fidan dikilir..ağaç olur..sonra kütük..sonra erkek..işte o kütükle erkek arasındaki, büyükbaş saçı sakalı boyalı şeylere denir olgun erkek diye..seven sever..sevilen azar..bizene..olgunluk...ham erkek var olduğuna kanıt işte...
Parmağının vuruşu davula, boşaltıyor tüm sesleri ve yeni bir uyum başlıyor. Attığın bir adım ayağa kalkışıdır yeni insanların ve düşmeleri yola. Başın çevriliyor, -Yeni Sevi! Başın çevriliyor, -Yeni Sevi! “ Değiştir nasiplerimizi, acıları ele, zamandan başlayarak ” diye sesleniyor bu çocuklar şarkılarda sana. “ Yükselt nerede olursa olsun talihlerimizin ve dileklerimizin tözünü “ diye yalvarıyorlar sana.
cehennemde bir mevsim aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi.
bir akşamdı dizime oturttum güzelliği -terslik edecek oldu- iler tutar yerini bırakmadım ben de.
bayrak açtım adalete karşı.
aldım başımı kaçtım. ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem, size emanet.
azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına ne varsa. bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. tanrı bildim musibeti. gırtlağıma kadar battım çamurlara. cürmün ayazında kurundum. hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
hayr'mış meğer o anahtarın adı- anlaşıldı ben bir düşteymişim.
'sen canavar kalacaksın...' falan filan... atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. 'ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın.'
ah, canıma yetti arttı- kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları
fidan dikilir..ağaç olur..sonra kütük..sonra erkek..işte o kütükle erkek arasındaki, büyükbaş saçı sakalı boyalı şeylere denir olgun erkek diye..seven sever..sevilen azar..bizene..olgunluk...ham erkek var olduğuna kanıt işte...
sensin paşam dememi beklerdin dimi...ama ben içgiyim markası deyip şuursuzlaşayım..
eğitimini aldığım halde bilmiyorken..bu bile göreceliyken...hiçbir halt bilmemek belkide....
in...san...çık...san...
sanmakla olunacaksa insen...çıkmakla gidilecekse düşsen..ama insan...inatla innnn saannnn...
sen..okuyorsunya :)
lansman...ingilizce erkekmisiniz lanın devrik haliiii :)
Parmağının vuruşu davula,
boşaltıyor tüm sesleri
ve yeni bir uyum başlıyor.
Attığın bir adım ayağa kalkışıdır
yeni insanların ve düşmeleri yola.
Başın çevriliyor, -Yeni Sevi!
Başın çevriliyor, -Yeni Sevi!
“ Değiştir nasiplerimizi, acıları ele,
zamandan başlayarak ” diye sesleniyor
bu çocuklar şarkılarda sana.
“ Yükselt nerede olursa olsun
talihlerimizin ve dileklerimizin tözünü “
diye yalvarıyorlar sana.
Ezelden çıkıp geldin, her yere gideceksin
antoloji aklıma geldi..sazanı müreni gideni geleni...
kısaca insan / william blake
Kalmaz ortada acıma
Yoksulluk olmayınca;
Ne de merhamet
Bizim gibi mutluysa millet
Birbirini korkutup barışı aradıkça
Sevgiyi kendine sakladıkça;
Zulüm sarar dört yanını
Pusularla tutarlar yollarını.
İlahi korkularla kalakalır baş başa
Ağlar gözyaşları yağar toprağa;
Ve alçakgönüllülük kök verir birdenbire
Ayaklarını bastığı yerde.
Derken bir gölge gibi yayılır hüzünle
O giz kafasının üzerinde;
Bir tırtıldan sineğe
Her şeyi o giz beslemekte.
Ve taşımakta düzenbazlığın meyvesini
Belli ki dayanılmazdır lezzeti;
Derken bir sırtlan yuvası o uğursuz gölge
Karanlığını saçar her yere.
Karalar ve denizlerin Tanrıları
Çok aradı Doğu’da bulmak için o ağacı;
Tüm çabaları boşunaydı oysa
O ağaç insanın beyninde boy atmakta.
cehennemde bir mevsim
aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi.
bir akşamdı dizime oturttum güzelliği -terslik edecek oldu- iler tutar yerini bırakmadım ben de.
bayrak açtım adalete karşı.
aldım başımı kaçtım. ey büyücüler, size ey bahtsızlık, ey nefret, hazinem, size emanet.
azmettim, söndürdüm içimde insan ümidi adına ne varsa. bir yırtıcı hayvan amansızlığıyla atıldım üzerlerine boğayım diye cümle sevinci.
cellatlara seslendim, ısırayım diye ölürken mavzerlerin kabzalarını. seslendim salgınlara, boğsunlar istedim, kan içinde, kum içinde beni. tanrı bildim musibeti. gırtlağıma kadar battım çamurlara. cürmün ayazında kurundum. hop oturup hop kaldırdım çılgınlığı.
bana baharın getirdiği iğrenç bir budala kahkahasıydı.
derken az önce işte, bir de baktım ki kıkırdamak üzereyim; aklıma eski şölenin anahtarlarını aramak geldi, dedim belki de yeniden heveslenirim.
hayr'mış meğer o anahtarın adı- anlaşıldı ben bir düşteymişim.
'sen canavar kalacaksın...' falan filan... atıp tutmaya başladı başıma bu şirin hasırları ören şeytan. 'ölümüne sürsün cümle iştahın, bencilliğin, cümle bağışlanmaz günahın.'
ah, canıma yetti arttı- kuzum şeytan, nolur daha bir öfkesiz bakıver de benden yana ufak tefek, yolda kalmış alçaklıklar varadursun, sen ki yazarda tasvir, öğreticilik vergilerinin yokluğuna vurgunsun, senin için kopardım lanetli gün defterimden bu uğursuz yaprakları