Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki zamanın en büyük sanatkar ve bilim adamlarını yetiştirdi.
Osmanlı Devleti öye kötü bir devlettiki Müslümanlığın başını çekti, halifeliği aldı.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki yüz yıllar boyunca zulüm gören milletler ona sığındı.
Osmanlı devleti o kadar körü bir devlettiki Avrupa öğrenim sistemini Osmanlıya göre düzenledi, örnek aldı.
Osmanlı devleti öyle kötü bir devlettiki 3 kıtaya yayıldı ve bütün kıtalarda her milletten insana görev verdi.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki birçok ülke kararsızlık sonucunda Osmanlıya danıştı.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki son yüzyıl haricinde bünyesinde yaşayan hiç bir devlet ona isyan etmedi ve hep Osmanlıyı desteklediler..
Osmanlı devleti öyle kötü bir devlettiki Türk birliğini sağladı, Türk milletinin huzur ve güvenin sağladı.
Osmanlı öyle kötü bir devlettiki hiç bir insanı Din, Dil ve ya IRK ayrımı olmaksızın eşit gördü, hiç bir cami yi yıkmadı, hiç bir çingene hor görülmedi...
Siz Haklısınız...!
Kaynak istediğiniz takdir de binlerce kaynak gösterebilirim...
Ekber Babayev in Sofya da Türkçe olarak yayımladığı Nazım Hikmet kitabından;
Nazım ın Mskova da ki hocası, aynı zamanda Moskova Yazarlar Cemiyetinin İdari heyeti üyesi olan Ekber Babayev şunları söyelemekte;
"Mayakovskilerle, Bağristkilere, Svetloflara şiir yazdıran ihtilal, Nazım a da heyecanlı şiirler yazdırmıştır.Nazım Hikmet sovyet şairlerin bulduğu şekillerden faydalanmıştır."
Nazım ın şiir şeklinini ihtilal şairi Mayakovski den aldığını, onun sönük ve silik bir kopyacısı olduğunu, Nazım çağdaşlarıda Hocası gibi defalar a tekrarlamışlardır.
Bu Arada Bahri Hazer, Salkım Söğüt, Güneşi İçenlerin Türküsü, Kızılırmak gibi şöhreti bulduran şiirlerin bir çok mısralarının Mayakovski den aynen aktarılmış olduğu ispatlanmıştır..
Vallaha ben demiyorum hocası diyor :)
İsteyenler Ekber babayev in Nazım Hikmet kitabını alabilir, bazıları ise sadecee çokk güldüm diyebilirler...
Osmanlı nın çatısı altında devşirmelere önemli yer verilmiş ve değişik milletten insanlar önemli görevler almıştır, bunun sebebi her milletin hakkını kolayca savunabilmesi ve eşitliktir.Yani emperyalist dediğiniz bir devlet dünyaya örnek bir Hümanist devlettir.eğer o zamanın koşullarına göre bakarsanız, insan haklarını koruyan tek devlaettir, Osmanlı devleti, ama siz hâlâ Türk düşmanlarının anlattığı Osmanlıyı konuşmaya çalışıyorsunuz, titreyin ve kendinizer dönün, şöyle bi, r yüzünüzü yıkayıp ne diyorum ya ben diyin..
HAYATı BOYUNCA BİRKEZ OLUSUN KÜTÜPHANE KAPISINDAN GEÇMEYENLER OSMANLI DEVLETİNİ GELİP KARŞIMIZDA TAŞLAMAYA ÇALIŞMASIN..
Aydın aydın olaydı
İş o zaman kolaydı..
Diyordu Mustafa Yıldızdoğan çokda doğru söylüyor, kendi vatanı hariç bütün ülkelere fayası olan Türk Profesörleri, Bilim Adamları vs. Türkiye için çalışsalarda o zaman her iş kolay olurdu, bunun için iş imkanı yoktu diyeceksiniz, isteselerdi yaratabilirdi..
OKTAY SİNANOĞLU gibi bir kaç profesör, bilgin olsa Türkiye o zaman aydınlanır işte..
Teşekkürler OKTAy SİNANOĞLu belkide şu an bu ülke için çalışan tek insan sensin..
Elmanın diğer yarısı..
Hiç bir erkek kadınlar çin atıp, tutmasın, çünkü unutmasınlar ki kadınlar olmasaydı bize yoktuk..
