hakkında mümkün olabilecek en az şeyi bildiğimiz bir 'yabancı'dır. Bir insan, bir dost ya da bir iş arkadaşı, ancak 'yabancı' kalmaları şartıyla kusursuz dostlar, kusursuz insanlar olabilirler. Kusursuz olmak, yani 'yabancı' kalabilmek için, birden çok kimliğiniz, birden çok nickname'iniz olmalıdır; ki birinin yapamayacağını diğeri yapabilsin. İçinizdeki yabancı sayısı arttıkça, becerilerinizin arttığını görürsünüz; kimsenin kimseyi gerçek manada tanıyamadığı bir dünyada, cebinizde gezdirdiğiniz 'siz'lerin yapıp ettiklerinin bedelini ödeyecek olan da, yine bir 'yabancı' olacaktır. Koşullar uygun olsun, profil sahici görünsün yeter. Bütün mesele, ne kadar 'samimi' rol kesebildiğinizdir. Samimiyet de, bir becerinin adıdır artık.
Filmi açalım da, anlaşılsın. Senatör hakkında yaptığı haber, etkili kişilerin devreye girmesiyle örtbas edilip geri çekilen Rowenda, aynı gün karşılaştığı arkadaşı Grace'in ölüm haberini aldığında, bütün dikkatini bu cinayeti aydınlatmaya verir. Grace karşılaştıkları gece Harrison Hill adında evli ve ünlü bir reklamcı ile ilişkisi olduğunu ama kısa süre önce terk edildiğini söylemiş ve intikam saati diyerek chat kayıtlarını haber yapması için Rowenda'ya vermiştir. Rowenda gazeteci yakın dostu Miles'ın yardımıyla bu cinayeti aydınlatmak amacıyla Harrison Hill'in yanında işe girer; gündüzleri Katherine adıyla Hill'in etrafında olmaya çalışır, geceleri ise Veronica adıyla internet üzerinden onunla chat yapar. Bu arada Miles'ın sandığımız kişi olmadığını öğreniriz. Hatta Rowenda'nın zihninde canlanmaya başlayan eski anılar yoluyla, Rowenda ile Grace'i birbirine bağlayan farklı bağlar olduğunu idrak ederiz.
Kusursuz Yabancı/Perfect Stranger; haber arayan iki gazetecinin, yasak ilişkileri son anda medya tarafından örtülen cumhuriyetçi bir senatörün, sürekli eşini aldatan bir reklam ajansı patronunun, sanal ilişkilerin, internet alemlerinin koridorlarında yapılan tehlikeli casuslukların, gizli niyet ve arzularla gölgelenen arkadaşlıkların, şantajların ve kimsenin gerçekte, gerçekten samimi ve mazlum olmadığı kıyıcı bir dünyanın panoraması. Distopyalarda geçen 'maksimum güvensizlik' 'insan ilişkilerinin çürümüşlüğü' gibi unsurların şimdiki zamana ışınlanmış ve hiç de bilim-kurgu gibi görünmeyen yüzleri ile karşı karşıyayız. Film, internetin, her biri içinde en az bir kurtadam taşıyan çok kimlikli/karakterli çağdaş insana, kötülüklerini daha zarif yollarla tasarlamak için ne münbit imkanlar verdiğini anlatması açısından kaydadeğer. Fakat Hollywood filmlerindeki hikaye anlatma kabızlığından yeterince nasibini almış durumda ve en beteri, umarsız bir kötücüllüğe, şafaksız bir karanlığa sahip, ki bunlar artı puan hanesini kabartmıyor, olsa olsa insanın içini karartıyor.
herkes olabilir; postacı,bir arkadaş,alcaklı,kapıcı,sevgli veya akşam eve yorgun gelen eş bunların hepsi esasında bu sorunun cevabı olabilir ama esasında önemli olan o an kapı çalındığında sizin kimi beklediğinizdir.o soruya benim cevabı verildiğinde veya ismini söylediğinde mutlu olacağınız kişiye kim o? demek kadar güzel bişey varmıdır.
