artık ne güneş kaldı, ne de günebakanlar… geriye kalan, sonsuz bir gün batımı ve ürpertici bir alacakaranlık… sözler de tükenir onlar mevzubahis olunca.. yerini derin bir sessizliğe bırakır. muadili olmayan bir turkuaz bir de mâi, sürekli hatırlanır..
yok artık bir daha sevmek yok artık bir daha geri dönmek sensizlik bin defa ölmek yok artık bir daha geri dönmek vazgeçmek kolay değil anılar silinmiyor ayrılık zor zaman hesabı bilinmiyor unutulmak kimin sözü kimseye yakışmıyor zor geliyor yokluğun bırakıp gidilmiyor
unutmadım seni unutamadım içimdeki bu aşkı yok edemedim sen ve ben bir tanem ve ben ayrıldığımıza inanamadım
Sahillerimde ayak izlerin kalıyor. Ayak izlerin sıradan değil, biliyormusun? “Demek, sıradan olmayanların ayak izleri de sıradan olmuyormuş” diyorum. Ayak izlerini seviyorum! ..
Ve içimdeki deniz; yalayıp durmakta, sahilimde kalan öpülesi ayaklarının izlerini! .. Ve de usul usul sokulup, sana dokunup durmakta... Güneş vurmuş gibi kızarmış yanaklarını; utanmış olmalı, diyorum! .. Tek aşinası sensin kumsallarımın... Nedendir bilmem, senden başka kimsecikler uğramaz buralara. Ya da tek sana açılıyor bu sahilin kapıları. Ve de olanca güzelliği bir tek sana sunmakta...
Makuldür... Sabahın ilk saatleri bu. Gecelerim; koyu lacivert renklerinden ilk sana soyunmakta. Ve; günün ilk ışıklarıyla birlikte; hayalinin rengiyle bütünleşip, pastel tonların, muhayyilendeki tonunu kuşanmakta... Yosun kokuyor martıların sesleri! ..
İyi ki, varsın diyorum. Zira yokluğunda, fırtınalarım kum savururdu buralarda... İyi ya; ya senin içindeki denizden ne haber? O da beni gezdiriyor mu kıyılarında? Ve ayak izlerime ve bana dokunup duruyor mu? .. Gizli gizli okşuyor mu hayallimi? .. Ve; uyutuverecekmiş gibi bağrında beni, mahmurlaştırıyor mu senin gözlerin gibi benim gözlerimi? ..
Suss... Konuşma... Sen hep sus! .. kokusunu duyduğun yosunlar gibi sus! .. Martıları kim anladı bugüne kadar? Üstelik de çığlıkla anlattıklarının sırrına kim erdi? Ama, sabahın bu ilk saatlerinde, martılarımın ilk çığlığını, bir demet halinde, iyot kokan sahillerimin ilk sana duyurmakta... Yosun kokuyor martıların sesleri...
Ayak izlerine bitiyorum... Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum! Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...
Bu yosun kokuları hiç bitmesin... Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın... Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
.....çocukluğumu, ilk aşkımı, ilk evden ayrılışımı, ilk 18' me basışımı, ilk ehliyet alışımı, ilk karda düşüşümü, ilk şiir yazışımı, ilk kedi bakışımı, ilk naklen yayınlanan savaşı; acıyı, sevinci, umudu, mutluluğu, sevgiyi, hasreti, ailemi, benliğimi, aslında ilkleri ve sonları unutmadım...
artık ne güneş kaldı, ne de günebakanlar…
geriye kalan, sonsuz bir gün batımı ve ürpertici bir alacakaranlık…
sözler de tükenir onlar mevzubahis olunca..
yerini derin bir sessizliğe bırakır.
muadili olmayan bir turkuaz bir de mâi, sürekli hatırlanır..
unutmamak geçmişinde yer alan güzeliktir
yok artık bir daha sevmek
yok artık bir daha geri dönmek
sensizlik bin defa ölmek
yok artık bir daha geri dönmek
vazgeçmek kolay değil
anılar silinmiyor
ayrılık zor zaman hesabı bilinmiyor
unutulmak kimin sözü
kimseye yakışmıyor
zor geliyor yokluğun
bırakıp gidilmiyor
unutmadım seni unutamadım
içimdeki bu aşkı yok edemedim
sen ve ben bir tanem ve ben
ayrıldığımıza inanamadım
SEVGİYİ HATIRLAMAKTIR.
İÇİNDE İNSAN SEVGİSİ VARSA BİRGÜN MUTLAKA HATIRLAR VE HATIRLANIRSINIZ.
Seni unutmadım tabii....
Gönlümün kıyılarına gezinip durmakta hayalin...
Sahillerimde ayak izlerin kalıyor.
Ayak izlerin sıradan değil, biliyormusun?
“Demek, sıradan olmayanların ayak izleri de sıradan olmuyormuş” diyorum.
Ayak izlerini seviyorum! ..
Ve içimdeki deniz; yalayıp durmakta, sahilimde kalan öpülesi ayaklarının izlerini! ..
Ve de usul usul sokulup, sana dokunup durmakta...
Güneş vurmuş gibi kızarmış yanaklarını; utanmış olmalı, diyorum! ..
Tek aşinası sensin kumsallarımın... Nedendir bilmem, senden başka kimsecikler uğramaz buralara.
Ya da tek sana açılıyor bu sahilin kapıları. Ve de olanca güzelliği bir tek sana sunmakta...
Makuldür...
Sabahın ilk saatleri bu.
Gecelerim; koyu lacivert renklerinden ilk sana soyunmakta. Ve; günün ilk ışıklarıyla birlikte; hayalinin rengiyle bütünleşip, pastel tonların, muhayyilendeki tonunu kuşanmakta...
Yosun kokuyor martıların sesleri! ..
İyi ki, varsın diyorum.
Zira yokluğunda, fırtınalarım kum savururdu buralarda...
İyi ya; ya senin içindeki denizden ne haber?
O da beni gezdiriyor mu kıyılarında?
Ve ayak izlerime ve bana dokunup duruyor mu? ..
Gizli gizli okşuyor mu hayallimi? ..
Ve; uyutuverecekmiş gibi bağrında beni, mahmurlaştırıyor mu senin gözlerin gibi benim gözlerimi? ..
Suss...
Konuşma...
Sen hep sus! .. kokusunu duyduğun yosunlar gibi sus! ..
Martıları kim anladı bugüne kadar?
Üstelik de çığlıkla anlattıklarının sırrına kim erdi?
Ama, sabahın bu ilk saatlerinde, martılarımın ilk çığlığını, bir demet halinde, iyot kokan sahillerimin ilk sana duyurmakta...
Yosun kokuyor martıların sesleri...
Ayak izlerine bitiyorum...
Sularım çalkantıda!
Ayak izlerine doluyorum!
Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.
Seni seviyorum...
Bu yosun kokuları hiç bitmesin...
Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!
Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın...
Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.
Esirgeme ayak izlerini sahillerimden.
Ayaklarını; izlerini, seviyorum! ..
Alıntı...
ben hiç unutmadım unutamam...
bir samsunu birde seni ziprokamin
Unutmadım;
.....çocukluğumu, ilk aşkımı, ilk evden ayrılışımı, ilk 18' me basışımı, ilk ehliyet alışımı, ilk karda düşüşümü, ilk şiir yazışımı, ilk kedi bakışımı, ilk naklen yayınlanan savaşı; acıyı, sevinci, umudu, mutluluğu, sevgiyi, hasreti, ailemi, benliğimi, aslında ilkleri ve sonları unutmadım...