Kadınlar bence mutlu edilmeyi ve şımartılayı hakkeden sevimli, güzel yaratıklardır, onlar yaratıklardır çünkü öylesine güzel, narin, ince ve zekidirler ki birçok erkeği birbirine düşürürler, ben bir çok kadın için gecelerce uyuyamadım, eminim birçok kadın da benim için gecelerce uyumadı, yani kısacası elmanın diğer yarısı..
Eğer onlar olmasaydı bu dünyada yaşamak için çok az sebebim kalırdı, iyiki varsınız başımızın taçları :)
2002, nasılsa UNESCO adlı kuruluşa “Nâzım Hikmet yılı” olarak ilân ettirildi ya; insanlarımızda hayret verici bir “Nâzım sevdâsı” peyda oldu. Kim bilir, belki de yıllardır gizli tutulmaya çalışılan duygularda patlama vuku buldu. Bu yüzden ortalık toz duman. Herkes onun bir yerine sarılıp aşkını tatmin peşinde. Adamcağız ne bulunmaz Leh kumaşı imiş de haberimiz yokmuş! O büyük yurtseveri, o katıksız Türk’ü(!) tanıyamamışız. Onu yurt özlemi içinde ölümlere terk edip yâd ellerde bırakmışız. Yurttaşlıktan çıkarıp vatansız yapmışız. Ona çok sevdiği yurdunda bir avuç toprağı çok görmüşüz. Ama ne gammış: “Kafa kâğıdı” olmasa da, pîrinin ayak ucunda yatan çürümüş cesedi Türkiye’ye getirilmese de o sevenlerinin gönlündeki tahtında sonsuzluğa kadar yaşamayı sürdürecekmiş. Ve daha neler, neler...
Bu yalaka ifadeler elbette kendilerini komünist, sosyalist, aşırı solcu, “aydınlatmacı”(!) , daha bilmem neci sayanlara yakışıyor. Üstelik Nâzım, Soayetler Birliği’nin kartondan bir kule gibi yıkılıp ideolojilerinin yerlere serildiği yıldan beri ayağa kalkabilmek için ellerinde kalan tek dayanak. Yaşadıkları depremin etkisini Nâzım’a sarılarak gidermeye çalışıyorlar. Çünkü, ondan gayrı tutunabilecekleri dal kalmadı.
Solcuların Nâzım iptilâsı biraz ideolojiye, biraz da o ideolojiyi ayağa kadırma ümidine, yani çıkara dayanıyor. Pekiyi, ya sağcı, hattâ milliyetçi geçinen bazılarına ne demeli? Gençliklerinde gizli gizli onun şiirlerini okuduklarını söyleyerek “şecaat arzedenler” mi ararsınız; yazılarına ve konuşmalarına ondan mısralar veya sözler katarak “çarıklı erkânı harplik” edenler mi? Meğer ömür boyu “mavi gözlü dev” âşıkı imişler de, bu özel duygularını, nasıl ettilerse, şimdiye kadar içlerinde saklamışlar. Şimdi, fırsatı yakalamışken onu açığa vurup ferahlıyorlar.
Bu Nâzım sevdâsı konusunda başı çekenler, elbette, sanat ve edebiyat(!) dergileri. Onlara bir yıllık sermaye çıktı. Nâzım’ın her şeyini didik didik edip ondan bir şeyler çıkararak veya onunla ilgili bir şeyler uydurarak, ayıp demeden, yalan demeden, uygunsuz demeden, ortaya döküyorlar. Adamcağızı yüceltelim derken cüceltiyorlar.
Geçenlerde elimize Anadolu’nun küçük bir ilçe merkezinde dört yıldır yayımlanan, şiir ağırlıklı bir sanat dergisi geçti. Bu, her sayısında onlarca şiir yayınlanan, birkaç da yazıya yer veren mütevazı bir dergi. Her yıl şiir şölenleri düzenleyip yayımlandığı kasabaya turistik kazanç da sağlıyormuş. Daha önce de bazı sayılarını gördüğüm bu derginin ideolojik bir saplantısı yok. Güzel saydıkları şiirleri, şairlerinin düşünce veya ideolojisine bakmadan yayınlıyorlar. Yazılarda ileri sürülen görüşlerin de eğilim yansıtan bir yanı yok. Bu özellikleri ile sevimli bir dergi. Onun, küçük bir Anadolu kasabasında bir avuç edebiyat dostunun çaba, emek ve desteği ile çıkarılıyor olması da ayrıca takdir edilecek, yürekten kutlanacak bir durum.