Kapı çaldığında o kısacık sürede verilen cevabı bekleyip yıldırım hızında beyinde eleme yapıp olası tahmini belirleyip gelen kişinin mahiyetini anlamak ve ona göre karşılanma şeklini hazırlamak için sorulan bir soru.
... fukara,öksüz,dul,yetim, aşık ve de tam bı münafık...:)
Sancho Panza'yı beklerken gelen Don Kişot idi.!
Yoldan geçen birini....
Sevmekten “kim” usanır
Gangster bi rabbit..
Çingene gülüşlü flamingo ..ah'ın kaldı bende..
Şair
Yazar
Müzisyen
Ve hayduttu. Bir kahkaha atsa bozulacaktı büyüsü...
Serseri çok bekletti..
....................
........
''Kağıt jiletten keskindir komitesi'' üyesi :))
........
....
Cumhuriyet gibi aydınlık ...
Kirli mavi bi karga..
Ben onu siyah diye seviyorum..
Profesyonel bir mor.. birazda kırmızı..
Kim olduğunu biliyorum...
Ama,bir önemi yok.
evde olmadığımı düşünüyorum...siz yine de ısrar edin...belki fikrimi değiştiririm..
azrail
Siberuzaydan sonra hayat var mı?
Geçtiğimiz cumanın yazısı, garip havaların azizliğine uğradı. Bugünlerde, bir yaz günü çıktığınız eve, bir kış ikliminde dönüyorsunuz; bünye biri diğerini yalanlayan iki hava türüne kolayca adapte olamıyor, ne yazık ki dayanamıyor, tökezliyor.
'Kusursuz Yabancı' filminin ismi, içinden geçtiğimiz havalara çok uyuyor. Çünkü 'kusursuz yabancı' demek, karlı bir yüz günü demek aslında, ya da 'hava bir kış gününden beklendiği gibi, son derece sıcak ve aydınlıktı' demek.
Normal şartlarda, bir kimsenin kusursuz olduğunu söyleyebilmemiz için, onun hakkında epey bilgi edinmiş, onu iyice tanımış olmamız gerekir; tanıdıktan sonra ise artık, o kişi bizim için bir yabancı değildir; kusursuz olduğunu söyleyebiliyorsak artık yabancı değildir; yabancı olduğunu söylüyorsak, kusursuz olduğu yolunda herhangi bir imada bulunmamamız gerekir. Ama diyoruz, sadece normal şartlarda...
Modern zamanlar ise elimizde bu türden akıl yürütmelere uygun bir 'normal' bırakmamıştır; dahası 'post' ekiyle taçlandığından bu yana, kavramlar ve tamlamalar odak noktasını yitirmiş durumdadır; gerçekte ifade ettikleri şeyi değil, işaret ettikleri bir durumun simgesi olarak yer alırlar cümlelerde, hayatımızda. Artık kusursuz olan, kusursuzluğu hakkında fikir yürütebilecek kadar yakınlaştığımız kişi değil; hakkında mümkün olabilecek en az şeyi bildiğimiz bir 'yabancı'dır. Bir insan, bir dost ya da bir iş arkadaşı, ancak 'yabancı' kalmaları şartıyla kusursuz dostlar, kusursuz insanlar olabilirler. Kusursuz olmak, yani 'yabancı' kalabilmek için, birden çok kimliğiniz, birden çok nickname'iniz olmalıdır; ki birinin yapamayacağını diğeri yapabilsin. İçinizdeki yabancı sayısı arttıkça, becerilerinizin arttığını görürsünüz; kimsenin kimseyi gerçek manada tanıyamadığı bir dünyada, cebinizde gezdirdiğiniz 'siz'lerin yapıp ettiklerinin bedelini ödeyecek olan da, yine bir 'yabancı' olacaktır. Koşullar uygun olsun, profil sahici görünsün yeter. Bütün mesele, ne kadar 'samimi' rol kesebildiğinizdir. Samimiyet de, bir becerinin adıdır artık.
