Beyin ve kalp, iki organ… İnsan bedeni için her ikisinin de işlevi farklı… Sadece insan için değil, bitkiler dışında yaratılmış bütün canlılar için bu böyle…
Bu iki organın bir bedenin hayatiyeti için gerekliliği bu kısa yazının konusu değildir. Beyin ve kalbin başka bir yanından söz etmek istiyoruz naçizane.
Herkes bilir ki akıl deyince beyin, gönül deyince de kalp akla gelir. İnsanın hayatını yönlendiren iki mevhum, gönül ve akıl…
Dün Allah’ındı, geçmişte kaldı. İnsana bir fayda sağlayıp sağlamadığı konusu kişiden kişiye değişir. Ve bugün de Allah’ın, o da geldi geçiyor. Her şey geçici, her şey fani...
Kişinin sahip olup olabileceği tek ve gerçek şey sadece içinde bulunduğu andır. Her şeyin tek sahibi olan Cenabı Allah’ın kuluna bağışladığı nimeti…
Anın değerini bilmek bulunmaz bir fırsattır. Bu sebepte insanoğlu kayıp ya da kazancına ne ilave edecekse, bunu ancak içinde bulunduğu işte o anda yapabilir.
merhaba bebek hoş geldin
bizi çok sevindirdin hoş geldin hoş geldin
dünyaya gelişin ilk bedeli
kopmaktır göbek bağından bebeğim
artık yaşamak hiç bedava değil
Yaşadığı süre içinde önüne çıkan imkânlardan ve seçeneklerden hangisini kabul edip, etmeyeceği konusu kişinin kendi kararlarıyla ilgili bir durumdur.
Günü gelip mizan kurulduğunda herkes yapmış olduğu tercihler sebebiyle her şeyin tek ve mutlak sahibine mutlaka ama mutlaka hesap verecektir.
İşte bu yüzden hayatı boyunca insanın önüne çıkan sebepler o nihai değerlendirmenin daha bugünden ortaya çık(arıl)mış sınav sorularıdır.
Bir komşu büyüğümüzün cenazesindeydik. Rahmetlinin defin işlemi yapılırken çoktandır görmediğim bir arkadaşımla birlikte bir kenara çekilmiş sohbet ediyorduk. Havadan sudan, kendi yapıp ettiklerimizden, çoluk çocuklardan işten güçten…
“Ne diyorsun sıraya biz mi girdik dersin? Baksana bizden önceki kuşaktan neredeyse çevrede pek kimse kalmadı. Teker teker terk edip gidiyorlar bu dünyayı.” diyecek oldu lafın bir yerinde.
Tam cevap verecektim ki o biraz ilerimizde bir başına dikilen birini göstererek
bir yalanın peşinde
ne yıllar harcadım ben
ak düştü saçlarıma
daha yaşım başım ne
sevmek dediğin nedir
Allah’a (c.c.) verdiklerinden dolayı duyulan minneti dile getirmek olan şükür, ahlâki bir kavram olarak, yapılan bir iyiliğin kadir kıymetini bilip makbule geçtiğini dile getirmek, iyilik edeni övmek, nankör olmamak demektir.
Kul kendisini yaratıp rızıklandıran, koruyup gözeten, Rabbinin bu lütfuna karşılık olarak şükreder. Şükür bir başka anlatımla kulun Rabbini yücelterek övmesi de demektir.
İnsanın Allah’a (c.c.) şükretmesi, O’na duyduğu minnete teşekkür etmesi anlamına da gelir, bir bakıma. Ama asıl şükür verilen her türlü nimeti yerli yerinde kullanmakla olur, olmalıdır.
Hayat insanoğluna Allah'ın bahşettiği en güzel nimettir. Ve yalnızca hayattayken onu değerli kılabilir. İnsanız, elbette bu dünyanın nimetlerinden faydalanacağız. Ama nimetin bir de karşıtı var mihnet... Ona da katlanmasını bilmek gerekir.
Çirkinliklerle dolu bir dünyada yaşıyor olması insanın yüreğini karartmasına sebep olmamalıdır. Hayat yine de yaşanmaya değer. Onu en güzel şekilde yaşamayı başarmak ise kişinin kendi ellerindedir.
Eldeki bu değerli imkân gerektiği gibi kullanılarak var olan çirkinliklerin üstesinden gelinebilir ve güzelliklere yer açılabilir. Bunun için yapılması gereken tek şey istemektir.
sen ey yalnızlık
benim en sadık dostum en vefakâr sırdaşım
ve en kadim yoldaşım
fırtınalarla geçen bu sefil hayatımda
ne zaman bunalsam
sığınacak limanım
hayatımdan sildim attım seni bir tek kalemde
yeter artık sahteliğin seni gidi ey dünya
yalan dolan haram talan her kötülük var sende
bırak beni günahımla bir başıma ey dünya
rızkı veren yüce Rabbim elbet bilir her şeyi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!