Ömür boyu süren hasretler vardır,
Ne yaparsan yap olmaz.
Nasıl yaşarsan yaşa,
O eksik tarafın hiçbir zaman dolmaz.
Dersin ki günün birinde öleceğiz,
Bencileyin bir dert,
Gönlümde yanık bir ses,
Ne gül açar, ne de bülbül öter,
Uğrunda sararıp solar nefes.
Kaynar şimdi içimde bir ocak,
Zehirli dil yıkıcı bir rüzgârdır,
Yarayı sıkıştırır mengeneye.
Zihinde benzersiz bir kasırgadır,
Düşlerin tortusu düşer sineye.
Kara hayaller birbirine geçer,
Eski keçe kunduralarda çıplak ayakların,
Kor alevle gönlümde oynaşıyor.
Yüreğimde eskiyen prangalar,
Ağır bir isyan duygusuna dönüşüyor.
Dilimde tüy bitti seni seviyorum demekten,
İçimdeki yarasın,
Şu göğsümü deşen hançer.
Dinmeyen sızın,
Sol yanağımdan süzülür, ta derine iner.
Sinemin en derin yerine,
Özlem, çocuksu bir hüzün;
Gönül, hiçlik içinde o sırada.
Son kapı, son kez kapanınca,
Bu bir vazgeçiştir aynı zamanda.
Olduğun yer darmadağındır,
Sevdiğim yanarken, ben de bu yerde;
Gözlerim yollarda, “Gel artık,” demiş.
Özlemin içimi dağladı hem de,
Nem kaldı vuslata, “Dön artık,” demiş.
Kör gurbetin kahrı, taşlı dolambaç;
Bir gün dön de al emanetini,
Kan ağlıyor gözlerim kurşuni.
Daraldı tende vaktimiz, dön gel.
Gel al diyorum kalbimdekini.
Harcandı ömür, geçti boş yere;
Hep geç kalırım gitmelere,
Aklım kalır, gönlüm kalır.
Gün gün eksilirim dünden,
İplik iplik taş gibi boğaza takılır.
Kalbime ağır gelen anılar kalır,
Yine aynı hikâye, bildik ima;
Bir bakışla aklımı çeldi gitti.
Ne zaman, nasıl gitti diye sorma,
Yalancı bir gülüşle yaktı gitti.
Seneler oldu, bir türlü dönmedi;




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!