uğrun uğrun uğradığında
alaz alaz bir yangın sarar ortalığı
içimde önce bir gül tutuşur
ardından katlanmış hüzünleri
ütüler zaman
ışığı arayan bir gölgenin öykünmesi rüzgârlar
serin bir kuytuda uyuyor şimdi tüm kelebekler
şeytanın salyalı ağzından dökülenlerse sarmış evreni
zebanilerin zil döken çağında kurtlar solucanlar
kırkayaklar sürüngenler
omuz omuza
bulanık sulara yatırılmış gözlerimle
uykuya gittim orda köpüklenmiş magmaların
çılgın seyrinde göklere yükselen feryatlar
uyku
gözlerimin ucuna opium serpiyor
rüzgâr eski bir tapınağın kalbinden fısıldıyor
adımlarım zamanın kumlarına gömülürken
gölgeler bile bana dokunmaya çekiniyor
deniz ötesi bir mağara sessizliğinde yalnızlık
ışık huzmelerinin suyla seviştiği oynaştığı yerde
bir masalın arka ayaklarında kurulan salıncakta
burada uyurum şimdi
örselenmiş ğöğsümde kızıl gonca ağıdı
giderim rüzgârın önünden savrulan yapraklar gibi
yokluğun pençesinde tutuşurum ateşin nârında aslına dönen aciz kulum
bıraksınlar kendi halime çöllere sürülmüş dikenler gibi serap görsem ağlarım
haydi usanmayın soğuk sular doldurun karanlık kuyulardan içeyim tadı ölüm gibi
aşkı dilinden düşürmeyen bülbüller gibi
parelel evrenler varsa
parelel ruhlarda olabilirliği yüksek ismail
aynı yeryüzünün aynı zamanlarında yaşarken
ayrı kulvarlarda koşmak nasıl bişi
aklımı kurcalıyor inan ki
yaşasın
turuncu cepkeniyle geldi bahar
huzurda çalı bezelyesi gibi kırılgan yağmurlar
rüzgârlarsa ötelemiş kısır baykuşları
merhaba
kederli mevsimlerin deviminde
suskunluğa bürünen günlerin kör karanlığını
yabanıl sancılar sardı efkar bulaştı
elinde matrası
yürür piyade zaman
gecenin kirli saçlarına dolanır
sokağınsa kafası duman başı döner
rüyasız bir uykunun eğilip gözlerini
öper pencere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!