Filmi açalım da, anlaşılsın. Senatör hakkında yaptığı haber, etkili kişilerin devreye girmesiyle örtbas edilip geri çekilen Rowenda, aynı gün karşılaştığı arkadaşı Grace'in ölüm haberini aldığında, bütün dikkatini bu cinayeti aydınlatmaya verir. Grace karşılaştıkları gece Harrison Hill adında evli ve ünlü bir reklamcı ile ilişkisi olduğunu ama kısa süre önce terk edildiğini söylemiş ve intikam saati diyerek chat kayıtlarını haber yapması için Rowenda'ya vermiştir. Rowenda gazeteci yakın dostu Miles'ın yardımıyla bu cinayeti aydınlatmak amacıyla Harrison Hill'in yanında işe girer; gündüzleri Katherine adıyla Hill'in etrafında olmaya çalışır, geceleri ise Veronica adıyla internet üzerinden onunla chat yapar. Bu arada Miles'ın sandığımız kişi olmadığını öğreniriz. Hatta Rowenda'nın zihninde canlanmaya başlayan eski anılar yoluyla, Rowenda ile Grace'i birbirine bağlayan farklı bağlar olduğunu idrak ederiz.
Kusursuz Yabancı/Perfect Stranger; haber arayan iki gazetecinin, yasak ilişkileri son anda medya tarafından örtülen cumhuriyetçi bir senatörün, sürekli eşini aldatan bir reklam ajansı patronunun, sanal ilişkilerin, internet alemlerinin koridorlarında yapılan tehlikeli casuslukların, gizli niyet ve arzularla gölgelenen arkadaşlıkların, şantajların ve kimsenin gerçekte, gerçekten samimi ve mazlum olmadığı kıyıcı bir dünyanın panoraması. Distopyalarda geçen 'maksimum güvensizlik' 'insan ilişkilerinin çürümüşlüğü' gibi unsurların şimdiki zamana ışınlanmış ve hiç de bilim-kurgu gibi görünmeyen yüzleri ile karşı karşıyayız. Film, internetin, her biri içinde en az bir kurtadam taşıyan çok kimlikli/karakterli çağdaş insana, kötülüklerini daha zarif yollarla tasarlamak için ne münbit imkanlar verdiğini anlatması açısından kaydadeğer. Fakat Hollywood filmlerindeki hikaye anlatma kabızlığından yeterince nasibini almış durumda ve en beteri, umarsız bir kötücüllüğe, şafaksız bir karanlığa sahip, ki bunlar artı puan hanesini kabartmıyor, olsa olsa insanın içini karartıyor.
nihal b. karaca
27 Nisan 2007, Cuma
- tak tak tak!
-kim ooo?
-ben o!
-sen kimsin!
-o benim işte..
-o kim?
-e ben.
- e peki sen kimsin!
- sütçünün eşeği!
-yok süt almıyacağız biz..
-olum açsana kapıyı, benim ben abin
-hee. desene..
kim o?
hayırdır.....
yoksa.....
aklıma gelen ilk kişimi...? ? ? ?
herkes olabilir; postacı,bir arkadaş,alcaklı,kapıcı,sevgli veya akşam eve yorgun gelen eş bunların hepsi esasında bu sorunun cevabı olabilir ama esasında önemli olan o an kapı çalındığında sizin kimi beklediğinizdir.o soruya benim cevabı verildiğinde veya ismini söylediğinde mutlu olacağınız kişiye kim o? demek kadar güzel bişey varmıdır.
benim
sen kimsin
benim işte...
benim
'Kim olduğun öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum.'
kim o deme boşuna
benim ben
öyle bir ben ki gelen kapına
baştan başa
senim sen...
......................özdemir asaf...............
benim..ya sen?
Kapı çaldığında o kısacık sürede verilen cevabı bekleyip yıldırım hızında beyinde eleme yapıp olası tahmini belirleyip gelen kişinin mahiyetini anlamak ve ona göre karşılanma şeklini hazırlamak için sorulan bir soru.
O bile kim olduğunu bilmiyor ben nasıl anlatayım O nu.
'benim, ben...' derler genelde yada 'biziiiiz! '
tüm insan seslerini tanımak zorundayız sanki...
kilimcinin kör hacı
aha o uyduruk megafondan tanıdınmı beni.benim nolcek..