güneşi batan bir gün gibi kırgın kollarım
uzayıp gidiyor yollar zamanın aktığı yerden
zihnimin derinlerinde nazlı nazlı dolanırsın
huzura sığınak olur hayalin gelip karşıma
kimsin kimimsin
bilmiyorum
belki de hayat dilimizden düşmeyen bir yoksunluk şarkısıdır
belki de gizemli sandığımız her şey
en çok içimizde çöreklenen
sözcüklerde saklıdır
toy bir günün sabahı uyandı
kızarmış ekmek kokusu tazeliğinde
dünyanın dönüşüne evriliyor saatler
yaşamak salaş dağınık bir nehir gibi
sürüklerken eteğindeki çakıl taşlarını
alır götürür gün ışığının pırıltısında
gökyüzüne ait değilsiniz diye
masalcı kuşların özgür hükümranlığına son verdi bulutlar
işte o zaman başladı hikayem
Tanrım
sensiz yoksun
bir martının göğüs kafesinde
kalbi bozuk yıllardan geçiyorum
dudağımda kırık bir testinin ağzı
içimde kuruyan nehirleri sağıltıyorum
gölgen uzun yol uğrağı
serinletir eteğinde nazlı serçeleri
henüz göğsümde çiçeklenmemiş
zerdali dalı
hınzır
gülüşleri var karanlığın
zifiri bulutları yağdırır dağlara taşlara
tükenmişliğinse azılı kolları var beyin hücrelerini sarsan
ruhu daraldı
ipi çekildi günün
dikenli tellere asıldı dili yanmış bulutlar
pusuya yatmış sidikli sokakların sızlak kedileri
grileri giyinmiş evlerin loş ışıkları
gölgesi kuru gülü sönmüş gece buyur
küçük bir çocuğun
karne sevincini yaşıyor gün
eğreti masalların içinden fırlamış gibi güneş
henüz perdeleri aralanmamış pencereleri yalıyor ışık
her şey kendi doğallığında yol alırken
zaman hızla eskitiyor beni
sevdiğim ne varsa azgın dalgaların
yetim martıları yuttuğu kıyılara sürgün
doluyla inen yağmurun gök gürültüsü gibi günler
içimin yürek sapanıyla vurduğum bulutlar kadar histerik
günahkar zaman




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!