Ordu' da doğdum.
Artık eskisi gibi yanmıyor içim.
Aynı boşluk var hâlâ,
ama içimde değil,
yanımda yürüyen bir gölge gibi sadece.
Varlığını unutmadım,
ama yokluğunu da sevmeyi öğrendim.
Her şey tam olunca değil,
eksildikçe başlar insan.
Bazen bir gidiş,
bir kalıştan daha çok öğretir.
Kaybetmek sanılırken,
Adımlarım, eski bir şehrin dar sokaklarında yankılanıyor.
Duvarlardan dökülen sıvalar,
geçmişin sessiz tanıkları gibi
beni izliyor.
Kaldırım taşlarının arasına
Sar bir sigara saki,
ama bu kez
sözler suskun kalsın,
anlatmaya gücüm yok bugün.
Tel tel çöz beni,
dudağının kıyısında,
güneşin kavurduğu toprak gibi
yanık izler taşıyor içim
parlak ışıkların ardında gizlenen
sessiz bir sızı var
gölgeler uzarken öğle vakti
Terazinin Önünde
Seyrani Göl
terazinin önünde durdum
ne bir mahkeme
ne bir celp
artık dirençsizim
bir dalın
göğe değil yere eğilişi gibiyim
sözcükler dudaklarımda değil
içimde çatlayan boşluklarda
Sabah değil bu,
ama sabaha benzeyen bir sessizlik.
Karanlık aynı karanlık,
ama artık sana ait değil.
Ben yürüdüm…
Yolun sonunu bilmeden,
Ayağımın altındaki taşın da
Beni nereye savuracağını düşünmeden.
Çünkü kalbim
Ektiysen hayrı, bırak toprağa,
Her tohum vaktinde filiz verir sana.
Sen vazifeni bil, gerisini bırak,
Tevekkül çiçeği açar sabırla.
Elinden geleni yap, dosdoğru dur,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!