Ne var ki, son sayısında yayımladığı bir yazı, o güzel dergiyi çıkaranların da bütün ülkeye yayılan “Nâzım humması”ndan uzak kalamadıklarının, bu illetin onlara da bulaştığını gösteriyor. Derginin yetkililerinden olduğu anlaşılan yazar, Nâzım için bir dizi yazı yayımlamayı tasarlamış. Her yazısında onun bir yönünü ele alacakmış. Bu ilk yazısında “Nâzım Hikmet ve insan sevgisi” konusunu seçmiş. Onun nasıl insan sevgisi ile dolu olduğunu, “hümanist” cephesini, şiirlerinden parçalar aktararak ispatlamaya çalışıyor. Ama verdiği örnekler anlatmak istediğinin tam zıttını veren parçalar. Hele biri var ki, evlere şenlik! Önce bu insacıl şairin,
“Yarısı burdaysa kalbimin,
Yarısı Çin’dedir, doktor.
Sarı nehre doğru akan
Ordunun içindedir.
Sonra her şafak vakti, doktor,
Her şafak vakti kalbim
Yunanistan’da kurşuna diziliyor.”
mısralarını verdikten sonra “Dünyanın dört bir köşesindeki zulümlere, işkencelere, savaşlara gür sesiyle karşı koyan bir şaire bu eylemi yaptıran hümanizmden başka ne olabilir? ” diye soruyor. Ardından da şunları ekliyor:
“Batılıların ölümcül silâhlarına karşı Kara Afrika’nın, Habeşistan’ın yanında, Taras Babu’yla omuz omuzadır.
O, Musolini ile Hitler’le alay eder, insan kasaplarına karşı kurbanların yanındadır. Yunanistan için ağlar, İspanya için göz yaşı döker.”
Bu alıntıya ve yazarın ona dayanarak yaptığı yoruma dayanarak, eğer bunlar bir cehaletin yansıması değilse, korkunç bir gaflet, hattâ dalâletin tezahürleridir demekten kendimizi alamıyoruz. Bir kere o mısralar, bir hümanizm anlayışının değil, tam aksine bir hıncın eseridir. O şiirin yazıldığı günlerde, komünist olmayan Çin yönetimi ülkeyi istilâ etmeye çalışan komünistlerle mücadele ediyordu. Yunanistan’da komünist tehlikesini yok etmeye çalışıyordu. Sonra olanlar oldu, bütün Çin komünistlerin istilâsına uğradı. Bu arada Uygur Türklerinin ülkesi Doğu Türkistan da Komünist Çin’e tutsak edildi. Yüz milyonlarca insan komünizmin korkunç baskısı altında inlemeye terk edildi. Bütün bunlar o insancıl, hümanist Nâzım hayatta iken cereyan etti. Fakat ünlü şairin gıkı çıkmadı. Çin tutsaklığı altında inleyen yüz milyonların, bu arada 25 milyon Türkistanlının ıstırabı onun rikkatli (!) kalbinde hiçbir etki yapmadı. Yurdunu terk etmek zorunda kalan, Tibet dağlarında ayaklarını, kollarını, hayatlarını kaybeden Türkler onun üzerinde hiçbir iz bırakmadı. O, sadece Yunanistan’daki, İspanya’daki, Kara Afrika’daki, Habeşistan’daki, bilmem nerelerdeki komünist kopilleri için ortaya koydu bu hümanist yanını; komünist olmayan mazlumları yok saydı, hattâ onlara yapılan zulümleri hoş gördü, onayladı.
Yüzbinlerce Türkü yurtlarından ederek Sibirya çöllerinde telef eden otuz milyon insanın kasabı Stalin’in yanında yer aldı. “Beni Stalin yarattı” diye öğündü. Böylece mazlumların, işkence görenlerin değil, zalimlerin yanında yer aldı. Sayın yazara sormak gerek: Bu mu hümanistlik, bu mu insan sevgisi?
Yazarın Musolini ve Hitler ile alay ettiğini belirttiği hümanistinin dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü zalimi hakkındaki düşüncesini ortaya koymamış olması da çok manidar. Demek ki on milyonlarca mazluma karşı insan kasabının yanında oldu. Ona göre, insaniyetçilik, ancak kendi düşüncesine uyanlara uygulanabilecek bir davranış. Ötekilere ne olursa olsun!
