fırtınanın eşiğinde öylece oturma
kalk dikil ayağa
daha gün aymadı alacalı tepelerin dudağından
gözlerinde küçülen ışığı örtmeden afakanlar
uykusuz kaç geceyi heba etti zaman
ruhumun başıboş gezdiği mekanlarda
duyguların rengini yitirdiği zamanlarda
koşarak arşınlıyorum
kederleri
evren ve zaman
hep iyiliğimiz için çalışır
ister inan
istersen inanma
sis çöker
gölgeler fısıldaşır
......................
ağzı köpüren
kristal membaların ıslak gözünden düşer gün
yansır yüzüme ışıltılı suların hareli gölgesi
titrer yüreğim can çekişir
elem katmanlı çorak
vadilerde
nasıl bir cenktir bu
kaybedeni hep ben kazananı felek
sorularla sorgularla işim yok artık yorgunum
yaşandı dolu dizgin her şey ama bitmedi hâlâ
ne çok keder birikti ne çok tortu sırtımdaki yumruda
hep dertli çıktım sonu gelmeyen arayışlardan bitişlerden
kırmızı karanfillerin koktuğu kentlerden geliyorum
orası gökkuşağının bacağını kırdığı, aşıkların pervane
kuşların özgür, canlıların mutlu olduğu yer
desem de
şimdi uzak bir masal anlatılanlar
ürkek bir tavşan gibi gece
sokağın siyahi yüzünde ilkel karamsarlık
yaşlı bir adam köşedeki bankta akordiyon başında
rengi dönmüş duvarlarda karalanmış
birkaç isim birkaç kalp
sızının inceldiği yerden doğruluyorum
takatı kalmadı ömrün dilim dilim soyulmalardan
günler erirken günbegün kaydı silinir hatıraların
geçmişten
hatırlamam
aramızda suyu çekilmiş nehir boyları
güzden kalan hazan mevsimleri
yağmur yüklü gözyaşları
yuvasız kuşlar
tuzaklarla
dolu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!