Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi? Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla, dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu. Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
say bademleri, say acı olanı, uyanık tutanı say, beni de onlara kat:
gözünü arardım hep, gözünü açtığında, sana kimselerin bakmadığı bir anda, örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben, ki onun üzerinde tasarladığın çiy'in testilere doğru kaydığı bir zamanda, yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.
ancak böyle varırdın adına, senin olan, o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek, savrulurdu çiçekler sanki bir çan kulesi boşluğundaymışım gibi senin suskunluğunun.
ölmüş olan o şey senin koluna girer ve işittiklerin de seninle birleşirdi, üç olup giderdiniz geceyi katederek.
beni de acı yap, acı yap beni. bademlerden say beni.
Haydi ince ayarlanmış bir gülümseme seç dudaklarına Çekip çevir şu karanlığı gözlerinle Kaldır başını Bak gökyüzüne Gökyüzü dedikleri ilkel maviliğe Mavilikte gizlenmiş bulut izlerine Say ki bu bir rüyaydı Say ki ben konuştum sen dinledin Beni merak etme Uzun ölümlerimi yarıladım bitmek üzere...
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam bir 'hiçlik tadı' ve ağzından yıldızlar uçuran ergin, yeşil ve yabanıl bir yaz gecesi gibisin yüzünde yolların gülüşü ve yaz göğüne ilişkin bir esenlik üretiyorsun geçip giden fırtınalardan
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam aşkların büyük yarlarıyla kuşatılmış görüyorum kendimi safran ve ezilmiş yazlardan bakışlarının kıyısız açıklarına gurbet ve cevahir taşıyan bir gülüş söylencesi geçer bir yazdan ötekine derin anlatılardan
ey uçurum gözlü sevgilim! ne zaman baksam bir dağın yırtmacından ince bir dere yatağı gibi kayan yeşil tenini görüyorum akşam nasıl da yakışıyor yüzüne ve sanki bir kayalığın içine durmadan kendi kendini oyan bir ferhâd gibiyim ben ya da pusuda, karanlık bir gül gibi hem solan hem solmayan
Ben yalnızlığı
Gökte uçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Garip naçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Gelir geçer gördüm.
___ C. Külebi
Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
___ A. TELLİ
say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat:
gözünü arardım hep, gözünü açtığında,
sana kimselerin bakmadığı bir anda,
örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,
ki onun üzerinde tasarladığın çiy'in
testilere doğru kaydığı bir zamanda,
yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.
ancak böyle varırdın adına, senin olan,
o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,
savrulurdu çiçekler sanki bir çan kulesi
boşluğundaymışım gibi senin suskunluğunun.
ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.
beni de acı yap, acı yap beni.
bademlerden say beni.
___ Paul CELAN
'To be or not to be' değil.
'Cogito ergo sum' hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
__ A. Arif
geceye
ağıt
yakan
kızların
öyküsünden
'bir anlık'
sahte
'düş'ün
izdüşümü...
Haydi ince ayarlanmış bir gülümseme seç dudaklarına
Çekip çevir şu karanlığı gözlerinle
Kaldır başını
Bak gökyüzüne
Gökyüzü dedikleri ilkel maviliğe
Mavilikte gizlenmiş bulut izlerine
Say ki bu bir rüyaydı
Say ki ben konuştum sen dinledin
Beni merak etme
Uzun ölümlerimi yarıladım bitmek üzere...
____Y. EROL
ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir 'hiçlik tadı'
ve ağzından
yıldızlar uçuran
ergin, yeşil ve yabanıl
bir yaz gecesi gibisin
yüzünde yolların gülüşü
ve yaz göğüne ilişkin
bir esenlik üretiyorsun
geçip giden fırtınalardan
ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
aşkların büyük yarlarıyla
kuşatılmış görüyorum kendimi
safran
ve ezilmiş yazlardan
bakışlarının kıyısız
açıklarına
gurbet ve cevahir taşıyan
bir gülüş söylencesi
geçer bir yazdan ötekine
derin anlatılardan
ey uçurum gözlü sevgilim!
ne zaman baksam
bir dağın yırtmacından
ince bir dere yatağı
gibi kayan
yeşil tenini görüyorum
akşam
nasıl da yakışıyor yüzüne
ve sanki bir kayalığın içine
durmadan kendi kendini oyan
bir ferhâd gibiyim ben
ya da pusuda, karanlık
bir gül gibi
hem solan hem solmayan
ne zaman dinecek, ne zaman
bu taflan, bu taflan?
ey uçurum gözlü sevgilim!
_______ H. YAVUZ
Ne güzel bir ihtimal! ..
âzâde
İyi ki sevmiyor seni bu hayat
Akıyorken ırmakların içinden
Çiçekleri selâmla sadece
Ve çocuk yüzlerine görün...
Ben de deli gömleğimi giyip
Bir çınar ağacının altında
İçimde seni herkesten gizleyip
Güneşe karşı şarkılar söyleyeceğim...
_____ Mustafa Özçelik