Sözünü ettiğimiz yazı, şirin bir Anadolu kasabasında yayınlanıyor ve genç yazarlara ve şairlere yönelik yayın yapıyor olmasaydı, bu satırları yazmaya değmezdi. Nâzım Hikmet’in şairlikten daha çok komünist olduğunu, yazdıklarına ideolojisinin öncülük ettiğini ve o menfur ideolojisi sebebiyle asla insaniyetçi veya hümanist olamayacağını bilmesi gerekirdi. Dileriz, bundan sonraki yazılarında hakkında yazdığı kimseyi tek yönü ile ele alma yanlışlığından kendisini kurtarır.
Ben ne kadar sağ görüşlü olsam da Ecevit te geçmişte zaman zaman Türkiye ye faydası dokunmuştur, centilmen, kibar ve efendi bir adam..
Ama merdiven bile çıkamayan biri başımıza nasıl çıkıyor?
Bu saatten sonra Ecevit Bey Türkiye ye yarar dan çok zarar verecektir, kesinlikle bırakmalı..
Kızılderililerin aslında TÜRK olduğunu biliyor muydunuz? Yani onlarda bizden, bizim gibi insanlar, kızılderiliyi merak eden aynaya baksın :) O da sizin gibi insan...
Ben alevi bir ailede büyümüş olarak rahatça söyleyebilirim ki anlatılanlar kesinlke saçmalıktan ibaret..
Aleviler Hz.Muhammed e kesinlike insanıyor, Mum ışık gibi saçma terimleri yok..
Alevilik bir bakıma da Müslümanlığın biraz daha pekişmiş hâli diyebiliriz, çünkü dinizce bir olan kardeşlik duygusu alevilikte had safhadadır.Büyük Namaz, Aşure günleri, mileytütet zamanı gib zamanlarla kardeşlik duygusu çok daha pekiştiğine insanıyorum, tabi bu benim kendi görüşüm, çünkü açıkça söyleyebilirim ki ben araştırma yapmadım sadece yaşadıklarımı anlatıyorum..
Türk ün kelime anlamı çoğalan, türeyen, bir diğer anlamı ise güçlü, kuvvetli..
Fakat o kelime anlamlarından çok çok daha yüce, o gelmiş, geçmiş en büyük, en hürmetkar ve tartışmasız ki en güçlü millet, o Bozkurt soylu, o sadık, Türk yani düşmanlarının korkulu rüyası, ve ne kadar gariptir ki hiçbir Türk Devleti bugüne kadar başka bir milletin devleti tarafından yıkılmadı, Ya Türk devleti başka bir Türk Devletini yıktı ya da içindeki karışıklıklar yüzünden yıkıldı, yani bileği bükülmeyene de Türk denir.Türk ekmeğini paylaşır, suyunu paylaşır, eğerini, atını paylaşır Türk ün paylaşmayacağı tekşey vardır o da VATAN, Azeri, Türkmen i ve bütün Türki evletttekinlerde Türktür..
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azeri, Kırgız, Kazanlı
Türk milleti bir bölünmez bütündür..
Ziya Gökalp
Gelmiş geçmiş en Büyük İnsan, gerçek bir Türk ve tam Bir Osmanlı, büyük bir komutan, büyük bir filozof, ve hâlâ anlaşılamayan bir Kurucu, babam, herşeyim, hatta peygamber den bile önce gelir Atatürk benim için, rahat uyu atam..
osmanlı
16.07.2002 - 02:26Size Osmanlıyı kötülerken böyle mi kötlüyorlar...
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki zamanın en büyük sanatkar ve bilim adamlarını yetiştirdi.
Osmanlı Devleti öye kötü bir devlettiki Müslümanlığın başını çekti, halifeliği aldı.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki yüz yıllar boyunca zulüm gören milletler ona sığındı.
Osmanlı devleti o kadar körü bir devlettiki Avrupa öğrenim sistemini Osmanlıya göre düzenledi, örnek aldı.
Osmanlı devleti öyle kötü bir devlettiki 3 kıtaya yayıldı ve bütün kıtalarda her milletten insana görev verdi.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki birçok ülke kararsızlık sonucunda Osmanlıya danıştı.
Osmanlı Devleti öyle kötü bir devlettiki son yüzyıl haricinde bünyesinde yaşayan hiç bir devlet ona isyan etmedi ve hep Osmanlıyı desteklediler..
Osmanlı devleti öyle kötü bir devlettiki Türk birliğini sağladı, Türk milletinin huzur ve güvenin sağladı.
Osmanlı öyle kötü bir devlettiki hiç bir insanı Din, Dil ve ya IRK ayrımı olmaksızın eşit gördü, hiç bir cami yi yıkmadı, hiç bir çingene hor görülmedi...
