İnsan her zaman elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Ona yakışan budur. Bir şartla, yapıp ettikleri hem kendisi hem de insanlığın hayrına şeyler olmalıdır ki fayda görmüş olanlardan bazıları belki dua eder de yarın huzuru mahşerde karşısına çıkmış olur.
Bu arada kişi yaptığı şeylerden kendisine pay çıkarmamalıdır. Çünkü tüm bu yapmış olduğu şeyleri yapabilme gücü ve imkânını ona veren mutlak bir güç var ve O istemezse hiç bir şey olmaz.
İnsanoğlu yapıp ettiklerinin kendisinden olduğunu düşünmeye başladığı andan itibaren kibir ve bencillik duyguları ön plana çıkar ve onu yanlışlar yapmaya iter. Zira kibir ve bencillik insanın kötü yanını temsil ederler.
Ayrılıklar hüzünlüdür. Zordur insanın sevdiklerinden ayrılması. Eksildiğini hisseder, bir şeyler kopar yüreğinden, içi titrer. Gözlerini kaçırır karşısındakinin gözlerinden. Gözyaşları şıpır şıpır damlar yanaklarından aşağı ve ne kadar istemese de belli etmemek, başaramaz, elinde değildir.
Hayatın kaçınılmaz gerçeğidir ayrılıklar. Bu gerçeğin önünde durmak mümkün olmuyor. Ne yaparsak yapalım böyle…
Ayrılıklar hüzünlüdür evet. Zordur insanın sevdiklerinden ayrılması.
Belirli nesne, olay ve bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim olarak tanımı yapılan ‘duygu’ kelimesinin ifade ettiği anlam, zaman zaman kişinin hayatına müdahale etmesi bakımından ona yeni ufuklar açabileceği gibi, onun yanlış bir takım hareketler içine girmesine de sebep olabilir.
Bu sebeple duygularımız aklımızın önüne geçmemelidir. Çünkü duygularıyla hareket edenlerin yanılma ihtimali görece daha yüksektir.
Çünkü insan hayatında duygulardan önce akıl ön planda olmalıdır. Akıl yerinde ve doğru kullanıldığı zaman kılavuz olup yol gösterir, kişinin hem kendisine hem de onun vasıtasıyla çevresine.
İnsanın büyük fırsatlar kollamayı beklemektense küçük de olsa önüne çıkan imkânları değerlendirmeyi tercih etmesi önünde yeni kapıların açılmasını sağlar.
Beklemek yerinde saymaktır. Yerinde saymaktansa küçük adımlarla bile olsa ilerlemek daha iyidir. Çünkü bu küçük adımlar hedefine varmak için yürüdüğü yolda önünde, sonunda kişiyi mutlaka bir menzile taşır.
Her menzile varış hedefe biraz daha yaklaşmak demektir. Ve tabi varılan her menzil kişinin kazanç hanesine yazılır.
İktidar - muhalefet, iki ayrı uç… Günümüz burjuva demokrasilerinin ayrılmaz, ayrılamaz ikilisi… Hep söylenir, “İktidar her türlü devlet yönetiminde vardır ama yalnız muhalefetin olduğu yönetimlere demokratik yönetim denir,” diye. Doğru bir söz...
Bir yerde muhalefet yapabilme özgürlüğü varsa eğer, bireysel ve toplumsal söylem ancak o zaman kendisine bir yaşam alanı nulabilir. Öte yandan muhalefet yoksa ya da muhalefete imkân tanınmıyorsa orada baskı ve zulmün hâkim olduğu bir yönetim var demektir.
Demokrasinin asıl göstergesi muhalefettir. Toplumsal ve hatta bireysel gelişmenin en önemli dinamiği…
Her ne kadar doğumla birlikte çocuk üzerinde ailenin dünya görüşü, meşrebi, yaşama bakışı onun düşünce sistematiğini oluşturmasında ve geliştirmesinde belirleyici bir rol oynuyor olsa da kişi daha önceden kendisi için seçilmiş olanı sorgulayıp, çevresel etkilere ve eğitimine paralel olarak asıl kararını zaman içinde kendi özgür iradesiyle verir, vermelidir.
Akıl ve iradesi bunu yapmaya muktedirdir.
Ailesi tarafından ona sunulmuş olanı kabul etmesi pekâlâ mümkün olmakla birlikte, bir karar verme zamanının geldiğine inandığı an, kişinin ulaşacağı bilgiyi iyi etüt etmesinde sayısız yararlar vardır.
Anı yaşamak deyiminin verdiği mesaj doğrudur. En azından benim için. Öte yandan bir nefes sonrasına bile garantisi olmayan bir insanın uzun hesaplar yapması da doğrudur.
Sanki bir çelişkiymiş gibi görünen bu iki durum aslında yaratılış gayesinin püf noktası olsa gerektir. “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, şimdi ölecekmiş gibi de ahirete çalış.” diyen sevgili peygamberimiz aleyhisselâtu vesselam efendimiz ne büyük bir kapı açmıştır aslında insanlığın önüne.
Hz. Peygamberimiz, bu hadis-i şerifleriyle Cenab-ı Hakk’ın bize bahşetmiş olduğu bu hayatı sürdürürken, geleceğe dair çeşitli planların çekiciliği ve hayhuyu içinde bir an sonra artık yaşamıyor olabileceğimiz gerçeğini de unutmamamızı ve buna göre yaşamamız gerektiğini ne kadar da güzel anlatmış.
Bitmek tükenmek bilmeyecekmiş gibi gelen uzun bir yürüyüş içindedir insanoğlu. Ve çeşitli menzilleri geçerek belli bir hedefe doğru durmadan ama zaman zaman duraksayarak yol alıp gidiyor.
Hedefi nedir? Nereye doğru gitmektedir? Varacağı hedef ne kadar gerçektir? Kazancı ne olacaktır? Buna karşılık kaybedeceği nedir? Kayıplarını kazançlarından çıkardığında elinde kalanlar o son anda, son noktada kendisine nasıl bir fayda sağlayacaktır, sağlayacak mıdır? Bilemez.
Oysa hedef her insan için yeni bir umuttur. Hayata tutunabilmenin en önemli araçlarından biri… Bir tür motivasyon sağlayıcı, moral… Ömrü boyunca yürüyeceği yolda ardına takılabileceği bir tür çekici, lokomotif…
İnsan aslında hiç eksiksiz olarak yaratılmış bir varlıktır.
Bugün onun eksik yanlarından söz ediyorsak aklına çok güveniyor olması yüzündendir.
Her ne kadar akıl insanı insan yapan en önemli özellikse de yine aynı akıl insanın yanlışa düşmesine ve hatta mahvına bile sebep olabiliyor.
Güç kullanmak için güçlü, zorbalık yapmak için zorba, zulüm yapmak için zalim olmak gerekir.
Ama bir şey var ki bu da akıldan hiç çıkartılmamalıdır. Her insan bunu daha hayatının ilk yıllarında öğrenir, giderek idrak eder ve kabullenir.
Peki, ama bunu bilmek yeterli midir? Değil, bir de aklının bir kenarında tutması gerekir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!