Siz Haklısınız...!
Kaynak istediğiniz takdir de binlerce kaynak gösterebilirim...
Tanrı Türkü Korusun Ve Yüceltsin! ..
nazım hikmet
16.07.2002 - 01:36Ekber Babayev in Sofya da Türkçe olarak yayımladığı Nazım Hikmet kitabından;
Nazım ın Mskova da ki hocası, aynı zamanda Moskova Yazarlar Cemiyetinin İdari heyeti üyesi olan Ekber Babayev şunları söyelemekte;
"Mayakovskilerle, Bağristkilere, Svetloflara şiir yazdıran ihtilal, Nazım a da heyecanlı şiirler yazdırmıştır.Nazım Hikmet sovyet şairlerin bulduğu şekillerden faydalanmıştır."
Nazım ın şiir şeklinini ihtilal şairi Mayakovski den aldığını, onun sönük ve silik bir kopyacısı olduğunu, Nazım çağdaşlarıda Hocası gibi defalar a tekrarlamışlardır.
Bu Arada Bahri Hazer, Salkım Söğüt, Güneşi İçenlerin Türküsü, Kızılırmak gibi şöhreti bulduran şiirlerin bir çok mısralarının Mayakovski den aynen aktarılmış olduğu ispatlanmıştır..
Vallaha ben demiyorum hocası diyor :)
İsteyenler Ekber babayev in Nazım Hikmet kitabını alabilir, bazıları ise sadecee çokk güldüm diyebilirler...
Tanrı Türkü Korusun Ve Yüceltsin! ..
gece
12.07.2002 - 23:23Gece kıyametin tatbikatı..
osmanlı
12.07.2002 - 23:00Osmanlı nın çatısı altında devşirmelere önemli yer verilmiş ve değişik milletten insanlar önemli görevler almıştır, bunun sebebi her milletin hakkını kolayca savunabilmesi ve eşitliktir.Yani emperyalist dediğiniz bir devlet dünyaya örnek bir Hümanist devlettir.eğer o zamanın koşullarına göre bakarsanız, insan haklarını koruyan tek devlaettir, Osmanlı devleti, ama siz hâlâ Türk düşmanlarının anlattığı Osmanlıyı konuşmaya çalışıyorsunuz, titreyin ve kendinizer dönün, şöyle bi, r yüzünüzü yıkayıp ne diyorum ya ben diyin..
HAYATı BOYUNCA BİRKEZ OLUSUN KÜTÜPHANE KAPISINDAN GEÇMEYENLER OSMANLI DEVLETİNİ GELİP KARŞIMIZDA TAŞLAMAYA ÇALIŞMASIN..
su
12.07.2002 - 13:19Yaşama kaynağı..
aşk
12.07.2002 - 00:38Aşk, damarlarımda dolaşan kan ve gerektiğinde yaşamak için bir neden, sevgimi haykırabileceğim araç, bütün ömrümü harcayabileceğim amaç..
aydınlık türkiye
12.07.2002 - 00:26Aydın aydın olaydı
İş o zaman kolaydı..
Diyordu Mustafa Yıldızdoğan çokda doğru söylüyor, kendi vatanı hariç bütün ülkelere fayası olan Türk Profesörleri, Bilim Adamları vs. Türkiye için çalışsalarda o zaman her iş kolay olurdu, bunun için iş imkanı yoktu diyeceksiniz, isteselerdi yaratabilirdi..
OKTAY SİNANOĞLU gibi bir kaç profesör, bilgin olsa Türkiye o zaman aydınlanır işte..
Teşekkürler OKTAy SİNANOĞLu belkide şu an bu ülke için çalışan tek insan sensin..
kadın
12.07.2002 - 00:05Elmanın diğer yarısı..
Hiç bir erkek kadınlar çin atıp, tutmasın, çünkü unutmasınlar ki kadınlar olmasaydı bize yoktuk..
Kadınlar bence mutlu edilmeyi ve şımartılayı hakkeden sevimli, güzel yaratıklardır, onlar yaratıklardır çünkü öylesine güzel, narin, ince ve zekidirler ki birçok erkeği birbirine düşürürler, ben bir çok kadın için gecelerce uyuyamadım, eminim birçok kadın da benim için gecelerce uyumadı, yani kısacası elmanın diğer yarısı..
Eğer onlar olmasaydı bu dünyada yaşamak için çok az sebebim kalırdı, iyiki varsınız başımızın taçları :)
ayrılık
11.07.2002 - 23:55Uykusuz gözler ve göz yaşı..
vatan
11.07.2002 - 23:54Vatan ne Türkiyedir Türkler’e, ne Türkistan...
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan....
ölüm
11.07.2002 - 23:47Ölüm=Doğmak ilahi anlamda böyle :) Bu yüzden korkulacak birşey değil, önemli olan yaşarken bu dünya da asla ölmeyecek şeyler bırakabilmek..
ab
11.07.2002 - 23:17Türkiye yi içten yok etmenin resmi yolları...
nazım hikmet
11.07.2002 - 23:022002, nasılsa UNESCO adlı kuruluşa “Nâzım Hikmet yılı” olarak ilân ettirildi ya; insanlarımızda hayret verici bir “Nâzım sevdâsı” peyda oldu. Kim bilir, belki de yıllardır gizli tutulmaya çalışılan duygularda patlama vuku buldu. Bu yüzden ortalık toz duman. Herkes onun bir yerine sarılıp aşkını tatmin peşinde. Adamcağız ne bulunmaz Leh kumaşı imiş de haberimiz yokmuş! O büyük yurtseveri, o katıksız Türk’ü(!) tanıyamamışız. Onu yurt özlemi içinde ölümlere terk edip yâd ellerde bırakmışız. Yurttaşlıktan çıkarıp vatansız yapmışız. Ona çok sevdiği yurdunda bir avuç toprağı çok görmüşüz. Ama ne gammış: “Kafa kâğıdı” olmasa da, pîrinin ayak ucunda yatan çürümüş cesedi Türkiye’ye getirilmese de o sevenlerinin gönlündeki tahtında sonsuzluğa kadar yaşamayı sürdürecekmiş. Ve daha neler, neler...
Bu yalaka ifadeler elbette kendilerini komünist, sosyalist, aşırı solcu, “aydınlatmacı”(!) , daha bilmem neci sayanlara yakışıyor. Üstelik Nâzım, Soayetler Birliği’nin kartondan bir kule gibi yıkılıp ideolojilerinin yerlere serildiği yıldan beri ayağa kalkabilmek için ellerinde kalan tek dayanak. Yaşadıkları depremin etkisini Nâzım’a sarılarak gidermeye çalışıyorlar. Çünkü, ondan gayrı tutunabilecekleri dal kalmadı.
Solcuların Nâzım iptilâsı biraz ideolojiye, biraz da o ideolojiyi ayağa kadırma ümidine, yani çıkara dayanıyor. Pekiyi, ya sağcı, hattâ milliyetçi geçinen bazılarına ne demeli? Gençliklerinde gizli gizli onun şiirlerini okuduklarını söyleyerek “şecaat arzedenler” mi ararsınız; yazılarına ve konuşmalarına ondan mısralar veya sözler katarak “çarıklı erkânı harplik” edenler mi? Meğer ömür boyu “mavi gözlü dev” âşıkı imişler de, bu özel duygularını, nasıl ettilerse, şimdiye kadar içlerinde saklamışlar. Şimdi, fırsatı yakalamışken onu açığa vurup ferahlıyorlar.
Bu Nâzım sevdâsı konusunda başı çekenler, elbette, sanat ve edebiyat(!) dergileri. Onlara bir yıllık sermaye çıktı. Nâzım’ın her şeyini didik didik edip ondan bir şeyler çıkararak veya onunla ilgili bir şeyler uydurarak, ayıp demeden, yalan demeden, uygunsuz demeden, ortaya döküyorlar. Adamcağızı yüceltelim derken cüceltiyorlar.
Geçenlerde elimize Anadolu’nun küçük bir ilçe merkezinde dört yıldır yayımlanan, şiir ağırlıklı bir sanat dergisi geçti. Bu, her sayısında onlarca şiir yayınlanan, birkaç da yazıya yer veren mütevazı bir dergi. Her yıl şiir şölenleri düzenleyip yayımlandığı kasabaya turistik kazanç da sağlıyormuş. Daha önce de bazı sayılarını gördüğüm bu derginin ideolojik bir saplantısı yok. Güzel saydıkları şiirleri, şairlerinin düşünce veya ideolojisine bakmadan yayınlıyorlar. Yazılarda ileri sürülen görüşlerin de eğilim yansıtan bir yanı yok. Bu özellikleri ile sevimli bir dergi. Onun, küçük bir Anadolu kasabasında bir avuç edebiyat dostunun çaba, emek ve desteği ile çıkarılıyor olması da ayrıca takdir edilecek, yürekten kutlanacak bir durum.
Ne var ki, son sayısında yayımladığı bir yazı, o güzel dergiyi çıkaranların da bütün ülkeye yayılan “Nâzım humması”ndan uzak kalamadıklarının, bu illetin onlara da bulaştığını gösteriyor. Derginin yetkililerinden olduğu anlaşılan yazar, Nâzım için bir dizi yazı yayımlamayı tasarlamış. Her yazısında onun bir yönünü ele alacakmış. Bu ilk yazısında “Nâzım Hikmet ve insan sevgisi” konusunu seçmiş. Onun nasıl insan sevgisi ile dolu olduğunu, “hümanist” cephesini, şiirlerinden parçalar aktararak ispatlamaya çalışıyor. Ama verdiği örnekler anlatmak istediğinin tam zıttını veren parçalar. Hele biri var ki, evlere şenlik! Önce bu insacıl şairin,
“Yarısı burdaysa kalbimin,
Yarısı Çin’dedir, doktor.
Sarı nehre doğru akan
Ordunun içindedir.
Sonra her şafak vakti, doktor,
Her şafak vakti kalbim
Yunanistan’da kurşuna diziliyor.”
mısralarını verdikten sonra “Dünyanın dört bir köşesindeki zulümlere, işkencelere, savaşlara gür sesiyle karşı koyan bir şaire bu eylemi yaptıran hümanizmden başka ne olabilir? ” diye soruyor. Ardından da şunları ekliyor:
“Batılıların ölümcül silâhlarına karşı Kara Afrika’nın, Habeşistan’ın yanında, Taras Babu’yla omuz omuzadır.
O, Musolini ile Hitler’le alay eder, insan kasaplarına karşı kurbanların yanındadır. Yunanistan için ağlar, İspanya için göz yaşı döker.”
Bu alıntıya ve yazarın ona dayanarak yaptığı yoruma dayanarak, eğer bunlar bir cehaletin yansıması değilse, korkunç bir gaflet, hattâ dalâletin tezahürleridir demekten kendimizi alamıyoruz. Bir kere o mısralar, bir hümanizm anlayışının değil, tam aksine bir hıncın eseridir. O şiirin yazıldığı günlerde, komünist olmayan Çin yönetimi ülkeyi istilâ etmeye çalışan komünistlerle mücadele ediyordu. Yunanistan’da komünist tehlikesini yok etmeye çalışıyordu. Sonra olanlar oldu, bütün Çin komünistlerin istilâsına uğradı. Bu arada Uygur Türklerinin ülkesi Doğu Türkistan da Komünist Çin’e tutsak edildi. Yüz milyonlarca insan komünizmin korkunç baskısı altında inlemeye terk edildi. Bütün bunlar o insancıl, hümanist Nâzım hayatta iken cereyan etti. Fakat ünlü şairin gıkı çıkmadı. Çin tutsaklığı altında inleyen yüz milyonların, bu arada 25 milyon Türkistanlının ıstırabı onun rikkatli (!) kalbinde hiçbir etki yapmadı. Yurdunu terk etmek zorunda kalan, Tibet dağlarında ayaklarını, kollarını, hayatlarını kaybeden Türkler onun üzerinde hiçbir iz bırakmadı. O, sadece Yunanistan’daki, İspanya’daki, Kara Afrika’daki, Habeşistan’daki, bilmem nerelerdeki komünist kopilleri için ortaya koydu bu hümanist yanını; komünist olmayan mazlumları yok saydı, hattâ onlara yapılan zulümleri hoş gördü, onayladı.
Yüzbinlerce Türkü yurtlarından ederek Sibirya çöllerinde telef eden otuz milyon insanın kasabı Stalin’in yanında yer aldı. “Beni Stalin yarattı” diye öğündü. Böylece mazlumların, işkence görenlerin değil, zalimlerin yanında yer aldı. Sayın yazara sormak gerek: Bu mu hümanistlik, bu mu insan sevgisi?
Yazarın Musolini ve Hitler ile alay ettiğini belirttiği hümanistinin dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü zalimi hakkındaki düşüncesini ortaya koymamış olması da çok manidar. Demek ki on milyonlarca mazluma karşı insan kasabının yanında oldu. Ona göre, insaniyetçilik, ancak kendi düşüncesine uyanlara uygulanabilecek bir davranış. Ötekilere ne olursa olsun!
Sözünü ettiğimiz yazı, şirin bir Anadolu kasabasında yayınlanıyor ve genç yazarlara ve şairlere yönelik yayın yapıyor olmasaydı, bu satırları yazmaya değmezdi. Nâzım Hikmet’in şairlikten daha çok komünist olduğunu, yazdıklarına ideolojisinin öncülük ettiğini ve o menfur ideolojisi sebebiyle asla insaniyetçi veya hümanist olamayacağını bilmesi gerekirdi. Dileriz, bundan sonraki yazılarında hakkında yazdığı kimseyi tek yönü ile ele alma yanlışlığından kendisini kurtarır.
gözyaşı
08.07.2002 - 00:23Fazla derecede gülmek..
türkiye
07.07.2002 - 00:35İlk ve tek sevdam..
Bülent Ecevit
07.07.2002 - 00:32Ben ne kadar sağ görüşlü olsam da Ecevit te geçmişte zaman zaman Türkiye ye faydası dokunmuştur, centilmen, kibar ve efendi bir adam..
Ama merdiven bile çıkamayan biri başımıza nasıl çıkıyor?
Bu saatten sonra Ecevit Bey Türkiye ye yarar dan çok zarar verecektir, kesinlikle bırakmalı..
hasret
04.07.2002 - 22:50Çoktandır hasret duyduğum bir duygu hasret..
kızılderili
04.07.2002 - 22:49Kızılderililerin aslında TÜRK olduğunu biliyor muydunuz? Yani onlarda bizden, bizim gibi insanlar, kızılderiliyi merak eden aynaya baksın :) O da sizin gibi insan...
alevi
04.07.2002 - 22:29Ben alevi bir ailede büyümüş olarak rahatça söyleyebilirim ki anlatılanlar kesinlke saçmalıktan ibaret..
Aleviler Hz.Muhammed e kesinlike insanıyor, Mum ışık gibi saçma terimleri yok..
Alevilik bir bakıma da Müslümanlığın biraz daha pekişmiş hâli diyebiliriz, çünkü dinizce bir olan kardeşlik duygusu alevilikte had safhadadır.Büyük Namaz, Aşure günleri, mileytütet zamanı gib zamanlarla kardeşlik duygusu çok daha pekiştiğine insanıyorum, tabi bu benim kendi görüşüm, çünkü açıkça söyleyebilirim ki ben araştırma yapmadım sadece yaşadıklarımı anlatıyorum..
Tanrı Türkü Korusun Ve Yüceltsin..!
hayal
04.07.2002 - 22:16Önce ayna daki kendinize bakın, bu sizsinizdir yani gerçek budur, birde beyninizdeki size bakın çoğunuz güzel, mert, cesur sanarsınız işte hayal budur..
türk
02.07.2002 - 22:59Türk ün kelime anlamı çoğalan, türeyen, bir diğer anlamı ise güçlü, kuvvetli..
Fakat o kelime anlamlarından çok çok daha yüce, o gelmiş, geçmiş en büyük, en hürmetkar ve tartışmasız ki en güçlü millet, o Bozkurt soylu, o sadık, Türk yani düşmanlarının korkulu rüyası, ve ne kadar gariptir ki hiçbir Türk Devleti bugüne kadar başka bir milletin devleti tarafından yıkılmadı, Ya Türk devleti başka bir Türk Devletini yıktı ya da içindeki karışıklıklar yüzünden yıkıldı, yani bileği bükülmeyene de Türk denir.Türk ekmeğini paylaşır, suyunu paylaşır, eğerini, atını paylaşır Türk ün paylaşmayacağı tekşey vardır o da VATAN, Azeri, Türkmen i ve bütün Türki evletttekinlerde Türktür..
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azeri, Kırgız, Kazanlı
Türk milleti bir bölünmez bütündür..
Ziya Gökalp
mustafa kemal atatürk
01.07.2002 - 23:10Gelmiş geçmiş en Büyük İnsan, gerçek bir Türk ve tam Bir Osmanlı, büyük bir komutan, büyük bir filozof, ve hâlâ anlaşılamayan bir Kurucu, babam, herşeyim, hatta peygamber den bile önce gelir Atatürk benim için, rahat uyu atam..
anne
01.07.2002 - 02:22Bizi sonsuza kadar sevecek tek kişi..
ben
01.07.2002 - 02:21Ben bir hiç, biz herşey..
Toplam 152 mesaj bulundu